FAREED ZAKARIA: AMERİKA’YI KURTARMAK MÜMKÜN MÜ?

upa-admin 04 Mayıs 2013 2.353 Okunma 0
FAREED ZAKARIA: AMERİKA’YI KURTARMAK MÜMKÜN MÜ?

Son dönemde Batılı araştırmacılar demokrasinin geleceğinden endişe duyan ifadelerde bulunuyor. Hatta ciddi bir durgunluk yaşanacağını öngörenler vardır. Bu açıdan Fareed Zakaria’nın (Ferid Zekeriya) analizleri son derece ilginç görünüyor.

Amerikan Demokrasisinin Güçlükleri

Dünyanın en güçlü devleti olan ABD’de son dönemde ekonomik krizden sık sık bahsedilmektedir. Amerika’yı durgunluktan kurtarma yollarına ilişkin çeşitli görüşler var. Tanınmış siyaset uzmanı Fareed Zakaria ise konuya biraz farklı bir açıdan yaklaşıyor. Böylelikle, okuru daha fazla düşünmeye sevk ediyor. “Foreign Affairs” dergisinde yayımlanan makalesinde, aslında esas krizin Batı demokrasisinde yaşandığı savını ileri sürüyor (Bkz.: Fareed Zakaria. Can America Be Fixed? The New Crisis of Democracy. “Foreign Affairs”, № 1, 2013). Zira ABD’nin ekonomik sistemi yeterince canlıdır. Başlıca görev, küresel rekabet ve teknolojik yenilik ortamında sürekli başarı sağlanması yönünde, siyasi sistemde değişiklikler yapmaktır. Fareed Zakaria buradan şu ilginç sonuca varıyor: Şu anki sıkıntılar, demokrasi krizinin işaretidir.

1964 yılında Amerika Milli Seçim Araştırması Merkezi’nin düzenlediği ankette görüşüne başvurulan Amerikalıların % 76’sı ABD hükümetine inandığını belirtmiştir. 2008 yılında bu oran % 30’a, 2010 yılında ise % 19’a düşmüştür. Bu, Batı’da siyasetçilerin çalışmalarına olan güvenin sürekli şekilde azaldığını ifade ediyor. Bugün sorunların ölçeği büyümüştür. Amerikan demokrasisi büyük güçlüklerle faaliyet göstermektedir. Onun küreselleşen ekonomiye etki araçları ise, önemli ölçüde azalmıştır. Yazar tarihe de atıfta bulunuyor. 70’li yıllarda krizden üç unsurla çıkılabilmişti: Enflasyonun azaltılması, enformasyon devrimi ve küreselleşme. Batılı ülkelerde yaşanan bilişimsel ve teknolojik devrimler serbest ekonomik sistemlerin oluşmasına yol açtı. SSCB kapalı ekonomiye sahip olduğundan ilerlemede geride kaldı ve sonuçta sosyalist kutup çöktü.

Fakat şimdi küreselleşmenin ve bilişim teknolojilerinin gelişimi, Batı’ya olanaklarla beraber yeni sorunlar da getiriyor. F. Zakaria bununla ilgili ilginç bir araştırmayı örnek olarak gösteriyor. 2011 yılında McKinsey Küresel Enstitüsü (MGI), 1940 yılından o yana ABD’de maaşların değişme dinamiğini ifade eden bir araştırma yapmıştır. 1940’larda, ekonomik durgunluk sonrasında, GSYİH eski düzeyine getirildikten 6 ay sonra istihdam önceki düzeye ulaşmıştı. 1990’lı yıllardaki krizde ise, bu kural geçerliliğini yitirmişti. İstihdam, GSYİH’nın eski haline getirilmesinden 15 ay sonra önceki düzeye yükselmişti. XXI yüzyılın başlarında, bu süreç 39 aya çıkmıştır. Günümüzde ise GSYİH’nın eski haline getirilmesinden sonra, istihdamın önceki düzeye ulaşmasının 60 ay alması bekleniyor. Bu, Batı’da ciddi sosyo-politik ve ekonomik sürtüşmelerin ortaya çıkmasına neden olur.

Diğer husus, ABD’nin GSMH düzeyinin 1960’lardan itibaren azalmasıyla ilgilidir. Zira o dönemden bu gösterge % 4’ten % 2’ye kadar düşmüştür. Asgari yaşam düzeyini iyileştirmek  için Amerikan dış borcu artırıyor. 1980’lerden itibaren ise, Amerikalılar ürettiklerinden fazla tüketiyorlar. 1980 yılında dış borç GSYİH’nın % 42’sini oluştururken, şimdi bu oran % 107’dir! Japonya’da 1980 yılında dış borç % 50 iken, şimdi % 236’dır.

