1. Giriş
Azerbaycan ve Türkiye arasındaki askeri işbirliği 1990’ların başlarında başlasa da, daha sonra bu işbirliği uluslararası alanda ve bölgede meydana gelen güvenlik anlayışına paralel olarak gelişmedi. Son 20 yıldır Güney Kafkasya’da ciddi güvenlik boşluğu yaşanıyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya, ABD, Türkiye ve İran bu boşluğu dolduracak kadar etkili siyaset gerçekleştirememişlerdir.
Rusya Azerbaycan’a Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne üye olması için baskı yapsa da, Azerbaycan bu örgüte üye olmamış, NATO ile ilişkilerini kurmaya ve genişletmeye çalışmıştır. Ancak NATO ile ilişkileri genişlendirmenin de Dağlık Karabağ çatışmasını çözmeye fırsat vermeyeceğini anladıktan sonra işbirliği ilişkilerini üst düzeye yükseltmese de, ciddi bir kırılma noktası olmamıştır.
2. Kars Anlaşması Ve Bölgesel Güvenlik
Günümüzün perspektifinden analiz edildiğinde Güney Kafkasya’da Azerbaycan ve Türkiye’nin menfaatlerinin örtüştüğünü görmek mümkündür. Bu işbirliğinin diğer halkası Gürcistan olabilir. Türkiye Güney Kafkasya’nın güvenliğinde söz hakkına sahip olmasında 1921 Kars Anlaşması’na atıfta bulunuyor. Anlaşma metninde “garantör” ifadesi kullanılmasa da, 6’ncı maddede Acaristan üzerinde Türkiye’nin garantör devlet olduğundan bahsediliyor. Ancak Türkiye’nin Acaristan üzerinde “garantör devlet” hakkı olmasına rağmen, Gürcistan Acaristan’ın özerkliğini kaldırdığı zaman Türkiye’nin bu konuda sessiz kalması oldukça düşündürücüdür. Türkiye’nin bu konuda sessiz kalması Kars sözleşmesini tanımayan Ermenistan’ın konumunu güçlendireceğinden, Türkiye’nin de aleyhine sonuç doğurabilir. Böyle bir durum Türkiye’nin Gürcistan üzerindeki etkisini önemli ölçüde azaltmış, Ankara uluslararası hukuka dayanan hakkından karşılıksız olarak feragat etmiştir. Türkiye’nin bu konuda sessiz kalması tabii ki, Azerbaycan için de olumsuz bir durumdur. Nahçıvan’ın statüsünün herhangi bir şekilde değişmesi meselesi gündeme gelirse, Türkiye’nin konumunun ne olacağı bilinmemektedir. Türkiye bu zaman Acaristan örneğinde olduğu gibi sessiz kalırsa, Güney Kafkasya’daki pozisyonu tamamen zayıflayacak. Acaristan’ın statüsünün iptal edilmesinden sonra Türkiye’nin Kars Anlaşması şartlarına göre Nahçıvan üzerinde garantör devlet hakkına sahip olması, onun Güney Kafkasya’da var olmasının tek uluslararası yasal dayanağıdır.
3. Azerbaycan – Türkiye, Hem De Diğer Türk Dili Konuşan Devletler Arasında Askeri İşbirliği Ve Perspektifleri
Azerbaycan ve Türkiye arasında ilk askeri anlaşma 1992 yılında imzalanmış, daha sonraki yıllarda bu alanda birçok anlaşma imzalanmıştır. Azerbaycan’ın ilk barış güçlerinin 1999 yılında Türkiye barış birliği komutasında Kosova’da hizmete başlaması iki ülke arasında bu alanda bir sözleşmenin imzalanmasından sonra yapıldı.
İki ülke arasında imzalanan anlaşmalar askeri işbirliğinin çeşitli alanlarını – askeri eğitim, askeri yardım, silah ve mühimmat satışı, ortak silah üretimi – kapsar. Ancak geniş kapsamlı savunma anlaşmasının hala imzalanmamış olması her iki ülke için ciddi stratejik yetersizlik olarak değerlendirilebilir.
