Dünyanın çeşitli bölgelerinde gözlemlenen ihtilafların arka fonunda Hazar havzasının jeosiyasi önemi yeni seviyeye yükseliyor. Bölge devletlerinin denizde askeri güç gösterisi yapmaları, tatbikatların yoğunlaşması bölgenin kaderine ilişkin bir takım sorular yaratıyor. Uzmanlar bu süreçlere farklı açılardan yaklaşıyor. Bu zaman savaş tehlikesi özel vurgulanıyor.
Statü, Enerji Kaynakları Ve Askeri Gemiler: Bunlar Arasında Bir İlişki Var Mı?
Hazar havzası ile bağlantılı jeosiyasi gelişmelerin yoğunlaştığı hissediliyor. Gerçekte bu bölge her zaman büyük devletlerin ilgi alanı olmuştur. Şimdi ise mesele yeni düzeyde jeosiyasi içerik taşımaktadır. Uzmanların dikkatini çeken de bu husustur. Burada Hazar’daki durumu etkileyen temel jeosiyasi etkenleri dikkate almak gerekiyor. Birincisi, bölgenin enerji kaynakları uğruna mücadele aslında yeni aşamaya geçmiştir. Bu, Azerbaycan’ın Trans-Adriyatik enerji projesine öncelik vermesinden sonra başladı.
Uzmanlar, bu kararın Hazar havzasının jeosiyasi dinamiğini somut olarak değişeceğini düşünüyor. Orta Asya da dâhil olmak üzere, geniş bir mekânda enerji kaynaklarının Batı’ya nakli için olanaklar yaratan bu projeye bazı devletler kızgınlıkla yaklaşıyor. Onlar, aslında, bağımsız dış politika yürüten Azerbaycan’a karşı baskı mekanizmalarından yoksun olduklarından dolayı rahatsızlar.
Bölgenin enerji kaynakları uğruna mücadelenin yarattığı gerginlik daha 1-2 sene bundan önce bazı devletlerin davranışlarından hissediliyordu. Zira, geçen sene Eylül ayında Almanya’nın “Deutsche Welle” internet yayını şöyle yazıyordu: “Türkmenistan Hazar’ın silahlandırılmasına kendi katılımını teyit etti” (askeri tatbikatlar yaparak – Newtimes.az). Bunun temel nedeni ise “İran krizi ve Hazar devletleri arasında çelişkilerin olmasıdır” (Bkz.: Виталий Волков. Гонка вооружений на Каспии // “Deutsche Welle”, 11 Eylül 2012).
İran’la ilgili yaşanan jeosiyasi olayların Hazar havzasındaki durumu etkilediği kuşkusuzdur. Fakat tüm etkenleri sadece buna bağlamak doğru olmazdı. Bölgede ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin’in enerji kaynakları ve jeosiyasi nüfuz uğrundaki mücadelesinin mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Hâlihazırda Hazar havzasında meydana gelen jeosiyasi süreçlerde işte bu husus önemli rol oynuyor.
Bunun kanıtlarından biri, son zamanlarda Rusya ve İran’ın Hazar’da askeri tatbikat yapma planlarının varlığına ilişkin Batılı basında yazıların yayınlanmasıdır. “World Politics Review” yayınının editörü ve ABD’nin Hudson Enstitüsü Siyasi-Askeri Analiz Merkezi’nin Direktörü ve baş bilimsel çalışanı Richard Weitz, Hazar bölgesindeki karmaşık durumun Rusya-İran askeri hattının oluşmasına engel olduğunu vurguluyor (Bkz.: Richard Weitz. Global Insights: Caspian complexities Block Russia-Iran Naval Axis // “World Politics Review”, 2 Temmuz 2013). Peki, neden böyle karmaşık durum ortaya çıktı? Büyük devletlerin bölgenin güvenliği ve enerji kaynaklarının kullanımı ile ilgili ortak bir sonuca varamamaları burada esas rolü oynadı. Tüm bunların ışığında Hazar’da gerilimin artması ve havzada askeri güç gösterisinin ön plana çıkması dikkat çekicidir.
Bölgede rekabetin yükselmesini daha çok Hazar’ın statüsünün çözüme kavuşmamasıyla açıklıyorlar (Bkz.: Göktürk Tüysüzoğlu. Hazar’a rekabet kızışıyor // www.blog.milliyet.com.tr, 4 Ağustos 2013). Tabii ki, burada önemli bir gerçek vardır. Ama esas mesele denizin statüsünün hangi nedenlerden dolayı şimdiye kadar çözülememesinden oluşuyor. Bu soruna Hazar devletlerin her birinin kendi yaklaşımı vardır. Bunlar yeterince geniş tahlil edildi. Hazar’ın statüsü hakkında mesele ortaya çıktığından bugüne kadar havza devletleri arasında neredeyse ilkesel anlaşmaya varılmamıştır. Sadece Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan denizin bölünmesine ilişkin bir belge imzaladılar. Türkmenistan ve İran ise bu bölünme ilkesini kabul etmiyor. Genel olarak ise denizin petrolle zengin dibinin bölünmesinde ortak uzlaşı yoktur. Rusya ve İran’ı bu konuda alıkoyan husus, “ulusal sektörler” ilkesi üzere denizin statüsünün belirlenmesi halinde Azerbaycan’ın tam bağımsız hareket edeceğidir. Türkmenistan ise denizdeki enerji kaynaklarından daha fazla pay almaya çalıştığından Bakü’nün nesnel teklifine sıcak bakmıyor.
