MISIR DERSLERİ

upa-admin 04 Temmuz 2013 2.286 Okunma 0
MISIR DERSLERİ

Küreselleşme süreci, içinde yaşadığımız dünyayı, bir enformasyon bombardımanıyla izleme olanağı sağlıyor. Bir yandan da ‘vaziyet alışlarımız”, çok çeşitli etki alanları çerçevesinde biçimleniyor. Mısır’da yaşananlar, 2011 yılında, Batı’nın ‘oryantalist’ bakışıyla, “Arap Baharı” olarak nitelendirilirken, buradan yola çıkarak, şimdi de acaba “Arap Kışı” mı yaşanıyor sorusu zihinlere geliyor.

Şunu söylemek gerekir ki, Mısır için ‘askeri vesayet’ yeni bir durumu ifade etmiyor. 1952’deki “Hür Subaylar” darbesiyle  Nasır’ın iktidara geldiği zamandan beri , ülke yaklaşık 60 yıldan beri “fiili bir askeri yönetim”i yaşıyor. Nasır’ın ardılları Sedat ve Mübarek de, askeri kimlikleri ve otoriter yönetimleriyle bu geleneği sürdürmüşlerdi. Sedat’tan itibaren Nasır’ın SSCB yanlısı politikasından vazgeçilmesi, 1978’deki Camp David anlaşmasıyla, Mısır-İsrail barışının sağlanması, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da “Camp David dengesi”ni ortaya koydu. O yüzden Mısır’daki herhangi bir yönetimin, ABD-İsrail karşıtı olması, en istenmeyen seçenek olarak gündeme geldi.

Neden bu konunun altını çizdim? 2010’da Tunus’ta yaşanan değişimden sonra, 2011’de Mısır’da başlayan “Arap Uyanışı”, yıllar sonra ilk kez kitlelerin, meydanlara doluşması, korku duvarlarını aşmaları, otoriter yönetime başkaldırmaları sonucunu vermişti. Kimileri yaşananları “Facebook-Twitter devrimi” olarak adlandırdı. Ancak Mübarek yönetiminin devrilmesinden sonra, siyasete “düzen veren” askeri kadro, yeni anayasa ve seçim çalışmalarını sürdürürken, Mısır’da en sıkı siyasal gelenek olan İhvan-ı Müslimin, siyasal alana  hakim oldu. En örgütlü güç olduğu, yıllarca askeri vesayete karşı direndiği için iktidarı kısa zaman sonra elde etti. Mursi de yeni dönemin cumhurbaşkanı oldu. Mısır’da otoriter yönetimin tasfiyesiyle “demokratik açılım” beklenirken, İhvan’ın kurdurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi iktidarı ve Mursi’nin liderliği, yasama-yürütme-yargı erklerini uhdesinde toplayan, liberal-laik kesimlere siyasal temsil hakkını kısıtlayan, özel yaşama müdahale eden bir “yeni otoriterliği” tesis etti. % 50 civarındaki kitlesiyle de, yaptıklarının “demokratik” olduğunu iddia etti. İfade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı, kuvvetler ayrılığını içeren bir altyapı kurulamadı. İhvan’ın “muhafazakar tabana” dayanarak yaratmaya çalıştığı “yeni Mısır” ve Obama’nın düşlediği ikinci “Ilımlı İslam” denemesi boşa çıktı.

2011’deki değişimin ardından, askeri konsey, Mayıs ayında İsrail’e yönelik “kara ablukası”nı kaldırınca, İsrail’in Gazze’ye yönelik ablukası sadece “denizden” yürütülmek durumunda kaldı. Gerek askeri konsey, gerekse de İhvan iktidarıyla İsrail karşıtı tonun yükselmesi, İsrail’in Kahire büyükelçiliğinin basılması, ekonomisi ABD dolarlarına bağlı Mısır için “oksimoron” bir durum yarattı.

Tunus’ta başlayan dalgalanma zinciri, ekonomik krizin Kuzey Afrika’ya vurmasıyla, özellikle Mısır’da bölgeselleşen bir karakter izledi. 2011 değişimi ekonomik zemine dayanırken, 2013’te de Mursi’nin hayal kırıklığı yaratan “ilk 100 gün vaatleri”, beklenen bir iyileşme sağlayamadı. Ancak en önemlisi, çocuk bezinden, TV üretimine kadar, askerin elinde olan “militarize olmuş ekonomi” de, İhvan’ın kendince “general ataması” yapması sonucu değiştirmedi. Kendi atadığı generaller Mursi’yi devirdi.

Mursi ve İhvan’ın gitmesini hızlandıran caddeler ve meydanlarda, sosyal medyayı kullanan, yabancı dil bilen, yeni kuşaklar son derece işlevsel bir konumu ortaya koydu. 3 Temmuz 2013 sonrası Mısır’da, 1952’den beri iktidar elinde tutan askeri vesayet, bu sefer nasıl bir formül geliştirecek? Bu bir yana, Suriye’de ve diğer Arap ülkelerinde “müstakbel İhvan ekseni”ne yatırım yapan, bölge ülkeleri nasıl bir konum alacak? Bekleyip göreceğiz…

Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.