Kırım olayları küresel çapta enerji meselesini daha da güncelleştirdi. Avrupa’nın gaz teminatında Rusya’ya ciddi surette bağımlı olması bu açıdan daha güncel jeopolitik içerik arz etmeye başladı. Bunun arka fonunda “Güney koridoru” projesinin de önemi arttı. Artık Batılı politikacılar ve uzmanlar bu konuda açık konuşuyorlar. Kuşkusuz, bu konuda Azerbaycan’ın rolü ayrıca ilginçtir. Bakü önceden bu projenin önemini vurguluyordu ve ona destek veriyordu. Şimdi yaşananlar Bakü’nün ne kadar haklı olduğunu kanıtlıyor. Fakat bu gerçeklik bölgede başka güncel jeopolitik meseleleri ön plana çıkarıyor.
“Güney Koridoru”: Azerbaycan’ın İleri Görüşlülüğü
Rusya’nın Kırım’a müdahalesinden sonra Batı’nın enerji ile teminatı konusunda bir takım sorular ortaya çıktı. Gerçekte meselenin diğer tarafı Washington ve Brüksel`in Moskova’nın eski Sovyet mekanında agresif davranışlarını frenlemek arzusu ile ilgilidir. Dolayısıyla söz konusu sadece ekonomik – enerjik mahiyette değildir. Burada jeopolitik hususun da rolü vardır.
Şu anda Batılı politikacılar sorunu yeni enerjik denge oluşturmak düzleminde sunuyorlar. Onun iki temel ilkesi vardır: birincisi, Avrupa’nın gazla teminatında Rusya’nın payını azaltmak; ikincisi, alternatif enerji kaynakları hesabına Batı’nın yeni krize düşmesini önlemek. Bunlar birbiri ile bağlantılıdır. Aynı zamanda, belli çelişkili noktaları kendilerinde birleştiriyorlar.
Mesele şu ki, enerji faktörü günümüzde son derece siyasileşmiş ve bu alana ait herhangi sorunun çözümü Batı – Rusya ilişkilerinin tüm yönlerini kapsamakradır. Ek olarak, eski Sovyet coğrafyasında bulunan doğal enerji kaynakları ile zengin ülkeler büyük jeopolitik güçlerin mücadelesine dahil ediliyorlar. Somut olarak, enerji meselesi jeopolitik çıkarların yarattığı gerilimin merkezine düşmüş oluyor.
Bu açıdan Kırım olaylarından sonra yeni enerji dengesi yaratmak hattı kendisi ile hayli karmaşık ve belirsiz noktalar taşımış oluyor. Son günlerde gözlenen diplomatik aktifliğin fonunda bunu teyit eden belirtileri görebiliriz. Öncelikle belirtelim ki, Batı Rusya’ya karşı yeni yaptırımların uygulanması aşamasına geçiyor (Bkz.: Евросоюз составил “черные списки” с запасом / “Коммерсантъ”, 9 Nisan 2014). Doğrudur, Avrupalı yetkililer bu adımları “ara önlemler” şeklinde nitelendiriyorlar. Fakat bilinmektedir ki, bu tür sözlerin arkasında enerji konusunda endişe da duruyor. Çünkü Batı’nın petrol ve gazla teminatında Rusya’nın payı yüzde 30`a eşittir! Bu, küçük rakam değil.
Öte yandan, Moskova da cevap adımları atıyor. Onun da belli yaptırımlar uygulamak imkanları var. Uzmanların kanaatine göre, “küresel ve ekonomik denge düşünüldüğünde Batı’nın manevra alanının sınırlılığı, Rusya’nın enerjiye bağlı istikrarsız ekonomisi bu aşamanın en dikkat çeken hususlarıdır” (Bkz.: Hasan Selim Özertem. Kırım’ın ardına Batı ve Rusya’da enerji dengelerini konuşmak / Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), 4 Nisan 2014).
Uzmanlar bu bağlamda Batı ülkelerinin genelinde Rusya’ya karşı ne derecede sert olmakla ilişkin ortak görüş olmadığını da vurguluyorlar. Zira Almanya, Türkiye ve İtalya’nın Rusya’ya gaz bağımlılığı büyüktür. Onlar Moskova ile “yumuşak davranmayı” tercih ediyorlar. İngiltere ise daha sert taleplerle çıkış yapmaya meyillidir (bakınız: önceki kaynağa).
Genel olarak ise Batı’nın enerji düzleminde Rusya’ya yaklaşımını Washington’un tutumu ciddi etkiliyor. ABD artık Avrupa’nın Moskova’ya olan enerji bağımlılığından kurtulmasını istiyor. Dışişleri Bakanı John Kerry Kırım olaylarından sonra enerji güvenliği konusunda kesin adımlar atmakta kararlı olduklarını söyledi (Bkz.: önceki kaynağa). Virginia`dan olan senatör M. Verner ise 1 Nisan tarihinde Atlantik Konseyi’nde yaptığı konuşmada “Amerika’nın üzerine düşeni yapmalı olduğu”nu özel vurguladı.
