Çalışma, geçtiğimiz Haziran ayında yaşanan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Harvard Üniversitesi Profesörü Dani Rodrik arasındaki tartışmayı açıklamayı amaçlamaktadır. Ana çerçeveyi Aykut Kibritçioğlu’nun “Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hâsılası 2002-2012’de Ne Kadar Büyüdü” çalışması ile çizerken gazete haberleri ile birlikte Ege Cansen, Asaf Savaş Akad gibi ekonomistlerin yorumları da irdelenecektir.
Tartışmanın çıkış noktası ise The Economist dergisinin okuyucularına internet sitesinde yaptığı bir makalede düzeltme yapıldığını duyurması ile başladı. Makalenin son ve düzeltilmiş halinde[1] son 10 yıllık sürede Türkiye’de kişi başı gelirin reel fiyatlarla % 43 arttığı belirtilmiştir. Düzeltmenin öncesinde Türkiye’de kişi başı gelirin nominal fiyatlarla 3 kat arttığı yazılmaktadır. Bu düzeltmeden sonra 15 Haziran’da Dani Rodrik’ bu düzeltmeyi “retweet” yaparak, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in dergiye sunduğu eleştirisine cevap verdi. Tartışmanın içeriğinde önemli olan husus; Türkiye ekonomisinin ve kişi başı gelirin 2002-2012 arasında ne kadar büyüdüğü ile birlikte, ulusal hesapların geçmiş ile karşılaştırılmasında nominal mi, yoksa reel düzeylerin mi kullanılacağı sorusunun gündeme gelmiş olması ve bu konudaki tartışmaların varlığıdır.
Ekonomideki büyüklükleri açıklamadan önce bu büyüklüklerin ne anlama geldiğini açıklama gerekmektedir. Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla ekonomide belirli bir dönemde üretilen nihai mal ve hizmetlerin cari değeridir. GSYİH’nın nüfusa oranı ise kişi başı GSYİH tanımını vermektedir. Buradaki cari kelimesi hesaplamanın aynı dönemdeki fiyatlar ile yapıldığını belirtmektedir. Reel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla ise belirli bir dönemde üretilen mal ve hizmetlerin toplamını temel bir yılın fiyatlarını baz alarak hesaplamaktayız. Gayri Safi Milli Hâsıla, bir ülke vatandaşlarının bir dönemde içerisinde ürettikleri mal ve hizmetlerin cari fiyatlarla hesabı iken Reel Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla belirli bir yılın fiyatlarını temel kabul ederek yine ülke vatandaşlarının bir dönemde ürettiği mal ve hizmetler olarak tanımlanmaktadır.
Harvard Üniversitesi Profesörü Dani Rodrik’in büyümeye dair analizinde Türkiye’nin GSMH’nın 1998 fiyatları ile % 63 büyüdüğü belirtilmiştir. Grafik 1, 1998 fiyatları ile GSMH’yı ve GSMH’daki büyümeyi göstermektedir.
Radikal yazarı Uğur Gürses de 18.06.2013 tarihli yazısında, Rodrik-Şimşek tartışmasından hareketle Türkiye’de iktisadi büyüklüklerin hesaplanmasını konu almıştır.[2] TUİK’in hesaplamalarına göre 2002 yılında 72,52 milyar tl iken, 2012 yılında 117,67 milyar olarak gerçekleşmiştir. Bu da yaklaşık olarak % 62,52’lik bir büyüme anlamına gelmektedir. Nominal GSYİH’ya baktığımızda ise (Grafik 2) 1998 fiyatlarıyla olan GSMH’dan daha hızlı bir büyüme ile karşılaşmaktayız. Bunun nedeni de aslında tartışmanın odağında olan konudur. Bu bağlamda tartışma aslında nümerik değil kavramsaldır. Gürses’in altını çizdiği nokta ise, belirli bir dönemde milli gelir artışını hesaplarken cari fiyatlar kullanılmamaktadır.
