Diğer büyük enerji tüketicileri gibi Çinliler de artan enerji miktarlarına maliyeti karşılanabilir, güvenli ve uygun bir biçimde erişimi sürdürme derdindedirler. Pekin, 1990ların başlarına kadar petrol ve kömür ihraç etmekteydi fakat Deng Xiaoping’in reformlarından ilham alan ekonomik patlama Çin’i bir enerji ithalatçısı haline dönüştürdü.[1] Çinlilerin düşünce yapısında Mao dönemindeki kendi kendine yeterlilik kavramı derinlerde kök salmaya devam etmektedir. Mevcut durumda %50 olan petrol ithalatına bağımlılık Pekin’de alarm zillerinin çalmasına neden olmaktadır ve fakat diğer birçok enerji ithalatçısı ülkede olduğu gibi Çin’in kapsamlı bir enerji güvenliği stratejisi yoktur. Merkezileşmiş politika bazen rekabet halindeki gruplara, abartılı retoriğe ve yerel seviyedeki girişimlere yol vermektedir. Güçlü bir Enerji Bakanlığının eksikliğinden ötürü Çin’in enerji politikası diğer birçok ülkeye kıyasla zayıf durumdadır. Çin hükümetinin enerji ve askeri konularda bilgi saklayabilecek olmasına rağmen bu bir monolitik değildir ve hızlı bir biçimde aşama kaydetmektedir.
Kaynak: http://china.usc.edu/App_Images//us-china-energy-lg.jpg
Pekin’in enerji politikası üzerinde beş savunmasızlık faktörü önemli rol oynamaktadır. Bunlardan ilki şöyledir; Çin kendi petrol sağlayıcılarından uzak bir yerde konumlanmaktadır. 2007’de Birleşik Devletlerin petrol ithalatının %30’u Kanada ve Meksika’dan gelmekteydi ki bu ülkeler Birleşik Devletlerin sınırında yer almakta olup onun etki alanı içinde güvenli bir biçimde yer almaktalar. Buna karşın, Çin, ithal ettiği petrolün %90’nını tehlikeli boğazlarda manevra yapan uzun ve büyük tonajlı tankerlerden almak suretiyle onlara bağımlıdır. İkincisi, Çin, fakir bir coğrafi yapıya sahip olmanın sıkıntısını çekmektedir ki bu ülkede dünyanın bilinen petrol rezervlerinin sadece %1,3’ü yer almaktadır. Üçüncü olarak talep tedarikin sürdürebileceğinden daha hızlı bir biçimde artmaktadır. Hâlihazırda Çin, dünyanın en büyük ikinci enerji tüketicisidir ve 2005 ile 2010 yılları arasında toplam enerji tüketimindeki artış küresel artışın %40’ı olarak öngörülmektedir. Dördüncüsü Çin liderleri, küresel arenada küçük bir yere sahip olduklarına inanmaktadırlar. Çin liderleri, daimi Güvenlik Konseyi üyesi olmalarına rağmen, halen gelişmekte olan bir ülke oldukları için G-8 kulübünün içine halen kabul edilmemektedir. Son olarak Çin Komünist Partisi Çinlilerin hayat standartlarındaki iyileşmelerin devamına bağlı kalmaktadırlar ki böylece bu görevin yerine getirilmesinin rejiminin varlığını sürdürmesi için hayati olduğuna inanmaktadırlar. Refah enerji talebini getirmektedir ki, 1,4 milyar için bu zorlu bir görevdir.
