KISALTMALAR LİSTESİ:
AB: Avrupa Birliği
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
AGİT: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
AGİK: Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı
BDT: Bağımsız Devletler Topluluğu
BM: Birleşmiş Milletler
SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
Giriş:
Dağlık Karabağ Sorunu, Azerbaycan ve Ermenistan arasında uzun bir geçmişe dayanan ve günümüzde de çözüm bekleyen uluslararası bir sorundur. Uzun bir geçmişe dayanan Dağlık Karabağ sorunu Sovyetler döneminde Sovyetler Birliğinin bir iç meselesi olarak görülüyordu.
Dağlık Karabağ sorunu, Sovyetler Birliğinin 1980’lerden sonra zayıflamaya başlamasıyla birlikte Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait Karabağ bölgesinin dağlık kısmında yeniden hak iddia etmesiyle ortaya çıkmıştır. Ermenilerin Dağlık Karabağ üzerindeki hak iddiaları burada nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları kabulünden yola çıkmaktadır. Ermenilerin mevcut durum itibariyle Dağlık Karabağ’da çoğunluğu teşkil ettikleri bir gerçektir. 1989 sayımına göre Dağlık Karabağ nüfusunun %75’i Ermenilerden, %25’i Azerilerden oluşmaktadır. Ancak burada Ermeni sayısının artmasının temel nedeni Rusya’nın Kafkaslarda izlediği politikadır. Azerbaycan da Ermenistan da tarihi nedenlerden dolayı bu bölgenin kendilerine ait olduğunu belirtmektedir. Bu nedenlerden dolayı 1980’li yılların sonunda yerel çatışmalar başlamıştır.
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını kazanmıştır. Bağımsızlığını kazanan bu iki yeni devlet Dağlık Karabağ’a hâkim olabilmek için sıcak çatışmaya girmiştir. Hukuken Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ savaş sonunda Ermenistan kontrolüne girmiştir. Bu savaşta birçok kişi yaşamanı yitirirken birçok kişi de göçmen durumuna düşmüştür. Azerbaycan ve Ermenistan Rusya’nın girişimleriyle 1994 yılında Bişkek’te ateşkes anlaşması imzalamışlardır.
Sorunun uluslararası bir hal almasıyla beraber bu sorunun çözümü için başka devletlerde müdahil olmuşlardır. Bu çerçevede de AGİT Minsk Grubu oluşturulmuştur. AGİT Minsk Grubunun üç eş başkanı vardır. Bunlar; Rusya, Fransa ve ABD’dir.
1994 yılından beridir devam eden barış görüşmeleri çerçevesinde Azerbaycan, Ermenistan ve AGİT Minsk Grubunun yaklaşımları ele alınacaktır.
Azerbaycan, Ermenistan ve AGİT Minsk Grubu Çerçevesinde Karabağ Sorunu:
Dağlık Karabağ, Azerbaycan Cumhuriyetine bağlı, Kür-Aras nehirleri ve Gökçe Göl arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan oluşan bir yerdir. Karabağ, maden atakları ve mineral suları bakımından çok zengindir. Kafkasya’nın et, süt, yumurta gibi gıda maddelerinin önemli bir kısmı Karabağ’dan karşılanmaktadır.
Dağlık Karabağ 4400 kilometre kare toprak alanına sahiptir.[1] Dağlık Karabağ arazisini ortalama olarak deniz seviyesinden 950 metre yüksekliktedir. Dağlık Karabağ genellikle yüksek dağlardan oluşan bir bölgedir ve genellikle soğuk bir iklime sahiptir.[2]
Dağlık Karabağ; Hankendi merkez olmak üzere Şuşa, Akdere, Hadrut, Hocavend ve Askeran rayonlarından oluşmaktadır. Karabağ, Güney Kafkasya bölgesine hâkim bir durumdadır. [3]Azerbaycan, Ermenistan ve İran’ı kontrol edebilecek bir coğrafi konumundadır. Bu sebeplerle Karabağ geçmişten günümüze kadar birçok devletin kontrol etmek istediği ve birçok devletin zaman zaman egemen olduğu bir bölgedir. Ayrıca Karabağ günümüzde de jeopolitik ve jeostratejik konumunu hala korumaktadır. Karabağ bölgesi Dağlık Karabağ, Aşağı Karabağ ve Syunik bölgelerinden oluşmaktadır. Çarlık Rusya generali Sisiyanov, 1805 tarihinde, Karabağ’ın ikinci işgalinin hemen arkasından Çar’a gönderdiği raporda, “Karabağ coğrafya bakımından Anadolu’nun, İran’ın ve Azerbaycan’ın kapısı sayılır” diyerek Karabağ’ın stratejik önemini belirtmiş ve buradaki dengeyi Rusya’nın lehine çevirebilmek için Müslümanların arasına Hıristiyan unsurların, yani Ermenilerin yerleştirilmesini önermiştir. Bu tarihten sonra Ruslar tarafından bölgeye planlı bir şekilde Rusya, İran ve Anadolu’dan getirilen Ermeni nüfusu iskân edilmeye başlandı. Bugün Azerbaycan coğrafi konumu nedeniyle Rusya Federasyonu, Ermenistan ve İran’ın jeopolitik kuşatması altındadır. Bölgeye hâkim bir konuma sahip olan Dağlık Karabağ’ın Ermenistan hâkimiyetine geçmesiyle Azerbaycan coğrafi olarak Rusya Federasyonu, Ermenistan ve İran’ın kıskacı altına alınmıştır. Bugün Azerbaycan coğrafi konumu nedeniyle Rusya Federasyonu, Ermenistan ve İran’ın jeopolitik kuşatması altındadır. Bölgeye hâkim bir konuma sahip olan Dağlık Karabağ’ın Ermenistan hâkimiyetine geçmesiyle Azerbaycan coğrafi olarak Rusya Federasyonu, Ermenistan ve İran’ın kıskacı altına alınmıştır. Dağlık Karabağ’ın Ermenistan açısından ise önemi bu bölgenin tarihsel açıdan kendilerine bağlı olduğunu söylemeleridir. Ayrıca Dağlık Karabağ’ın hâkimiyetiyle Ermenistan tarihsel olarak hedeflediği “Büyük Ermenistan” amacına bir nebze olsun ulaşmışlardır.[4]
Dağlık Karabağ bölgesi için tarih boyunca Anadolu, İran, Rusya ve Azerbaycan’da kurulan devletler bölgeye hâkim olabilmek için birbirleriyle mücadele etmişlerdir. Tarihi bakımdan miladi başlarından itibaren Türk göçlerinin bölgeye gelmesiyle Türklerin Kafkasya’daki en önemli yerleşim alanlarından biri olan Azerbaycan’ın göçebeler için en verimli bölgesi Karabağ olmuştur. 18. yüzyıldan sonra Karabağ, Karabağ Hanlığı’nın sınırları içinde yer alıyordu. 19.yüz yılın ortalarında bölgeye Oğuzlar gelmişlerdir. Otlak sahalarının zenginliğinden Oğuz grupları özellikle bu bölgede yerleşmeye başladılar. Daha sonra Karabağ Azerbaycan’la birlikte Selçukluların, ardından da Azerbaycan Atabeyleri’nin hâkimiyetine geçmiştir. Safevîler döneminde Gence Beylerbeyliğinin bir vilayeti olarak yine Türklerin kontrolünde bulunmuştur. 1800’lü yılların başında Rusların Azerbaycan’ı işgaliyle 1806’da Karabağ Rus idaresi altına girdi. Ruslar 1826 yılında Karabağ Hanlığına da son verdiler. Rus idaresinin ilk zamanlarında Karabağ’ın etnik nüfusunun çoğunu Azerbaycan Türkleri oluşturmaktaydı. Ayrıca bölge Azerbaycan’ın bir parçası olarak anılırdı. 