Malezya ile Filipinler arasında sınır oluşturan ve Malezya’nın en doğusunda bulunan Sabah Eyaleti’nde bir süredir ilginç bir işgal girişimi söz konusu. Kendilerini 1457-1917 yılları arasında yaşamış olan Sulu Sultanlığı’nın varisleri olarak gören bir grup Filipin vatandaşı tarafından, 1963 yılında Malezya’ya bağlanmış Sabah Bölgesi’nin Lahat Datu kasabasına yöneltilen fiili işgal hareketi, her ne kadar tarihsel boyutlara haiz bir sorun olarak görülse de Malezya ile Filipinler arasındaki ilişkileri çatışma çerçevesinde anlamlandırabilir. Her iki devletin de ABD’nin Güneydoğu Asya’daki en önemli müttefikleri arasında yer aldığı ve özellikle Çin için stratejik önem taşıyan Malakka Boğazı’nı kontrol ettikleri düşünüldüğünde, iki ülke arasındaki tarihsel bir meselenin dahi güncel uluslararası işleyiş çerçevesinde ne tür bir etki yaratabileceği rahatlıkla anlaşılabilir.
Malezya’nın Sabah Eyaleti’nin Lahat Datu kasabasını işgal etmiş olan Sulu Halkı aslında köklü bir tarihsel geçmişe sahiptir. Filipinler’e bağlı Mindanao Adası ve çevresinde yaşayan Moro halkı gibi Müslüman olmasına karşın onlardan çok daha dağınık yaşayan Sulu halkı, çeşitli etnik grupların bir araya gelmesiyle oluşmuştur ve bu yönüyle yakın zamanda Bangsamoro adıyla siyasal özerkliğe sahip bir yönetim oluşturacak olan Morolulardan ayrılmaktadır. Sulu ismi onlara sömürgeci İspanyollar tarafından verilmiştir ve asıl isimleri Tausug’dur. Bilindiği gibi Filipin Hükümeti, Mindanao Adası’nda yaşayan Müslüman Moro halkına uzun yıllar süren kanlı bir iç savaşın ardından siyasal özerklik tanımayı kabul etmiştir. Moro halkı ile Filipinler Hükümeti arasında birkaç ay önce imzalanan bu antlaşmada Malezya Hükümeti arabuluculuk yapmıştır. Sulu halkı ise Moroluların ulaştığı bu başarının da etkisiyle tarihsel hak iddia ettikleri topraklarda kendi devletlerini yeniden kurabileceğini düşünmüş olmalı ki, işe Malezya topraklarında kalan Sabah Bölgesi’ni işgal etmekle başlamıştır.
İşgale uğrayan bölge, aynı zamanda, Malezya ile Filipinler arasında toprak tabanlı problemlerin yaşanmasına neden olan bir niteliğe sahip. Borneo Adası’nda yer alan Sabah ve komşusu Saravak Eyaletleri 1963 yılında İngiltere’nin bölgeden çekilmesi sonrası Malezya’ya bağlanmıştır. Ne var ki, aslında bu toprak parçasının o tarihte Filipinler toprakları içerisinde kalmış olan Sulu Sultanlığı’na bırakılması gerekmekteydi. Kuzey Borneo’da bulunan Sabah Eyaleti, 1457 yılında kurulmuş olan Sulu Sultanlığı’na 1658 yılında bağlanmıştı. İngilizlerin bölgeye gelmesinin ardından ise Sulu Sultanlığı’nın İngiliz baskısına dayanamayarak Sabah Bölgesi’ni 1761 yılında posta aktarım üssü olarak onlara kiraladığını görüyoruz. 1878 tarihinde ise bu kiralama işlemi İngiliz Kuzey Borneo Şirketi üzerinden resmileştirilmiştir. Geçen zaman içerisinde Sulu Sultanlığı’nın Filipinler içerisindeki bağımsızlığı ortadan kalkarken, Sabah Bölgesi de 1963 yılında İngilizler bölgeden çekilince Malezya’ya bırakılmıştır. Malezya bugün elinde tuttuğu bu topraklar için Sulu Sultanlığı varislerine yıllık 1700 dolar kira ödemektedir. Sulu Sultanlığı’nın varisleri ve Sulu halkının çoğunluğu ise bugün Filipinler’e bağlı adalarda yaşamaktadırlar. Ancak Sulu Sultanlığı’nın varlığı Filipin Yönetimi tarafından kabul edilmesine karşın, onların yaşadıkları bölgelere herhangi bir siyasal ya da idari özerklik tanınmış değildir. Filipinler Yönetimi, Sulu Sultanlığı’nın Malezya topraklarına yönelik tarihsel hak taleplerini kabul etmektedir. Yani Malezya’ya bağlı Sabah Eyaleti’nin Sulu Sultanlığı’na iade edilmesini istemektedir. Tabii bu durumda, aslında Sabah Eyaleti Filipinler’e bağlanmış olacaktır. Bu konu Filipinler-Malezya İlişkileri’nde önemli bir problem olarak varlığını sürdürmektedir.
