İRAN’DA KADIN OLMAK

upa-admin 21 Ağustos 2012 17.300 Okunma 1
İRAN’DA KADIN OLMAK

Önceki yazılarımda İran’ın bir çelişkiler ülkesi olduğunu çeşitli vesilelerle belirtmiştim. Bu haftaki yazımı okurken tanımlamamın ne kadar yerinde olduğunu bir daha fark edeceksiniz. Öyle ki İran’da kadınların statüsünü belirleyen yasaklar ve kurallar hep çelişkili bir ilişki çerçevesinde düzenlenmiştir. Kadınlar kabul etmek zorunda kalmış, birçok erkeğin de işine gelmiş. Halen binlerce İranlı, reformlar için mücadele ediyor, hatta bu mücadele Ahmedinejad yönetimi nedeniyle bir savaşa dönüşüyor. Fakat radikal bir değişim için gerçek anlamda kitlesel bir direniş gerekiyor. Peki bu direnişe yol açan nedir?

Kadınların durumu İran’da önemli bir sosyo-politik konudur. Sadece İran’da değil, dünyanın pek çok ülkesinde tartışılır ve ilgiyle takip edilir. Özellikle İran’daki feminist hareketler seslerini diğer feministlere duyurmaya çalışırlar. Aslında sadece devrim sonrasında değil, devrim öncesinde de kadınlar adına erkekler karar verdi ve kadınlar için “doğru” davranış kurallarını erkekler belirledi. Erkekler İran tarihinin özneleri ve kahramanları olarak gösterildi. Devrim öncesi İran, başörtüsünü yasaklayan ilk ülkeydi. Devrim öncesinde başörtüsü takmak, devrim sonrasında ise takmamak yasak oldu. Başka bir deyişle kadınlar hep dayatmalarla karşılaştı ve devlet her dönemde bazı kadınların kendisinden nefret etmelerine yol açtı. Kadınlar bir örtüyü takmak konusunda bile özgür bırakılmadılar. Oysa kadınlar başörtüsü konusunda istediklerini yapsalar, bu karar İran’ın hem iç politikasını hem de dış politikasını olumlu yönde etkiler. Liderler kadınların desteğine mazhar olur ve devletin uluslararası arenadaki imajı düzelir.

İslam Devrimi’nden önce Humeyni gerekli gücü elde edebilmek için İranlı her grubu kendi tarafına çekmeye çalıştı. Yukarıda bahsettiğim kitlesel direnişi Şah’a karşı gerçekleştirmek için bu stratejiye ihtiyacı vardı. Dolayısıyla pek çok ideolojiden kadın-erkek milyonlarca insanı etrafında topladı. İslamcı olan-olmayan kadınlar adeta hipnotize edilmiş bir biçimde Humeyni’ye inandılar. Eylemlere katıldılar, örgütlenme kapsamında büyük etkileri oldu. Devrim öncesi süreçte Humeyni’nin sömürdüğü kadınlar büyük umutlarla Şah’a karşı çıktılar. Herkes kendi penceresinden bakıyordu. Bazı kadınlar muhafazakâr Müslüman idiler. Şah’tan kurtulduktan sonra Humeyni sayesinde İslami bir devletin geleceğini ve İslami hayatın doyasıya yaşanabileceğini düşündüler. Bazı kadınlar ise Batı’nın ve modernleşmenin hayranıydılar. Şah’ın yukarıdan baskıyla dayatılan, yozlaşmış modernleşmesi yerine Humeyni’nin vaat ettiği haklar ile daha güzel günler göreceklerini hayal ettiler. Bir de baktılar ki devrimden sonra Humeyni bütün vaatlerinden vazgeçmiş, kadınların bekledikleri haklar yasaklara dönüşmüş. Bu yasaklar o denli tabulaştı ki İslamcı kadınlar bile hayal kırıklığına uğradı. Çünkü yeni devlet, kadınları yok sayan bir politika izliyordu. Kadınları mağdur eden birçok yasa çıkarıldı ve kadınların çoğu işlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Kıyafet kurallarının, sosyal ve kamusal alanlardaki cinsiyet ayrımcılığının ötesinde, politik aktivist kadınlar için politikadan men edilmek en ağır darbe oldu. Milyonlarca kadın Humeyni’ye destek vermekten vazgeçti, hatta yeni politikalara karşı eylem yapmaya çalıştı ama yeni rejim çeşitli önlemler sayesinde bütün tarafları denetim altında tuttu. Karşı çıkanlar ise ağır bir biçimde cezalandırıldı.