Elbette, Azerbaycan ve Türkiye arasında savunma alanında sözleşmenin imzalanmasından rahatsız olacak devletler var ve onlar bu anlaşmanın imzalanmaması için ellerinden geleni yapacak ve inatla buna karşı çıkarlar. Ancak iki ülke arasında savunma alanında sözleşmenin imzalanmasını uluslararası alanda ve bölgede meydana gelen güvenlik sorunları kaçınılmaz kılıyor. Taraflar ortak siyasi irade gösterebilirse, bu engel ve engelleri rahatlıkla aşarlar.
Rusya ve Ermenistan arasında 10 Şubat 1995’de imzalanan “Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne üye devletler arasında Kolektif Güvenlik Kavramı” sözleşmesine benzer bir belge Azerbaycan ve Türkiye arasında da imzalanabilir. Böyle bir anlaşma imzalanırsa, bölgedeki güçler arasındaki dengenin önemli ölçüde değişeceği olasılığı yüksektir. Elbette, bu değişimden en çok yararlanan Azerbaycan ve Türkiye olur, bölgede konumlarını daha da güçlendirebilirler. Bu, aynı zamanda Ermenistan’ın askeri ve güvenlik alanında Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı izlediği politikayı yeniden gözden geçirmesine neden olabilir.
İki ülke arasında 16 Ağustos 2010 tarihinde “Azerbaycan ve Türkiye arasında stratejik işbirliği ve karşılıklı yardım hakkında” anlaşma imzalansa da, bu güvenlik ve savunma alanları için yeterli değildir. Sözleşme 22 Aralık 2010 tarihinde Azerbaycan Milli Meclisi’nde, Mart 2011 tarihinde ise TBMM’de onaylanmıştır. Bu sözleşmede taraflar arasında güvenlik alanında işbirliğinin genel çerçevesi hazırlanmıştır.
Uluslararası alanda ve bölgede yaşanan siyasi süreçler taraflar arasındaki askeri işbirliğinin değişikliklere maruz kalmasına neden olabilir. Bu zaman Rusya ve ABD’nin (Batı’nın) genellikle Güney Kafkasya, özellikle de Türkiye ve Azerbaycan politikasını iyi analiz etmek gerekir. ABD’nin (Batı’nın) bölgede söz sahibi olmak için girişimleri devam ediyor ve ekonomik faktörlere önem veriyor. Rusya ise, Batı’dan farklı olarak geleneksel politikasından el çekmeyerek, siyasi, ekonomik ve askeri gücünden yararlanarak bölgedeki varlığını neyin pahasına olursa olsun korumaya çalışıyor.
Türkiye ve Azerbaycan arasında askeri işbirliği sadece askeri malların ticareti, askeri istihbarat, ortak tatbikatlar, ortak üretim, roket ve uzay teknolojisi alanlarında değil, bu işbirliğine paralel olarak savunma alanında da geliştirilmelidir.
Taraflar arasındaki askeri işbirliğinin diğer bir önemli alanı da askeri sanayi alanında işbirliğinin artırılmasıdır. Azerbaycan ve Türkiye başka devletlerden bağımsız olarak silah sanayisini geliştirmek için insan sermaye sahiptir. Taraflar bu alanda işbirliğinin sadece hukuki ve teknik altyapısını hazırlamalıdır. Askeri endüstride başka devletlere bağımlı olmak iki ülke arasındaki askeri alandaki işbirliğinin geliştirilmesi önünde ciddi engeldir. Örneğin, Türkiye Azerbaycan’a “Fırtına T – 155” otomatik top (Stinger) satmak isterken, Almanya’nın bu topun motorunu üreten MTU şirketi Dağlık Karabağ çatışmasına dayanarak, satışa engel olmuştu. Her iki ülkenin askeri endüstrisinin bağımsız olması, esas hisselerin Azerbaycan veya Türkiye’de üretilmesi her açıdan avantaj sağlayacaktır. Tarafların ortak ürettikleri silahların kalitesi dünya standartlarına uygun olursa, bu zaman silah ticaretinde konumlarını güçlendirerek, üretilen silahların maya değerini de önemli ölçüde azaltmak mümkün olabilir.
Dr. Hatem CABBARLI