Mısır’da yaşanan ”Arap Baharı”nın 3. yıldönümü kanlı şekilde yaşandı. Çünkü ”Arap Baharı” olarak adlandırılan siyasi çalkantılarla iktidara gelen Muhammed Mursi ordu tarafından şu anda tutukludur ve mahkemesi sürüyor. Üç yıl boyunca Mısır’da yaşanan olaylar küresel güç merkezlerinin siyasi stratejik niyetlerini analiz etmek açısından önem arz etmektedir.
Bilindiği gibi Mısır’da 3 Temmuz’da meydana gelen askeri darbeden sonra 2012 yılında halkın seçimi ile kabul edilen anayasanın yerine yeni anayasa projeleri tartışılmaya başladı. Bu amaçla Mısır Merkezi Seçim Komisyonu tarafından 14-15 Ocak 2014 tarihlerinde referandum yapıldı. Referandumda oyların %98,1’i olumlu olsa da, oylamada seçmenlerin toplam %38,6’sının yer alması Mısır halkının tüm kesimlerinin askeri darbe anayasasını kabul etmeyeceği anlamına geliyor. Doğal olarak, ”Müslüman Kardeşler” partisinin üyeleri ve taraftarları çoğunluktadır. Yeni anayasada temel noktalardan biri, etnik ve dini temelli partiler kurulmasının yasak olması. Bu anayasada İslam’ın devlet dini olduğu da belirtiliyor. Böylece ”Müslüman Kardeşler”in bir parti olarak yeniden faaliyette olması artık mümkün olmayacaktır.
Referandum arifesinde Mısır medyası darbecileri destekledi. Protestocuların hukuki çerçevede hareket etmelerine bile izin verilmedi. Protesto gösterisinde çatışma yaşandı ve sekiz kişi askerler tarafından öldürüldü.
Mısır’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra parlamento seçimleri olacak. Bu, Mısır’da liberal demokrasinin yeniden sağlanması için sıkıntıların yeniden yaşanacağını gösteriyor; çünkü dini eğilimli seçmenler Mısır’da güçlü nüfuza sahiptir. İşte demokratik seçimlerde onların yeniden üstünlük kazanması kaçınılmazdır. Mısır demokratik ve eşit yasalar sayesinde bu zor aşamayı aşabilir. Aksi takdirde Mısır’da her zaman iç çatışma var olacaktır.
Yeni ”Tasarım”
Muhammed Mursi’nin darbeyle görevden gitmesinde birtakım faktörler rol oynadı. Bunlardan birincisi, Mursi’nin dini dünya görüşünü daha fazla kabartarak ülke genelinde çeşitli tabakalar arasında bütünleştirici ilişkileri hayata geçirmemesi oldu. İkincisi ise, iç ve dış güçlerin bunu kullanarak bölgede güçlü Arap devleti olarak Mısır’ın ekonomik ve siyasi açıdan ilerlemesini önlemesiydi. İşte küresel güç merkezlerinin senaryoları sonucunda Mısır’da askeri darbenin yapılması, İslam ülkelerine dair sömürgecilik politikasının bariz bir örneğini teşkil etmektedir.
Bu zihniyet sonucunda Müslüman ülkelerin gelişmesine çeşitli araçlarla engeller oluşturulur. Kaos coğrafyası olarak bu bölge her zaman ilgi odağı olarak idare edilmeye çalışılıyor. Irak, Suriye ve Mısır’da halen demokrasi adına oyunlar oynanmaktadır. İşte Mısır’da özgürlük isteyen insanlar özgürlük ve demokrasiden bahsedenlerin tuzağına düştü. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin darbeden sonra Mısır’a 8 milyar dolar hediye etmesi de bu demokrasi taraftarlığı bağlamında anlaşılmalıdır.
Aslında bu ülkeler siyasi İslam’dan çekinmiyorlar. Bu bölgeyi yeniden tasarlamak etmek isteyen küresel güç merkezleri, yıllardır burada kurmuş oldukları sistemin değişeceğinden korkarak tüm özgürlük ve demokrasi taleplerine karşı çıkıyorlar. İşte Mısır’daki ”Arap Baharı” ile başlayan bu demokratik idealler için mücadele eden seslerin susturulması, bu taleplerin diğer bölgelere yayılmasını önlemek için yapıldı.
Öte yandan referandum sonuçlarından sonra Mısır Savunma Bakanı General Abdülfettah El Sisi’nin Mart ayında başkanlık seçimlerinde aday olarak yer alması bekleniyor. Bu bağlamda ifade etmeliyim ki, darbeden sonra geçici başkan seçilen Adil Mansur General El Sisi’ye Mareşal rütbesi verdi. Mısır’ın modern tarihine baktığımızda ordu generalleri bu ülkenin siyasi tarihini her zaman ”tasarlamıştır”. Cemal Abdülnasır, Enver Sedat, Hüsnü Mübarek ve son olarak Mareşal Abdülfettah El Sisi de bu olaylarda yer alan güçlü ordu mensupları. Bu açıdan tarih tekrar ediyor…
Yeri gelmiş iken ifade etmeliyim ki, Afrika Birliği Mısır’ın 22. liderler zirvesinde yer alma isteğini reddetti. Sebep olarak ise, Mısır’da yaşanan askeri darbe gösterildi.
Mısır’da yaşanan tüm bu olaylar bir kez daha göstermektedir ki, dışarıdan güdümlü sözde demokrasi oyunları hem Mısır halkını hem de diğer bölge ülkelerini kurtarma misyonu taşımıyor. Mısır’da yaşanan olaylar İslam ülkelerini sömürge zihniyeti ile idare etmek isteyen güçlü devletlerin planlarını bir daha açıkça gösteriyor. Mısır gibi zengin tarihi ve entelektüel geçmişi olan bir ülkede askeri iktidarın yeniden başa gelmesi ”böl ve yönet” ilkesine örnek oluşturuyor.
Dr. Reşat İLYASOV
Kaynak: Newtimes.az