Devletin kuruluşundan Cumhurbaşkanı Rafsancani dönemine kadar kadınlar deyim yerindeyse gün yüzü görmedi. 1989 – 1997 arasındaki Rafsancani döneminde halk çeşitli alanlarda reformlarla karşılaştı. Ekonomik anlamdaki liberal adımlara ek olarak, sosyo-kültürel anlamda nispeten olumlu bir yol izlendi. Şeriata uyma bakımından daha rahat bir dönem yaşandı ve yasaklar ya da dayatmalar yerine İslam’ın çağdaş yaşama uyarlanması çabası görüldü. Üniversite çatısı altında öğrencilerin, akademisyenlerin ve bölümlerin sayısında artış oldu. Humeyni gibi düşmanca ya da radikal politikalar izlememesi ve ülkedeki çeşitli gelişmeler nedeniyle Rafsancani dönemi Batı’ya açılan kapı olarak da algılandı. Kadınlar ise bu kapıdan mümkün olduğunca yararlanmaya çalıştılar. Giyimden eğitime, kamusal alan sorunsalından iş bulma koşullarına ve hatta ülkeye gelen ithal ürünlere kadar birçok konuda kadınların durumu iyileşti denilebilir. Ancak (çöl ortasında suya hasret kalmak gibi) kadınların o kadar ihtiyaçları vardı ki pragmatist Rafsancani yerine gerçek bir reformist siyasetçi arzu ettiler. Nitekim Rafsancani’nin ardından, daha fazla özgürlük ve hak vaat eden Hatemi Cumhurbaşkanı oldu.

Hatemi’nin dönemi Rafsancani’nin olumlu başlangıçlarının bir devamı niteliğindeydi. Fakat iki dönem arasında amaç farklılığı vardı. Hatemi ılımlı bir tarz kullanarak reformları bütün topluma yaymak ve benimsetmek niyetindeydi. Kendisi rejim karşıtı bir karakter değildi. Dolayısıyla sistem elverişli olsaydı, politikalarını kalıcı hale getirebilirdi. Bir Hüccetülislam olarak anayasaya ve İslam’a karşıtı çıkmadan, barışçıl bir değişimin mümkün olduğuna inanıyordu. Kadınlar ise hedef kitlesinin merkezini oluşturuyordu. İranlı kadınlar Hatemi’yi bir nevi kurtarıcı olarak gördüler, bütün umutlarını ona bağladılar. Bu sebepten Hatemi gerek seçim sırasında, gerekse Cumhurbaşkanlığı sırasında kadınlardan büyük yardım aldı. Lakin Hatemi’nin görevi sona erdiğinde kadınlar kısmen hayal kırıklığı yaşadı çünkü Anayasayı Koruma Konseyi’nin vetoları nedeniyle Hatemi gereken reformları yasalaştıramadı. Yine de muhafazakâr zincirin halkalarını mümkün olduğunca kırmaya çalıştı ve pratiğe dair bazı kuralları kadınların beklentileri doğrultusunda hayata geçirdi. Kadınları seçim propagandasında kullanıp seçim sonrasında unutmak yerine, görevinin sonuna dek kadınlara destek oldu. Entelektüel hareketler, sanat, eğitim, sivil toplum kuruluşları, medya, feminist oluşum, azınlıklara saygı vb. konularda Hatemi kabinesi kayda değer adımlar attı. En önemlisi, kadınlar toplumda sözü geçen bireyler haline geldi ve kamusal alanda aktifleşti.