Çin’in büyümesi (her yıl yüzde 9 ile 11 arasında) devam ettikçe petrole de olan talebi artacaktır. 2020 civarında Washington’u geçerek dünyanın en büyük petrol tüketicisi olacaktır. Bu durum, Çin’in ekonomisini ve toplumunu şekillendiren şehirleşmenin dünyanın bugüne kadar görmediği bir hızda ve ölçekte olması, yeni altyapıya yönelik muazzam yatırımlar ve birçok bina güç santralleri, yollar ve yüksek hızlı tren hatlarını kapsayan ve Çin’in yeniden büyük yapılanması (Great Build-out of China) tanımlanabilecek bir sürecin kaçınılmaz sonucudur.[2] Çin’in gelecek 20 veya 30 yıl boyunca devam edecek bu yeniden yapılanması sadece Çin için değil dünya ekonomisinin de tanımlayıcı güçlerinden birisi olacaktır. Çin’in şehirlerdeki nüfusu çok hızlı artmaktadır. 1978’de ülkenin sadece %18’i şehirleşmişken, bugün bu oran yaklaşık %50 civarındadır ki, 170’ten fazla şehrin bir milyondan fazla ve nüfusları 10 milyonu aşan büyük kentlerin sayısında artış yaşanmaktadır. Tüm bu büyüme, yeniden yapılanma, yeni fabrikalar, yeni apartmanlar ve onların yeni uygulamaları ve bunlarla gelen tüm taşımacılık enerjiye bağımlıdır. Bu Çin’i dünyanın lider mamul üreticisi ve ihracatçısı yapan büyük enerji taleplerinin de üzerindedir. Daha fazla kömür, petrol, doğalgaz, nükleer güç ve yenilenebilir enerjiler de buna eklenmektedir. Günümüzde kömür, Pekin’in enerjisinin belkemiğini oluşturmaktadır fakat uluslararası pazarlar ve dünya ekonomisi bağlamında, egemen olan faktör petroldür.
Çin’in ulusal güvenlik önceliklerinin en tepesinde Malakka Boğazı bulunmaktadır ki, bu ülkenin petrol ithalatlarının %80’i Basra Körfezi ve Afrika’dan geçerek ülkeye gelmektedir. Bir noktada yalnızca 1,7 mil genişliğinde olarak, Boğazlardaki petrol tankerleri, çarpışmalar, petrol sızıntıları, kaçırılma, korsanlık ve terörizm riski altındadır.[3] Çin aynı esnada Boğazlarda bir polis gücü gibi hareket eden Birleşik Devletler Donanmasının Tayvan ile savaş durumunda Çin’in petrolünü bloke edebileceği konusunda endişelidirler. Hu Jintao’ya göre bazı büyük güçler Boğazlardaki petrol geçişini kontrol etme arayışında olabilirler. Pekin’in bu tehditlerle ilgilenmek için geliştirdiği çok taraflı stratejisi yakın bölgesi dışındaki Orta Asya’dan petrol kaynakları tedarik etmek, Malezya ve Myanmar’da petrol boru hatları ve bölgedeki donanma kapasitesini arttırmaktır.
Günümüzde Pekin, enerji güvenliğini arttırmanın bir yöntemi olarak petrol stoklaması yolunu tercih etmektedir. Buna yönelik olarak 2003 senesinde Çin, Şanghay, Cjouşan, Huando ve Dalyan gibi dört sahil kentinde inşa etmekte olduğu petrol rezervleri için stratejik tesisleri bitirmiştir. Mevcut durumda Pekin, 100 milyon varile (14 milyon ton) eşdeğer stratejik petrol rezervlerini üç katına çıkarmayı amaçlamaktadır. 2009 yılından itibaren ithal petrolü stoklamak için hâlihazırdaki dört rezervuara ek olarak sekiz rezervuar inşa edileceğini ilan etmiştir. Yapılan tahminlerde, bu tesisler, Gansu ilindeki Lancou, Sincan bölgesindeki Şanşan ve Hebey ilindeki Tanşan’da yapılacaktır. Pekin bu kararının nedeni olarak önümüzdeki 20 yıl içerisinde enerji kaynakları tüketimini kayda değer oranda arttırma arzusunu ortaya koymaktadır. Enerji İdaresi Başkanı Cjan Gobeao’ya göre dünya çapında enerji talebinin azalmasından faydalanılması ve Çin’in petrol rezervlerini arttırması şarttır. 2011 senesinde ise bu rezervuarların yalnızca sahil şeridi ile sınırlı kalmayıp iç bölgeye de yönelmesi planlanmaktadır. Projenin bitirilmesi halinde 2020 senesinde ülkenin petrol rezervleri Pekin’in ithal ettiği 100 günlük petrol oranına eşdeğer olacaktır. Bu da takriben 85 milyon ton ham petrol demektir.
