17 Şubat 2011’de başlayan Libya isyanı nihayetinde Kaddafi 20 Ekim’de doğum yeri olan Sirte’de yakalanıp hiçte hoş olmayan bir şekilde öldürüldü. Bir darbe ile başa gelen Kaddafi, 42 yıllık iktidarının başlarında gerek İslam ülkeleri olsun gerek kendi halkı tarafından tam bir kahraman ilan edilmişti. Ama zamanla onu iktidara taşıyanları, muhalefet yapanları, Arap İslam dünyasını büyük hayal kırıklıklarına uğrattı. Başlarda kendi ülkesinin refahı için çalışıp didinirken, gittikçe despotik bir yönetici kişiliğine büründü, bu da sonunun gelmesinin nedenlerinden biridir. Ülkesini 41 yıl boyunca emperyalist güçlerin elinden kurtarmış olabilir, ama bu ona halkını faşist bir yönetime tabii tutmasına mahal vermemeliydi.
Kaddafi başa geldiğinde Libya tam bir kargaşa içindeydi, nitekim ülkenin en büyük gücü olan petrolün üzerinde Batılı şirketlerin payı çok büyüktü, bu da ekonominin yabancı güçlerin elinde olduğunun göstergesiydi. Piyasaya istedikleri gibi müdahale edebiliyorlar, istedikleri şeyleri gerçekleştirmede zorlanmıyorlardı. Çünkü o ana kadar onları sorgulayan yoktu ama Kaddafi yavaş yavaş bu payları geri alıp tüm payı tek bir güçte başta Libya devletinde sonrasında da kendinde toplamasını bildi. Petrol gelirleri ülkesinde kalan Kaddafi eşi benzeri görülmemiş bir kalkınma atağı başlattı.
Libya’da;
- Uzun süre ilgisiz kalan ulaşım sorunu için yolları büyük bir hızla onarıp yaptı.
- Belki de en çok ihtiyaç duyulan yerlerden olan hastanelere büyük önem verdi.
- Halk için evler ve sosyal tesisler inşa ettirdi, değişik fonlar kurdu.
- Çok büyük konferans salonları yaptırdı.
- Evlenen her çifte ev ve 50 bin dolar, doğan her çocuk için de 5 bin dolar yardım fonu verdi.
- Bölgesel Afrika haberleşme uydusunu kendisi finanse ederek ilk Afrika uydusunu 2007 yılının sonunda yörüngeye oturtturdu.
- Ayrıca 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda Türkiye’ye destek olan tek devletti.
Gelişmiş olan Batılı devletlerin bile tanıyamadığı sosyal hakları kendi vatandaşlarına büyük bir hızla ulaştırıyordu. Lakin bu da her güzel şey gibi çok fazla sürmedi çünkü tek adamlık felsefesi ve çok güçlülük onu bulunduğu konumdan dış güçlerinde etkisi ile uzaklaştırmaya başlamıştı. İslami görüşten Arap milliyetçiliğine soyundu. Sonra sosyalist, daha sonra Afrika liderliği gibi birçok unvan kullandı. Kanımca Kaddafi kendiliğinden bu unvanları almadı, verildi. Çünkü gerek Arap , Afrika coğrafyasında gerek Batı dünyasında yaptığı yeniliklerle çok ses getirdi, bu da kendi ülkelerin de gerekli reformları yapmayanları tetiğe geçirdi ve Kaddafi’nin gücünün ve tekliğinin farkına varmasını her dönem değişik bir şekilde sağlandı. Bu unvanlarda dediğim değişik dönemlerin ürünüdür.
Gittikçe değişen Kaddafi’nin en beğendiği unvan “Afrika liderliği” olmuştu. Birçok ülkede heykelinin dikilişi ve adına yapılıp ona atfedilen etkinlikler onu daha da kibirli ve diktatör yapıyordu. Kendi adına yapılan eserler için ülke dışına ödediği yardım adı altında ki paralar halkının büyük nefretini kazanmasına neden oldu ve ayaklanma sırasında muhalif güçlerin çoğunu bu şuurla yetişen bireyler oluşturuyordu. Kendisine karşı gelenleri ya ortadan kaldırıyor ya da hapse atıp yıllarca ağır işkenceler uyguluyordu.
Kendi devlet hazinesinde 144 ton altın rezervi olmasına rağmen, halkı aç olmasa da yoksulluk içindeydi. Başlarda önem verdiği sosyal devlet gerekliliklerine artık pek te önem vermiyordu. Yollar, okullar, hastaneler, devlet daireleri eskimiş oldukça bakımsızdı. Ülke içinde rüşvet başını almıştı her tarafta kol geziyordu. İnsanlar sıradan işlerini bile bin bir güçlükle halledebiliyorlardı. Bir yandan kendisi öbür yandan oğulları ve akrabaları ülkenin gelirlerini keyfice harcıyorlardı.
NATO LİBYA’YA HALKIN GÖRDÜĞÜ ZULÜMDEN DOLAYIMI MÜDAHALE ETTİ?
Batılı devletlerin Kaddafi aleyhtarlığı insan haklarını ihlal etmesi veya adil bir yönetim ile halkına yaklaşmaması değildi ya da devletin parasını kendi çevresine peşkeş çekmesi hiç değildi. Batılı devletler bir kere kendi kaynaklarını tüketmiştiler ve Kaddafi’yi de en başından gözden çıkarmıştılar. Arap Baharı gibi bir kıvılcıma ihtiyaçları vardı. Var olan ve oluşacak ekonomik krizleri aşmak ve silah sanayini ayakta tutmak yalnızca yeni sömürge alanları açarak atlatmak mümkündü. Kıvılcımın çakılmasıyla halk isyanı bahane edilerek başta ABD ve Fransa olmak üzere NATO uçakları ülkenin dört bir yanını bombardımana tutmuştu. Nasıl olsa atılacak her füzenin parası sonradan alınacağı için stoklarda ki füzelerle yeni yapılıp denenmeyen füzelerde atılıp denendi. Savaş boyunca dünya Ulusal Geçiş Konseyi’nin yanında yer aldı buranın başında da Kaddafi’nin eski Adalet Bakanı Mustafa Abdülcelil bulunmaktaydı. Kaddafi muhalif güçlere karşı Afrika’lı paralı askerler tuttu ve gerçekten çok acı, büyük kayıplar verildi. Lakin küresel güçlerin pek de ölenlerle ilgisi yoktu, onlar için yeni oluşacak düzende kimin hangi payı kimin aslan payı alacağıydı. Bunun belli olması içinde Kaddafi’nin ölmesi gerekiyordu. Nitekim 20 Ekim 2011’de doğum yeri olan Sirte’de hiçte yakışı kalmayan bir ölümle hayata veda etti. Ölümünden sonra iki şehir hariç tüm şehirler silahı bıraktı. Sonunda onlar da teslim oldular.
Ülke bir türlü sistemi oturtamadı, düzeni başlatamadı. Demokrasi diye başa gelenler başkalarına verdikleri ödünlerle oralara geldiklerinin farkındalar, halkta bunun farkındalığına yeni yeni varıyor. Libya’da Kaddafi rejiminin devrilmesinin üzerinden aylar geçmesine rağmen, Batılı ülkeler bu ülkeye ait dondurdukları 150 milyar dolarlık mal varlığının, sadece 3 milyar dolarını serbest bırakmış bulunuyor. Ülke de yönetim ve denetim genelde aşiret ve kabilelerde olduğu için hesaplarda farklılaşıyor. Yeni devlet ise başta Fransa olmak üzere değişik emperyalist güçlerle çeşitli anlaşmalar yapmıştı. Fransa’nın Total, İtalya’nın ENI, İngiltere’nin BP ile ABD, Rus ve Çin şirketleri Libya petrolleri ve madenleri için ciddi bir yarışa girdiler. Fransa’ya petrollerden verilen % 35’lik hak, halkın yeni yöneticilere olan güveninin azalmasına neden oldu ve Kaddafi dönemi aranacak gibi düşünüldü bazı kesimlerce.
KADDAFİ VE YENİ YÖNETİM ARASINDAKİ FARKLAR
Öncelikle gelen ve gelecek yönetimler ne seviyede olurlarsa olsunlar orta vadede yönetim konusunda büyük zorluklarla karşılaşacaklar. Savaşanlar özel imtiyaz istiyorlar, haksızlığa uğrayanlar haklarının tanzim edilmesini istiyorlar. Tecrübesiz bir yönetimin bunlar karşısında kaos yaşamaması muhtemel değil. İşte burada Kaddafi’nin sözü akıllara geliyor. “ Ben gidersem siz kendinizi yönetemezsiniz.’’ diyordu.
İkinci olarak; işsizlik had safhada harabeye dönmüş ülkenin Kaddafi dönemi kalkınma seviyesine çıkması oldukça zor. Örneğin; Trablus’ta başbakanlık binası önünde düzenlenen gösteriye katılanlar, kitaplarını satarak silah aldıklarını, Kaddafi’ye karşı mücadeleye katıldıklarını, ama şimdi iş bulamadıklarını anlattı.
Üçüncüsü; Bir nebze insan hakları ve evrensel hukuk normları açısından yeni yönetim bir adım önde. Belki de bazı kesimler hiç yaşamadıkları kadar hürriyetleri ile yaşıyorlar.
Dördüncüsü; Ülkeye gelen yabancı yatırımcılar noktasında ki sorun. Halk bu yabancıların onların ekmeğini almaya geldiklerini bile bile hiçbir tepki göstermiyorlar. Gelecek yönetimlerin bu noktada çok sıkıntı yaşayacağını tahmin ediyorum.
Sonuç olarak yukarıda da belirtiğim gibi insan hakları ve evrensel hukuku bir köşeye koyarsak Libya halkının Kaddafi’yi mumla arayacağını düşünüyorum. Kaddafi’nin gerçekleştirdiği uygulamaları emperyalist güçler daha modern bir şekilde gerçekleştirecekler. Artık bedava elektrik, yiyecek olmayacak. Hibeler kesilecek, halk alışkanlıklarını bırakmak zorunda kalacak. Ekonomik sorunlar baş gösterdiği zamanda savaş zamanı aynı safta yer aldıkları küresel güçlere karşı söylemler başlayacak. Kaddafi’ye yapılanlar pişmanlıklar hüzünle hatırlanacak. Ben bu pişmanlığı bir yerden hatırlıyor gibiyim…
Ozan KAYA/UPA İnönü Üniversitesi Temsilcisi
KAYNAKLAR
– http://www.timeturk.com/tr/makale/aslan-balci/kaddafi-sonrasi-libya.html
– http://www.trthaber.com/haber/dunya/libyada-halk-yeni-yonetimden-memnun-degil-21564.html