Bugün ise karşımızda çok zıt bir tablo duruyor. Ahmedinejad, Hatemi’nin kurmaya ve temellendirmeye çalıştığı tüm reformları yerle bir etti. Hatemi’nin demokratikleştirmeye çalıştığı İran, özellikle kadınlar için kâbusların vatanı oldu. Bu aşamada şöyle bir soru aklınıza gelebilir: Mademki kadınlar ve çoğu İranlı reform istiyor, o zaman neden radikal İslamcı Ahmedinejad seçildi? Bu sorunun yanıtı olarak çeşitli nedenler öne sürülebilir. Öncelikle bir Cumhurbaşkanı en fazla iki kez üst üste seçilebilir. Hatemi de bu durumda olduğu için 2005 seçimine katılamadı. Seçime katılan adaylar içinde güçlü bir reformist siyasetçi yoktu. Seçimin 2. turuna da Rafsancani ile Ahmedinejad kaldı. Ahmedinejad, Rafsancani’nin bütün hatalarını öne çıkarıp kendini bir “halk adamı” olarak gösterdiği için birçok İranlı onun vaatlerine inanıp bir şans verdi. Muhtemelen kimse İran’da bu denli büyük bir dönüşüm beklemiyordu. Fakat seçimin bedeli en çok kadınlar için ağır oldu. Son Cumhurbaşkanlığı seçimi olan 2009 yılında ise reformist aday Musavi’nin seçimi kazandığı fakat hile sonucunda Ahmedinejad’ın galip olarak gösterildiği iddia edilir. Dolayısıyla reform yanlıları, özellikle kadınlar 2005’ten sonra kararlarını Ahmedinejad’ın karşısında vermiş olsalar da, Dini Lider yeni bir reformist Cumhurbaşkanı’na vize vermedi ve Ahmedinejad’ı meşru gösterdi. Bu stratejiden en zararlı çıkan taraf kadınlar oldu, zira “İslami ilke” adı altında pek çok dayatma meydana geldi.

Toplum mühendisliği kavramı bir idealden öte, gerçekleştirilmesi zor ve bedeli ağır bir iddiadır. Ahmedinejad’ın radikal karakteri ise bu iddiayı öne sürebilecek derecededir ve Ahmedinejad 2005’ten beri bu iddiayı inşa etmeye çalışıyor. Kendi dönemini 2. İslam Devrimi olarak niteleyen Ahmedinejad, toplum mühendisliği çerçevesi ile daha ağır Şeriat uygulamaları ve pirüpak bir İslami devleti yansıtıyor. Uygulamaya baktığımızda tüm reformist çabalara rağmen Ahmedinejad’ın bu yolda çok mesafe kaydettiği anlaşılıyor. Genel anlamda insan hakları, özel anlamda da kadın hakları konusunda dünyanın en kötü durumdaki ülkelerinden biri haline geldi İran. Ahmedinejad bilgiyi manipülasyon yoluyla çarpıtıp halka kendi doğrularını benimsetmeye çalışıyor. Söz konusu “doğruların” en can alıcı noktası kadınların kamusal alandan izole edilip eve hapsolmasıdır. Ahmedinejad nüfusun artmasıyla takıntılı olduğu için, ona göre kadının asli görevi mümkün olduğunca çok çocuk doğurarak eşine her daim hizmet etmesidir. Aynı muameleyi uygulayıp bir de çarşafa soktuğu kendi eşini de örnek olarak İranlı kadınlara göstermektedir.

Anayasaya göre (Madde 3, Iranonline) İran İslam Cumhuriyeti hükümetinin bazı hedefler için bütün kaynaklarını yönlendirme görevi vardır. Bu hedeflerden örnek vermek yararlı olacaktır. “Halkın farkındalık seviyesinin bütün alanlarda yükseltilmesi; despotizmin, otokrasinin ve iktidarı tekelleştiren her girişimin bütün biçimlerinin yok edilmesi, kanun çerçevesinde siyasal ve toplumsal özgürlüklerin sağlanması, bütün halkın kendi siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel yazgısına karar vermek için katılımda bulunması, istenmeyen ayrımcılığın bütün biçimlerinin kaldırılması, herkes için eşitlikçi fırsatların sağlanması, kadın – erkek bütün vatandaşların çeşitli haklarının güvenceye alınması; herkes için kanun önünde eşitlik sağlanması.” Yukarıdaki liste incelendiğinde, söz konusu hedeflerin tersinin icra edildiği ve mevcut hükümetin aslında anayasaya aykırı davrandığı anlaşılacaktır. Özellikle İranlı kadınların konumunu düşünürsek, gerçeğin kağıt üstündeki varsayımlardan çok farklı olduğunu görürüz. İranlı erkek – dini seçkinler dışında kalan her kesimin değişen oranlarda sistemden kaynaklı mağduriyeti olsa da, kadınların sadece kadın olmalarından kaynaklı sayısız engeli vardır. Üstelik kadın olmalarının ötesinde, rejim tarafından onaylanmayan sıfatlara da sahipseler, toplumda istenmeyen insan durumuna düşürülürler.

Mevcut muhafazakar yönetim kadınların, özellikle genç kadınların çağdaş ihtiyaçlarına cevap veremiyor ve kadınların çoğu, pek çok İranlı gibi rejimden uzaklaşıyor ve mümkünse hayatlarını başka ülkelerde idame ettiriyor. İranlı kadınların amacı sadece Avrupalı kadınlar gibi giyinebilmek, örtülerinden kurtulmak ya da erkeklerle rahatça iletişim kurmak değil. Zaten değişim isteyen kadınlar arasında çok dindar olanlar da var. Buradaki kilit nokta kadınların dindarlık dereceleri veya Müslüman olup olmamaları değil. Diğer taraftan, İran’da reform talep etmek İslam’a inanmamak demek de değil. Fakat süreci baltalamak amacıyla bu tarz etiketlemelere başvuruluyor. Oysa bir kadın çok dindar bir halde de reformist olabilir. Çünkü İranlı kadınların temel hedefleri birey olarak gerçek anlamda var olmak. Hem kamusal hayatta, hem de özel hayatlarında erkeklerden aşağı bir varlık olarak değil, adil koşullarda birlikte yer almak istiyorlar. Kadınlar artık daha bilinçli. Sorguluyorlar, şüphe ediyorlar ve eleştiriyorlar. Dinin siyasete karıştırılmamasını ve İslam’ın yeniden yorumlanmasını talep ediyorlar. Çünkü bu yeni yorum, kadınların hem özel hem de kamusal hayatlarını etkileyecek.

Peki günümüzde İranlı kadınlar hangi dayatmalarla karşı karşıya? Öncelikle İran’da giyim kuralları ve kurallara uymayanlara yönelik yaptırımlar ağırlaştırıldı. Artık topuk sesinin çıkmasına dahi izin verilmiyor. Kadın ahlak polisleri gün boyunca kurallara uymayan kadınlara müdahale ediyor ve gerekirse değişen düzeylerde cezalar veriyor. Özellikle Kum ve Meşed gibi din adamlarının yoğun olarak bulunduğu ve eğitim aldığı şehirlerde kelimenin tam manasıyla “kadının adı yok”. Giyim kuralları orada en ağır biçimde uygulanıyor ve çarşaflı bir kadın ayak ucundaki çarşafın hafiften yukarı çıkması esnasında bile uyarılıyor. Başka bir çarpıcı örnek vermek gerekirse, yolda yabancı erkeklerle karşılaşan kadınlar aynı anda yabancı erkeklerle aynı yoldan geçmenin günah olduğu varsayımı nedeniyle sırtları dönük olarak erkeklerin geçmesini bekleyip sonradan yollarına devam edebiliyorlar. Yine de bu örneklere şöyle bir not eklenmeli ki giyim kuralları genel olmasına rağmen, İran’ın farklı şehirlerinde farklı seviyelerde uygulanabilmektedir. Dolayısıyla başkent Tahran’ın lüks semtlerine kıyasla Meşhed’de farklı kompozisyonlar görülebilir. Ev içindeki hayat kadınlar için nispeten daha özgürce geçiyor. Evde örtülerini çıkararak istedikleri gibi hareket eden, ev partileriyle dışarıda yaşamak istediklerini evin içine sığdıran kadınlar mevcut. Bu partiler sadece kadınlar arasında olabildiği gibi, kadın-erkek birlikte de olabiliyor. Ancak 2. seçenek riskli olduğundan, polislere yakalanmamak için değişik taktikler uygulanıyor ya da polise rüşvet veriliyor.