Hidrokarbon kaynaklarının yalnızca Batı’ya değil Doğu’ya da tedarik edilmesi, hızlı gelişmekte olan ekonomilere ham madde tedariki bakımından elzemdir. Beyaz Saray’a meydan okuma yolundaki Pekin, büyümesini devam ettirebilmek maksadıyla gereksinim duyduğu hidrokarbon kaynaklarını tedarik etmeye yönelik boru hatları yapımına girişmiştir. Pekin’in küresel petrol kaynaklarına erişme ve kendi enerji gereksinimini karşılama doğrultusunda attığı ilk somut adım, 2002 senesinde yürürlüğe giren “dışarıya açılma” politikasıdır.[4] Bu yeni politikaya göre Pekin, enerji güvenliğini temin etmek için milli petrol firmalarına değişik imtiyazlar ve kolaylıklar sunmuş, bu firmaların yurtdışında faaliyet göstermesini teşvik edici bir politika takip etmiştir. Yurtdışında faaliyette bulunan bu firmalar, Çin Ulusal Petrol Şirketi, Çin Petrol ve Kimya şirketi, Çin Ulusal Kıyı Petrol Şirketi ve bunların yan kuruluşları olarak tanınmaktadır. Bu firmalar, enerji karşılığı kredi ve petrol aktifleri karşılığı krediler temin etmekte ve değişik ülkelerde petrol arama çalışmaları gerçekleştirmektedirler. Buna ek olarak bu firmalar, petrol hisseleri satın almanın yanı sıra petrol boru hatları yapmaktadır.
Orta Asya bölgesi Avrasya bölgesinin kalbinde yer almaktadır. Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan hidrokarbonlar bakımından zengindir. Astana ve Taşkent’in zengin uranyum maden rezervleri mevcuttur. Buna ilaveten Kırgızistan ve Tacikistan ise su kaynakları bakımından oldukça zengin durumdadır.[5] Bu kapsamda Pekin için bölge ile işbirliği tesis etmek, doğal kaynakların kesintisiz ve güvenli yollardan tedariki, nükleer enerji alanında işbirliği ve Batı Çin’in istikrarlı büyümesini gerçekleştirmek bakımından elzemdir. Özellikle enerji kaynaklarına ulaşma hedeflenmekte, arama-çıkarma aktivitelerinde yer almak ve kaynağa yerinde elde etmek amaçlanmaktadır.
Çinli uzmanlara göre, Orta Asya ve Hazar bölgesi hâlihazırdaki ve muhtemel petrol rezervi bakımından dikkate değerdir. Orta Asya petrolünün milletlerarası piyasalara akması için ihtiyaç duyulan politik ve iktisadi koşullar mevcuttur. Özellikle Sovyetler Birliği’nin parçalanmasının ertesinde bölge devletleri ekonomik ve ticari manada dünya devletleri ile ticari münasebetler kurma arayışındadırlar. Orta Asya ve Hazar petrolü hem üretici hem de ithal eden ülkeleri alakadar etmektedir. Bir başka deyişle her iki tarafın da menfaati ortaktır.
