“Soğuk Savaş”ı kaybeden Rusya’nın Suriye’de bu kadar direnç göstereceğini ve hatta bu ülkede etkili bir konuma, varlığa ve çıkarlara sahip olduğunu muhtemelen pek çok kimse tahmin etmiyordu.
Bu kapsamda, St. Petersburg’da gerçekleştirilen G-20 Zirvesi bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkıyor. Bu tarihe kadar Suriye krizinde inişli-çıkışlı bir tepki politikası izleyen ve hatta son kimyasal silah kullanımı sonrası bir savaşın tarafı olmayacağını açıklayan Rusya’nın bu sefer tavrını çok daha net ortaya koyması, Rusya’nın göze göz, dişe diş stratejisini uygulamaya geçirdiğini gösteriyor.
Nitekim Zirve’nin devam ettiği ve Obama’nın kararlılık konuşması yaptığı sırada Rusya’nın Şam’daki küçük reaktör üzerinden yaptığı “Suriye saldırısı nükleer felakete yol açar” uyarısı, müdahaleyle ilgili “ucu açıklığı” göstermesi itibarıyla gündeme bomba gibi düştü.
“Aba altından nükleer sopayı gösteren” bu dolaylı mesaja paralel olarak Rus ordusu tarafından yapılan ve Suriye hava savunma sistemlerinin bu ülkenin hava sahasına girecek tüm uçakları, Tomahawk füzelerinin yarısını yakalayabilecek güçte olduğunu belirten açıklaması da tansiyonu yükselten bir başka gözdağı gelişmesi oldu.
Dolayısıyla, sınırlı da olsa Suriye’ye karşı gerçekleştirilecek bir müdahalenin beraberinde ne tür sonuçlara yol açabileceği artık büyük bir muamma!
Temel Yanılgılar…
Hiç kuşkusuz, en büyük yanılgıyı Libya krizi ve müdahalesi karşısında Rusya’nın takındığı tavır oluşturuyor. BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan Libya oylamasında çekimser kalan Rusya’nın Suriye krizinde de çok fazla bir direnç göstermeyeceği öngörülüyordu.
Bu öngörüyü destekleyen bir diğer kriz ise, Kosova olarak karşımıza çıkmaktaydı. Krizin sonuna kadar direnç göstermeye çalışan Rusya, nihayetinde sonucu kabullenmek zorunda kalmıştı.
Oysa Yeltsin sonrası büyük bir toparlanma sürecine giren Rusya, gücü-potansiyelleri çerçevesinde etkin bir kriz politikası izleyeceğinin sinyallerini uzunca bir süredir vermekteydi. Buna yakın çevresi Baltıklar, Karadeniz, Kafkasya, Hazar, Orta Asya ve Afganistan kadar Ortadoğu da dahildi.
Bunla ilgili somut örneklerin başında da İran nükleer krizi gelmekteydi. Nitekim İran’ın güvenliğini kendi bekasının bir parçası olarak değerlendiren Rusya, İran’ı zaafiyete uğratacak her gelişme karşısında doğrudan ya da dolaylı bir şekilde bu ülkeyi ve “çabalarını” destekleme yoluna gitmekten çekinmiyor. Bu kapsamda, Irak’ta ABD karşıtı direnişte İran kadar Rusya’nın oynadığı rolü de göz ardı etmemek gerekiyor.
Aynı şekilde, 2006’da İsrail’in Lübnan’ı işgali girişimi karşısında Hizbullah’ın gösterdiği direnç ve ön plana çıkan sofistike silahlar da, İran kadar Rusya’ya işaret etmekteydi. Dolayısıyla, Ortadoğu’da uzunca bir süredir yürütülen vekaleten savaşların en önde gelen aktörleri arasındaki yerini korumaya devam eden Rusya’nın bu rolünün göz ardı edilmesi en büyük yanılgılardan birisi oldu.
Rus “kaba gücü” ve caydırıcılığı…
Bu arada, Gürcistan bunalımında ortaya koyduğu kararlılığı ve kullandığı enstrümanları da göz ardı etmemek gerekiyor. Nitekim krizdeki “kaba gücü” ve bunun temelini oluşturan silahların caydırıcı niteliği, bugün kendisini Suriye’de de gösteriyor.
ABD-Rusya arasındaki bu “Yeni Soğuk Savaş”ta Rusya’nın Ortadoğu’daki Küba’sı olarak ön plana çıkan Suriye’ye yönelik kuvvet kaydırmaları ve vatandaşlarını tahliyesi bu açıdan önemli.
Açıkçası Rusya, Yalta düzeninde kendi payına düşen Suriye’yi kaybetmemek ve Yeni Yalta sürecindeki yapılanmada bu ülke üzerinden bölgedeki çıkarlarını korumak için her türlü olasılığı göze aldığı mesajını veriyor.
Rusya bölgede güçlü bir İsrail istemiyor!
Rusya, yakın çevresi sonrası öncelikli alanı oluşturan ve “Güney’e doğru” politikasının ayrılmaz bir parçası olarak kabul ettiği Suriye’yi kaybetmeyi; tarihsel misyonuna ve Petro’nun vasiyetine ihanet etmekle eş değer kabul ediyor. Her ne kadar Petro vasiyetinde İran’ı işaret etse de, Suriye dolaylı olarak zaten İran anlamına geliyor…
Dolayısıyla, bölgede ABD ya da Batı adına hareket edecek bir gücün oluşumunun önüne geçmek Rusya’nın en temel politikalarından birini oluşturuyor. Bu da son dönemde bir kez daha ön plana çıkmaya başlayan İsrail demek.
Bölgede güçlü bir İsrail, eski Sovyet alanında tekrar nüfuz sağlamak isteyen Rusya’nın hedef ve çıkarları açısından bir tehdit anlamına geliyor ve Moskova bunun fazlasıyla farkında. ABD-Rusya gerginliğinin arka planında yatan bir neden de işte bu…
Doç. Dr. Mehmet Seyfettin Erol/USGAM Başkanı
Kaynak: Newtimes.az