Kadınlar gelenekselleşen pratiklerden bıkmış durumdalar. İran’da İslam’ın gereklilikleri ile toplumun gelenekleri birbirine karışmış, daha doğrusu çıkar sahipleri tarafından bilerek karıştırılmıştır. Kadınlara dayatılan çoğu davranış biçimi İslam etiketi altında, erkeklerin değer yargıları ya da geleneklerdir. Mesela; kadınların şarkı söylemeleri ve dans etmeleri yasaktır. Şarkıların sözleri kontrol edilir ve sansürlenir. Aşkı ve cinselliği ima eden sözler kabul edilemez. Kadınlar cinsel ilişkiyi ima etmemek için bisiklet süremez. Kürtaj yasaktır ama doğum kontrolü ve kadınların kısırlaştırılması mümkündür. Hala kadınlara recm cezası veriliyor. Kadınlar taşlanarak ölüm cezasına çarptırılıyor. Bir iftiraya dahi kurban gitseler, gerçek bir adli soruşturma olmaksızın suçlu bulunabiliyorlar. Akraba olmayan kadın ve erkeklerin kamusal alanda dahi bir arada olmaları ya da birlikte eğitim görmeleri sakıncalı görülüyor. Örneğin; sadece kadınların girebilecekleri spor alanları ve parklar var. Bazı kadınlar buralarda rahat olabildikleri için bu yöntemi doğru bulurken, bazı kadınlar tecrit edilmiş gibi hissediyor ve eleştiriyorlar.

Kadınların evlenme yaşı 16’ya indirildi. Erkekler birden fazla kadınla evlenebilir, kadınlar evlenemez. Boşanmada ise kadın ve erkek eşit koşullarda bulunmuyor. Bir kadının boşanma işlemini başlatması çok zordur, olağanüstü bir sebep olması ve bu sebebin kanıtlanması beklenir. Kanıtlamak ya da kanıtları kabul ettirmek çok zordur çünkü yargı süreci sübjektif ve erkek egemen bir halde işler. Bir erkeğin boşanma davası açıp boşanabilmesi ise çok kolaydır. Çocukların velayeti büyük ihtimalle erkeğe verilir. Evlilik ve eğitim arasında da bir ilişki oluşturulmuştur. Bekar kadınlar babalarının, evli kadınlar eşlerinin izinleri olmadan yurt dışına çıkamıyorlar. Devlet bursuyla yurt dışında eğitim görmek isteyen kadınlar ise evli olmak ve eşlerinin iznini almak zorundalar. Bu amaçla yapılan kağıt üzerindeki evlilikler ise İran’da alışılagelmiş bir uygulamadır. Dolayısıyla İranlı bir kadının yurt dışında eğitim görmesi için kendi isteği ve başarısı yeterli değildir. Yine de İran’da kadınlara uygulanan baskıdan kurtulmanın yollarından biri yurt dışında yaşamaktır. Benzer şekilde beyin göçü ile Amerika’ya ya da Avrupa’ya yerleşen birçok İranlı kadın olduğu bilinir.