Ege Cansen ise gazetedeki köşesinde Milli Gelir hesaplarının fiziksel olduğunu vurgulamış ve ölçü birimi değişince sayının değişeceği, fakat artış oranının değişmeyeceğini belirtmiştir. 17 Haziran’da CNBCE’deki programda ise Cansen, milli gelir hesaplarının ulusal para ile yapılmasının daha önemli olduğunu vurgulamıştır.[3]
Kişi başı gelir kavramı nominal bir kavram olarak ele alındığında, içerisinde fiyatlar genel seviyesindeki değişimi yani enflasyonu da içermektedir. Şimşek-Rodrik tartışmasında Dani Rodrik’in öne sürdüğü de; kişi başı gelir kavramının reel olması gerektiği ile birlikte 2002’den 2012’ye kişi başı gelirin % 43 oranında arttığıdır ki bu oran diğer hesaplama yöntemi ile elde edilen 3 kat artıştan çok daha azdır.
Bu durumda hangi göstergeler ve hangi oranlar kullanılacaktır sorusu tartışmanın bir başka boyutunu gündeme getirmiştir. Dolar cinsinden Nominal GSYİH ve Kişi Başı GSYİH ülkeler arası karşılaştırmada önemli bir gösterge olarak yer almaktadır. Zira ulusal paralar üzerinden bir karşılaştırma yapmak mümkün değildir. Dolar bazında karşılaştırmalarda GSYİH değeri cari kura bölünerek hesaplanır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kur değişiminin dolar cinsinden GSYİH’da yarattığı değişimlerdir. Şu şekilde gösterilebilir;
Burada “Q”, t döneminde üretilen mal ve hizmetlerin matris şeklinde gösterimi, “P”, t dönemindeki fiyatlar vektörüdür ve “e” ise t dönemindeki döviz kurunu göstermektedir. İlgili üç değişkenin birbirinden bağımsız olduğu varsayımı altında “P” veya “e”’deki değişim “Q” dan bağımsız olarak GSYİH’yı değiştirebilecektir. t+1 döneminde “Q” miktarının değişmediğini, fiyatlar genel düzeyinin ve döviz kurunun arttığını varsayalım. Eğer
Fiyatlar genel düzeyindeki artışların üretim miktarı değişmeksizin GSYİH’yı artırması, bir ülkenin ekonomik performansını analiz etmede bizi yanlış sonuçlara götürebilmektedir. Rodrik’in eleştirisi de tam bu noktada haklılık kazanmaktadır. Rodrik ulusal düzeyde dönemlerarası karşılaştırmaların reel düzeyde yapılması gerektiğini vurgulayarak, fiyatlar düzeyi ve döviz kuru gibi nominal değişkenlerden GSYİH’nın arındırılması gerektiğini belirtmiştir. Bu noktadan bakıldığında Rodrik’in tartışmada haklılık payı söz konusudur. Şimşek’in açıklamaları yanlış olmamakla birlikte, açıklamaların eksik olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Çünkü nominal değerlerle bakıldığında (bkz Grafik 2) Türkiye’de GSYİH 3 kat artmıştır. The Economist dergisinin düzeltmesinde ise GSYİH’daki 3 kat artışın nominal olduğu, reel GSYİH’da % 63’lük bir artış olduğu belirtilmiştir.
Ege Cansen’in CNBCe’de altını çizdiği kişi başı gelir hesaplamasında 1. Denklem şu şekilde değişmektedir;
Bu bağlamda nüfustaki değişim de kişi başı gelirde değişiklik yaratmaktadır. O halde
durumunda kişi başı milli gelir yine de artış gösterecektir. Burada reel olarak bir artış olmamasına rağmen nominal olarak kişi başı milli gelir artmış gibi görünmektedir. Bu bağlamda kişi başı milli gelir reel milli gelirden daha az artmıştır ve % 43’tür.
Sonuçta tartışmanın üslup kısmını bir kenara koyduğumuzda, kullanıldığı yere göre, nominal ve reel değişkenlerin avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Fakat bir ülkenin iktisadi performansı değerlendirilirken reel değişkenlerden hareket edilmelidir. Ülkeler arası karşılaştırmalarda ise ölçü birimlerinin ulusal para birimlerinde olması karşılaştırma açısından doğru olmaması da cari dolar kuru ve satın alma gücü paritesi kullanılmaktadır.
[1] “The New Young Turks”, The Economist, 08.06.2013, http://www.economist.com/news/briefing/21579005-protests-against-recep-tayyip-erdogan-and-his-ham-fisted-response-have-shaken-his-rule-and.
[2] “Rodrik’le Şimşek Twitter’da Kapıştı”, Radikal, 18.06.2013, http://www.radikal.com.tr/ekonomi/rodrikle_simsek_twitterda_kapisti-1138028.