Pekin, enerji talep güvenliğini, bölge ülkeleri ise enerjinin arz güvenliğini tesisini hedeflemektedir. Bundan ötürü bölge petrolü göreceli olarak güvenlidir. Bölge devletleri ile Pekin arasındaki tarihsel ve kültürel münasebetler, Pekin’in bölgeye girişini kolaylaştırmaktadır. Bu çerçevede Çin için Orta Asya, hem Aşkabat ve Astana’nın hidrokarbon kaynaklarına boru hatları aracılığıyla ulaşımını gerçekleştirmekte, hem de enerji ithalatında kayda değer yere sahip Tahran ile iletişimi kolay hale getirmektedir. Bu minvalde Pekin, “kaynağa yerinde ulaşma”, politikasını hayata geçirmekte ve özellikle Astana’da yatırımlar gerçekleştirmektedir. Bu alandaki diğer dikkat çekici gelişme de 2005 Kasım ayında Çin-Orta Asya boru hattının parçasını meydana getiren Atasu-Alaşankou boru hattının yapımının bitirilmiş olmasıdır. Astana’nın en muazzam petrol yataklarından birisinin Çin’in doğu bölgeleriyle bağlantısı sağlayan hattın uzunluğu 1,000 kilometredir. İlk başta senelik 10 milyon tonluk taşıma kapasitesine sahip bu boru hattı 2011 senesinde tam kapasite ile faaliyete geçerek senelik 20 milyon ton petrolü Pekin’e ulaştırmaktadır.
Bölge ile yapılan projeler arasında en dikkat çekeni, Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC) tarafından finanse edilen Orta Asya Doğal Gaz Boru Hattıdır. Orta Asya-Çin Boru hattının faaliyete geçirilmesi doğrultusunda kademeli olarak Pekin, 2006 senesinin Nisan ayında ilk önce Aşkabat ile mutabakata varmıştır. İki ülke cumhurbaşkanları tarafından gaz boru hattının faaliyete geçirilmesine yönelik anlaşmaya imza konulmuştur. Hattın 2009 yılında devreye alınması ve 30 senelik süre boyunca Aşkabat’tan Çin’e her sene 30 milyar metreküp doğalgaz yollanması konusunda mutabık kalınmıştır.[6] 2009 senesinin Aralık ayında Çin Lideri Hu Jintao’nun bölgeyi ziyareti esnasında bu boru hattı faaliyete geçirilmiştir. Proje üç hattan meydana gelmektedir. Bunlardan 3308 kilometrelik iki hat aktif durumdadır. 1804 kilometrelik üçüncü hattı inşasının 2012 senesinin sonunda başlaması ve 2014 senesinde bitirilmesi öngörülmektedir. Proje 2015 senesinde bitirildiğinde senelik, 55 milyar metreküplük gazı Pekin’e taşıyacaktır.
Çin için diğer petrol tedarik kaynağı Rusya’nın zengin Doğu Sibirya sahalarıdır. 1993 gibi erken bir tarihte Çin ve Japonya, Rusya ile batı yönünde bir boru hattı inşa etmek için çalıştıkları sırada kendi diplomatik ve mühendislik meydan okumaları için karşı karşıya kaldılar. Her iki ülkenin bu boru hattı bağlamında ortak çıkarı olmasına rağmen, boru hattının nereden geçeceği – Çin’in kuzeyindeki Daqing veya Rusya’nın Nakhodka limanı ki buradan petrol Japonya ve diğer pazarlara taşınabilecekti- konusunda ihtilaf yaşadılar. 2,5 milyar dolarlık boru hattının inşasıyla ilgili 2003’teki müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı. Dönemin Rusya Başbakanı Mikhail Kasyanov tarafından yapılan açıklamada boru hattıyla ilgili planlar UNESCO tarafından koruma altına alınan Baykal Gölü’nü tehlikeye atmaktaydı.[7] Çin’de Rusya tarafından yapılan erteleme önemli bir diplomatik başarısızlık olarak algılandı fakat şu görünmekteydi ki kontrolü olmamasına rağmen Çin projeyi devam ettirmişti. Daha sonra CNPC firması Rus petrol firması Rosneft Skovorodino’dan Daging’e uzanan ana rotada boru hattını inşa etmek için tekrar bir araya geldi. Rus Transneft tarafından işletilen ve Doğu Sibirya Pasifik Okyanusu olarak adlandırılan boru hattı 1,6 milyon varil petrol taşıyacak ve Çin’e 11 milyar dolara mal olacaktır.[8] Transneft göre Temmuz 2008 itibariyle boru hattı %75 oranında tamamlanmıştı. Boru hattı, Rusya’nın kendi geleneksel Avrupa pazarının dışında çeşitlendirme yapmasına yardımcı olmaktadır. Kısaltılmışı ESPO olan bu boru hattı Batı’daki boru hatlarına bağlanacaktır. Böylece Moskova tedariklerinin yönünü potansiyel olarak Avrupa’dan enerji bakımından aç olan Çin ve Japonya’ya çevirme konusunda bir kaldıraca sahip olacaktır.