Kadın öğrencilere üniversitede uygulanan kotalar ve yasaklar vardır. Üniversitelerdeki bazı sanat ve sosyal bilim bölümleri ile feminizmle alakalı olabilecek bölümler sakıncalı olarak görüldüğünden kapatılmıştır. Bu kararlar, kadınların yüksek öğretim almamaları için izlenen dolaylı yollar olarak algılanıyor. Yine de çeşitli engellere rağmen kadınların okuma yazma oranları ve üniversitedeki kadın öğrenci sayısı artıyor. Hatta üniversite öğrencilerinin çoğunluğunu kadın öğrenciler oluşturuyor. Çünkü kadınlar için üniversite sadece eğitim anlamına gelmiyor. Üniversite bir fırsattır onlar için. Daha iyi bir iş bulmak için, daha çok sosyalleşmek için, eve mahkum olup geleneksel kadın figüründen kurtulmak için ve hatta daha iyi bir erkekle evlenmek için bir fırsattır. Çalışan kadın ekonomik özgürlüğünü elde eder. Ekonomik özgürlük kadınları toplumsal hayatta ve evde sözü geçer duruma getirir. Kadınların yaşamdaki seçenekleri bile değişir. Çalışmayan bir kadın büyük ihtimalle eşine bağımlı ve çaresizdir. Onların en büyük mağduriyetlerinden biri ataerkil toplum yapısının bir uzantısı olan aile içi şiddettir. Çalışan kadının ise seçeneği çoktur, kendine yeni bir hayat kurma ihtimali vardır. Mutsuz bir evliliğe katlanmak zorunda değildir.

İş hayatında kadın – erkek arasında haksız bir rekabet ve cinsiyet ayrımcılığı hakimdir. Resmi ya da gayri resmi engeller vardır kadınlara yönelik. Bazı pozisyonlara kadınların gelmesi imkansız kabul edilir. En yüksek pozisyondan örnek verecek olursak, bir kadının Dini Lider olması hayal bile edilemez. Kadınları o makama layık görmemek, kadınların o yeterliliğe ulaşamayacaklarını düşünmek, kadınların erkeklere liderlik etmesini hazmedememek vb. nedenler öne sürülebilir bunun için. Muhafazakar çevreler tarafından kadınların tartışmasız ve mutlak itaat göstermeleri bekleniyor. Kadınlar cinsiyetleri nedeniyle baştan çıkarıcı ve günahkar kabul edildikleri için Şeriat kanunlarının en katı biçiminin kadınlara uygulanması uygun görülür. Böylece toplumun kurtuluşa ereceği ve ahlaki çürümeye uğramayacağı iddia edilir. Bu kurala karşı çıkanlar ve Batı’nın değerlerini getirmeye çalışanlar ise İran’ın düşmanlarıyla işbirliği yapan hainler olarak topluma tanıtılır. Reformlar kutsal değerlerin ve devrimin çürütülmesi olarak nitelenir.

Kadınlar Besiç denilen silahlı güçlerin hedefindedir. Özellikle reformistleri destekleyen kadınlar muhafazakârların himayesindeki Besiçler tarafından işkence görüyor veya öldürülüyor. Örneğin; 2009’da bir Besiç tarafından öldürülen Nida Ağa Sultan kurban oldu ve gelecekteki potansiyel reformcu feministlere caydırıcı bir örnek olması amaçlandı. Reformist siyasetçiler ise kadınları göz önüne getirmeyi tercih ediyorlar. Örneğin; 2009’daki seçimin en güçlü adayı Musavi eşini medyaya tanıttı ve seçim kampanyası boyunca eşiyle yan yana yer aldı. Bir akademisyen ve entelektüel olan eşi sadece kadınları değil, birçok erkek İranlıyı da etkiledi. Musavi’nin reformist örgütlenmesi olan Yeşil Hareket, kadınların mücadeleleri için bir vesile olmuştur. Ahmedinejad ise feminist hareketi engellemek için Zanan adlı bir dergiyi kapattırdı. Bu dergi çok ünlü bir feminist dergiydi. Derginin yayın hayatına son verilmesi feminist kadınların seslerini daha büyük kitlelere duyurmaları açısından yaralayıcı oldu. Khosrokhavar ve Roy’a göre (2000: 122), isteklerinin meşruiyeti konusunda erkekleri ikna etmek için kendilerini adayan İranlı kadınlar, güçlü bir feminist hareket geliştirmiştir. Pavey (2011: 47) ise İslami feminizm kavramının İran’da doğduğunu söyler; bu kavram ilk kez 1992’de İran’da bir dergide çıkmış, sonradan diğer Müslüman feministler arasında yaygınlaşmıştır. Feminist hareketin İran’da güçlendiği ve zayıfladığı dönemler olmuştur. Örneğin; Hatemi döneminde aktifleşen feministler, Ahmedinejad döneminde kabuklarına çekilmişlerdir.

