“BÜYÜK OYUNU” ANLARKEN İRAN’I GÖREBİLMEK

upa-admin 02 Ocak 2013 2.336 Okunma 0
“BÜYÜK OYUNU” ANLARKEN İRAN’I GÖREBİLMEK

Askeri faaliyetlerine aralıksız devam eden İran, son olarak Basra Körfezi, Hürmüz Boğazı ve Kuzey Hint Okyanusu bölgesini kapsayan tatbikatlara başlamıştır.  İran, “Nur” ve “Kadir” isimli, radara yakalanmayan, elektronik harp donanımlı ve isabet oranı yüksek kısa ve orta menzilli yeni füzelerini bu tatbikat vasıtasıyla deneme imkanı bulmuştur. Elbette İran’ın 6 gün süren tatbikatı, başta ABD olmak üzere Batı’yı son derece tedirgin etmiştir. İran tarafı ise tüm askeri ve ekonomik ambargolara ve Batı’nın “çevreleme” politikalarına rağmen yaklaşık iki bin yıllık tarihinden aldığı güçle yoluna devam ettiği mesajını vermek istemektedir.

İranlı bazı düşünürler, Rusya ile İran arasındaki işbirliğinin Avrasya bölgesinin güvenliği ve istikrarı açısından son derece önemli olduğunu belirtmektedir. Tahran ve Moskova hattındaki ilişkiler ışığında bölge ülkelerinin güvenliklerinin sağlanması ve coğrafyaya dışarıdan müdahale ihtimalinin önünde set oluşması için iki jeopolitik gücün ortak zeminde politika üretmesi zorunlu hale gelmiştir. Bilhassa, Suriye meselesinde terörist faaliyetlere ve askeri müdahale seçeneğine karşı “ortak akıl” sahibi olmak, Rusya ve İran’ın ortak menfaatlerinin kesişim alanını ifade etmektedir.

İran’ın jeopolitik konumunun yüklediği sorumluluğa ithafen, bölgesel meselelerde söz hakkını yitirmemek, hatta öncelikle söz sahibi olabilmek için 1979 İslam Devrimi sonrası “devrim ihracı” politikaları benimsemiş, bu doğrultuda mezhepsel kimliğini kullanarak, toplumlar arası iletişimi kuvvetlendirmek ile ülke iktidarlarını bu ölçüde belirleme hedefinde olmuştur. Tahran’ın bu özelliğini kullanarak etki alanı oluşturma stratejisinde amaç İsrail’in manevra alanını daraltmaktır.

Kuşkusuz İran’ı bir nebze rahatlatan ve faaliyetlerine kısıtlama getirmeyen sebep, ülkeye askeri müdahale ihtimalinin giderek geçerliliğini kaybetmesidir. Çünkü Batı toplumları, ABD’nin Afganistan ve Irak bataklığına sağlanmasından sonra bir üçüncü cephenin de İran gibi diğer bölge ülkelerine benzemeyen, köklü devlet geleneğiyle zorlu coğrafi özelliklere sahip olan topraklara açılmasına karşı çıkmaktadır. Dolayısıyla, İran askeri kuvvetleri savaş tatbikatlarını dönem dönem gerçekleştirmekten tereddüt etmezken, geliştirdiği uzun menzilli füzeleri de dünyaya meydan okurcasına denemekten kaçınmamaktadır.

Ülkeye yönelik ekonomik ambargolar İran’ın finans dengelerini derinden etkilese de, sürecin iç dinamikleri tetikleyerek halk ayaklanmasına varmasıyla iktidar değişimine zemin hazırlamasını beklememek gerekir. Bunun en önemli nedenleri, İran rejiminin halk ile iç içe olması ve İranlıların “velayet-i fakih” kuruma olan sadakatidir. “Arap Uyanışı” adı altında değişen yönetimlerde “tiranlık”, halktan kopukluk, belli kesimin zenginliği ile fakirliği arasında derin uçurum yer alırken, İran rejiminin toplumda oluşturduğu güçlü kurumlar vasıtasıyla halkın kalp atışlarının bile devlet tarafından yakından hissedilebilmesi sağlanmaktadır. Bu noktada İran devletinin kurumsal kimliği göz önünde bulundurulmalıdır.

Sonuç olarak, Yves Lacoste’un “Büyük Oyunu Anlamak” isimli önemli kitabında yer alan bir ülke jeopolitiğinin önemi üzerinden yorum yapmak gerekirse; İran uluslararası sistemden tecrit edilmeyecek kadar risk oranı yüksek bir ülkedir. Tahran ambargolar ile sistemden izole edilmeye çalışıldıkça, radikalleşen, tehdit algısı yükselen ülke şekline bürünmektedir. Bu nedenle, özellikle Orta Doğu ve Orta Asya coğrafyasında düzen sağlayabilmek için jeopolitik önemli göz önüne alınması gereken İran’ın da müzakere masasında yerini alması artık Batılı yöneticilerde duygusal reflekse sebebiyet vermemelidir.

Haftanın Sözü: “Sesini değil, sözünü yükselt. Zira yağmurlardır yaprakları büyüten, gök gürültüleri değil.” – Mevlana

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.