15 ve 22 Aralık tarihlerinde iki ayaklı olarak gerçekleştirilen referandum süreci sonrasında kurucu meclis tarafından hazırlanmış olan anayasa taslağının kabul edildiği Mısır’da bugünlerde ilginç bir tartışma yaşanıyor. Bu tartışmanın konusu ise Mısır Ordusu’nun iktidarda bulunan Müslüman Kardeşler bağlantılı devlet başkanı Muhammed Mursi ile olan uyumu ve anayasa referandumu öncesinde düzenlenen muhalif gösteriler bağlamında kendisini fazlaca göstermemesidir. Mısır Ordusu’nun Mübarek döneminde siyasal iktidarın en önemli destekçilerinden biri olduğu düşünüldüğünde bu tartışmanın çok da anlamsız olmadığı anlaşılabilecektir.
Mübarek iktidarını sona erdiren süreç ekseninde Mısır Ordusu’nun nispeten tarafsız bir tutum sergilemesi, ordunun Mübarek sonrası dönemde siyasal etkinliğini ve süreç bağlamındaki rolünü kaybetmek istememesiyle açıklanabilirdi. Nitekim Mısır Ordusu’nun Haziran 2012’de Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Mursi devlet başkanlığı koltuğuna oturana kadar Yüksek Askeri Konsey eliyle süreci yönlendirmeye çalıştığını ve devrimi gerçekleştiren kesimlere ordunun siyasal işleyiş üzerindeki vesayetinin silinemeyeceği mesajını vermeye çalıştığını biliyoruz. Ordu, devlet başkanlığı seçimlerinde yarışacak adayların belirlenmesi sürecine dahi karışmış ve Yüksek Yargı ile olan işbirliği nezdinde Mursi’nin seçilmesine kadar olan süreci şekillendirmiştir de denilebilir. Hatta Mısır Ordusu, Müslüman Kardeşler’in devlet başkanlığı adaylığı noktasında belirlediği ilk ismin seçimlere katılmasını engelleyerek Muhammed Mursi’nin başkanlık yolunu da açmıştır.
Ne var ki, Mursi’nin başkanlık koltuğuna oturmasının ardından Mısır Ordusu’nun tutumunda önemli bir farklılık sezinliyoruz. Mursi iktidarının ilk aylarında Yüksek Askeri Konsey eliyle sürecin yürütüleceği mesajının verilmesine karşın Ağustos 2012 itibarıyla Mursi tarafından Yüksek Askeri Konsey başkanının görevden alınması, Mısır Ordusu’nun stratejik bir tercihte bulunduğunu ve Yüksek Askeri Konsey’i gözden çıkararak Muhammed Mursi ile ilişkilerin belli bir dengeye göre yürütülmesi yönünde bir eğilim gösterdiğini ortaya koymaktadır. İşte tam bu noktada Mısır Ordusu ile Yüksek Yargı arasındaki müttefiklik ilişkisi de sona ermiştir. Zira Mısır Ordusu, anayasa referandumu ve kurucu meclisin feshedilmesi yönünde Yüksek Yargı’nın ortaya koyduğu girişimlere destek vermemiş ve kendisini geri plana çekmiştir. Burada Muhammed Mursi’nin Mısır toplumunda artan popülaritesinin yanı sıra, Yüksek Askeri Konsey’in yıpranmışlığı ve Mısır Ordusu’nun, Yüksek Askeri Konsey’in tutumu nedeniyle, toplumun önemli bir bölümünde bir nefret objesi olarak ele alınır hale gelmesi etkili olmuştur. Halkın önemli bir bölümünün desteğine sahip, 1928 yılından bu yana Mısır toplumu içerisinde var olmuş ve diğer muhalif hareketlere oranla oldukça organize bir siyasal organizasyon olan Müslüman Kardeşler ile işbirliği içerisinde olmak, Mısır Ordusu’nun toplumsal anlamda neredeyse yok olmaya yüz tutmuş olan meşruiyetini geri kazanabilmesi anlamında önemli bir adım olacaktı. Üstelik, Mısır Ordusu’nu koordine edenler de bilmektedirler ki, Müslüman Kardeşler siyasal anlamda İslam’ın altını çiziyor olsa da Selefiler gibi radikal değildir ve uzlaşmaya çok daha yatkın bir karaktere sahiptir. Ordu, Müslüman Kardeşler ile kuracağı siyasal denge çerçevesinde yönetimsel rolünü ve etkinliğini sürdürmek istemiştir. Müslüman Kardeşler dışında kalan Selefiler, liberaller, sosyalistler ve milliyetçilerin Mısır Ordusu’na olan yaklaşımının olumsuz olması ve Müslüman Kardeşler’e oranla siyasal manada çok daha öngürülemez olmaları da Mısır Ordusu’nun Muhammed Mursi ile işbirliği yapmasında etken bir faktör olmuştur.