Nobel Barış ödüllü İranlı avukat Şirin Ebadi kadınların mücadelesi için önemli bir isimdir. Ancak İran içinde aktivist bir ruh barındıran kadınlar olduğu kadar çeşitli nedenlerden dolayı çekinceye sahip olan kadınlar da var. Bazı kadınlar devletin baskısına karşı sessiz direniş sergiliyorlar. Caddelere çıkıp eylemlere katılmasalar da, saçlarını tamamen örtmemeleri veya kuralları zorlayan kıyafetler giymeleri sessiz ama görünen bir direniş oluyor. Diğer taraftan, kozmetik ürünlerin reklamları İran’da verilmiyor. Kadınların kitle iletişim araçlarındaki görüntüleri mümkün olduğunca engellenmeye çalışılıyor. Mesela; çok sevilen İran filmlerinde bile kadınların giyim kurallarına uymaları gerekir. Her şeye rağmen İranlı kadınların estetiğe ve makyaja karşı tutkuları var. Dünyada en çok makyaj malzemesi tüketilen ülkelerden biridir İran. Kamusal alanda makyajlı dolaşmak yasak olduğu için kadınlar her fırsatta, dini toplantılarda bile makyaj yaparlar. Benzer şekilde İran’da çok fazla estetik ameliyat yapılır. Kadınlar, tek görünen yerleri yüzleri olduğu için bütün ilgiyi yüzlerine gösterirler. Dolayısıyla burun estetikleri İran’da çok yaygındır. Burnu sargılı kızları görmek olağandır, hatta estetik yaptıramayanlar, yaptırmış gibi burunlarında yara bantlarıyla dolaşırlar.

İran’da futbol çok önemli bir spordur. İranlı kadınlar uzun süre futbol maçlarını izleyemediler. Bunun nedeni olarak kadınların yabancı bir erkeğin vücudunu izlememesi gerektiği öne sürüldü. Kadınlar bu durumu kadın hakları adına önemli bir mücadele alanı olarak gördüler ve sayısız çabanın sonucunda stadyuma izleyici olarak girebildiler. Söz konusu mücadelenin kapsamı öyle genişledi ki İran kadın futbol takımı oluştu ama tabii ki erkeklerin izlemediği ve buna rağmen kadınların İslami giyim ile oynadıkları bir takım oluştu. İran’daki ilginç bir yasak da şudur: Homoseksüel olmak yasak; transseksüel olmak yasaldır. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad defalarca İran’da homoseksüel olmadığını iddia etmiştir. Öncelikle şunu söylemeliyim ki devlet ve Ahmedinejad aslında İranlı homoseksüellerin farkındadır. Öyle ki birçok homoseksüel, İranlıların gözleri önünde, ibret olsun diye idam edilir. Diğer taraftan, İran gibi bir ülkede homoseksüel olduğunu itiraf etmenin zorluğu herkesçe malumdur. Dolayısıyla, cinsel kimliklerini gizlice yaşamak zorunda kalan pek çok İranlının olduğu söylenir. Bu meselenin diğer bir ucu da yasal cinsiyet değiştirme ameliyatlarıdır. Devlet bir erkeğin ameliyatla cinsiyet değiştirmesine izin verir. Bu izin ise toplumun yozlaşmasına engel olmak amacı ile verilir. Yani bir insan sonradan da kadın olabilir ve bu hal homoseksüellikten iyidir diye düşünülmektedir.