1826’da ikinci defa başlayan İran-Rusya (1826-1828) savaşından sonra, imzalanan Türkmençay Antlaşması (10 Şubat 1828) sonucu Azerbaycan ikiye ayrılarak, kuzey kısmı Rusya’ya, güney kısmı ise İran’a bırakılmıştır. 16 maddelik antlaşmanın 3. maddesinde İrevan ve Nahçıvan Hanlıkları’nın Rusya’ya verilmesi kabul edilmişti. Bu antlaşmanın 15. maddesinde ise, en geç bir yıl içinde İran’da yaşayan Ermenilerin Rusya tarafına yerleştirilmesi izni verilmiştir. Ermenilerin Kafkasya’ya göç ettirilmesi sadece İran’dan değil Osmanlı Devletinden de olmuştur. Rusya, 1829 Edirne Antlaşması’na Hıristiyan halkın serbestçe Rus topraklarına göç edebilmeleriyle ilgili madde koydurmuştur. Osmanlı Devleti bu maddenin acısını sonralar 1853–1856 ve 1877–1878 Osmanlı–Rus savaşlarında hissetmiştir. Rusya, bu savaşlarda Doğu Anadolu bölgesindeki işgal işlerinde Ermenileri Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtmaya başlamıştır. Ruslar 1830’lu yıllardan itibaren Karabağ’a Anadolu’dan ve İran’dan Ermenileri göç ettirmeye başlamıştır.1890’lı yıllara gelindiğinde Erivan ve Karabağ’daki Ermeni nüfusunun sayısı 1 milyona yaklaşmıştı. Bu göç hareketleriyle de Karabağ ihtilafı başlamıştır. Ruslar bölgeye hâkim olmak için Müslüman Türklere karşı Hıristiyan Ermenileri desteklemiştir ve Ermenileri bu bölgeye göç ettirmiştir. Müslümanları ise bu bölgeden başka yerlere göçe zorlamışlardır. Bu göç politikalarıyla bölgedeki nüfus dengesinde büyük bir değişme meydana gelmiştir. Ayrıca Çar yönetimi Nahçıvan ve Erivan hanlıklarını ortadan kaldırarak, Erivan merkez olmak üzere bir Ermeni yönetimini tahsis etmiştir. Rusya bu göç siyaseti ile Kafkasya’daki etnik yapıyı değiştirerek, buralarda uzun süreli hâkimiyet kurma yoluna gitmiş ve Kafkasya’daki Müslüman halkın kolayca yönetilmesini sağlamıştır. Karabağ’daki ilk Azeri-Ermeni çatışması 1905 Rus ihtilalinden sonra görülmüştür. Bu çatışmalarda Ermeniler Ruslardan destek almıştır. Çatışmaların nedeni ise yükselen milliyetçilik akımıdır. Ermeniler kendi devletlerini kurmayı ve “Büyük Ermenistan” idealini gerçekleştirmek istiyorlardır. Rusya’da gerçekleşen 1917 Ekim Bolşevik devriminden sonra Lenin hâkimiyetinin savaştan çekilmesinden sonra Güney Kafkasya’da gerginlikler ve çatışmalar artmaya başlamıştır. Rusya’da gerçekleştirilen 1917 Bolşevik ihtilali bölgede siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel dengelerin değişmesine sebep olmuştur. Daha sonra Karabağ bölgesi Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918–1920)’nin egemenliği altına girmiştir. Kızıl ordunun Azerbaycan Halk Cumhuriyetine son vermesiyle Karabağ Sovyet Rusya idaresindeki Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin egemenliği altına girmiştir.1923’te Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti dâhilinde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi resmen kurulmuştur. 1989 ise Dağlık Karabağ’ın özerkliği kaldırılarak Azerbaycan merkezi idaresine bağlanmıştır. O dönemde Dağlık Karabağ’ın nüfusunun çoğunluğu Ermenilerden oluşmaktadır. Sovyetlerin dağılmasından sonra yeni bağımsızlığını kazanan Kafkasya Cumhuriyetlerinden biri olan Ermenistan Karabağ’da hak iddia etmiştir. Bu gerginlik sıcak çatışmaya dönmüştür. Karabağ’da Rusların da desteğiyle Ermeniler Azerbaycan topraklarına girmiş ve Dağlık Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgaliyle sonuçlanmıştır. Rusya’nın girişimleriyle de 1994 yılında Bişkek’te Azerbaycan ve Ermenistan ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca bu sorunun diplomatik yollardan çözümü için 1992’de AGİT çerçevesinde kurulan Minsk Grubu oluşturulmuştur. AGİT Minsk Grubu Dağlık-Karabağ sorununun çözümü için üç farklı barış planı hazırlayarak taraflara sunmuştur. Fakat bu barış planlarının ikisi Ermenistan biri de Azerbaycan tarafından kabul edilmemiştir. Günümüzde de hala bu sorun devam etmektedir ve AGİT Minsk Grubu çerçevesinde sorunun barışçıl yönden çözülmesi hedeflenmektedir.[5]
Ermenistan’ın Dağlık Karabağ Sorunundaki Görüşleri:
Ermeniler barış sürecinin her iki tarafında görüşmelere tam katılımı olmadan etkili olamayacağına inanıyor. Ermeniler Dağlık Karabağ sorununun anlaşmaya ulaşılabilmesi için aşağıdaki ilkelerin takip edilmesi gerektiğine inanıyor:
• Dağlık Karabağ sorununun çözümü için orada yaşayan insanların kendi kaderini tayin etme hakkı tanınmalıdır.
• Dağlık Karabağ sorununun çözümü için Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında kesintisiz bir arazi bağlantısı olmalıdır.
• Dağlık Karabağ’ın güvenliğini uluslararası güvence altına alınmalıdır.
Bu ilkelerin benimsenmesi Dağlık Karabağ sorununa kapsamlı bir çözüm sağlayacaktır. Ermenistan Dağlık Karabağ sorununun çözüm sürecinde AGİT Minsk Grubunun arabuluculuğuna güvenmekte ve çözüm yollarını bulmak için yeterli potansiyele sahip olduğunu belirtmektedir. Ermenistan, Azerbaycan’ın güç kullanım tehdidi ile barışçıl yollarla çözüm arayışını engellediğini vurgulamaktadır. Bu tehditlerle barışçıl ve uzlaşmacı bir tutumun mümkün olmadığını belirtmektedir.
Dağlık Karabağ da Karabağ halkının iradesi önemlidir. Kendi kaderini tayin hakkıyla Karabağ halkı kendi kararını vermelidir. [6]
Ermenistan ve Azerbaycan 1994 yılında imzalamış oldukları ateşkes anlaşmasından sonra nihai çözüme hala varamamaktadırlar. Meselenin çözümüne yönelik atılan adımlar sonuçsuz kalmıştır.
19 yıldır çözüme ulaşılamayan Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’da başbakanlık yapanlar ise Levon Ter-Petrosyan (1992-1998), Robert Koçaryan (1998-2008) ve Serj Sarkisyan olmuştur. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ politikasında bu isimler belirleyici olmuşlardır. Savaş sonrası dönemin dinamikleri yakından incelendiğinde Ermenistan’da Ter Petrosyan’ın 1997 yılında kaleme aldığı “Savaş veya Barış? Düşünceli Olma Zamanı” başlıklı makalesinde çözüme dönük ortaya koymuş olduğu bakış açısının yakalanabildiğini söylemek oldukça güçtür. Makalesinde savaştan çok diplomasi ile meselenin çözümüne vurgu yapan Ter-Petrosyan, aksi takdirde iddia edildiği üzere bu sürecin Ermenistan’ın çıkarına işleyeceğine inanmanın yersiz olduğunu belirtmiştir.
