ABD İLE İRAN’IN SURİYE ÜZERİNDE “BİLEK GÜREŞİ” DEVAM EDİYOR

upa-admin 25 Eylül 2013 6.127 Okunma 0
ABD İLE İRAN’IN SURİYE ÜZERİNDE “BİLEK GÜREŞİ” DEVAM EDİYOR

Aslında gelen tehlikenin önemli bir bölümü ABD’den geliyor ama etrafımızı çeviren politik atmosfere gerçekçi bir gözle bakarsak şunu görürüz ki tehlikeli bir bölge olan Orta Doğu’da yaşıyoruz ve yanı başımızda baş düşmanımız olan İsrail 200 nükleer başlığıyla karşımızda duruyor. Irak’ta her ne kadar BM tarafından denetlenmiş olsa da nükleer bir tehlike olma ihtimalini sürdürüyor. Pakistan, Kazakistan ve Rusya bugün bizimle çok iyi ilişkiler içinde olmalarına rağmen birer nükleer tehlikeler ve dostluğun garanti kalacağını kimse söyleyemez. Farz edelim ki yarın Pakistan ile aramızda bir nükleer problem çıkacak. Çözüm için yapılan pazarlıkta nükleer Pakistan mı yoksa biz mi avantajlı oluruz?[1]

Gerçekten de yaşadığımız çetrefilli sürecin kısa bir analizi ve özeti sayılabilecek İranlı bir yetkilinin yukarıdaki açıklaması, ABD-İran-Rusya üçgeninde yıllardır süren diplomatik çekişmesinin de göstergesi niteliğinde. Arap Baharı döneminde bölge menfaatleri en üst düzeyde olan ülkelerden biri olan İran, Orta Doğu’da bölgesel güç olarak değişim yaşanan ülkelerin siyasal düzenlerinin yeniden yapılandırılması sürecinde söz sahibi olmak ve İsrail üzerindeki koz kartlarını kaybetmemek adına dış politikasını şekillendiriyor.

Reformcu kanat İran’ın dinamik bir ülke olmasını istiyor.

İran dış politikası tıpkı iç politikasında olduğu gibi bir takım paradokslar hakim. Ülkenin % 70’inin 30 yaş altı olduğunu düşünürsek İranlı pragmatistler ülkedeki kültürel kısıtlamaların gevşetilmesi ve sosyal özgürlük alanının biraz daha esnetilmesinin İranlı gençler faydalı olacağını düşünüyorlar. Dolayısıyla İran’ın reformcu kanadı özellikle kutsal kitabı yorumlarken bunun sabit olarak bırakılmamasını, günün gerekliliklerine göre ayak uydurulmasını savunuyorlar.

Ahmedinejad’ın görev süresinin dolmasıyla başkanlık koltuğuna oturan Ruhani, İran’ın pragmatist reformcu kanadını temsilen iktidara gelen önemli bir isim. Üç yabancı dil bilen ve doktoralı bir başkan olan Ruhani göreve gelir gelmez İran’ın özellikle iç politikada ki istikrarsız durumuna çare bulmak ve dış politika çizgisini yeniden belirleme yoluna girdi. Ruhani’nin Arap coğrafyasının yeniden tanzim edildiği bir zamanda yenilikçi bir lider olarak öne çıkması kuşkusuz ABD-İran ilişkilerinin akıbetinin beklenenin aksine bir süreçte ilerleyeceği yorumlarına neden oldu.

Ruhani İran’ın manevra alanını genişletmek istiyor.

Her ne kadar İran Batı dünyasına “zeytin ağacı” uzatmış gibi olsa da, ulusal menfaat çizgisinden ciddi bir sapma beklenmemeli. Bu olsa olsa bazı noktalarda esneme payı oluşturularak İran’ın manevra alanını genişletme çabasıdır. Örneğin, İran ve ABD’nin Suriye meselesi üzerinde süren bilek güreşi Ruhani’nin dış politika perspektifini yansıtan bir durum olarak karşımıza çıkıyor.

İran’ın mezhep kartı İsrail üzerindeki en kuvvetli kozu.

İran’ın Suriye üzerindeki menfaati İsrail’e uzanan Şii koridorunu kaybetmemek üzerinedir. Saddam sonrası Irak’ta mezhepsel bir güç elde eden İran, Esad rejimine desteği ile ve Hizbullah vasıtasıyla İsrail üzerinde baskı oluşturuyor. Ayrıca İran’ın Hizbullah desteği ona Doğu Akdeniz ülkelerinin politikaları üzerinde etki sağlama şansını da veriyor. Esasında Hizbullah mı yoksa Esad rejimi mi İran için daha etkili bir silah mı sorusunu soracak olursak, cevabımız Hizbullah olacaktır. Çünkü Tahran Hizbullah’ı Siyonizm’e karşı İslami güç olarak kullanırken, Esad önemli bir su kaynağı olan Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından kendisine iade edilmesi durumunda İsrail’i tanıma potansiyeline de sahip olabilir.

İsrail de kimyasalları ülke dışına çıkarmalı.

Bir diğer önemli konu, Suriye’nin kimyasal silahları imha etmesi durumunda elinde önemli miktarda kimyasal ve biyolojik silah bulunan İsrail’in de aynı şekilde adım atıp atmayacağı. Hatırlanacağı üzere İsrail 2009 Gazze operasyonunda uluslararası hukuk tarafından yasaklanmış olan misket bombası kullanmış ve uluslararası kurumlar hiçbir yaptırım uygulayamamıştı. Bu nedenle BM Kimyasal Silahlar Konvansiyonu eğer inandırıcılığını korumak istiyorsa, İsrail’in de elindeki kimyasal silahları raporlamalı ve ülke dışına çıkarmalıdır.

ABD, Suriye konusunda Tahran’ın görüşlerini dikkate alacak.

ABD ile İran Suriye’de Esad’ın akıbeti konusunda ciddi pazarlık halinde. Ruhani elindeki nükleer gücü Esad’ın iktidarının devamlılığı için bir koz olarak kullanırken, Obama’da İran’ın nükleer bir devlet olmaması için pazarlık kapsını açık bırakıyor. Tıpkı Afganistan ve Irak meselelerinde olduğu gibi ABD, Suriye konusunda da Tahran’ın görüşlerine önem vermeye devam edecek. Çünkü tam da zamanında iktidara gelen “güvercin” Ruhani yönetimi birçok konuda müzakere yolunu açık tutmak istiyor. Bunun en somut sebebi de İran’da yalnızlaştığı takdirde radikalleşeceğinin farkında olan bir yönetim iş başında olduğudur.

Nükleer meselesinde ise İran çevresinde ülkeler nükleer anlamda silahsızlanmadığı müddetçe nükleer faaliyetlerini silah olarak kullanmaya devam edecektir.

Furkan KAYA

Kapak fotoğrafı eaworldview.com sitesinden alınmıştır.


[1] Yavuz Çankara, “Yeni Oyun, İran’ın Nükleer Politikası”, Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 134.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.