LATİN AMERİKA’DA SOL PARTİLERİN YÜKSELİŞİ VE BREZİLYA İLE ABD’NİN DANSI

upa-admin 03 Mart 2014 3.939 Okunma 0
LATİN AMERİKA’DA SOL PARTİLERİN YÜKSELİŞİ VE BREZİLYA İLE ABD’NİN DANSI

1492 yılında Amerika kıtasının keşfiyle insanlık yeni bir dünya ile tanışmıştır. Bu Yeni Dünya, dönemin Avrupa ülkelerinin sömürüsüne maruz kalmıştır. Kuzey Amerika Bölgesi genel olarak İngiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilirken, Güney Amerika ise Portekiz ile İspanyolların sömürüsü altındaydı.

Latin Amerika’daki sömürgeci ülkeler ile kapitalist sisteme karşı olan sol ve isyancı gurupların kökeni bu dönemlere kadar dayanmaktadır. Kıtadaki sol guruplar, beyazların kıtaya gelmesinden itibaren üç yüz yıl boyunca sömürüldüklerini ve yok edildiklerini dile getirmektedir. Latin Amerika tarihine kısaca bakacak olursak ilk olarak, Meksika keşfedildiğinde bölgede yaşayan Maya nüfusu, 25 milyon civarındayken yaklaşık 40 yılda katliamlar ve beyazların getirdiği hastalıklar nedeniyle bir buçuk milyona kadar düştüğü bilimsel kaynaklarda anlatılmaktadır. Beyazlar ise zamanla Latin Amerika’ya yaptığı göçler ile bölgede tek güç haline gelmişlerdir. Böyle bir ortamda ise silah gücü daha üstün olan beyaz yabancılar, yerlileri ve melezleri köle olarak kullanmaya başlamıştır. Salgınlar ve katliamlar ile zamanla azalan yerli sayısı ele geçirilen yeni toprakların işlenmesi için yetersiz kalıyordu. Bu süreçte Afrika’dan Amerika’ya doğru bir köle ticareti başlamıştır. Latin Amerika bölgesinde yerliler ve Afrikalılar birer vahşi kurt olarak görülmüş, ağır işlerde çalıştırılmıştır. İleri dönemlerde ise eğitim hakları engellenmiş, toprak reformlarına karşı çıkılmış ve en son ki süreçte ise siyasi hakları engellenmiştir. Bu sorunların yanı sıra yaşanan ekonomik krizler, neoliberal politikalarla beraber halkın üzerindeki baskıların artması ile yer altı ve üstü kaynaklardan yararlanamamaları günümüzdeki isyancı gurupların kökenini oluşturmaktadır. Örnek olarak Meksika’da liberal politikalara karşı çıkan ve tek amaçlarının demokrasi, adalet ve özgürlük elde etmek olduğunu belirten Zapatistalar, isyanlarının 500 yıllık bir geçmişi olduklarını dile getirmektedirler.

Kökleşmiş bir isyancı geçmiş bulunan sol guruplar artık ülkelerindeki siyasi sistemlerde söz sahibi olmaya başlamışlardır. İlk Venezuela’da başlayan bu süreç Şili, Brezilya, Arjantin, Panama, Uruguay, Bolivya, Kosta Rika, Ekvator, Nikaragua, Guatemala, Paraguay, Peru ve El Salvador ile devam etmiştir. Burada dikkat edilmesi gerekilen temel unsur 34 Latin Amerika ve Karayip ülkesinin 20’sinin hala neoliberal sisteme ayak uydurması değil, Latin Amerika’nın büyük ülkelerinin sol politikaları benimsemiş partiler tarafından yönetiliyor olmasıdır. Latin Amerika’daki sol partiler, yaşanan siyasi krizlerin ekonomik krizler sayesinde daha da büyümesi sonucunda halktan önemli bir destek bulmayı başarmıştır. Bunun sonucunda geçmişte ABD’nin öncülüğünde örgütlenen bölge ülkeleri, artık kapital sistemin en büyük temsilcisi olarak görülen ABD’ye karşı kendi aralarında örgütlenme çalışmalarına başlamışlardır.

Yaşanan bu gelişmeler bölgedeki ABD çıkarlarına büyük zararlar vermese de kökleşmiş olan etkisini kırma konusunda önemli bir gelişme olarak görülebilir. Böyle bir süreçte Brezilya’nın büyüyen bir güç olarak da ortaya çıkması umutları arttırmıştı. İlk dönemlerde İran ile yakın ilişkiler kuran ve BM’nin yaptırım kararlarına karşı çıkan ABD’ye askeri üs verilmesi konusuna soğuk yaklaşan Brezilya’nın zamanla ABD ile yakınlaşması, bölgede Brezilya’nın lider olabilme konusunu tartışmalı hale getirmektedir.  1977 yılında biten ABD- Brezilya askeri ilişkilerinin 2010’da tekrar başlaması, Brezilya’nın içişlerinde sola yakın politikalar izlemesine rağmen dışta değişken bir politika izlemesi kafalarda soru işaretleri uyandırmaktadır. Bunun nedeni ise ABD’nin bölgedeki etkisinin kırılmaya başlandığı bir dönemde Brezilya’nın bu hareketi ABD’nin etkisini arttırmaya yönelik olduğu düşünülebilir. Özellikle gelişen bir ekonomiye sahip olan Brezilya, uluslararası alanda ABD’ye, ABD ise Latin Amerika’daki etkinliğinin devam etmesi için Brezilya gibi bölgesel bir güce ihtiyaç duymaktadır. Venezuela’ya karşı Kolombiya’yı kalkan ve denge unsuru olarak kullanmaya çalışan ABD, bölgedeki en güçlü devleti etkisi altına alarak etkisini devam ettirmek istemektedir. Böylelikle kendisine karşı olan ülkelere mesaj vermekte ve Brezilya’yı büyük bir güç görerek bu ülkenin etrafında birleşmek isteyen sol yönetimlerin umudunu kırmaya çalıştığı aşikardır. Özellikle Lula döneminde yaşanan bu değişken politika, Latin Amerika’daki sol zincirin en zayıf halkasının Brezilya olduğuna dair tartışmalar başlatmıştır.

Emrah KAYA

Süleyman Demirel Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler – Yüksek Lisans

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.