SU DİPLOMASİSİ

upa-admin 20 Mart 2013 4.340 Okunma 0
SU DİPLOMASİSİ

Yeni binyılda küresel sorunların jeo-siyasette ve uluslararası ilişkilerde etkisi daha da güçlenmektedir. Artık uluslararası ilişkilerde çevre kirliliği, insan etkisi sonucu iklim değişiklikleri, evren uzayın kullanımı gibi unsurlar önemli rol oynamaktadır. Aynı zamanda, tüm bu unsurlar devletlerin birbirine baskı aracı olarak temel bir siyasi araca dönüşmüştür. Bu bakımdan, içme suyu sorunu da günümüz siyasi ilişkilerinin çok önemli bir bileşenidir. Buna paralel olarak, uluslararası arenada su kaynaklarını siyasi baskı aracı olarak kullanıldığı, “su diplomasisi” olarak adlandırılan bir kavram da ortaya çıkmıştır.

Günümüzde içme suyu kaynaklarının yetersizliği dünyayı tehdit eden küresel sorunlardan biridir. Hesaplamalara göre; şu anda dünyada yaklaşık 1,5 milyar insan içme suyu sıkıntısı çekiyor. BM’nin 1998 yılında bununla ilgili hazırladığı raporda, 1950’lerde nüfusu 50 milyondan az olan sadece 12 ülkenin, 1990 yıllarda ise nüfusu 300 milyon kişi olan 26 ülkenin su kıtlığı ile karşılaştığı belirtiliyor. 2050 yılında ise 65 ülkede 10 milyara yakın nüfus, bu sorunla karşı karşıya kalacaktır.

Su sorunu yeni binyılda jeopolitik bir unsura dönüşmüştür. XXI yüzyılda su jeo-stratejik önemi sebebiyle petrolün XX yüzyıldaki yerini alabilir. Petrol uğruna sürdürülen gizli ve açık çekişmelerin ve hatta savaşların, yeni binyılda su uğruna olma olasılığı da vardır. ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı’nın tahminlerine göre, 2020 yılına kadar gelişmiş ülkelerin birbirleri ile enerji kaynakları değil, içme suyu konusunda savaşma olasılığı daha yüksektir.

Hesaplamalara göre; şu anda dünyada 2 ve daha fazla devletin topraklarından geçen 261 su havzası vardır. Dünyada artık su kaynaklarının yarattığı uluslararası gerilim noktaları mevcuttur. İsrail’den Hindistan’a, Türkiye’den Botsvana’ya kadar suya ilişkin tartışmalar çatışmalara dönüşmek üzeredir.

Afrika’da devletler arasında su sorunları bir çeşit kıtaya özgü özelliktir. Ortadoğu’da Nil havzasında Mısır-Sudan-Etiyopya, Şeria Nehri havzasında İsrail-Suriye-Ürdün, Dicle ve Fırat havzasında Türkiye-Suriye-Irak ve İran-Irak arasındaki su anlaşmazlıkları da gündemdedir. Amerika’da Uruguay-Arjantin, Brezilya-Paraguay arasında, Mekong Nehri havzasında Tayland-Kamboçya-Vietnam arasında benzer tartışmalar mevcuttur. Fakat en şiddetli durum Orta Asya’dadır.

 

Su için Olası Çatışma Bölgeleri

Orta Asya

SSCB’nin yıkılması ile birliğin eski cumhuriyetleri arasında ekonomik ve mali ilişkilerin ortak sistemi bozuldu. Bu açıdan, Orta Asya cumhuriyetlerinin ortak su ve enerji sistemi de çöktü. Bölgenin temel su kaynaklarına sahip Seyhun ve Ceyhun Nehirlerinin yukarı havzasında yer alan Kırgızistan ve Tacikistan, aşağı havzada bulunan Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın ziraat faaliyetlerini dikkate almadan su tesisleri yapmaya başladı.