İran’da flört etmek deveye hendek atlatmak gibidir. Kadınlar ve erkekler akraba değilseler toplum içinde yakınlaşamazlar. Yine de Tahran’ın lüks semtlerinde el ele tutuşarak bu yasağı delmeye çalışan bazı çiftlere rastlanabilir. Ayrıca İran’daki meşhur ev partilerinde ahlak polisine yakalanma korkusuna rağmen buluşmalar yaşanır. İran’da flört etmenin trajikomik bir yolu da trafikte kırmızı ışığa takılmaktır. Arabalar yan yana getirilir. Kırmızı ışık boyunca göz göze gelinir, bir beğeni oluşursa telefon numaraları verilmeye çalışılır. Sonrasında ise sisteme sessiz bir başkaldırı başlar. İran’da flörtü ima eden her şey öylesine yasaklanmıştır ki mesela bir kafede masaların üstünde mum bulunmaz. Çünkü mum aşkı teşvik eden bir unsur olarak kabul edilir. Sevgililer Günü’nü kutlamak, o günle ilgili satışlar yapmak yasaktır. Bunun dışında, İran’da akraba evlilikleri çok yaygındır. Dolayısıyla bazen çiftler flört ederek birbirlerini tanımaya ihtiyaç duymazlar.

Bir İranlı kadın için Türklerden çok Türkiye önemlidir ve sevilesidir. Çünkü Türkiye sınırda yer alan, vizesiz kolayca gidilen, Avrupa’ya açılan bir kapıdır İranlı kadınlar için. Türkiye’de gördüğüm İranlı kadınların durumlarına hep üzülmüşümdür. Onlar biraz Almanya’daki Türklere benzerler. İki farklı yolun ortasında kalmış gibiler. Bir yandan devletin İslamiyet adına bitmek bilmez baskısı, diğer yandan imrendikleri modern hayat. İranlı kadınların çoğunda engellenemeyen kompleksler ve gerçekleştirilemeyen hayaller görürsünüz. Türkiye’ye geldiklerinde tatmin duygusunu kısa sürede, yoğun bir şekilde hissetmeye çalışırlar. Giyim özgürlüğünü sonuna kadar kullanan, ağır makyaj yapan, eğlenceye, spora giden kadınlar flört etme lüksünü de burada yaşamaya çalışırlar. Elbette İranlı kadınlar tek tip değildir ve Türkiye dışında başka ülkelere de gitmektedir. Fakat Türkiye’de bu aktiviteleri yapmak İranlı kadın turistler için olağan hale gelmiştir.

İranlı kadınlar siyasal katılımda ve temsilde daha çok bulunmak istiyorlar. Başka bir deyişle, İran’ın tarihini erkeklerle birlikte yazmak istiyorlar. Kadınların İran meclisindeki varlığı yeterli değildir, dünya ortalamasının altındadır. 2012 seçiminden sonra oluşan mevcut meclisteki kadın vekillerin sayısı şöyledir: Inter Parliamentary Union adlı internet sitesine göre, 290 milletvekili içinden 9 milletvekili kadındır. Kaynakçada belirteceğim söz konusu internet sitesi incelendiğinde, İran’ın durumu diğer ülkelerle karşılaştırılabilir. Aslında İran’daki kadınların durumu “anlatılmaz yaşanır” tarzda bir haldir. Dolayısıyla, burada kadınlarla ilgili uzun bir yazı yazmış olsam da, sadece genel bir değerlendirme yapmış oldum. Fakat İranlı kadınları anlamanın esas yolu yazıları okumak değil, empati kurmaktır. Cinsiyetimiz, ırkımız ya da kendimizi tanımladığımız kimliğimiz ne olursa olsun, empati kurmak İranlı kadınların haklı mücadelelerine destek vermemizi sağlayacaktır.

Yüksel KAMACI

KAYNAKÇA

– Inter Parliamentary Union. “Women in National Parliaments”. http://www.ipu.org/wmn-e/classif.htm.

– İran Anayasası, Iranonline. http://www.iranonline.com/iran/iran-info/government/constitution-1.html.

– Khosrokhavar, F. ve Roy, O. (2000). “İran: Bir Devrimin Tükenişi” (Çeviren: İ. Yerguz), İstanbul: Metis Yayınları.

– Pavey, Ş. (2011). “Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir”, İstanbul: Kırmızı Yayınları.

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.