Ukrayna’da Yanukoviç’in gösterilerle devrilmesi, Batı yanlısı yeni bir “geçici yönetim”in işbaşına gelmesi, ardından Dinyeper nehrinin doğusundaki Ortodoks ve kimi yerlerde “etnik Rus” nüfusun farklı bir duruş sergilemesi, Rusya’nın Kırım’daki donanması ve askeri güçlerini harekete geçirerek, “fiili durum” yaratması, aylar alan değil, günler alan bir baş döndürücü gelişmenin özeti oldu.
2004’ten beri çeşitli siyasal gel-gitlerle, Batı ve Rus yanlı yönetimlerin el değiştirdiği Ukrayna’da, artık somutlaşan bir durum var. Donetsk-Odesa hattında, Doğu Ukrayna ve Kırım’ı içine alan bir “Rus yayılmacılığı”, geriye kalan topraklarda AB-NATO ekseninde bir Batı Ukrayna gerçeği ortaya çıkıyor. Rusya, NATO’nun Bükreş Zirvesi’nden beri süregelen, Gürcistan ve Ukrayna’nın olası NATO üyeliği hayalini de tamamen suya düşürüyor.
Peki, Soğuk Savaş sonrası prestiji artan, neredeyse rakipsiz konuma gelen NATO’nun “yaptırım gücü” ne oluyor sorusu gündeme geliyor. Bu bağlamda Soğuk Savaş boyunca, “alandışılık” konusu üzerinde hassasiyeti olan NATO, yeni dönemde 1995 Bosna, 1999 Kosova, 2001 Afganistan ve 2011 Libya operasyonlarıyla, kimi zaman yeni siyasal dengeler yaratır, kimi zaman da siyasal kaosu sona erdiremezken, 2014’te Ukrayna operasyonu dosyası neden gündeme gelemiyor? Afganistan operasyonu dışındaki askeri harekatlar, “insani müdahale” kapsamında ele alnırken, Afganistan’da halen süren NATO operasyonu, Washington Antlaşması’nın “ünlü 5.maddesine” atıfta bulunularak gerçekleştirildi. Malum madde, 11 Eylül 2001 saldırılarını, ABD’ye ve dolayısıyla NATO müttefiklerine yapılan saldırı olarak NATO olağanüstü zirvesinde kabul edilirken, “kollektif savunma” çerçevesinde, El Kaide’nin barındığı, Taliban yönetimindeki Afganistan, hedef olarak değerlendirildi.
Rus yetkililerin Kosova’ya atıfta bulunmaları boşuna değil. 1999’da gerçekleştirilen NATO operasyonu, “insani müdahale” başlığı altında, Sırbistan’a bağlı Kosova’da, öncelikle bir NATO bölgesi ya da antitesi kurdu. 9 yıl sonra da, BM’de ele alınan Ahtisaari raporunun ardından, Sırbistan ve Rusya’ya rağmen, Kosova Batı ülkeleri tarafından “bağımsız” olarak tanındı. Yanıtı da Ağustos 2008’de Rusya-Gürcistan arasında yaşanan Kafkas savaşından sonra, Gürcistan’a bağlı özerk bölgeler, Güney Osetya ve Abhazya’nın Rusya tarafından “bağımsız” olarak tanınıp, Gürcistan’dan tamamen kopartılmasıyla verildi. Bu arada Batı ülkeleri, bu iki bölgenin bağımsızlığını tanımadı.
16 Mart 2014’teki referandumdan sonra, Kırım’ın bağımsızlığı Rusya tarafından tanınırken, Batı ülkeleri, bu arada NATO, referandumu yasadışı ve gayrimeşru ilan etti. ABD ve Avrupa ülkelerinden, Rusya’ya çok sert eleştiriler var. Üstelik Güney Osetya ve Abhazya, fiilen Rusya’nın kontrolünde olmalarına karşın, yine Rusya tarafından “kağıt üstünde” bağımsız olarak tanınırken, Kırım’ın Rusya’ya alelacele yetiştirilen ve Rusya tarafından onaylanan bir “katılma” başvurusu var. Dolayısıyla Rusya, her ne kadar Batı tarafından tanınmasa da, uluslararası kamuoyuna, “referandum”dan dolayı, Kırım’ı topraklarına kattığını anlatacak. Donetsk’e kadar, kuzeydoğuya uzanan yayda, başka toprakların da Rusya’ya “katılma istekleri” sırada bekleyecek.
NATO ne yapacak? Sert eleştiriler ve olası yaptırımlar, Rusya’yı caydıramadığına göre, “aciz” bir güç olarak mı ele alınacak? Rusya’yla askeri anlamda karşı karşıya gelinmeyeceği, 2008 Kafkas savaşında da teyit edilmiş, Batı’ya güvenen Saakaşvili, tepesine yediği bombalarla yetinmişti. Şimdi de Gürcistan’da İvanişvili liderliğinde, Rusya’ya yakın bir yönetim var.
NATO’nun Kırım ve Ukrayna’daki “sınavı”, kimi zaman, ABD Başkanı Obama’nın “iktidarsızlığı” ile ele alınıyor. Neo-con oğul Bush, Gürcistan’a 2008’de yardım edebilmiş miydi? Tüm sözkonusu değişkenler ele alınınca, NATO’nun Rusya’yla doğrudan askeri mücadeleyi göze alamadığı yüzeyde, “yeni Soğuk Savaş”ın emareleri tek tek gün yüzüne çıkmaktadır. Rusya en azından kısmi de olsa, “eski arka bahçesi”ne dönmektedir. Aradaki fark, Doğu Avrupa artık AB ve NATO üyesidir…
Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