Kırgızistan’da ve Tacikistan’da suya daha ziyade kış aylarında gereksinim oluyor – elektrik santrallerinin verimli çalışması amacıyla artık suyu nehirlere bırakıyorlar. Sonuçta, kış aylarında Özbekistan ve Kazakistan toprakları su altında kalıyor. Bu ülkelerde ise tersine, ilkbahar-yaz aylarında ekin alanlarının sulanması başlıca soruna dönüşüyor. Yüklü miktarda sanayide kullanılan bitki – pamuk, mısırözü vb. üreten bu bölgenin suya asıl gereksinimi yaz aylarında ortaya çıkıyor.

Son yıllarda bölge ülkeleri arasında su sorunu daha da şiddetlenmiştir. Eylül 2012 tarihinde Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov Kazakistan’a ziyareti sırasında Tacikistan’da Rogun ve Kırgızistan’da Kambarat-1 barajlarının yapımından ve herhangi bir büyük devletle bu alanda antlaşma imzalanmasından önce uluslararası uzmanların görüşünün alınması gerektiğini bildirmiştir. Özbekistan Devlet Başkanı, 350 metre yüksekliğindeki Rogun hidro elektrik santrali ve 275 metre yüksekliğinde Kambarat-1 hidro elektrik santralinin yapılmasının bölgede çevre felaketine yol açabileceğini kaydetmiş ve sorunun savaşa bile neden olabileceği konusunda uyarıda bulunmuştur.

Bölgede durumu gerginleştiren temel unsur ise, büyük devletlerin müdahalesidir. Rusya, ABD ve Çin kendi çıkarlarına uygun oyun oynuyor, hidro elektrik santrallerinin yapımına yatırım yapıyor ve kredi ayırıyor. Su artık bölgede en hassas konudur ve diplomasi ve siyasi baskı için temel araçtır. Taraflardan herhangi birinin keskin adımı ise, savaşın çatışmanın yerini almasıyla sonuçlanabilir.

Artık birtakım düşünce kuruluşları olayların işaretleriyle ilgili öngörüler de getiriyor. Dünyaca ünlü “Foreign Policy” dergisi 2013 yılında dünyanın dikkatini çekmesi gereken çatışma bölgeleri listesine Orta Asya’yı da eklemiştir. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı hazırladığı “2030 Yılına Kadar Küresel Eğilimler: Alternatif Dünyalar” raporunda da, 2030 yılına kadar Orta Asya’da devletler arasında su kaynakları sebebiyle çatışma yaşanmasının olası olduğu gösteriliyor.

 

 

Ortadoğu

Ortadoğu XX yüzyılın başlarından itibaren dünyanın en sıcak noktalardan biridir. Bölgede en basit bir çatışma, hatta belki bir hanede bile yaşanan bir olay büyük savaşa neden olabilir. Siyasi, dini ya da etnik farklılıkların yarattığı huzursuz ortamda su kaynakları da kıvılcımın çakması için temel bir sebep olabilir. Geçen yüzyılda petrolün bu bölgede oynadığı rolü şimdi su oynuyor. BM eski Genel Sekreteri ve Mısır Dışişleri eski Bakanı Boutros Ghali henüz 1989 yılında ABD Kongresi’nde yaptığı bir konuşmada Ortadoğu’daki bir sonraki savaşın petrol için değil, su için olacağını belirtmişti.

Ortadoğu’da Nil havzasında Mısır-Sudan-Etiyopya, Şeria Nehri havzasında İsrail-Suriye-Ürdün, Dicle ve Fırat havzasında Türkiye-Suriye-Irak ve İran-Irak çatışmaları oluşmuştur ve olası sıcak noktalar olarak kabul edilir.

“Suyun Ortadoğu’da belki de savaş için bir sebep olmayabileceği, ancak amacın Ortadoğu’da savaş çıkarmak olduğunda” suyun “bir bahane olmak için yeterli olduğu” görüşü mevcuttur. Bizce, küresel güçlerin çıkarlarının çatıştığı bu bölgede su sadece diplomatik bir araç olmakla kalmayıp, diplomatik bir silah olarak da algılanmalıdır. Bu sebeple, bölgede kargaşa yaratmak isteyen tüm güçlerin su savaşları stratejileri vardır. İşte bu açıdan bakıldığında, bölge tarihe “su savaşı” adıyla geçmeye en yakın adaydır.