Siyasi Reformların Geleceği

Gelişmiş ülkelerin hükümetleri ve uluslararası kuruluşlar, başka devletlere gelişmeleri için yapısal değişiklikler yapmayı, işgücünün serbest dolaşımının sağlanmasını, verimsiz devlet teşviklerinin kaldırılmasını öneriyor. Ancak kendileri bu adımları atmıyor. Çifte standart Batı’ya ve uluslararası kurumlara olan güveni azaltıyor. Demokrasi adı altında önerilen yöntemlerin aslında başka amaçlara yönelik olduğu şüphesi doğuyor. Bu husus, demokrasi krizinin ciddi bir belirtisi olarak düşünülebilir. Bu sürecin halen sürdüğünü belirtmek gerekiyor.

Batı’nın sorunları bununla bitmiyor. F. Zakaria, yakında demokrasi krizine demografik durgunluğun ekleneceğinden emindir. Gelişmiş ülkelerde nüfus hızla yaşlanıyor. Japonya’da XXI yüzyılın sonuna kadar, nüfusun 127 milyondan 47 milyona düşmesi bekleniyor. İtalya ve Almanya’yı da aynı son bekliyor. ABD buna istisna oluşturuyor. 2050 yılında nüfusu 423 milyon olacaktır. Almanya’da ise nüfus 72 milyon olacaktır. Diğer yandan, ABD’de nüfusun artmasına rağmen emeklilerin çoğalmasının, toplum için ciddi bir yüke dönüşebileceğini de dikkate almak gerekiyor. Bir karşılaştırma yapmak için, şu anda Amerika’da her emekliye 4,6 çalışan düşüyorsa, 25 yıl sonra bu oranın 2,7 olacağını belirtelim. Yaşlı Amerikalıların sosyal güvencesi için üstlenilen giderin yakın gelecekte 24 milyar dolar’dan 2,2 trilyon dolar’a yükselmesi bekleniyor.

Bütün bunlardan, Batı demokrasisinin ciddi zorluklarla karşı karşıya olduğu sonucu çıkıyor. Bunun önündeki temel engel, siyasi reformları gerçekleştirmektir. Demografik baskı da gereğince dikkat edilmesi gereken bir meseledir. Bütçedeki sıkıntıların giderilmesi büyük zahmet gerektiriyor. Burada Japonya’nın acı deneyimi unutulmamalıdır. Bu ülke bütün olarak bakıldığında zengin olarak kalmaktadır. Ancak yaşlı nesil, mal varlığını gençlere aktarmak için etkin bir sistem hazırlamamıştır. Batılı gelişmiş ülkeleri de aynı son bekliyor olabilir.

Siyasetçiler bunların, hiç şüphesiz, farkındadır. Fakat kriz o kadar derinlere işlemiştir ki, onu önlemek son derece karmaşıklaşmıştır. Üstelik dünyada, hızla gelişen ülkelerin sayısı artıyor. Onlar biraz farklı sistemlerle ilerleme kaydediyor. Bir karşılaştırma yapıldığında, Batı yaşlanmış ve potansiyelini yeterince kullanamayan bir coğrafya izlenimi bırakıyor. Bu açıdan, demokrasinin krizi genel olarak, Batı kültürünün tamamen durgunluğuyla bir arada görülebilir.

Son zamanlarda, Avrupa’da gençler arasında radikal ideolojik bakış açılarının yayılması, İslam düşmanlığının toplumun daha geniş kesimlerini kuşatması bazı tehlikelere işaret ediyor. Bunlar zemininde, radikal milliyetçilik yaygınlaşıyor. Henüz bu tür süreçlerin nasıl sonuç vereceğine ilişkin kesin bilgiler yoktur.

İtalyan siyaset kuramcısı Danilo Zolo’nun F. Zakaria’nın görüşlerine yakın ifadeler kullanmış olması da ilginçtir. O, çağdaş bilimsel yöntemleri kullanarak dünya çapında demokrasinin gelişim sürecini analiz etmiştir. O, şimdi küresel çapta demokrasinin durumunun karmaşık olduğunu düşünmektedir. Burada sadelikten ziyade belirsizlik vardır. D. Zolo bu eğilimin süreceğini düşünüyor. Anlaşılan, Batılı toplumların gelişimi ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Esas mesele, durumun kritik düzeyde olduğunu kavramaya başlamış olmalarıdır. Belki de asıl çıkış yolu bundan sonra bulunur?

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.