Jeosiyasi Manzaraya İki Faktörün Etkisi
Tüm bunlar Hazar havzasında gerilimin yükselmesine iki etkenin neden olduğu sonucunu çıkarmaya temel oluşturuyor. Öncelikle, bazı bölge devletleri Azerbaycan’ın bağımsız politikasını daha da güçlendireceğinden endişe ediyor. Türkmenistan meselesi de bu nedenle yapay olarak ortaya atılıyor. İkincisi, büyük devletler kendi aralarında bölgede önderlik rolünü kimin üsleneceğini belirleyememişler.
Böyle bir durum yukarıda belirttiğimiz bir tehlikeli eğilime – Hazar’da güç gösterisinin gittikçe esas konuma çıkmasına olanak sağlıyor. Rusya’nın “Nezavisimaya Gazeta”sı soruna adadığı makaleye “Hazar’da jeosiyasi fırtına” başlığını rastgele seçmemiştir (Bkz.: Владимир Мухин. Геополитический шторм на Каспии // “Независимая газета”, 9 Ağustos 2013).
Rusya ve Kazakistan Hazar’da askeri tatbikatlara başlamışlardır. “Dağıstan” füze ve “Volgodonsk” küçük topçu gemisi Başkan Putin’in Azerbaycan gezisine eşlik etti. Nursultan Nazarbayev’in de askeri gemilere uğrayacağı vurgulanıyor. Askeri uzman General Yuri Netkaçev, askeri donanmanın V. Putin’in ziyaretine eşlik etmesinin üç nedeni olduğunu düşünüyor: Birincisi, Rusya’nın Batı’nın bölgede etkinliğini arttırması fonunda kendi jeosiyasi çıkarlarını koruması gerekiyor. İkincisi, Moskova’nın bölgede ekonomik planları mevcuttur. Üçüncüsü ise, teröre karşı ortak mücadeleye ihtiyaç daha da artmıştır.
Rusyalı uzmanın dediklerinde gerçeklik olduğunu itiraf edelim. Özellikle, son zamanlarda uluslararası düzeyde radikal gruplara karşı mücadelenin güncelleştiğini birçok analist vurguluyor. Örneğin, Fareed Zakaria’nın görüşüne esasen, “El-Kaide” denetlenemeyen birkaç küçük grupa bölünmüş ve gittikçe büyük tehlikeye dönüşüyor (Bkz.: Fareed Zakaria. Little al-Qaedas Loom Large // “Time”, 19 Ağustos 2013). Yazarın ABD için çıkış yolunu yerel yönetimlerin bu gruplarla mücadelesinin teşkilinde görmesi ilginçtir.
Buradan şu sonucu çıkarmak mümkündür: Denetlenemeyen köktenci dini grupların düşmanı niteliğinde sadece Amerika gözükmüyor, giderek daha çok ülke hedefe dönüşüyor. Bunun çok feci sonuçları olabilir. Bu nedenle Rusya’nın kendi güney sınırlarında teröre karşı ciddi önlemler almaya başlaması anlaşılıyor. Aynı zamanda, bu meselenin başka bir tarafı da vardır.
Jeosiyasi açıdan teröre karşı mücadeleye büyük devletler yoğun ilişkide bakıyorlar. Bu anlamda onlar arasında sınırın nereden geçtiğini belirlemek çok zordur. Ayrıca, “teröre karşı mücadele” denildiğinde, esas olarak köktenci Müslüman gruplar kastediliyor. Bu da, örneğin, Ermeni terörü gibi çok tehlikeli bir olayı dikkate almıyor. Böylece, anlaşılan, Azerbaycan gibi devletler tek taraflı olarak ve birilerinin çıkarlarına uygun biçimde terörle mücadeleye sürüklenmeye çalışılıyor.
Daha düşündürücüsü bu gerçeklikten doğan bir takım sonuçlardır. Mesele şu ki, bağımsızlığını kazanmış devletleri terörle mücadele adı altında kendi jeosiyasi şemsiyesi altına toplamaya gayret edenler de az değildir. Bu kapsamda Hazar havzası gibi bir mekânda askeri tatbikatlar yapmak, enerji kaynaklarının nakli yolları etrafında yeni ihtilaflar yaratmak vb. bu gibi davranışlar son derece tehlikeli nitelik almaktadır.
Yukarıdaki savlar Hazar havzasında rekabetin güçlenmesi fonunda askeri güç gösterisinin ön plana çıkmasının oldukça düşündürücü bir husus olduğunu doğruluyor. Bölgenin jeosiyasi öneminin arttığına dair bir şüphe yoktur. Bu sürecin büyük devletlerin jeosiyasi mücadelesi zemininde ilerlemesi ise belirli tehlikelerden haber veriyor. Silahların işe başlaması Kafkasya-Orta Asya coğrafyasında olumsuz yönde ciddi değişikliklere neden olabilir. Her şeyden önce savaş, bölgenin gelişme paradigmasını değiştirecektir. Süreçlerin bu yönde gidebilmesi ihtimali, maalesef son zamanlarda arttı. Fakat her şeyi zaman gösterecek.
Kaynak: Newtimes.az