Ter-Petrosyan döneminde yürütülen görüşmelerde Azerbaycan tarafı ile aşamalı bir çözüme dönük çerçeve çizilmiştir. Bu çözüme göre Ermenistan işgal altında tuttuğu yedi bölgenin önemli bir kısmından çekilmesi ve Türkiye ile Azerbaycan sınırlarının Ermenistan’a açılması gündeme gelmiştir. Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi statüsünün ise bu gelişmelerden sonra görüşülmeye başlanmasına karar verilmiştir.
Ter-Petrosyan’ın Devlet başkanı olarak ikinci döneminde belirlediği ılımlı siyaset dönemin başbakanı ve Ermenistan’ın ikinci adamı olan Robert Koçaryan ve taraftarları tarafından ortaya konan muhalefet karşısındaki baskılara direnememiş ve koltuğunu aslen Dağlık Karabağlı olan Robert Koçaryan’a devretmiştir. Robert Koçaryan ise 2003 yılında Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik üç ana madde açıklamıştır. Bunlardan birincisi Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’ın görüşmelerde eşit olmasını yani iki ayrı bir devlet olduğunu varsaymasıdır. İkinci madde ise Ermenistan ve Dağlık Karabağ arasında güvenli bir koridor oluşturulmasıdır. Üçüncü ve son madde ise Dağlık Karabağ’daki nüfusun güvenliği ile ilgilidir. Ter-Petrosyan’ın izlediği çözüme dönük politikalar Koçaryan’ın devlet başkanlığı döneminde kesintiye uğrasa da Ter-Petrosyan döneminde belirlenen çerçeveler bugün dahi Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda önemli bir referanstır.
2004 yılında “Prag süreci” olarak bilinen Azerbaycan-Ermenistan görüşmelerindeki yaklaşımlardır. Bu süreçte taraflar arasında anlaşılması halinde; Ermenistan’ın Kelbecer ve Laçin dışında beş bölgeden çıkması ve bu bölgelerde uluslar arası barış gücünün görev alması; Kelbecer ve Laçin’in askersiz bölge haline getirilerek Laçin üzerinden Karabağ ve Ermenistan arasında bir koridor oluşturulması ve Karabağ’ın statüsünün belirlenmesi ile ilgili bir referandum yapılması planlanmıştır. Ancak gerçekleştirilebilecek olan referandum ve yerinden edilmiş Azerbaycanlıların geri dönmesi ile ilgili anlaşmazlıklar bu süreci olumsuz etkilemiş ve çözümsüz bırakmıştır. Prag görüşmelerinden sonra Koçaryan döneminde izlenen politikalar çözümsüzlüğü benimsemiş bir Ermenistan olarak belirtilebilir.
Koçaryan döneminde son olarak Madrid prensipleri süreci başlamıştır. Fakat taraflar sadece Karabağ’ın statüsünün bütün güven artırıcı tedbirlerin alınmasından sonra belirlenmesi olmuştur. Madrid’de kazan kazan ilkesine dayanan bir diplomasi değil, kazanan hepsini alır şeklinde açık bir diplomasi yapılmıştır fakat bu da sonuçsuz kalmıştır. Azerbaycan tarafı savaş öncesi duruma dönmek isterken, Ermenistan ise savaş kazanımlarını koruma çabasında olmuştur.
2008 yılındaki Gürcistan ve Rusya savaşı ile bölgede kırılmalar yaşanmış, Ermenistan’a Gürcistan üzerinden gelen sevkiyatlar azalmış ve bu Ermenistan ekonomisini büyük bir zarara sokmuştur. [7]Ayrıca Gürcistan’ın kendi iç meselesi olarak tanımladığı Güney Osetya ve Abhazya sorunlarında tek başına hareket etmesi ve sonucunda ödediği ağır fatura yüzünden Azerbaycan Karabağ sorununda çatışmacı bir üslup yerine daha çok diplomasiyi benimsemiştir. 2008 yılında Koçaryan’ın yerine göreve gelen isim ise Serj Sarkisyan olmuştur.
Sarkisyan da, Koçaryan gibi Karabağlıdır. Ayrıca Karabağ savaşında etkin bir rol üstlenmiştir. Sarkisyan 2008 yılında Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmeye çalıştı. Hem kendi kamuoyundan gelen tepkiler hem de Türkiye’nin de kendi hükümetine ve Azerbaycan baskılarına karşı dayanamayarak normalleşme adımı atamaması üzerine Türk-Ermeni protokolleri rafa kaldırdı. 2009 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında yoğun diplomasi trafiği olsa da görüşmelerden günümüze kadar çözüme yönelik bir sonuç alınamadı.
Ermenistan’ın politikalarına bakıldığında Karabağ meselesinin çözümüne yönelik adımların sorunsuz bir şekilde olması oldukça zor görünmektedir. Ermenistan’ın Karabağ konusundaki üç maddelik tutumundan vazgeçmemesi ve bu meselenin çözümü için bu maddeleri esas alması Karabağ sorununu çözümsüz kılmaktadır. Ayrıca Ermeni halkı ve muhalif partilerde Karabağ sorununun çözümü konusunda Ermenistan hükümetinden pek de farksız düşünmemektedir. Bu bağlamda da bu mesele bir çıkmaza girmiş durumdadır. Askeri anlamda ise Ermenistan Azerbaycan kadar silah alımı yapamasa bile Rusya tarafından askeri olarak desteklenmektedir. Daha ucuz silahlar satın alabilmektedir. Ermenistan Rusya ile yapmış olduğu anlaşmalar neticesinde güvenliğini büyük oranda garanti altına almıştır.
Azerbaycan’ın Karabağ Sorunu Hakkındaki Görüşleri:
Azerbaycan Devletinin Temel Görüşleri[8]:
• Sorunun çözümü için işgal altındaki topraklar işgalden arındırılmalıdır. Tutarlı sebepler olmaksızın bu bölgenin işgalden kurtarılmasındaki gecikme zaten zor olan barış sürecini daha da zorlaştıracaktır.
• Bölgede çatışma öncesi nüfus durumu esas alınmalıdır. Dağlık Karabağ’ın statüsü yalnızca Ermeni ve Azeri topluluklarının beraber yaşadıkları bir ortamda ve her iki topluluğun doğrudan katılımı ile saptanabilir.
• Dağlık Karabağ’ın yeni statüsü belirlenene kadar Azerbaycan hükümet yetkilileri ile Ermeni toplumunun yerel makamları arasında karşılıklı ilişki oluşturulmalıdır
• Bölgenin ekonomik yönden gelişimi sağlanmalıdır. Bu, normalleşme süreci ve iki toplumun içinde yaşaması ve işbirliğinin yenilemesi için önemli bir adımdır. Azerbaycan ve Dağlık Karabağ’ın merkezi makamları arasında ekonomik ilişkilerin gelişimi konusu, aynı zamanda, iki tarafın dışarı ile bağlantısı konusu ile de ilgilidir.
Bu konuda bir gelişme Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermeni nüfusunun Ermenistan, Azerbaycan’ında Laçin koridoru aracılığıyla Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ile bağlantısını sağlayacaktır.
• Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanacak anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda, büyük devletler ve uluslararası kuruluşlarında dâhil olduğu uluslar arası garantörlük sağlanmalıdır. Bu açıdan, barış sürecinin başarısı tarafların yapıcı yaklaşımları kadar uluslararası toplumun, özellikle de AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının etkinliğine bağlıdır.
• Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı askeri işgalinin ana hedefi, güç yoluyla toprakların ele geçirilmesi ve işgal edilen bölgelerin demografik içeriğinin değiştirilmesi olmuştur. Bu nedenle, Ermenistan Dağlık Karabağ çevresindeki işgal edilmiş rayonlar üzerinde denetim kurmayı amaçlamakta ve bu yüzden ed Azerbaycanlı göçmenlerin kendi yurtlarına dönmesini engellemektedir. Ermenistan’ın bu yaklaşımı sorunun çözümü yönünde en büyük engeldir.