Bu söylenenler enerji ile teminatın alternatif yollarını arama meselesini Batı’nın siyasi – diplomatik gündemine taşımış. Bu bağlamda İngiltere Dışişleri Bakanı W. Hague`in Kırım olaylarından hemen sonra söylediği aşağıdaki fikir düşündürücüdür. Bakan vurgulamıştı: “… Avrupa’nın gelecek planlarında Türkiye ve Azerbaycan önemli bir rol oynuyorlar” (Bkz.: Gönül Tol, Alex Vatanka. Restoring Energy Security After Crimean / “The National Interest”, 4 Nisan 2014).
Alternatif Enerji Yolları: Yollar Bakü’de Kesişiyor
Burada söz konusu öncelikle enerji meselesidir. Washington da Avrupa’nın petrol ve gazla teminatında Azerbaycan’ın rolünün artmasını istiyor. Bu bağlamda “Güney koridoru” olarak adlandırılan projenin güncelliği artmış. Bilindiği gibi, bu projede Azerbaycan’ın özel yeri vardır. düşünce Avrupa’ya mahsus olsa da, Bakü önceden onu desteklemişti. Azerbaycan “Nabucco”dan farklı olarak, bu güzergahın daha verimli olduğunu bildirmişti. Şimdi yaşanan olaylar gösteriyor ki, Bakü bu konuda tam haklı imiş.
Üstelik, Azerbaycan Trans – Anadolu gaz boru hattı (TANAP) projesinin girişimcisi ve temel finansörü olarak bu yönde somut adımlar attı. Günümüzde uzmanlar “Güney koridoru”nun imkanlarını değerlendirerek, bunun Batı’ya, Türkiye’ye ve Azerbaycan’a verebileceği getirileri tahlil ediyorlar (Bkz.: örn., Gönül Tol, Alex Vatanka. Gösterilen makale). Onlar bu projenin etkinliğini vurguluyorlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır.
Biz Azerbaycan’ın önceden bu tür girişimciliğinin Batı tarafından gerekli düzeyde değerlendirilmemesini kastediyoruz. Şunu söylemek gerekiyor ki, Bakü bu gibi adımları ile asla tek taraflı Batı yanlısı konumda olmamıştır. Azerbaycan hep güçler dengesini gözetlemiş. Aynı zamanda, kendi çıkarlarına uygun durumlarda uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmiş. Bunun içindir ki, şu anda Bakü’nün yürüttüğü enerji politikasını tüm büyük devletler kabul ediyorlar.
Batı ise bu açıdan hiç de hep samimi davranmadı. Ermenistan’ın saldırganlığının önlenmesi için Azerbaycan’ın yaptığı başvurular aslında, cevapsız kaldı. AGİT Minsk Grubu Eşbaşkanlığını yapan ABD ve Fransa çeşitli bahanelerle Ermenilerin savunmasını yaptılar. Şimdi ise Erivan tüm hareketleri ile marginallığını göstermektedir. Ermenistan Gümrük Birliği’ne girmekte ısrarlı. BM’deki oylamada ise Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün aleyhine oy kullandı.
Bunların arka planda Batı’nın Güney Kafkasya politikasına hangi değişiklikler yapacağı ilginçtir. Çünkü artık yapay manevralar aşaması sona erdi. Ermenistan ikiyüzlülüğünü saklayamıyor. Azerbaycan ise aktif faaliyetleri ile bölgenin güvenliği için katkılarını veriyor. Batı bunları görmeli ve uygun sonuçlar çıkarmalıdır.
Burada şunu vurgulamak gerekiyor ki, Azerbaycan Rusya ile ilişkilerine büyük önem veriyor. Tüm alanlarda iki ülke arasında işbirliği gelişiyor. Bundan sonra da bu sürecin yoğunlaşacağına şüphe yoktur. Kimse Azerbaycan’ı anti – Rusya karşıtı amaçla kullanamaz. Ancak Bakü bağımsız dış politikasını da sürdürmekte kararlıdır. Bu açıdan ülkenin dış politika hattında denge hattının yeni safhaya adım attığını söyleyebiliriz. Sevindiricidir ki, Azerbaycan yönetimi bu yönde çok net ve etkili adımlar atmaktadır.
Bütün bunlar Güney Kafkasya’da yeni jeopolitik dengenin oluşmakta olduğunu gösteriyor. Azerbaycan bu süreçte lider konuma çıkıyor. Onun önceden desteklediği enerji projelerinin yararlı olduğuna şimdi tüm Batı dünyası emin oluyor. Sıra Washington ve Brüksel`de. Eğer adil barışı, karşılıklı yararlı işbirliği ve gerçek entegrasyonu arzuluyorlarsa, bu bölge yönündeki politikalarına ayarlamalar yapmalılar. Çifte standart sadece olumsuz sonuçlar verebilir.
Şunu da unutmamak gerekir ki, Azerbaycan ve Türkiye’nin bölgede jeopolitik konumları doğal olarak güçleniyor. Bu da Rusya, İran ve Türkmenistan gibi ülkelerin Azerbaycan faktörünü özel dikkate alması gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Kısacası, Güney Kafkasya meselesi dünya jeosiyasetinde yeni rol oynamaya başlıyor.
Kaynak: Newtimes.az