Kaynak: http://www.yakutiatoday.com/images/news/ESPO.gif
Çin açısından önemli olan bir konu Pakistan’da yeni inşa ettiği Gwadar Limanıdır. 1999 yılında Radyo Pakistan’da yapılan bir programda Pakistan, Çin’in İslam dünyasına açılan penceresi olarak ilan edildi. Güçlü bağlara dayanan uzun bir tarihin neticesinde Çin, Gwadar Limanını Körfez’den petrol tedarikini sağlamak ve Halkın Kurutuluşu Ordusu Donanmasının varlığını genişletmek için inşa etti. Aynı zamanda Pekin, İran’ın zengin Yadavran bölgesinden gaz getirecek olan İran-Pakistan-Hindistan Doğalgaz Boru Hattına katılma konusunda ilgisini yeniden ortaya koymuştur. Uzun yıllardan bu yana tartışılmasına rağmen Hindistan’ın endişeleri projeye taş koymuştur. Pekin’i projeye katılmaya ikna etmek için Pakistan boru hattının Çin’e uzatılmasını önermiştir. Buna ilaveten Çin’in Pakistan’daki varlığı Birleşik Devletlerinin etkisine tehdit oluşturmaktadır.
Çin’in Latin Amerika’da enerji çıkarlarını tesis etmesi, ABD’nin arka bahçesinde zemin kaybetme korkusunu tetiklemektedir. Çin firmaları, Küba’nın sahilinin açığında petrol arama ve üretme haklarını kazanmışlardır. Yeni yapılan bir araştırma göstermektedir ki, Küba’nın topraklarında 10 milyar varil petrol bulunabilmektedir. Bu durum Amerikalı petrol yöneticilerinin Birleşik Devletlerin Küba’ya uzun zamandan beri uyguladıkları ticaret ambargosu arayışı içine girmelerine neden olmaktadır. Eğer ambargo biterse ve açık ihale sistemi kurulursa, hiçbir Çinli firma uluslararası petrol firmalarının deniz aşırı arama kapasitesi ile rekabet edemez.
Benzer bir durum, Hugo Chavez’in Birleşik Devletler varlıklarını millileştirdiği Venezuela’da vardır. Mayıs 2008’de Çin hükümeti, Venezuela’daki kalkınma projelerini desteklemek 6 milyar dolarlık Çin-Venezuela fonuna 4 milyar dolarlık katkıda bulunmuş ve Çin’e yönelik petrol ihracatının artmasını sağlamıştır.[9] Aynı zamanda Caracas, yeni saha geliştirilmesi konusunda Çinli firmalara tercihli erişim hakkı vermiştir. Venezuella, Çin’e 2008’de günlük 350,000 varil olan petrol ihracatını 2012 itibariyle yapılan sözleşmelerin gerekli kıldığı miktar olan günde 1 milyon varile çıkartacaktır. İşleme kapasitesine sahip olmayan bir ülkeye uzun mesafeden ağır fuel oili gemilerle taşımak ekonomik bir şey değildir. Bu önemsiz de değildir fakat Çin hükümeti tarafından idare edilen bir gazeteye göre Venezuelalı yetkililer Çin’in yeniden birleşmesi ve toprak bütünlüğü konusunda herhangi bir uluslararası forum veya örgütte destek vereceklerdir. Enerji ilişkileri, tamamen politik saiklerle belirlenmektedir. Bu durumda sıkı ekonomik gerekçeler koz olarak oynanmaktadır. Çin’in barışcıl büyümesi için sağlam destekçiler bulmak hayatidir.