 

 

Nil Havzası

Nil Nehri havzası ülkelerinde zincirleme şekilde Mısır-Etiyopya-Sudan-Güney Sudan anlaşmazlığında ilk kırılma artık gerçekleşmiştir. Gerçekten, Sudan-Güney Sudan çatışmasında petrol ve gaz rezervleri önemli rol oynamıştır. Fakat Nil havzası ülkelerinin çatışma taraflarına yaklaşımında su diplomasisi kendini göstermektedir. Zira Mısır, su kaynaklarını kullanılırken Sudan’ın yarattığı sorunlara karşılık olarak Güney Sudan’ı destekledi. Bu ise Müslüman dayanışmasına aykırı bir adımdır.

Aynı zamanda, burada yeni bir çatışma kaynağı da hissedilmektedir. Zira bölge ülkelerinden Etiyopya İsrail ile etkin iş birliği yapıyor. Böylece İsrail, Mısır’ın gaz yaptırım ve tehditlerine karşı Etiyopya yoluyla Mısır için su tehdidi yaratıyor. İsrail’in Sudan’daki silah fabrikasını bombalaması, bunun ardından İran donanmasına ait gemilerin Sudan’a gitmesi bölgede gergin durumun işaretleridir. Mısır’ın enerji baskısını İsrail-Etiyopya ekseni su diplomasisi ile yanıtlıyor.

 

 

Şeria Nehri Havzası

Şeria Nehri havzası ülkelerinde de su kaynakları stratejik önem taşıyor. İsrail, Filistin, Lübnan ve Suriye sürekli su kıtlığı çekiyor. Bölgede akan Şeria Nehri o kadar da gür değil ve suyu yavaş yavaş azalıyor. Hem de İsrail suyun kullanımına ilişkin çok ciddi sınırlamalar koyuyor, bu da Arap dünyasında tepkiyle karşılanıyor. Bölgede su uğruna mücadelenin temel nedeni ise, İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği Golan Tepeleri’dir. Şeria Nehri bu bölgeden geçmekte, bütün İsrail hattına su sağlayan Tiveriad Gölü de burada bulunmaktadır. Bu yüzden Golan Tepeleri bölgede su diplomasisinin kritik göstergesi olarak düşünülebilir.

Bölgede önemli su kaynaklarından olan Ölü Deniz’in seviyesi her yıl 1 metre azalıyor. Hesaplamalara göre, bu şekilde devam ederse bu göl 2050 yılına kadar haritadan silinecek. Bu su kaynağını kullanan ülkelerden hem Ürdün hem de İsrail’in çeşitli girişimleri olsa da durumdan çıkış yolu ile ilgili düzenlemeler yapmak mümkün olmamıştır. Bu nedenle, su bu bölgede yaşamsal önem taşımaktadır ve su için gelecekte silahlı bir sorunun oluşması her zaman gündemdedir.

 

 

Dicle-Fırat Havzası

Dicle ve Fırat Nehirleri bir yandan Türkiye ile Irak ve Suriye arasında, diğer yandan ise İran ile Irak arasında ilişkilere etki göstermektedir. Bölge bu konuda bir kez savaş yaşamıştır. Bilindiği gibi 1980-1988 yıllarında İran-Irak Savaşı’nda esas bahanelerden biri de Dicle ve Fırat Nehirlerinin kavuşmasından oluşan Şettül Arap Nehri’nin paylaşılması olmuştur.

Şu anda da durum gergin olarak kalmaktadır. Sadece ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra yeni bir jeopolitik durum oluşmuştur. Eğer daha önce nehirlerin yatağında bulunan Türkiye; Irak ve Suriye’nin su iddiaları karşısında tek başınaydıysa, şimdi Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan özerk bölgesi de su konularında Türkiye’yi destekliyor.

Türkiye ülkenin güneyinde cumhuriyet döneminin en büyük projesine – Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) – başlamıştır. Fırat Nehri üzerinde 21 baraj yapımını öngören bu proje bölge için stratejik öneme sahiptir; çünkü bu projenin gerçekleşmesi sonucunda Suriye’ye akan su miktarı en fazla şekilde azalabilir, buradaki bentler ise Irak’a akan suyu daha da azaltabilir. Bununla birlikte İsrail’in de su kullanımını etkileyebilir.

