AVRUPA BİRLİĞİ: FEDERATİF YAPIYA GEÇİŞ OLANAKLARI

upa-admin 03 Ekim 2013 2.364 Okunma 0
AVRUPA BİRLİĞİ: FEDERATİF YAPIYA GEÇİŞ OLANAKLARI

Son yıllarda Avrupa’da meydana gelen kriz bir takım sorunları şiddetlendirdi. Aynı zamanda, Avrupa Birliği’nin geleceğiyle ilgili farklı senaryolardan bahsediliyor. Onların sırasında karamsarlık yaratan hususlar mevcuttur. Dünyanın en çok gelişmiş jeosiyasi mekanlarından olan Avrupa’nın kaderine ilişkin çeşitli görüşlerin anlatılması oldukça düşündürücüdür. AB’yi kurtarmanın yollarını arayanlar kendi endişelerini gizlemiyorlar. Somut yenileşme modeli teklif edenler de vardır.

AB’nin Sorunları: Çıkış Yolu Arayışları

Avrupa Birliği’nin geleceği birkaç yıldır, Batılı siyasilerde endişe doğuruyor. Şu anda bu örgüte üye olan ülkelerde gözlenen birçok sorunlar bütünüyle “yaşlı kıta” için tehlikeler yaratıyor. Uzmanlar dünyanın en güçlü jeosiyasi merkezlerinden biri olan mekanda kaosun meydana gelmemesi için çeşitli gelişim modelleri sunuyorlar. Bunlardan hangisinin gerçeğe uygun olduğunu söylemek zordur. Fakat farklı evrim senaryolarının varlığı AB’de oluşmuş durumun gerçekten de çok ciddi olduğunu gösteriyor.

Berggruen Enstitüsü’nün kurucusu Nicholas Berggruen ve bu Enstitü’nün büyük danışmanı, “Yeni Perspektifler” baskısının editörü Nathan Gardels AB’nin geleceği konusunda yazdıkları analitik makalede ilginç savlar ileri sürmüşlerdir (Bkz.: Николас Берггрюен, Натан Гарделс. Европа будущего / “Россия в глобальной политикe”, 31 Ağustos 2013).

Avrupa’da meydana gelen kriz, aslında, sosyal – kültürel, siyasi ve ekonomik alanlarda yaşanan süreçlerden kaynaklanıyor. Bunları hukuki faktörler ve örgütün kurumsal yapısının kusurları ciddi etkiliyor. AB’yi yöneten yapılar dönemin ihtiyaçlarına cevap vermemeye başladı (Bkz.: yukarıdaki kaynak). Yetkilerinde ve kurumsal yapıda belirsizlik vardır. Sonuçta, Avrupalıların gözünde AB’nin çeşitli yapılarının meşruiyeti zayıfladı. Bu bizatihi düşündürücü fikirdir.

Mesele şu ki, eğer Avrupa Birliği’nin çeşitli kurumları (Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu vb.) vatandaşların güvenini yitiriyorsa, süreç daha derin katlara kadar nüfuz edebilir. Genel olarak, Batı devletçilik geleneğinin kaderi ile ilgili sorular oluşur. Diğer taraftan, küresel jeosiyasette köklü değişikliklerin yaşandığı bir dönemde AB’de bu tür sorunun meydana gelmesi endişe veriyor. En azından Avrupa’nın başkalarına örnek olması hakkında söylenenlerin üzerine gölge düşmüş olur.

Son 200 yılda Batı devletçilik modelinin üstünlüğü hakkında çok fikirler söylenildi. Sosyal – ekonomik gelişmenin ve demokrasinin modeli olarak onu kabul ediyorlar. Şimdi ise özellikle Avrupa’da kurumsal kriz yaşanıyor. Bu açıdan Singapur’un 1959-1990 yıllarında Başbakanı olmuş  Lee Kuan Yew ‘nun bir fikri ilginçtir.

Amerikan siyaset bilimciler Graham Allison ve Robert D. Blackwill, Lee Kuan Yew hakkında yazdıkları kitapta şöyle bir hususa vurgu yapıyorlar: “Singapur mucizesi”nin kurucusu söylemiş ki, “Çin’de liberal demokrasi uygulansa, ülke çökecek” (Graham Allison, Robert D. Blackwill. Lee Kuan Yew: The Grand Master’s Insights on China, the United States, and the World. Belfer Center Studies in International Security. The MIT Press, 2012. 224 sayfa). ABD’nin birkaç Cumhurbaşkanı’nın (Barack Obama da dahil olmak üzere), Çin yöneticileri Deng Xiaoping’in ve Şi Cinping’in danışmanı olmuş bir devlet adamının böyle bir fikir ileri sürmesi olağan değildir. Bu, Batı devletçilik modeline alternatif olan kuruluşların perspektifinin varlığını ifade ediyor. Şu anda Avrupa Birliği’nde gözlenen kriz sürecinin arka fonunda Lee Kuan Yew ‘nun dedikleri oldukça caziptir.

Tüm bunların yanı sıra Almanya’nın eski Şansölyesi Gerhard Schröder’in bir savı ilgi çekiyor. O demişti ki, “yapısal reformlar sadece gelişme yörüngesiyle karşılıklı ilişkide sonuç verebilir” (Николас Берггрюен, Натан Гарделс. Европа будущего / “Россия в глобальной политикe”, 31 Ağustos 2013). Bu, Avrupa’yı borç “tuzağı”ndan kurtarabilir ki, sonuçta onun rekabet kabiliyeti artar. Böyle bir değişiklik Avrupa Birliği’ni yeni örgütlenme düzeyine yükseltebilir. Somut olarak, Avrokomisyonlar yürütme işlevini yerine getirir. Avrupa Parlamentosu yasama alt kanadı ve Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi üst kanadı rolünü oynar. Bunların gerçekleşmesi için ise Avrupa Birliği İsviçre federasyon modeline uygun kurumsal biçime geçmelidir (Bkz.: Николас Берггрюен, Натан Гарделс. Европа будущего / “Россия в глобальной политикe”, 31 Ağustos 2013).

Federasyona Doğru: Bütünleşme Ve Radikal Milliyetçilik

Şöyle anlaşılıyor ki, AB’nin geleceğini federatif yapıya geçmekte görüyorlar. Fakat bu, zaman gerektiren bir süreçtir. Diğer yandan, bu örgüte dahil olan ülkelerin hepsi bu modeli kabul etmeyebilir. Tarihsel deneyim gösteriyor ki, federasyon bağımsızlığın belli bölümünden reddi öngörüyor. Avrupa Birliği örneğinde de Fransa gibi devlet kendi bağımsızlığına bazı kısıtlamalar koymalıdır. Paris’in buna gideceği ikna edici görünmüyor.

Başka bir sorun AB’ye kabul edilmiş yeni üyelerle bağlıdır. Bulgaristan, Romanya, Macaristan gibi ülkelerde milliyetçilik güçlenmiştir. Bazı hususlarda o, hatta radikal içerik taşımaktadır. Özellikle, gençler kendi haklarının sınırlandırılmasını kabul etmiyor. Onlarda İslam düşmanlığı, ırkçı ayrımcılık, hoşgörüsüzlük giderek güçleniyor. Rastlantı değil ki, hatta Almanya gibi gelişmiş Avrupa devletinde radikal konumlu kuruluşların saygınlığı artıyor. Burada düşündürücü olan şu ki, uzmanlar yaşam kalitesinin yüksek olmasını sosyal – kültürel ve manevi sorunların çözümlenmesi işareti olarak kabul etmiyorlar. İnsanlar bazen sadece mevcut durumu değiştirmek adına radikal davranabilirler.

Bunlar Avrupa Birliği’nde radikal milliyetçiliğin güçlenmesi ihtimalinin varlığını göstermektedir. Siyasi çevrelerde de bütünleşmenin sınırları konusunda oybirliğinin olmadığını buraya eklemek gerekiyor. Sorunun kökü Alman filozofu Jurgen Habermas’ın da dikkat çektiği bir husustur. Avrupa’da devletçilik o derecede gelişti ki, bu mekanda sosyal bütünleşmenin yeni aşamasına geçiş gerekliliği ortaya çıktı. Bu süreci Habermas “milletler üstü bütünleşme” terimi ile ifade ediyor. Bunu gerçekleştirmek şimdilik mümkün olmamıştır.

Belki federasyonlaşma bu sürece yeni bir ivme verebilir. İktidarın sınırlı sayıda siyasi kesimin elinde yoğunlaşmasıyla toplumların bütünleşmesini daha da teşvik etmek mümkündür. Fakat bu sürecin birkaç bağımsız devleti nasıl kapsayabileceğinin tarihi tecrübesi yoktur. Ne ABD, ne de İsviçre modelinin AB’de mevcut olan duruma yeterli olmadığı görüşü mevcuttur. Tarihin çeşitli dönemlerinde yaranan imparatorluklar da modern dönem için örnek olamaz. Anlaşılan, Avrupa bu alanda kendisi yenilik etmelidir. İşte buna onun gücünün yeteceğine inam azdır.

Anlaşılan, bunları dikkate alarak, Nicholas Berggruen ve Nathan Gardels görüşlerini şöyle tamamlıyor: “Avrupa Birliği camiası ve önderlerinin modern Avrupa çağrılarına verdiği tek cevap, nihayet, üzerilerine sorumluluk alarak kararsızlığı gidererek, yeniliklere başlamaktan ibaret olmalıdır” (Bkz.: son kaynak). Burada federatif yapı tek çıkış yolu olarak sunuluyor. Bu sav AB için başka senaryoların olasılığını dikkate aldığımızda daha önemli gözüküyor, çünkü genellikle bu örgütün yıkılabilmesi veya zayıf bir yapıya dönüştürülmüş olması olasılığı da ihtimal dahilindedir.

Uzmanlar küresel ölçekte şu anda gözlenen güçlü jeosiyasi rekabet zemininde Avrupa Birliği’nin zor duruma düşebileceğini öngörüyor. Örneğin, bu örgütün cazibelik derecesinin azaldığı görülmektedir. Artık Türkiye yönetimi AB’ye üye olmaya umutlarının kalmadığını beyan ediyor. Sosyolojik anketler gösteriyor ki, bu ülke vatandaşlarının çoğu Avrupa gelişme modelini öncelikli saymıyorlar. Dünyada şekillenen bölgesel ölçekli alternatif bütünleşme modellerini tercih ediyorlar. Bazı uzmanlar bu sürecin güçlenebileceğini öngörüyor.

Tüm bunlara rağmen, Avrupa Birliği’nin yenileşme şansının az olmadığını düşünüyoruz. Bu kurum güçlü sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel potansiyele sahiptir. Şu anda maliye kriziyle mücadele içinde olmasına rağmen, Almanya gibi güçlü bir devlet AB üyesidir ve onu kurtarabilir. Doğrudur, bunun için Almanların psikolojisinde bazı değişikliğin oluşması gerekiyor. Her halükarda tüm alanlarda yüksek gelişmeye ulaşmış bir örgütün kendini güncelleme imkanlarını inkar etmek olmaz. Bunun federasyon yapısına geçitle gerçekleşebilmesi de mümkündür. Belki tarihi gidişat meydana başka formül çıkaracak. Avrupa’nın zamana ihtiyacı var.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.