SAVAŞIN SONU DEVLETLERİN SONU MUDUR?

upa-admin 06 Kasım 2013 2.220 Okunma 0
SAVAŞIN SONU DEVLETLERİN SONU MUDUR?

Devletler arasında savaşın ortadan kalkması, iktidarların da sonunu getirir mi? Aslında bu sorulara net bir cevap bulmak oldukça güç. Bir bakıma soruyu yönelttiğimiz kişilerden aldığımız cevapların değişken olduğunu ve bunun “Rölativizm” ile alakalı olduğunu düşünebiliriz. Rölativizmi basit bir örnekle açıklamak gerekirse; kahvenizi şekerli mi, yoksa şekersiz mi seversiniz sorusunun cevabının kişiden kişiye göre değişeceğini, yani hangi cevabın mutlak doğru olduğunu bilmemizin imkansız olduğunu söyleyebiliriz.

Esas olan savaş değil caydırıcılık

Öyleyse günümüzde devletlerarası savaşların artık cephelerde değil, “banka hesapları” arasında gerçekleştiğini düşünürsek, ülkelerin ulusal güvenlikleri adına silahlanma yarışı içine girmelerinin topyekun savaştan ziyade “caydırıcılık” kabiliyetlerini arttırmak amacına yönelik olduğu görülmektedir. Bu husus ile alakalı gösterilebilecek en somut örnek ise İran’ın nükleer çalışmalarının uluslararası arenada bölge ülkelerine yönelik büyük bir tehdit olarak algılanmasıdır. Lakin fark edilmelidir ki, Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin arkasında nükleer silah elde ederek yeni bir “dehşet dengesi” oluşturma gibi bir çaba yer almıyor. Çünkü İran, uluslararası sistemden izole edilmesi ve çevresinde nükleer güce erişmiş devletlerin varlığı sebebiyle bu yolla “caydırıcılık” kabiliyetini koruma peşine düşüyor.

Artık korkulmak sevilmekten daha güvenli değil

“Arap Uyanışı” veya “Arap Baharı” olarak adlandırılan otoriter rejimlere karşı başlayan halk ayaklanmalarını ise, kendi özleri itibariyle özgürlük isteyen halkların otoriteye karşı ilan ettiği “savaş” olarak nitelendirebiliriz. Savaşı genel manasıyla bir iradeler çarpışması olarak değerlendirecek olursak, Arap coğrafyasında yaşanılan dönüşüm sürecinin ülkelerde oluşan yeni iradenin otorite ile çarpışma içinde olduğunu fark ediyoruz. Dolayısıyla artık Makyavel’in ifade etmiş olduğu “Korkulmak, sevilmekten daha güvenlidir” düşüncesi ülke idarecileri için uzun vadede istikrar sağlamıyor. Mısır’da halkın oylarıyla Mübarek sonrası Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin dış destekli askeri darbe ile devrilmesinin ardından Mısır halkına yönelik şiddete rağmen meydanlarda darbe karşıtı gösterilerin devam etmesi ve Suriye’de Beşar Esad rejiminin muhalifleri bastırmaya yönelik uyguladığı kontrolsüz şiddete karşın radikal gruplara kaymadan özgürlük için adalet istemeleri, baskı ve zorlama ile bölge halklarının kontrol altına alınamayacağını gösterdi.

Taraflar kendilerini güvende hissettiklerinde taviz verebilir

Makyavel’nin ünlü “Söylevler” eserinde bahsetmiş olduğu gibi, kötü şeylerden acı çekeceği şüphesine düşen insanlar, kendilerini tehlikeden uzak tutmak için her yola başvurabilir ve iktidarı devirmede daha cüretli olur. Dolayısıyla halkların kendi ülkelerinde otoriteye karşı verdikleri “savaş” da, devletlerinin devamlılığına yönelik bir harekettir.

Gerek devletlerarası güvensizlik konjonktüründe oluşan mücadelede, gerekse ulusal bazda halkın siyasal iradeye karşı direniş göstermesinde taviz, ancak karşı grupların kendilerini güvende hissetmeleri halinde verilebilir. Bunun maliyeti göreceli olarak ağır veya hafif olacaktır ama barışı tesis etme yönünde taraflara güçlü manevra kabiliyeti sağlayacaktır.

Platon’un “Devlet” isimli yapıtında insanın gözünün iki sebepten ötürü bulandığından bahseder. Birincisi aydınlıktan karanlığa geçişte olur, diğeri ise karanlıktan aydınlığa geçişte… Halkların özgürlükleri adına mücadele ettikleri topraklarda, bazı güçlerin “kukla”sı olmadan bu yolda nihayete erme gayretleri karanlıktan aydınlığa geçişteki göz bulanıklığını geçici kılacaktır. Aksi halde içinde bulundukları karanlık gözleri kör etmeye devam edecektir.

Haftanın Sözü: “Halk cahil de olsa hakikati kavrayabilir. Doğru olanı anlatan güvenmeye değer biri ortaya çıktığı zaman ona kolayca teslim olur.” – Cicero

Furkan KAYA

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.