• Azerbaycan tarafı sorunun barışçıl çözümüne taraftar olmakla birlikte, toprak bütünlüğü konusunda asla taviz vermeyecek ve Ermenistan tarafının zorla kabul ettirmeye çalıştığı oldubitti temelinde bir çözümü asla kabul etmeyecektir. Sorun yalnızca Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve uluslararası düzeyde tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına saygı ve aynı zamanda, Dağlık Karabağ’da Azerbaycanlı ve Ermeni topluluklarının demokrasi ve gelişmeden tam ve eşit şekilde yararlanarak huzurlu beraber yaşaması prensipleri temelinde çözümlenebilir.
Azerbaycan’ın bağımsızlığı sonrası Dağlık Karabağ sorununun çözüme kavuşturulması yönündeki dış politika faaliyetleri, iç politikasında olan kargaşadan etkilenmiştir. Böylece Azerbaycan 1992-1994 yılları arasında dış politikasında pek atılım yapamamasının ana nedeni de içerde yaşadığı kargaşalar olmuştur. 1994 yılında imzalanan Bişkek Ateşkes Protokolü ile bölgeye göreceli bir barış gelince Azerbaycan iç politikasında ki istikrarı ile beraber Karabağ politikasını dolayısıyla da dış politikasında daha etkin bir ülke olmuştur. 1994-1999 dönemleri arasında değerlendireceğimiz istikrarlı politikada Azerbaycan’ın dışa açılması daha çok ekonomi anlamında olmuş ve uluslar arası enerji şirketleriyle yaptığı anlaşmalarla Azerbaycan dış politikadaki kozlarını artırmış ve elini güçlendirmiştir. Bu dönemde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ konusundaki temel görüşler şunlar olmuştur;
• Sorunun uluslar arası hukukun genel prensipleri ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümlenmesi, BM Güvenlik Konseyinin Dağlık Karabağ sorununa ilişkin kararlarında belirtilen hususların acilen ve uluslararası baskılarla hayata geçirilmesi,
• Dağlık Karabağ sorununun çözümü için AGİT çerçevesinde çatışmanın çözümüne yönelik ilgili tarafların eşit temsil edilmesi ve barış görüşmelerinin tek bir ülkenin gözetiminde gerçekleşmemesi bu nedenle de Aralık 11994’te AGİT Budapeşte Zirvesinde o zamana kadar tek başına olan Minsk Grubu için eş başkanlık sistemi oluşturulması,
• Sorunun tarafları olarak 1992’de Helsinki’de AGİK Konferansında Minsk Grubunun temelinde yer alan ve Baker Kuralları gereğince Dağlık Karabağ ve çevresinde işgal edilen topraklarda fiili yönetimi sağlayan Ermeni yönetiminin, çatışma tarafları arasında siyasi anlaşma sağlandıktan sonra statü ile ilgili görüşmelerde Karabağ’ın Azerbaycanlı toplumuyla eşit düzeyde görüşmelerde ye alabileceği görüşü benimsenmiştir.
• Azerbaycan, Ermenistan’ı Dağlık Karabağ sorununun çözümünde siyasi bir irade gösterinceye kadar bölgesel enerji projelerinde Ermenistan’ı tecrit etmiştir. Bu da Ermenistan ekonomisini çok zor bir durumda bırakmıştır.
3Aralık 1996’da düzenlenen Lizbon Zirvesinde alınan kararlar Azerbaycan’ın elini güçlendirmiştir. Lizbon Zirvesinin sonuç bildirgesinde ise iki taraflar Ermenistan ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, Dağlık Karabağ’a en yüksek statü de özerklik verilmesi ve bu yönetimin tüm nüfusunun güvenliğinin garanti altına alınması prensipleri kabul edilmiştir.
Fakat bu bildiriyi Ermenistan kabul etmemiştir. Ermenistan dışındaki AGİT üye devleri bu bildiriyi kabul etmişlerdir. Böylece Ermenistan diplomasi alanında zor durumda kalmıştır.
AGİT Minsk Grubunun Barış Planlarında Azerbaycan’ın Tutumu:
AGİT Minsk Grubu Dağlık Karabağ sorununun çözümü için 3 barış planı ortaya koymuştur. Birincisi 17 Temmuz 1997’deki Paket Çözüm; Paket Çözümde Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölge olması, kendi anayasasını hazırlayabilmesi, Ermenistan’ın Şuşa şehri ve Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarından çekilmesi, bu bölgedeki güvenliğin AGİT kuvvetlerince sağlanması ve Karabağ’ın serbest ekonomi bölgesi olması öngörülmekteydi. Fakat bu konunun nasıl uygulanacağı ve yaptırımları belirli değildi. Azerbaycan bu teklifi kabul etmesine rağmen Ermenistan bu çözüm teklifini reddetmiştir.
Bir diğer çözüm önerisi ise 2 Aralık 1997’de sunulan Aşamalı Çözüm Planıdır. Bu plana göre birinci aşamada çatışma duracaktır, ikinci aşamasında ise Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı olması belirlenmiştir. Azerbaycan bu çözüme fırsat olarak bakmıştır.[9] Ayrıca bu plana uymayan taraflara yaptırım uygulanabilecekti.
Azerbaycan bu çözüm teklifini de kabul etmesine rağmen, Ermenistan bu çözüm teklifini de reddetmiştir. Aslında Ermenistan devlet başkanı Ter-Petrosyan tarafında çözüm prensipte kabul edilse de Ter-Petrosyan’a yoğun muhalefetten ve baskılardan dolayı Ter-Petrosyan istifa etmiştir. Yerine ise aslen Dağlık Karabağlı olan Robert Koçaryan gelmiştir.
AGİT Minsk Grubunun üçüncü çözüm önerisi ise Ortak Devlet planıdır. Fakat bu çözüm önerisini Azerbaycan “toprak bütünlüğünü bozacağı” gerekçesiyle reddetmiştir. Çünkü bu ortak devlet planında kurulacak Dağlık Karabağ devleti fiilen bağımsız oluyordu ve Azerbaycan merkezi yönetiminin bu ortak devlet üzerinde hemen hemen hiçbir yetkisi olmayacaktır. Ortak Devlet önerisinin bir maddesinde ise hem Dağlık Karabağ hem de Azerbaycan birbirlerinin başkentinde temsilci bulunduracaktı ki bu da Dağlık Karabağ’ı fiilen tanımak anlamına gelecektir.
Daha sonra iki devlette çözümsüzlük nedeniyle birbirlerini suçladılar ve birbirlerini tehdit eder duruma geldiler.
Nisan 2001 yılında Ermenistan parlamentosu milletvekilleri oybirliğiyle her ne şekil ve yöntemle olursa olsun Ermenistan topraklarından bir kısmının Dağlık Karabağ karşılığında Azerbaycan’a verilmesine karşılık bir bildirge yayımladılar. Ermenistan’daki aşırı milliyetçi gruplar her türlü anlaşmaya karşı çıkmaktadır. Özellikle bu gruplardan Özgürleştirilmiş Arazilerin Savunma Örgütü lideri Ziyirayer Sefiliyan, Azerbaycan’a verilecek her türlü imtiyaza karşı çıkacaklarını ifade etmiştir. Ayrıca Karabağ Ermenilerinin liderlerinden Arkada Gukasiyan, Los Angeles Times gazetesine verdiği bir demeçte şöyle demiştir: “Eğer Azerbaycan savaş istiyorsa cevabını alacaktır.”[10]
Ermenistan parlamentosunun kararına karşılık 2001 yılında Azerbaycan’da faaliyet gösteren siyasi partiler, devlet organları, sivil toplum örgütleri ve sayıları 600’ü bulan kişi, kuruluş ve gazete yöneticisi ortak bir bildiri yayımlayarak Azerbaycan Cumhurbaşkanı’na, Minsk Grubu’na ve uluslararası kuruluşlara 4 maddeyi içeren düşüncelerini iletmiştir. Bildiriye göre;
• Ülkenin toprak bütünlüğü sağlanmalı ve işgal altındaki arazilerin tamamı ülkeye geri verilmelidir.