Kaynak: http://news.xinhuanet.com/english/2009-04/08/xin_322040608213620307011.jpg
Dünyanın bilinen petrol kaynaklarının yüzde sekizine yakınına sahip olmasının yanı sıra aşırı fakirlik ve istikrarsızlık ile Afrika, ana tüketicilere etki kurma ve ucuz kaynakları çıkarma fırsatları sunmaktadır. Kalkınma ve yönetişim konusundaki farklılıklar kıtanın kaynak potansiyeli ile birleştiğinde Afrika’yı Pekin-Washington rekabetinin odak noktası yapmaktadır.[10] Afrika minerallerine yaptığı geniş kapsamlı yatırımlara ilaveten, Çin’in Cezayir, Angola, Çad, Sudan, Ekvator Ginesi, Gabon ve Nijerya’da petrol çıkarları bulunmaktadır. Sudan, petrolünün %80’ini Çin’e göndermektedir. Geri kalanı Japonya, Malezya ve Hindistan’a gitmektedir ki bu ülkelerin Sudan’ın kaynağa doğru petrol endüstrisinde yatırımları bulunmaktadır. CNPC’nin en büyük ve en başarılı deniz aşırı girişimi olarak Sudan, Çin’in boşluklara gitme stratejisinin en önemli örneğidir. [11]
Kaynak: http://foreignpolicyblogs.com/wp-content/uploads/the-race-for-raw-materials2.gif
Askeri yapılanmasının yanı sıra Çin, kendi enerji güvenliğini sağlamlaştırmak için füze kapasitelerindeki karşılaştırmalı üstünlüğünden de faydalanmaktadır. 1980lerin ortasında Çin, Riyad’a balistik füzeler satmış ve kendi askeri personelini bunları çalıştırmak için göndermiştir. Daha yeni olarak, bu işbirliği artmış ve 3,500 mile kadar ulaşabilen kıtalararası füzeleri de kapsamaktadır. Bu tür anlaşmalar, Çin devlet başkanı Jiang Zemin’in bir üst düzey Çin liderinin Suudi krallığına 1999’da yaptığı ilk ziyarete zemin hazırladı.[12] Bu ziyaret esnasında Çin lideri, iki ülke arasındaki ilişkileri stratejik petrol ortaklığı olarak ilan etti. Çin, uluslararası silah anlaşmalarını sıkı yasallığa bağlı olarak hemen hemen her durumda “karışmamazlık politikasının” silah ticaretine izin verdiğini savunmaktadır. Fakat Çin’in ayak izleri büyüdükçe, bu pozisyonu sürdürmek zor hale gelmektedir. 2008 yılında, Çin, kargo gemilerinden birisinin Zimbabve lideri Robert Mugabe’ye gizli silahlar teslim ederken yakalanması sonucu küresel eleştirilerle yüz yüze kalmıştır.
Yirminci yüzyıl son çeyreğinde önemli ekonomik açılımlar gerçekleştiren ülkelerden birisi Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Deng Xiaoping’in başlattığı reform hareketleri sonucu Pekin, piyasa ekonomisine geçiş yapmıştır. Bu açılımların sonucu olarak her yıl yüzde 9 civarında büyüme kaydeden Pekin, diğer sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkeler gibi enerji güvenliği konusuna gündeminin ilk sıralarında yer almaktadır. Büyümeye bağlı olarak enerji talebi her geçen yıl artan Çin Halk Cumhuriyeti, hidrokarbon kaynakları açıdan zengin olan ülkelerle yakın ilişkiler geliştirmeye özel önem vermektedir. Bu çerçevede, Rusya, Orta Asya Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle kapsamlı ilişkiler geliştirmektedir. Orta Asya ve Afrika ülkelerinin enerji sektörlerine büyük oranda da Çinli firmalar tarafından yatırımlar yapılmaktadır. Pekin’in büyüme eğilimi bu ölçüde devam ettiği müddetçe zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip ülkelerle ikili münasebetlerini arttıracağı öngörüsünde bulunulabilir.
Sina KISACIK
[1] Sabrina Howell, “Jia You! (Add Oil!): Chinese Energy Security Strategy”, Gal Luft ve Anne Korin (ed.) Energy Security Challenges for the 21st Century: A Reference Handbook, (Santa Barbara, California: Praeger Security International, 2009), ss. 191-192.
[2] Daniel Yergin, The Quest: Energy, Security, and the Remaking of the Modern World, (London: Penguin Books, 2012), ss. 193-194.
[3] Thrassy N. Marketos, “China’s Energy Needs and the Shanghai Cooperation Organization (SCO) in the post 9/11 period”, Research Institute for European and American Studies, 17 Ağustos 2008, http://www.rieas.gr/research-areas/global-issues/asian-studies/724.html, (Erişim Tarihi: 02 Temmuz 2013).
[4] “China spreads its wings: Chinese companies go global”, Accenture, 2007, http://www.accenture.com/SiteCollectionDocuments/PDF/6341_chn_spreads_wings_final8.pdf, (Erişim Tarihi: 19 Haziran 2013).
[5] R. Kutay Karaca, “Çin Halk Cumhuriyeti’ni Dış Politikasında Orta Asya”, M. Turgut Demirtepe, Güner Özkan (der.), Uluslararası Sistemde Orta Asya: Dış Politika ve Güvenlik, (Ankara: USAK Yayınları, 2013), ss. 69-71.
[6] “Çin, Türkmenistan ile yeni doğalgaz anlaşması imzaladı”, Enerji Enstitüsü, 7 Haziran, 2012 http://enerjienstitusu.com/2012/06/07/cin-turkmenistan-ile-yeni-dogalgaz-anlasmasi-imzaladi/, (Erişim Tarihi: 19 Haziran 2013).
[7] “Russia: Prime Minister Tells China Oil-Pipeline Deal Postponed”, Radio Free Europe/Radio Liberty, 24 Eylül 2003, http://www.rferl.org/content/article/1104438.html, (Erişim Tarihi: 02 Temmuz 2013).
[8] “Russia, China close to deal on ESPO oil pipeline branch”, Ria Novosti, 22 Mayıs 2008, http://en.ria.ru/russia/20080522/108111646.html, (Erişim Tarihi: 01 Temmuz 2013).
[9] Tim Padgett, “A New Cold War in the Caribbean?”, Time World, 24 Temmuz 2008, http://www.time.com/time/world/article/0,8599,1826161,00.html, (Erişim Tarihi: 02 Temmuz 2013).
[10] Chietigi Bajpaee, “Sino-U.S. Energy Competition in Africa”, World Security Network, 09 Ekim 2005, http://www.worldsecuritynetwork.com/Africa/Bajpaee-Chietigj/Sino-U.S.-Energy-Competition-in-Africa, (Erişim Tarihi: 02 Temmuz 2013).
[11] “China Rising: China’s Influence in Africa”, (Five Part Series), NPR Morning Edition, 28 Temmuz 2008 ve 29 Temmuz 2008, http://www.npr.org/series/92990229/china-rising-china-s-influence-in-africa, (Erişim Tarihi: 01 Temmuz 2013).
[12] Gal Luft, Anne Korin, “The Sino-Saudi Connection”, Commentary Magazine Mart 2004, Institute for the Analysis for Global Security, http://www.iags.org/sinosaudi.htm, (Erişim Tarihi: 03 Temmuz 2013).