Uzmanlar hızla değişen dünyanın geleceği ile ilgili çeşitli tahminlerde bulunuyor. Geçen yılın Kasım ayında Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkentinde bu konuda uluslararası etkinlik yapıldı. Birkaç senaryodan bahsedildi. Uzmanlar küresel ölçekte hangi yönetim modelinin tercih edilebileceğini değerlendirdiler. İlginç fikirlerin seslendiği bu etkinlikte fikir çeşitliliği dikkati çekti.
Bilgi Asrının Jeopolitikası
Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda dünyanın gelecek yönetiminin üç olası senaryosu ele alındı. Onlar küresel çapta stratejik yönetim ile ilişkili olduklarından ilginçtir. Uzmanlar 2050 yılında genel yönetimde hangi modelin tercih edileceğine ilişkin görüş alışverişinde bulundu. Meselenin bu açıdan konulması rastgele değildir.
Çünkü küreselleşmenin giderek daha da yoğunlaşması ve bilgi ve iletişim araçlarının hızlı gelişimi bu sorunu güncelleştirmiş. Onu da dikkate alalım ki, modern dünyada çeşitli nitelikli çelişkiler kendini gösteriyor. Onların bir bütün olarak insanlığın kaderini nasıl etkileyeceği meselesi ilginçtir.
Burada bir önemli hususu vurgulamak gerekiyor. Dünyanın önde gelen bilim adamlarının kanaatine göre, şu anda üçüncü bilgi devrimi aşamasıdır. Şimdi bilginin içeriği, yani kavramı daha fazla önem taşımaktadır. Böyle bir durum küresel ölçekte bilgi ile yönetimin önem taşıdığını gösteriyor. Esas mesele bu tür yönetimin somut modelini hazırlamaktan ibarettir. Abu Dabi Zirvesi’nde sorunun işte bu yönü görüşüldü.
Etkinlikte üç olası senaryo tahlil edildi. Birincisi, dünya “mega şehirler” tarafından yönetilmektedir. İkincisi, merkezi hükümetler kendi denetimlerini güçlendirmek için “temel bilgilerden” yararlanıyorlar. Üçüncüsü, merkezi hükümetler ilkesel olarak zayıftırlar, ancak onların yönettikleri pazarlar ve işletmeler pratik şekilde tüm hizmetleri gösteriyor (Bkz.: Joseph S. Nye. Governance in the Information Age / “Project – Syndicate”, 5 Aralık 2013).
Yukarıda vurgulanan yöntemlerin her biri yönetimde ciddi yenilikleri ifade ediyor. İlk iki yöntem merkezi yönetimin daha da güçlenmesi senaryosu üzerine kurulmuştur. Dünyayı büyük şehirlerin (eski Yunan terminolojisi ile “polislerin”) yönetmesi ihtimali sınırlı sayıda devletin öncü rol oynaması tahminine dayanıyor. Bu seçeneği bir takım Batılı araştırmacılar (örneğin, Kanadalı sosyolog M. Maklyuen) insanlık için tehlikeli olarak kabul ediyor.
Çünkü o halde dünya “küresel şehir”e dönüşebilir ki, çok sayıda uluslar bilgi ile bir merkezden yönetilen köleye dönüşürler. Bu anlamda “mega şehir” kavramının özünde belirsizlik ve siyasi zımnî içerik vardır. Anlaşılan, bu senaryo taraftarları Batı’nın hatta 2050’lerde dahi dünyayı tam yönetmesi konusunda düşünürler.
İkinci senaryo birinciden aslında farklı değildir. Burada, sadece, sınırlı sayıda devletlerin dünyayı tek merkezden bilgi ile yönetmesi daha açık ifade edildi. Fakat bunu bilimsel ispata çalışmakla tamamen doğal olduğu izlenimi yaratılıyor. Örneğin, bilgi devriminin siyasetin ve iktidarın karakterini değiştiği tezi ileri sürülüyor. Eğitimin iyileştirilmesi, vergilerin toplanması, daha sağlıklı sağlık sisteminin oluşturulması, iş yaratma ve yeni teknolojilerin uygulanması niteliksel farklı sosyo-kültürel ortam yaratıyor. Daha az maliyetle büyük gelir elde etme imkanı kazanılıyor.
Yeni Yönetim, Önderlik ve Adalet İlkesi
Bu senaryoda vatandaşların siyasi süreçlerde yer alma derecesinin yükselmesi öngörülüyor. Bunun temel yolu olarak sosyal medyanın gelişimi gösteriliyor. Somut olarak, bu tür yaklaşımın temelinde iktidarın yeni teknolojiler aracılığıyla daha etkin yönetilmesinin oluruna güven duruyor. Devleti süreçlerin dönüşümü için yeni fırsatlar oluşuyor. Aynı zamanda, verimlilik artıyor.
Tüm bunların sonucu olarak kurumsal yönetimin daha iyi senaryo olması görüşü elde ediliyor. Kısacası, “temel bilgilerle” yönetim bilgi asrında egemenliğin bir türü olarak görülüyor.
Nihayet, üçüncü senaryo sivil toplumun geliştirilmesi ilkesi temelinde oluşabilir. Bu zaman toplumun sivil toplum kesimi daha çok ilerleme kaydediyor. Sosyal tabakalar ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel hayatına geniş katılıyorlar. Sosyal medya ve ağların yönetimi etkisi artıyor. Özellikle gençlerin rolü yükseliyor.
Bunlar hükümetin bir anlamda zayıflamasını ve iktidarın topluma “yayılmasını” belirtiyor. “Stratfor”un kurucusu George Friedman bu senaryoyu daha umut verici buluyor. Her halde, üçüncü seçenek toplumun daha açık ve demokratik hale gelmesini öngörüyor.
Fakat burada da dış müdahale ekseninde hassas noktalar mevcuttur. Mesele şu ki, daha güçlü ve geniş bilgiye sahip çevreler açık toplumlara geniş bilgi müdahalesi imkanı kazanıyorlar. Bunlar böylece bir bütün olarak dünyanın jeopolitik, ekonomik ve kültürel dinamiğini belirleyebilirler. Bu da dünya çapında toplumlar arasında ayrım yaratmaya neden olabilir. Kuşkusuz, böyle bir ortamda çifte standart varlığını korumuş oluyor.
Abu Dabi’de yukarıda sayılan üç senaryo üzerinde durulması hangi hususların habercisidir? İlk bakışta burada belirsizlik yoktur. Çünkü söz konusu olan, her şeyden önce modern yönetim teknikleridir. Fakat meseleye daha derinden yanaşıldığında tüm seçenekler için bilgi unsuru merkezi yerde duruyor. Bu da bizatihi herhangi dairenin itici güç olmasını gerekmektedir. Zira bilginin kaynağı, dağıtılması, yayılması ve güncellenmesi özel merkezin varlığını öngörüyor.
Bu hükümler açısından uluslararası zirvede dünyanın 2050’lerde yönetimi meselesinin üç senaryoya bağlanması düşündürücüdür. Burada jeopolitik açıdan bir takım sorular oluşuyor. Örneğin, dünyanın önderi sorunu nasıl çözülebilir? Çok kutuplu dünya modelinin perspektifi var mı? Eğer geleneksel olarak öncü rol oynayan devletlerin yeni kurallar çerçevesinde önderliği söz konusuysa, o zaman “bölgesel önderler” kavramının sınırı nereden geçecek?
Başka sorular da verilebilir. Önemli olan, bugüne kadar adalet ilkesi üzere yeni dünya düzeni kurmaya hizmet eden yaklaşımlara rastlanmıyor. Öyle görünüyor ki, güçlü ülkeler yeni şartlar kapsamında siyasi, bilimsel, teknolojik ve yönetim avantajlarından yararlanarak, diğer devletlere daha yüksek düzeyde etki etmenin optimum yollarını arıyorlar. Zor ki, bu tür yöntemle küresel sorunları çözmek mümkün olsun. Bununla beraber, şüphe yok ki, insanlık aslında yeni yönetim yöntemlerine ihtiyaç duyuyor. Aynı düzlemde Abu Dabi Zirvesi önem taşıyor.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde mevcut olan ihtilafları gidermek ekseninde bu senaryoların ne derecede etkili olabileceği de açık kalıyor. Bu sorunlar çözülmezse, uluslararası ölçekte yeni siyasi kurallar uygulamanın olasılığı hakkında kesin söz söylemek zorlaşıyor. Böyle anlaşılıyor ki, tüm insanlık oluşmuş karmaşık durumdan çıkış yolunu belirleyemiyor.
Böyle bir durum büyük devletler arasında gergin mücadelenin devam edeceğini doğruluyor. Bölgesel ölçekte bu, sorunların çözülmesi güncelliğini koruyacağı anlamına geliyor. Çelişkilerin mevcut olduğu ortamda küresel düzeyde sistemli ve seri gelişmeden bahsetmek hayli risklidir.
Kaynak: Newtimes.az