İsrail ulusal ve ekonomik güvenliğini, kuşatıldığı Arap ülkeleri arasında korumak için, tüm başka kaynaklara ulaşmaya ciddiyetle yaklaşır. Bu anlamda, İsrail’in ulusal güvenlik stratejisinde su kaynaklarına erişim en zayıf halkadır. Türkiye’nin ise, GAP projesini hayata geçirerek bölgede, İsrail dâhil, tüm devletlere etki etme olanağı doğar.

Ancak Batı-İsrail ekseni, Türkiye’nin su diplomasisine karşılık vermeye çalışıyor. Zira Avrupa Birliği (AB) Türkiye’nin bu kuruma üyeliği sürecinde önleyici adımlar öngörüyor. AB, Dicle ve Fırat Nehirlerinin suyu ve nehirler üzerinde inşa edilen tesislerin İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki diğer ülkelerle birlikte kullanımını Türkiye’nin kuruma üyeliği sürecinde müzakereler için şart olarak ileri sürmüştür. Oysa bu şart Avrupa’yla bütünleşme açısından hiçbir önem taşımaz. Hatta Türkiye’nin AB’ye üye olması halinde Birlik’in Ortadoğu’ya etki aracı olarak da faydalı olabilir. Görünen o ki, su diplomasisi Türkiye-İsrail ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde büyük öneme sahiptir.

 

 

Tibet

Su kaynaklarının çatışmaya neden olabileceği bir başka hassas bölge Çin-Hindistan sınırıdır. Uzmanlara göre, şu anda Asya’nın iki devi olan Çin ve Hindistan arasındaki ana sorun su meselesidir. Bölgedeki 8 nehir ise 1 milyar 800 bin insan için yaşamsal önem taşıyor.

Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip iki ülke olan Çin ve Hindistan arasında su kaynakları sebebiyle bugüne kadar üstü kapalı olmakla birlikte, tartışmalar yaşanmıştır. Çin’in Tibet yakınlarındaki 8 nehrin üstünde inşa ettiği barajların kapaklarını zaman zaman açması komşu ülkenin ekonomisine çok zarar veriyor.

Çin’in Asya’da önemli ekonomik rakiplerinden biri de Hindistan olduğundan, iki ülke arasında su diplomasisi yakın gelecekte görülecektir. Fakat şimdi bu ilişkilerin çatışmaya dönüşme olasılığı çok azdır.

Böylece, yeni binyılda jeo-siyasette su diplomasisi çok özel bir yer tutmaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde yerel nitelikli su krizleri zaman zaman kendini gösterir. Azerbaycan da komşu devletlerle su sorunu yaşıyor. Azerbaycan’ın sınır aşan nehirleri komşu Ermenistan tarafından zehirli maddelerle kirletiliyor. Bununla ilgili olarak, konuyla ilgili olan tüm uluslararası örgütlere raporlar gönderilse de Ermenistan’a hiçbir tepki verilmiyor. Mevcut durumda Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı yürüttüğü su savaşı, hiçbir insani norma sığmıyor.

Ülkeler arasında su sorunlarının oluşmasında, uluslararası hukukta konuyla ilgili ortak yaklaşımın ve evrensel standartların mevcut olmaması da etkilidir. Fakat asıl neden, uluslararası hukukun bazı devletlerin çıkarlarına uygun şekilde değişken olan niteliğinden kaynaklanmaktadır.

 

Arastü HABİBBEYLİ

 

 

Kaynakça

1. Yusuf Karakılçık. Bölgesel Su Anlaşılmazlıklarının Küresel Çatışmaya Dönüşme Riski: Fırat ve Dicle örneği. Uluslararası Hukuk ve Politika. Cilt 4, No 16, s. 19-56, 2008 www.usak.org.tr/dosyalar/dergi/my8mqSOAbz378sq1yZLE1Kdl3vAt5h.pdf

2. National Intelligence Council. Global Trends 2030: Alternative Worlds. http://www.dni.gov/files/documents/GlobalTrends_2030.pdf

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.