• Başta Şuşa olmak üzere Dağlık Karabağ’dan göçe zorlanan bütün Azerilerin kendi topraklarına geri dönüşü gerçekleştirilmeli ve yaşamları güvence altına alınmalıdır.
• Azerbaycan hâkimiyetinde bulunmak şartıyla Dağlık Karabağ bölgesine öz yönetim hakkı verilmelidir.
• Eğer bu sorun barışçıl yoldan çözülmüyorsa, BM yasaları ve Güvenlik Konseyi’nin kararları gereğince Azerbaycan askeri güç kullanarak işgalcileri kendi topraklarından çıkarmalıdır.[11]
Görüşmeler bundan sonra bir süre aksasa da 2001 yılında doğrudan devlet başkanları düzeyinde görüşmeler başlamıştır. Ocak 2001’de Strasburg’da, 4-5 Mart 2001’de Paris’te Chirac’ın arabuluculuğunda görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Ama bu görüşmeler yine sonuçsuz kalmıştır. Bu dönemde çözüme en yaklaşılan görüşmeler ise ABD öncülüğünde Floride KeyWest’de yapılan görüşmeler olmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları AGİT Minsk Grubu ve birçok uzman bu görüşmelere katılmıştır. Bu görüşmelerde sadece Nahcivan’ı Azerbaycan’a birleştiren Mehri nehri ve çevresi karşılığında Ermenistan’ı Karabağ’a birleştiren Dehliz ulaşım yolu konusunda anlaşmaya varılmıştır. Fakat taraflar kesin bir çözüme ulaşamamışlardır. Bu zamanda Azerbaycan bazı avantajlı durumlar elde etmiştir.
• Avrupa Konseyi ve İslam Konferansı Örgütü Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiğini belirtmiştir.
• ABD Azerbaycan’a yönelik mali yardımları başlatmıştır.
• Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının gerçekleşmesi için hukuki alt yapı oluşturulmuş ve sonrasında bu proje gerçekleşmiştir.
Bu gelişmelerden sonra diplomasi yöntemi konusunda taraflar değişikliğe gitmiş ve tüm konuların tartışılabileceği mekik diplomasisi uygulanmaya başlanmıştır. Haydar Aliyev Döneminde Azerbaycan bölgede aktif dış siyaset yürütmeye başlamıştır. Rusya ile Batı arasında denge siyaseti güderek daha verimli iç ve dış politika yürütülmesi açısından bölgede istikrarın korunmasını sağlamıştır. Böylece devletin elinde en büyük ve tek koz olan Azerbaycan doğal kaynaklarının ülke çıkarları doğrultusunda kullanılması için fırsat elde edilmiştir. Nitekim Azerbaycan çok geçmeden dünyanın önde gelen çokuluslu şirketleri ile imzalanan “Asrın Antlaşması” ile Hazar enerji kaynaklarını tüm dünyaya tanıtarak ve daha da önemlisi kendisinin gerçekten bağımsız bir devlet olduğunu ve doğal kaynaklarını istediği doğrultuda kullanabileceğini göstererek, Batı devletlerinin ilgisini kendine çekmeyi başarmıştır. Bağımsızlık sonrası ilk dönemin dış politikasında temel hedefler, bağımsızlığın pekiştirilmesi, toprak bütünlüğü ve güvenliğin sağlanması olmuştur. Bu doğrultuda, Rus ordusunun Azerbaycan’dan çıkarılması, Karabağ sorununun Rusya’nın tekelinde olmaması, Bağımsız Devletler Topluluğu üyeliği sorunu ve Azerbaycan petrollerinin işletilmesi sorunu öncelikli olarak ele alınmıştır. Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali sorununun çözüme kavuşturulmasında Rusya’nın belirleyici rolünün bertaraf edilmesi için yapılan girişimler arzulanan düzeyde olmasa bile, bazı sonuçlar vermiştir yeni kurulan Azerbaycan devletinin dünyada tanınmasına, uluslararası toplumda nüfuzunun artırılmasına, sosyal, siyasi, iktisadi, kültürel ve diğer bütün sahalarında dünya birliğine yöneltmiştir. Haydar Aliyev’in tespit ettiği ve ısrarla yürüttüğü diplomatik yöntem, Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ çatışmasının bir dünya sorunu seviyesine çıkarılması olmuştur. Bunun için özel bir program hazırlayarak, gerekli siyasi ve diplomatik çalışmaları gerçekleştirmek amacıyla kesintisiz olarak çabaların sürdürülmesi yönünde hareket edilmiştir. Bu yöntem ile,
1. Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ çatışmasında Ermenistan tarafını tutan ülkelerin tarafsızlaştırılması;
2. Tarafsız devletlerin ise Azerbaycan’ı desteklemeleri doğrultusunda çalışılması;
3. Azerbaycan’ın Karabağ’daki tezlerine yakınlık duyan devletlerin ve uluslararası kuruluşların Azerbaycan ile daha sıkı ilişki kurmaya yöneltilmesi;
4. Azerbaycan dostu ülkelerin Ermenistan’a baskı uygulaması için çok yönlü diplomatik ve siyasi çalışmalar yapmalarını sağlamak amaçlanmıştır.
Haydar Aliyev döneminin en büyük diplomatik başarısı ise hiçbir taviz vermeden Ermenistan’ı bütün dünyaya işgalci bir devlet olarak tanıtmasıdır.[12]
2003 seçimleri sonrası iktidara gelen İlham Aliyev, Azerbaycan’da öncelik olarak ekonomik ve askeri gelişim üzerinde durmuştur. Dış politikadaki en önemli hedefi ise Dağlık Karabağ için daha önceden belirlenen devlet stratejisini devam ettirmesidir. İlham Aliyev ve Robert Koçaryan arasında Prag Süreci adı altında 2004 yılında başlayan ve 2006 yılına kadar süren görüşmeler olmuştur. 2006 yılında liderler 3 kez görüşmüşlerdir. Bu görüşmelerde bir iyimserlik hâkimdi fakat 10 Aralık 2006’da Dağlık Karabağ’daki ayrılıkçılar yaptıkları referandumla bağımsız olduklarını deklare ettiler.[13] Bu olaydan sonra Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşmeler duraksamıştır. 2007 yılında tekrardan dışişleri bakanları ve cumhurbaşkanları düzeyinde görüşmeler başlamıştır. Bu görüşmelerde en önemli anlaşmazlık ise Ermenistan güçlerinin çekilmesinden sonra Karabağ’ın geleceği ile ilgili konudur. Taraflar 29 Kasım 2007 tarihinde de Madrid Prensipleri adı ile anılan ve günümüzde de görüşmelerde esas alınan belgeyi kabul etmişlerdir. Bu görüşmelerde Azerbaycan, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklarından çıkması konusunda bir strateji benimsemiştir. Ermenistan ise işgal kazanımlarını korumaya dönük bir stratejiyi benimsemiştir.