Aslında bugün ortaya konan işgal girişiminin ve Filipinler ile Malezya arasındaki teritoryal anlaşmazlığın arkasında yatan en önemli nedenlerden biri de Sulu Sultanlığı’nın hak iddia ettiği Sabah Eyaleti ve çevresinin ekonomik açıdan çok değerli olmasıdır. Bölge enerji kaynakları açısından çok zengindir. Malezya Devlet Petrol Şirketi Petronas, ConocoPhillips ve Shell gibi dünya enerji devleri bölgede çalışmalarda bulunmaktadırlar. Birçok Çin enerji şirketi de Sabah Eyaleti ve çevresinde hidroenerji ve kömür enerjisi alanında çalışmalar yürütmektedir. Malezya’da 4 milyar varillik kanıtlanmış petrol rezervi bulunmaktadır ve bu rezervlerin bulunduğu 3 bölgeden biri de Sabah Eyaleti’dir. Dünyanın üçüncü büyük LNG ihracatçısı da olan Malezya, petrol ve doğalgaza yaptığı yatırımlarını Sabah Eyaleti’nde inşa ettiği doğalgaz ve petrol terminali ile sürdürmektedir. Bugün itibarıyla Sabah Bölgesi’nde 11 trilyon kübik fit civarında doğalgaz ve 1-2 milyar varillik bir rezerv olduğu düşünülmektedir. Enerji kaynakları açısından bu denli zengin olan bir bölgenin iki devlet arasında siyasal anlaşmazlıklara konu olması anlaşılabilmektedir. Bu anlaşmazlık çerçevesinde bölgede yaşayan bir halkın tarihsel geçmişi ve siyasal hezeyanları da bir araç olarak kullanılmaktadır.
İşin diğer yönünde ise enerji şirketleri ve uluslararası sistemin işleyişine yönelik bir güç mücadelesi yer almaktadır. Daha önce de belirttiğimiz üzere Malezya ve Filipinler, ABD’nin Güneydoğu Asya’daki en önemli müttefikleridir. ABD, Çin’i çevrelemeye yönelik politikası çerçevesinde bu iki ülkeye çok büyük bir önem atfetmektedir. Malakka Boğazı’nın kontrolü ve Çin’in güneyden çevrelenmesi ABD’nin bölgeye yönelik politikasını oluşturmaktadır. Bu çerçevede iki ülke arasındaki siyasal anlaşmazlıkların geri plana itilmesi ve Moro Sorunu’nda olduğu üzere işbirliğinin ikili ilişkilere hâkim kılınması gerekmektedir. Bu durumun farkında olan Çin ise, Sulu Sultanlığı’na temas edip onları böyle bir işgal girişimine yönlendirmiş olabilir. Çin, bu işgalin başarıya ulaşmayacağını zaten bilmektedir. Hedef ABD’nin bölgedeki müttefiklerini birbirine düşürmek ve kendisini bir denge unsuru olarak sunmak olabilir. Böylece bölgesel manada önemli bir başarı elde edilmiş olacak ve dünyanın geleceğini belirleyecek olan Güneydoğu Asya’da ABD’nin çıkarlarına önemli bir zarar verilmiş olacaktır. Çin, önemli oranda Çin kökenli vatandaşın yaşadığı (nüfusun yaklaşık % 20’si) Malezya Hükümeti’ni siyasal manada köşeye sıkıştırmak için de bu planı yapmış olabilir. Nitekim yakın dönemde Malezya’da seçimler düzenlenecektir ve Çin-Malezya ilişkileri son dönemde hiç de iyi durumda değildir. Çin de, tıpkı Rusya gibi, ülke dışında yaşayan Çin kökenlileri bir dış politika aracı olarak kullanmaya karar vermiş durumdadır ve Malezya bu manada değerlidir. Sulu Sorunu’nun arkasında yatan bir diğer önemli neden de petrol şirketleri olabilir. Bu şirketler, bölgeyi Malezya Hükümeti’nin kontrolünden çıkarabilmek ve Petronas’ın Sabah Bölgesi’nde etkinliğini bitirebilmek için, Sulu Sultanlığı’nı kışkırtmış olabilirler. Sultanlık ile yapılacak bir antlaşma sonrası bölgedeki enerji rezervlerine el koyma fırsatı elde edilebilecek olması bu anlamda önemlidir. Zira küçük devletleri yönetmek, nüfuz etmek ve onlara baskı yapmak büyük devletlerden çok daha kolaydır. Bu çerçevede değerlendirdiğimizde Sulu Sultanlığı’nın kontrolünde olacak bir Sabah Bölgesi, dünya enerji devleri için Malezya seçeneğinden çok daha uygundur.
Güneydoğu Asya, dünyanın sistemsel geleceğinin düğümlendiği bölgedir. Küresel mücadelenin bu bölgede yoğunlaşacağı ABD Donanması’nın % 70’inin bu bölgede konuşlanmış olmasından ve Obama’nın seçim sonrası ilk gezisini bu bölgeye yapmış olmasından anlaşılmaktadır. Özellikle Çin ile ABD arasında bölge ülkeleri üzerinden ifadesini bulacak olan siyasal mücadele bundan sonraki süreçte daha da kızışacaktır. Bölgenin sahip olduğu ekonomik potansiyel de bu çerçevede önemli bir husustur. Senkaku (Diaoyu) ve Takeshima (Dokdo) Adaları problemlerinden sonra şimdi de Sulu Sultanlığı’nın yarattığı ve tarihsel boyutu da olan meseleye çok benzer hususların önümüzdeki dönemde yeniden açığa çıkması olasıdır. Bu bağlamda bölgenin çok yakından izlenmesi gerekmektedir.
Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU