ABD’NİN KAFKASYA HATASI: ERMENİSTAN’LA AZERBAYCAN “AYNI KEFEDE”

upa-admin 29 Ekim 2013 2.848 Okunma 0
ABD’NİN KAFKASYA HATASI: ERMENİSTAN’LA AZERBAYCAN “AYNI KEFEDE”

Washington’un Güney Kafkasya politikasını son zamanlarda eleştirenlerin sayısı arttı. Eleştiriler esasen bölge devletlerine karşı özgün siyasetin yürütülmemesine ilişkindir. Modern jeopolitik gerçekler ise bunun çok tehlikeli olduğunu gösteriyor. Oluşan durumdan çıkış yolları aramanın zamanı gelmiştir. Bununla ilgili bazı analistler kendi görüşlerini açık ifade ediyorlar.

Yanlış Jeosiyasetin Acı Sonuçları

Gerçek er geç yerini bulmalıdır. Bu kural sadece insanların günlük hayatına ait değildir. Yüksek düzeyde yapılan siyasete, devletlerarası ilişkilere ve genel olarak jeosiyasete de hastır. Yüzyıllardır, Azerbaycan halkına karşı sergilenen adaletsiz tavrın da bir sonu vardır. Onun belirtilerini artık görüyoruz.

Bugünlerde Batı’nın ünlü analistlerinden olan, ”Dünya adası: Avrasya jeopolitikası ve Batı’nın kaderi” kitabının yazarı Alexandros Petersen’ın ”The National Interest” yayınında ”Kafkasya bölgesinde Zıtlıklar” başlıklı analitik yazısı yayınlanmıştır (Bkz.: Alexandros Petersen. Contrast in the Caucasus / www.nationalinterest.org, 7 Ekim 2013). Yazar orada Güney Kafkasya’nın jeopolitik manzarasına ilişkin oldukça düşündürücü hususlara dikkat çekti. Onlar hem de küresel jeosiyasetin ince yönleri ile bağlı olduklarından üzerilerinde geniş durmaya gerek görüyoruz.

A. Petersen bu bölgeyi tam olarak bir sistem şeklinde ele alıyor. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı aynı düzlemde birbiriyle yoğun ilişki dahilinde değerlendiriyor. Fakat onların her birinin kendine özgün jeopolitik işlev yerine getirdiğini de itiraf ediyor. Bu temelde, örneğin, Azerbaycan ve Ermenistan’a karşı farklı siyaset yürütülmesinin doğru olduğunu düşünüyor.

Onu diyelim ki, yazar burada Gürcistan faktörüne dokunmuyor. Bu, makalenin zayıf yönü olarak düşünülebilir. Aynı zamanda, Ermenistan’la Azerbaycan’a karşı Batı’nın yürüttüğü politikaya yaklaşım, dolayısıyla, Gürcistan meselesine de göz atmaya olanak tanıyor. Bu nedenle ABD’nin Güney Kafkasya’nın her bir devletine karşı izlediği siyasetin geniş kamuoyuna gizli kalan bir takım ince yönlerini açıklamak mümkündür.

Bugün Batı jeopolitik terminolojisinde ”eski Sovyet mekânı” deyimi yaygındır. Bununla geniş bir arazide mevcut olan bağımsız devletlerin hepsi hemen-hemen ”aynı kefeye” konuyor. Onlara karşı gerçekleri dikkate alan özgün politika yürütmek yerine, suni faktörlere dayanarak genel tutum sergileniyor. Böyle bir siyaset artık çok sayıda çelişkiyi ortaya çıkarmıştır. Şu anda Batı diplomasisi onların açıklamasını veremiyor. Sonuçta, eski Sovyet coğrafyasında jeopolitik nüfuzunu gittikçe kaybediyor.

Örneğin, bu bölgede mevcut olan çatışmalara özgün tek bir yaklaşım yoktur. Doğrudur, onlar sözde tüm çatışmalara adil yaklaştıklarını söylüyorlar, fakat gerçekler tamam başka hususların habercisidir. ABD ve Avrupa Birliği Gürcistan’ın iki bölgesinin işgal edildiğini açık bildirmekle yetinmiyor, uluslararası ölçekte Tiflis’in konumunu etkin biçimde destekliyorlar.

Düşünüyoruz ki, doğru yapıyorlar. Fakat Azerbaycan’ın işgal edilmiş topraklarına gelince durum biraz değişiyor. Sözde Bakü’nün pozisyonu destekleniyor, uluslararası belgelerde de Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü tanınıyor. Fakat Ermenistan’la ilgili somut hiçbir önlem alınmıyor. Şimdiye kadar Erivan’dan bir kez olsun ciddi biçimde işgal ettiği topraklardan çıkması talep edilmemiştir.

A. Petersen Ermenistan’a ABD Kongresi’nde lobicilik edenlerin varlığını açık itiraf ediyor. Bununla birlikte, Azerbaycan ve Ermenistan’a yönelik politikaları birbiri ile birleştirmenin doğru olmadığı görüşünü özel vurguluyor. Buradan haklı olarak bir soru ortaya çıkıyor: ”…eğer onların stratejik önemi Washington için tamamen karşılaştırılamazdıysa, neden Birleşik Devletler Ermenistan ve Azerbaycan’ı aynı kefeye koyuyor?” Bizce, sorunun kökü bu sorunun yanıtındadır.

Çifte Standarttan Adil Siyasete

Mesele şu ki, başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler çifte siyaset yürütüyor. Onlar bir durumda uyguladıkları kıstasları benzeri durumda değiştiriyor. Örneğin, İsrail nükleer silah üretebilir, İran üretemez. Ya da Ermenistan Ermeni olmayanların hepsini kendi topraklarından sınır dışı etti. Oradan Azeriler zorla çıkarıldı. Buna göre şimdiye kadar resmi Erivan’a karşı hangi yaptırımlar uygulandı? Somut olarak hiçbir. Neden Ermenistan yönetiminden ulusal azınlıkları onların doğal hakkı olan yaşama hakkından mahrum ettiğinin nedeni sorulmadı?

Bunların ışığında Türkiye ve Azerbaycan’dan her küçük meseleye göre açıklama talep ediyorlar. Müslüman ülkelerinde kiliselerin kaderi ile ilgili gürültü koparıyorlar, fakat Erivan’daki camilerin akıbeti akıla gelmiyor. Nihayet, Irak’a, Mısır’a, Afganistan’a, Suriye’ye müdahile ederek insanları dini inancına, mezhebine, etnik mensupluğuna göre karşı karşıya koyuyorlar. Topluma nifak düşürüyorlar. Ermenistan gibi saldırgan ülkede ise birliğin olmasına çalışıyorlar. Bu fark nerden kaynaklanıyor?

Usame bin Ladin’i, Muammer Kaddafi’yi, Saddam Hüseyin’i en gizemli yerlerden bulup çıkardılar. Azerbaycanlı esirler kaç yıldır Ermenistan’da tutuluyor, onlara işkence yapılıyor, fakat Batı’nın istihbarat birimleri onları ”bulup kurtaramıyor”.

Tabii ki, çifte standartların nedenleri bellidir. Sadece, artık Batılı analistlerin de bu konuda daha açık konuşmaya başladığını vurgulamak istiyoruz. Ancak onlar geç kalmadılar mı? Batı’nın siyasi çevreleri çok derinliğe gitmediler mi?

Her halükarda son zamanlarda siyasi literatürde iki değişikliğin yaşandığını hissediyoruz. Birincisi, Azerbaycan’ın uluslararası etkinliklere aktif katılımının gerekli şekilde değerlendirilmemesidir. Örneğin, Batı’nın antiterör operasyonlarında, enerji güvenliğinin temini ile ilgili gerçekleştirilen programlarda Bakü daima aktif yer alıyor. ABD için güncel olan Afganistan konusunda da hukukun izin verdiği çerçevede pozitif davranıyor.

Bunun karşılığında Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması için hiçbir adım atılmıyor. Bakü’ye baskı yapmak isteyenlerin önünün kesileceğine, Batı’nın bazı çevreleri bunu destekliyor. Örneğin, ”Eurovision” yarışması öncesi Almanya medyasında nelerin yapıldığı Azerbaycan’da unutulmadı.

İkincisi, itiraf ediliyor ki, Azerbaycan Güney Kafkasya’da bağımsız dış siyaset yürüten tek devlettir. Ermenistan’ın ise tamamen Rusya ve İran’a bağımlı olduğu belirtiliyor. A. Petersen Erivan’ın sadece Moskova ve Tahran’la yoğun uluslararası ilişkiler kurduğunu açık yazıyor. Böyle anlaşılıyor ki, jeopolitik açıdan Batı’nın ortağı Azerbaycan’dır. Buna rağmen, Brüksel ve Washington Ermenistan’ı koruyor. Tüm bunlar Batı’nın dış politikasının çelişkili olduğunu doğruluyor.

Şu anda bölgede oluşan jeopolitik durum yeni yaklaşımlar gerektiriyor. Batı’nın nihayet gerçekleri dikkate alarak, Güney Kafkasya ülkelerine ilişkin özgün siyaset yürütmesi gerekiyor. Her şeyden önce bu onun kendisi için yararlıdır. Azerbaycan kendini bağımsız siyaset yürüten güvenilir bir ortak olarak teyit etmiştir. Bakü bu hattı bundan sonra da sürdürecektir. Ülkede yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları da bu gerçekliği bir kez daha dünyaya göstermiştir. Azerbaycan vatandaşları şu anki Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e oy verdiler. Bu o demektir ki, Bakü’nün seçtiği jeopolitik hat devam edecek.

Azerbaycan bölgenin tüm devletleri ile karşılıklı yararlı işbirliği kurmuştur. Rusya, İran, Türkiye, Gürcistan’ın Bakü ile ilişkilerin geliştirilmesinde çıkarı vardır. Deneyim gösteriyor ki, Azerbaycan’ın dış politikası gerçekliği yansıtan ilkelere dayanıyor. Burada ülkenin ulusal çıkarları modern dünyanın jeopolitik koşulları dikkate alınarak savunuluyor.

Washington ve Brüksel bu hususları dikkate almaya mecburdurlar. Aksi halde, onların Güney Kafkasya’da sürekli olarak nüfuz sahibi olmaları mümkün değildir. Bekleniliyor ki, yakın zamanlarda tüm bu nedenlerden dolayı Dağlık Karabağ sorununun adil çözümü yönünde Batı’nın somut adımları olabilir. Böyle bir değişiklik tüm bölgede jeopolitik manzarayı olumlu etkiler.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.