2008 yılında yaşanan Gürcistan-Rusya savaşıyla birlikte Rusya Kafkasya bölgesine tekrar ağırlığını koymuştur. Savaşı kazanan Rusya bölgedeki gücünü pekiştirmiş ve etkinliğini artırmıştır. 2 Kasım 2008’de Ermenistan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanları Moskova’da Rusya Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev’in arabuluculuğunda Moskova Deklarasyonu’nu (Meiendorf Deklarasyonu) imzalamışlardır.[14]
Rusya’nın bu soruna ağırlığını koyması Ermenistan lehine olmuştur. 2009 yılındaki Türkiye-Ermenistan normalleştirme sürecini desteklemesi, 20 Ağustos 2010’da imzalanan Gümrü askeri üssünün Rusya’nın kullanımına 2044 yılına kadar uzatılması Ermenistan lehine olmuştur.[15] Böylece Ermenistan uzlaşmaz ve sertlik yanlısı tutumunu korumuştur. Azerbaycan ise 20 Mayıs 2010’da Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda 2216 numaralı Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik Ermeni işgalci güçlerinin geri çekilmesini şart koşan kararı kendi lehine çıkartmıştır.[16] Ermenistan’ın 2044 yılına kadar Rusya ile imzaladığı askeri işbirliğine karşılık olarak 2010 yılının Eylül ayında da Türkiye-Azerbaycan arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Kuruluşu Anlaşması yapılmıştır. 8 Haziran 2010’da Azerbaycan Askeri Doktrini kabul etmiştir. [17]Askeri doktrinde ise Dağlık Karabağ’ın ve çevresindeki 7 rayonun Ermeni işgalcilerinden kurtarılmasının önemine değinilmiştir. Askeri doktrinde ise müdahale şu şartlar altında gerçekleşebilecektir;
• Ermenistan tarafından aktif bir müdahale olursa,
• Ateşkes hattındaki küçük çaplı çatışmaların büyüyerek savaş başlatması durumunda,
• Ermenistan’ın barış görüşmelerinde aşırı uzlaşmaz tavır sergilemesi durumunda Azerbaycan askeri yollara başvuracağını belirtmiştir.
2003 yılından itibaren ise Azerbaycan askeri bütçesini, silah alımını ve yerli savunma sanayisini geliştirme çabalarını artırmıştır. Günümüzde Azerbaycan’ın savunma harcamaları Ermenistan’ın genel bütçesine yaklaşık olarak eş değerdir.[18]
AGİT Minsk Grubunun Dağlık Karabağ Sorununun Çözümüne Yönelik Yaklaşımları:
Ocak 1992’de Azerbaycan ve Ermenistan’ın Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansına (AGİK) üye olmasıyla birlikte AGİK Dağlık Karabağ sorununa uzlaştırıcı olarak müdahil olmuştur. 27-28 Şubat 1992 tarihlerinde AGİK Üst Düzey Memurlar Komitesi’nin toplantısında ilk defa bu sorunla ilgili görüşmeler yapılmıştır. Burada kabul edilen ve Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı olduğunu onaylayan belgede sınırların değiştirilmemesi koşuluyla sorunun barışçıl yoldan çözümüne yönelik çağrı yer almıştır. 24 Mart 1992’de AGİK Dışişleri Bakanları Konseyi’nin ilk olağanüstü görüşmesinde Dağlık Karabağ’daki durum ele alınmıştır. Görüşmelerde Ermenistan-Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözümüne ilişkin Minsk Konferansı toplantısının yapılması ile ilgili karar kabul edilmiştir.[19]
AGİT Grubunun temel amaçları ise krizin çözümünün AGİT Prensipleri, sorumlulukları temelinde ve barışçıl yollarla çözülmesine olanak sağlayacak müzakere forumlarının oluşturulması, silahlı çatışmaların durdurulması şeklinde belirlenmiştir.[20] 1992 yılında kurulan AGİT Minsk Grubunda ABD, Rusya, Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belarus, İsveç, Finlandiya, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan vardır. 6 Aralık 1994 Budapeşte Zirvesinde eş başkanlık oluşturulmuştur. Eş başkanlığı ise ABD, Fransa ve Rusya yapmaktadır.[21]
AGİT Minsk Grubu Dağlık Karabağ sorununu müzakereler yoluyla çözmeyi amaçlamaktadır. AGİT Minsk Grubu sorunun tarafları ile görüşmektedir. Ayrıca bu görüşmelerin sonuçlarını AGİT Minsk Grubu üye ülkelerine bildirmektedir. AGİT Minsk Grubu Dağlık Karabağ sorununu kesin bir çözüme kavuşturunca sona erecektir.[22]
Azerbaycan ve Ermenistan’ın Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konseyi (AGİK)’ne üye olmalarıyla ve 1994 yılında ateşkes imzalamalarıyla AGİK arabulucu olmuştur. Ateşkes antlaşmasından sonra AGİK o dönemde Finlandiya ve Rusya’nın başkanlıklarıyla Temmuz 1995, Eylül 1995, Mart 1996’da ilk çözüm önerilerini sunmuştur. Daha sonra Rusya, ABD ve Fransa’nın eş başkanlıkların da Haziran 1997, Aralık 1997, Kasım 1997, 1999 yılı ve 2001 yıllarında çözüm önerileri verilmiştir fakat taraflar bu çözüm önerilerinde anlaşamamışlardır.
AGİT Minsk Grubu Dağlık Karabağ sorununun çözümü için 3 barış planı ortaya koymuştur. Birincisi 17 Temmuz 1997’deki Paket Çözüm; Paket Çözümde Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölge olması, kendi anayasasını hazırlayabilmesi, Ermenistan’ın Şuşa şehri ve Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarından çekilmesi, bu bölgedeki güvenliğin AGİT kuvvetlerince sağlanması ve Karabağ’ın serbest ekonomi bölgesi olması öngörülmekteydi. Fakat bu konunun nasıl uygulanacağı ve yaptırımları belirli değildi. Azerbaycan bu teklifi kabul etmesine rağmen Ermenistan bu çözüm teklifini reddetmiştir.
Minsk Grubunun çözüm planları ise 2 Aralık 1997’de sunulan Aşamalı Çözüm Planıdır. Bu plana göre birinci aşamada çatışma duracaktır, ikinci aşamasında ise Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı olması belirlenmiştir. Ayrıca bu plana uymayan taraflara yaptırım uygulanabilecekti. Azerbaycan bu çözüm teklifini de kabul etmesine rağmen, Ermenistan bu çözüm teklifini de reddetmiştir. Aslında Ermenistan devlet başkanı Ter-Petrosyan tarafında çözüm prensipte kabul edilse de Ter-Petrosyan’a yoğun muhalefetten ve baskılardan dolayı Ter-Petrosyan istifa etmiştir. Yerine ise aslen Dağlık Karabağlı olan Robert Koçaryan gelmiştir.
AGİT Minsk Grubunun üçüncü çözüm önerisi ise Ortak Devlet planıdır. Fakat bu çözüm önerisini Azerbaycan “toprak bütünlüğünü bozacağı” gerekçesiyle reddetmiştir. Çünkü bu ortak devlet planında kurulacak Dağlık Karabağ devleti fiilen bağımsız oluyordu ve Azerbaycan merkezi yönetiminin bu ortak devlet üzerinde hemen hemen hiçbir yetkisi olmayacaktı. Ortak Devlet önerisinin bir maddesinde ise hem Dağlık Karabağ hem de Azerbaycan birbirlerinin başkentinde temsilci bulunduracaktı ki bu da Dağlık Karabağ’ı fiilen tanımak anlamına gelecektir. [23]
Bu çözüm önerilerinin reddedilmesiyle birlikte AGİT Minsk Grubu daha değişik bir diplomasi uygulayarak Azerbaycanlı ve Ermenistanlı yetkililerin en üst düzeyde temsil edilerek bir araya getirilmesi ve Dağlık Karabağ sorununa çözüm aranmasına yönelik yeni bir yöntem belirlemişlerdir. Bu yöntem ve müzakereler Prag süreci ile başlamıştır. Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları 11 kez bir araya gelmişlerdir.
2004 yılında Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri bakanları arasında yapılan görüşmelere Prag süreci adı verilmiştir. Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik yapılan görüşmelerde müzakerelere geçmeden önce görüş ayrılıklarını değerlendirip ortak bir görüş çerçevesinde tarafların müzakerelere geçmesi amaçlanmıştır. Prag sürecinde Azerbaycan be Ermenistan Cumhurbaşkanları, dışişleri bakanlarını kendilerine temsilen tam yetki vermişlerdir. Prag sürecinde 4 kez görüşme gerçekleştirilmiştir. AGİT’e göre Prag süreci sonunda iki aşama kaydedilmiştir. Bunlardan birincisi; her iki tarafın fikirlerini açık bir şekilde görüşmesidir. İkincisi ise; meselenin temelinin aşamalı olarak tanımlanması ve her iki taraf için uygun koşulların tanımlanmasıdır.[24]
Prag süreci kapsamında Azerbaycan ve Ermenistan Devlet başkanları da 3 kez görüşmüşlerdir. İlki 10 Şubat 2006 tarihinde Fransa’da[25], ikincisi 4 Haziran 2006’da Bükreş’de[26] , üçüncüsü ise 28 Kasım 2006’da Minsk’de görüşmüşlerdir.[27]
İlham Aliyev ve Robert Koçaryan Fransa’daki görüşmelerinden önce AGİT Minsk Grubu eş başkanlarıyla görüşmüşlerdir. Bu görüşmeler gerçekleştirildikten sonra ikili bir araya gelmiştir. Fransa’nın Rambouiller şatosunda gerçekleşen buluşmada istenen sonuç alınamamıştır. Fakat iki tarafta sürecin devam edeceğini belirtmiştir. [28]
Bükreş görüşmelerinde ise görüşmeler sıcak geçmesine rağmen Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik bir ilerleme kaydedilememiştir.[29]
Prag sürecinde liderler arasında son görüşme ise Belarus’un başkenti Minsk’te gerçekleştirilmiştir. Bağımsız Devletler Topluluğunun Minsk’te yaptığı toplantı sırasında İlham Aliyev ve Robert Koçaryan arasında bir görüşme olması kararlaştırılmıştır. Görüşmede Rusya arabuluculuk yapmıştır. Aliyev ve Koçaryan arasındaki görüşme Rusya’nın Minsk büyükelçiliğinde yapılmıştır. Görüşmeye ayrıca AGİT eş başkanı Karel de Gucht’da katılmıştır. Fakat bu görüşmede de bir sonuç alınamamıştır ve taraflar uzlaşamamıştır.[30]
Prag sürecinin Dağlık Karabağ sorununun çözümünde başarısız olması ile birlikte yeni bir uzlaşma yolu aranmıştır. Müzakerelerin belirli bir çerçevede yürütülebilmesi için AGİT Minsk Grubu Azerbaycan ve Ermenistan’a Madrid Prensiplerini kabul ettirmiştir ve bu prensipler benimsenerek müzakerelere başlanmıştır.
AGİT Minsk Grubu Madrid Prensiplerini 2007 yılının Kasım ayında açıklamıştır. Dağlık Karabağ sürecinin çözümüne yönelik prensipler şunlardır;
- Dağlık Karabağ’ın çevresinde Ermenistan’ın işgal ettiği yerlerden çekilmesi,
- Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasında geçişi sağlayacak bir koridorun açılması,
- Yerlerinden edilmiş göçmenlerin topraklarına geri dönmesi,
- Barış gücünün işlevini yerine getirecek uluslararası güvence sağlanması,
- Dağlık Karabağ Ermenilerine gerekli güvence verilerek kendilerini idare etme hakkı tanınması,
- Dağlık Karabağ’ın hukuki statüsünün belirlenmesi için öncelik kullanılmasıdır. [31]
2009’da yinelenen Madrid Prensipleri Ermenistan, Azerbaycan ve arabulucular arasında görüşülmektedir. Yinelenen Madrid Prensiplerinde Dağlık Karabağ’ın çevresinde işgal edilmiş bölgelerin Azerbaycan kontrolüne verilmesi, Dağlık Karabağ’a güvenliğini ve kendi kararını verecek bir statü tanınması ve bu statünün kesin kararının daha sonra belirlenmesidir. Ama bu prensipler çerçevesinde 2009 yılından günümüze kadar birçok kez görüşme olsa da taraflar arasında anlaşma sağlanamamıştır. 2010 yılının Haziran ayında Minsk Grubu eş başkanları Dağlık Karabağ sorununun çözümünü desteklediklerini belirtirken, tarafların daha çok öncelik ele alması ve çözüme yönelik adım atması gerektiğini belirtmişlerdir.[32]
AGİT Minsk Grubunun bu açıklamaları Azerbaycan ve Ermenistan tarafından pek dikkate alınmamıştır. 2010 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında sıklıkla ateşkes ihlalleri yapılmıştır. AGİT Minsk Grubu çatışmaları engelleyememiş, taraflar üzerinde yeterli baskı kuramamıştır. Bunlardan dolayı Dağlık Karabağ sorununda herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir. Ayrıca AGİT Minsk Grubu eş başkanı olan ülkelerde bu görüşmelerde kendi ülkelerinin çıkarlarına göre hareket etmişlerdir. Bu da AGİT Minsk Grubunun sorunu çözememesinde en önemli etkenlerden biri olmuştur.
2011 yılında ise AGİT Minsk Grubu Rusya’nın öncülüğünde tarafları Rusya’nın Tataristan eyaletinin başkenti Kazan’da bir araya getirmiştir. Eş başkanlarında desteklediği bu görüşmede Azerbaycan ve Ermenistan uzlaşma çerçevesi konusunda yine anlaşamamışlardır.
Rusya, AGİT Minsk Grubunun etkisini kırmak istemektedir. Çünkü Kafkasya etki alanı içinde bir bölgedir ve bu bölgeye başka hiçbir kimsenin müdahil olmasını istememektedir. Bu bağlamda Rusya AGİT Minsk Grubunun sürecini baltalamaktadır. Ermenistan devletine yeterince baskı uygulamamaktadır. Ermenistan ise stratejik öneminin karşılığını Rusya’dan destek görerek almaktadır.[33]
Sonuç:
AGİT Minsk Grubu’nun çözüme yönelik etkileri olmamıştır. Kafkasya bölgesinde her şeye rağmen en etkili ülke Rusya’dır. Dağlık Karabağ sorunun çözümü de Rusya’nın pozisyonuna bağlıdır. Dağlık Karabağ sorununun çözümsüzlüğü Rusya ve Ermenistan için bir sorun teşkil etmemektedir. Azerbaycan için ise hem iç hem de dış sorundur. Çünkü Azerbaycan topraklarının %20 sini kaybetmiş durumdadır. Ayrıca Karabağ’dan gelen yaklaşık 1 milyon Azerbaycanlı mülteci durumuna düşmüşlerdir. Bu da sosyo-ekonomik sorunu beraberinde getirmekte ve iç güvenliği zedelemektedir. Azerbaycan’ın en önemli avantajı ise zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarıdır. Ayrıca coğrafi konum itibariyle Hazar Denizine sahip kıyılarının olması Azerbaycan’ı Orta Asya ülkeleriyle de dolaylı olarak yakınlaştırmaktadır. Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan arasındaki sıkı ilişkiyi dengelemek için hem zengin petrol kaynaklarını kullanmış, hem de Türkiye ile stratejik iş birliğine giderek bölgede Rusya ve Ermenistan’ı dengelemeye çalışmıştır. Ayrıca Azerbaycan ve Ermenistan’ın komşusu olan Gürcistan ise Rusya ile olan kötü ilişkilerinden dolayı Azerbaycan ve Türkiye’ye daha çok yakınlaşmıştır. Bu yakınlaşma ile Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının gerçekleşmesi sağlanmıştır. Ayrıca Gürcistan sınır bütünlüğü olmayan Türkiye ve Azerbaycan arasında bir köprü devlet vazifesi görmüştür. Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye yakınlığı denize kıyısı olmayan ve Türkiye ile Azerbaycan tarafından ambargo gören Ermenistan ekonomisini zor durumda bırakmaktadır. İran ise kendi iç tehditlerinden dolayı Ermenistan’ı desteklemektedir. Çünkü İran da yaklaşık 20 milyon Azerbaycanlı yaşamaktadır. Bu durumu dengelemek için Ermenistan ile ilişkilerini güçlendirmiştir. Ayrıca Rusya’nın İran’a kara yoluyla açılan tek bağlantısı da İran diyebiliriz. Ermenistan ise Azerbaycan’a karşı elini güçlendirmek için Rusya’ya birçok tavizde bulunmuştur. Hatta bu tavizleri neticesinde bağımsızlığı dahi zedelenmiştir. Ermenistan’ın neredeyse tüm ekonomik alt yapısı ve ekonomisini Rusya sağlamaktadır. Ayrıca Rusya ile Ermenistan askeri olarak yakın ilişkiler içerisindedir. Rusya ve Ermenistan Kolektif Güvenlik Örgütü kapsamında birbirlerini askeri olarak korumaktadırlar. Ayrıca Ermenistan’ın İran, Türkiye ve Gürcistan sınırlarını da Rus askerleri korumaktadır. Rusya’nın Ermenistan’ın Gümrü şehrinde bir askeri üssü mevcuttur. Rusya bu askeri üste 2044 yılına kadar kalacaktır. Azerbaycan, gelişen ekonomisi ve kendini dünyaya açması sonucu Rusya’ya bağımlı kalmamıştır. Rusya’nın ana hedefi Sovyet bölgesindeki tüm ülkeleri kontrolü altına alabilmektir. Bu bağlamda Rusya, Ermenistan’ı Azerbaycan’a karşı desteklemektedir. Rusya, kendisiyle ters düşen Gürcistan’a karşı savaş açmıştır ve bu savaşı kazanarak Kafkas ülkelerine gözdağı vermiştir. Azerbaycan artan askeri gücüne karşın Ermenistan’a her ne kadar askeri müdahale yapabileceğini belirtse de Rusya’yı sıcak savaşta karşısına almak istemeyecektir. Ermenistan’ın ise çözümsüzlük işine gelmektedir. AGİT Minsk Grubu eş başkanları çözüme yönelik gerekli baskıyı Ermenistan’a yapmazlarsa bu çözümsüzlük uzun bir süre devam edecektir.
Burak GEÇKİN
[1] İhtilaf Sonuçları; Dağlık Karabağ, 13 Eylül 2013,http://garabagh.net/content_181_tr.html
[2] Geographic Location, Climate, Natural Resources and Wildlife of the Nagorno Karabakh Republic, 13 Eylül 2013,http://www.nkrusa.org/country_profile/geography.shtml, http://www.nkr.am/en/geographical-location/80/
[3] Dağlık Karabağ Sorunu, 13 Eylül 2013,http://azerbaycan.ihh.org.tr/insan/daglik/daglik.html
[4] Kafkasya’da Çözülemeyen Kördüğüm: Dağlık Karabağ Sorunu, 13 Eylül 2013, http://cavsamdergi.karatekin.edu.tr/Makaleler/2121054453_Makale-5.pdf
[5] Kafkasya’da Çözülemeyen Kördüğüm: Dağlık Karabağ Sorunu, 13 Eylül 2013, http://cavsamdergi.karatekin.edu.tr/Makaleler/2121054453_Makale-5.pdf
[6] Nagorno-Karabakh İssue; Position of Armenia on Nagorno-Karabakh Conflict, 13 Eylül 2013 http://www.mfa.am/en/artsakh/
[7] Rusya-Gürcistan savaşı Ermenistan`ı vurdu, 13 Eylül 2013, http://www.turkmeclisi.org/?Sayfa=Haberler-Yorumlar&Git=Haber-Goster&Baslik=rusya-gurcistan-savasi-ermenistan-i-vurdu&xHbr=184
[8] Azerbaycan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, 13 Eylül 2013, http://www.mfa.gov.az/
[9] Azerbaijan Sees Possible Karabakh Deal This Year, 19 Eylül 2013, http://asbarez.com/34517/azerbaijan-sees-possible-karabakh-deal-this-year/
[10] Los Angeles Times, 28.03.2001; 15 Eylül 2013
[11] Ali Abasov, a.g.e., s. 87.; 17 Eylül 2013
[12] Dağlık Karabağ Çatışmasının Çözümlenme Sürecinde Haydar Aliyev’in Diplomasi Yöntemi, 13 Eylül 2013 http://avrasya.etu.edu.tr/wp-content/uploads/2013/07/erm-11Makalenin-tamam%C4%B1-i%C3%A7in-t%C4%B1klay%C4%B1n%C4%B1z.pdf
[13] Yıldız Deveci Bozkuş “Dağlık Karabağ’da Sular Isınıyor mu?”, Stratejik Analiz, Sayı 82, Şubat, 2007
[14] Dağlık Karabağ”da Barış İçin Moskova Bildirisi, 16 Eylül 2013, http://www.radikal.com.tr/yorum/daglik_karabagda_baris_icin_moskova_bildirisi-906518
[15] Rus Askeri 2044’e Kadar Ermenistan’da, 17 Eylül 2013 http://www.haberturk.com/dunya/haber/543280-rus-askeri-2044e-kadar-ermenistanda
[16] European Parliament Resulution of 20 May 2010 on the Need for an EU Strategy fort he Sauth Caucasus, 20 Eylül 2013, http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//TEXT+TA+P7-TA-2010-0193+0+DOC+XML+V0//EN
[17] Türkiye-Azerbaycan Arası Stratejik İmza Atıldı, 18 Eylül 2013, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15791668.asp
[18] Azeri Savunma Bütçesi Ermenistan’ı Gerdi, 15 Eylül 2013 http://www.haber365.com/Haber/Azeri_Savunma_Butcesi_Ermenistani_Gerdi/
[19] Haydar Aliyev İrsini Araştırma Merkezi, “Azerbaycan ve AGİT”, 11 Eylül 2013, http://lib.aliyev-heritage.org/en/index.html
[20] Organization for Security and Co-operation in Europe; Background, 15 Eylül 2013, http://www.osce.org/mg/66872
[22] Organization for Security and Co-operation in Europe; Background; Objectives, 15 Eylül 2013Organization for Security and Co-operation in Europe; Overview, 15 Eylül 2013, http://www.osce.org/mg/66872
[23] Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan ile Sorunları; Karabağ Sorunu, 20 Eylül 2013 http://www.avim.org.tr/bilgibankasi/tr/index5_1_2.htm
[24] Report Of The Co-Chaırs Of The Osce Mınsk Group
To The Osce Ministerıal Council, 19 Eylül 2013, http://www.osce.org/mg/39856
[25] Paris’te Dağlık Karabağ zirvesi, 18 Eylül 2013,http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=3918674
[26] Aliyev ve Koçaryan Karabağ konuştu, 18 Eylül 2013, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/375688.asp
[27] Aliyev ve Koçaryan, Minsk’te görüşecek, 20 Eylül 2013, http://www.zaman.com.tr/dunya_aliyev-ve-kocaryan-minskte-gorusecek_459893.html
[28] Aliyev-Koçaryan Görüşmesi, 19 Eylül 2013, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/02/060210_armenia-azeri.shtml
[29] Karabağ Görüşmesinde Sonuç Yok, 20 Eylül 2013, http://www.haber7.com/dunya/haber/161945-karabag-gorusmesinde-sonuc-yok
[30] Aliyev, Kocharian in Fresh Karabakh Talks, 19 Eylül 2013, http://www.today.az/view.php?id=33236
[31] Organization for Security and Co-operation in Europe, 19 Eylül 2013, http://www.osce.org/item/51152
[32] Organization for Security and Co-operation in Europe; Statement by the OSCE Minsk Group Co-Chair countries, 19 Eylül 2013, http://www.osce.org/mg/69515
[33] Ermenistan Jeo-Stratejik Konumunu Pazarlıyor, 19 Eylül 2013, http://www.avim.org.tr/degerlendirmetekli.php?makaleid=5641
One Comment »