15 ve 22 Aralık 2012 tarihlerinde düzenlenen referandumla kabul edilen anayasa taslağına göz gezdirildiğinde, Mursi’nin Mısır Ordusu’na bazı haklar tandığı rahatlıkla görülebilecektir. Savunma bütçesinin parlamento onayından/kontrolünden azade tutulması, generallerden oluşacak bir ulusal savunma konseyinin kurulmasının karara bağlanması ve sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması noktasında kapının açık tutulması ordunun siyasal işleyişe katılması noktasında çok önemli maddelerdir. Mısır Ordusu da farkındadır ki, Müslüman Kardeşler önümüzdeki dönemde de Mısır toplumunun çoğunluğunun desteğini almaya devam edecektir. Bu nedenle bu örgüt ile belli kriterler doğrultusunda anlaşmak akıllıca olacaktır. Muhammed Mursi’nin Mısırlı generaller ile yaptığı toplantılar ve önemli kararlar almadan önce onlara danışma noktasında herhangi bir çekince göstermemesi de Mısır Ordusu’nun tavrının belirginleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Mısır Ordusu, Yüksek Yargı’nın düştüğü hataya düşmek ve toplumun belli bir bölümünü tam manasıyla karşısına almak istememiştir.
Bu noktada kabul edilen anayasa taslağına dönüp baktığımızda Müslüman Kardeşler ve Selefiler dışındaki siyasal grupların anayasanın içerdiği birçok maddeye karşı çıktığını görüyoruz. İslam hukuku (İslam Şeriatı) ilkelerinin Mısır kanunlarına temel oluşturması gereğinin altının çizilmesi ve İslam hukuku konusunda da Sünni İslam’da yetkin bir otorite olarak görülen El Ezher Üniversitesi’nin vereceği kararların geçerli olacağının açıklanması, özellikle liberaller ve sosyalistler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Onlar anayasanın laiklik ilkesi üzerine temellendirilmesi ve dine referans gösterilmemesi gerektiğini belirtmektedirler. Zaten en önemli itiraz noktası da burasıdır. Yani İslam toplumlarının modernleşmesi noktasında karşımıza çıkan laiklik tartışması Mısır bağlamında da ayyuka çıkmıştır. Bunun dışında kadın-erkek eşitliği konusunda teşvik edici herhangi bir ibarenin bulunmaması ve Mısır ailesinin geleneksel özünün korunmasından bahsedilmesi de liberaller ve sosyalistlerin itirazlarına neden olmaktadır. Devletin bilim, sanat ve edebiyatı desteklemesi gerektiğine ilişkin madde ise muhalifler tarafından devletin bu alanlarda kendince makbul sanat, edebiyat ve bilim dalları/alanları yaratmak istediğine dair bir istek olarak algılanmıştır.
Yeni anayasanın tartışılan maddelerinin yanı sıra, Mısır için ilerleme olarak algılanabilecek birçok maddesi de bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri; vatandaşın özgürlüğünün sadece mahkeme kararıyla sınırlanabileceğinin belirtilmesi, gözaltı süresinin kısaltılması ve gözaltına itiraz hakkının ortaya konması, Mısır’daki tüm dini gruplara ibadethane açma hakkının tanınması ve sivillerin askeri suçlar dışında askeri mahkemelerde yargılanmasının yasaklanmasıdır. Bu maddelerin yanı sıra yasalar çerçevesinde izin alarak halka açık toplantı ve gösteri düzenleyebilme hakkının tanınması, asgari ücret, yolsuzluklarla mücadele için ulusal komisyon önerisi ve işçilerin çalıştıkları kurumlarda temsilinin arttırılması da çok önemli değişikliklerdir. Cumhurbaşkanının görev süresinin 6 yıldan 4 yıla düşürülmesi ve en fazla 2 dönem (toplamda 8 yıl) görev yapmasının karara bağlanması ile cumhurbaşkanının göreve başlarken, her yılın sonunda ve görevden ayrılırken mal bildiriminde bulunmasının karara bağlanması da Mısır siyaseti için çok önemli bir gelişmedir. Yeni Mısır Anayasası’na göre, Mısır Savunma Bakanı aynı zamanda Silahlı Kuvvetler Komutanı olacaktır ve bu bakan Mısır Ordusu subayları içerisinden atanacaktır. Bu kriter, oluşturulacak olan Ulusal Savunma Konseyi ile birlikte düşünüldüğünde ordu ile Mursi arasındaki ittifakın da önemli bir göstergesi olarak ele alınabilir.
Anayasa referandumuna katılımın % 32,9’da kalması, yani 52 milyon seçmenden yalnızca 17 milyon kadarının sandığa gitmesi referandumun toplumsal meşruiyetinin çok düşük olduğunu göstermektedir. Üstelik bu 17 milyonun da % 63,8’i anayasaya “evet” oyu vermiştir. Referandum öncesinde ortaya çıkan kutuplaşma ve muhalefetin anayasa referandumunu itibarsızlaştırma girişimleri toplumun yalnızca bir bölümünün iradesinin sandığa yansımasına neden olmuştur. Bu durumun oluşmasında Mursi’nin kendi otoritesini arttırmaya yönelik abartılı girişimlerinin yanı sıra, muhafazakar kesim ile liberaller, sosyalistler ve milliyetçiler arasında bir konsensüs yaratma girişiminde bulunulmaması ve Mısır Yüksek Yargısı’nın gerilimi tırmandırıcı girişimleri etken birer faktör olmuştur. Mısır Ordusu’nun gelişmeler dahilinde kendisini geri planda tutması da toplumsal gerilimin tırmanmasını engelleyememiştir. Bundan sonraki süreçte Tahrir Meydanı’nda yeni ve geniş kapsamlı gösteriler görebiliriz. Kutuplaşmanın artması da beklenmelidir. Mısır’da siyasal gerilimin artması ve bu gerilimin çatışma boyutuna evrilmesi ise ordunun yeniden yönetime müdahale etmesini beraberinde getirebilecek tehlikeli bir sürece işaret etmektedir.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU