“ASYA’YA DÖNÜŞ” STRATEJİSİ: OBAMA’NIN BİR SONRAKİ ADIMI

upa-admin 30 Nisan 2014 3.269 Okunma 2
“ASYA’YA DÖNÜŞ” STRATEJİSİ: OBAMA’NIN BİR SONRAKİ ADIMI

Medya ABD Başkanının birkaç Asya ülkesine beklenen ziyareti hakkında bilgi yayınladı. Bu konuya ilgi büyüktür. Uzmanlar bunu Washington’un dış politikasının stratejik yönü ile ilişkilendiriyorlar. Çeşitli faktörlerin önemini vurguluyorlar. Özellikle, ABD-Rusya-Çin hattında oluşabilecek jeopolitik değişiklikler üzerinde fazla duruyorlar. Belli oluyor ki, Başkan Obama’nın ziyareti genel olarak küresel jeosiyasetin güncel meselelerine bağlıdır. Bunun fonunda dünyanın yeni düzeninin oluşumu ilginçtir. Mevcut olan çelişkiler ve imkanların tahliline ihtiyaç hissedilmektedir.

“Jeopolitik Ikilem”: Çözüm İmkanı Var mı?

ABD-Rusya-Çin hattında uzmanların “jeopolitik ikilem” olarak değerlendirdiği bir durum ortaya çıktı. Washington Avrasya ve Avrupa Atlantik yönlerinde dış politikasını hep aktif halde tutuyor. Fakat şimdi çoğu uzmanlar itiraf ediyorlar ki, niteliksel açıdan farklı bir jeopolitik manzara oluşur. Onun temel belirtilerinden biri büyük devletler arasında nüfuz savaşının daha da keskinleşmesinden ibarettir.

Bu konuda analist ve uzmanlar çeşitli açılardan yeterince yazdılar. Ancak ilginçtir ki, durum genel olarak hızla değişiyor ve meydana yeni bir dinamizm durumu çıkıyor. Bu açıdan Washington-Pekin ilişkileri ve bunun arka planda Moskova’nın konumu oldukça düşündürücüdür. Burada, maalesef, yine bir ıstılah sorunun merkezinde duruyor: gerilim!

“ABD’nin Asya’ya dönüşü” stratejisine bu mülahazalar düzleminde bakıldığında Obama’nın bazı Asya ülkelerine gezi planı ilginçtir. Amerika’nın Başkanı Uzak Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerine uğramalıdır. Aynı şekilde, Japonya, Güney Kore, Malezya ve Filipinler’de görüşmeler yapmalıdır.

Bu ülkeler tesadüfen seçilmemiştir – onların her birinin bölgesel ve küresel siyasette kendi yeri vardır. Ayrıca, ilginçtir ki, bu devletlerin bu veya diğer şekilde Çin’le anlaşmazlıkları mevcuttur.

Tüm bunlar bizatihi “Asya’ya dönüş” stratejisinin özünü açmıyor. Uzmanlar düşünüyorlar ki, Washington bu hattı temel olarak Çin’e göre seçti. Burada başlıca amaç Pekin’i “durdurmaktır”.

Daha geniş bir açıdan ise son yıllarda küresel jeosiyasette güçler dengesinin değişmekte olması etkisini gösterdi. M. Pei bu bağlamda vurguluyor, “iki büyük devlet arasında güçler oranının istenilen hissedilecek değişmesi kaçınılmaz olarak onların birbirine olan ilişkilerini yeniliyor, onları başka davranış modellerine geçmeye zorluyor” (Bkz.: Minxin Pei. How China and America See Each Other / “Foreign Affairs”, 2014, Cilt: 93, № 2).

2010 yılından itibaren ise Çin daha inatçı siyaset yürütmeye başladı. Kendi komşuları ile olan arazi ihtilaflarında daha sert tutum sergiledi. Amerika’yı Çin ordusunun hızlı modernleşmesi ve siber hücumlar çok rahatsız ediyor. M. Pei düşünüyor ki, tüm bunlara Washington’un cevabı “Çin gücünün zayıf saklanan “tutulması”nı öngören “Asya’ya dönüş” politikasıdır (Bkz.: önceki kaynağa).

Böyle anlaşılıyor ki, ABD’yi Asya bölgesinde yeni siyasi konum tutmaya zorlayan somut neden vardır. Eğer bu doğruysa, “Asya’ya dönüş” hiç de tüm açılardan hoş niyetten yararlanmamıştır. Burada Washington’un kendi jeopolitik çıkarları için yeni planlar yapmaları söz konusu olabilir. İlginçtir ki, işte bu bağlamda bir takım uzmanlar iki faktöre daha hassas yaklaşmaktadırlar.

Bunlardan biri Washington’un Rusya-Çin çiftliğine karşı doğru siyaset yürütmemesinden ibarettir. Uluslararası siyaset konularında uzman olan G. Carpenter hatta bunu “Washington’un başlıca stratejik hatası” adlandırıyor (Bkz.: Ted Galen Carpenter. Washington’s Biggest Strategic Mistake / “The National Interest”, 18 Nisan 2014). Burada ABD’nin dış politikada bıraktığı hataların Rusya ve Çin’i güçlendirmesi öngörülüyor. Yazar bu durumu “ölüm getiren günah” olarak değerlendiriyor. Washington’un Moskova ve Pekin`le ilişkilerindeki gerilim pik noktasını geçmiştir.

Kissinger’in “İmkanlar İlkesi” ve Mevcut Gerçekler

Sebep ise H. Kissinger`in bir zamanlar belirttiği prensibin ihlalindedir. O, “Beyaz Saray’da hizmet yılları” adlı memuarında vurguluyor ki, Amerika’nın mümkün rakipleriyle ilişkileri öylesine olmalıdır ki, ABD’nin onlarla ilişkilerindeki olanak onların kendi aralarında olan imkanlardan önemli ölçüde çok olsun (Bkz.: Henry Kissinger. The White House Years. Boston: Little, Brown, 1979, pp. 1521). Şimdi ise resmi Washington’un attığı adımlar Moskova ile Pekin’i birbirine daha da yaklaştırıyor.

Aslında, Rusya ile Çin arasında anlaşmazlıklar çoktur. Örneğin, Pekin’in Moskova’ya toprak iddiaları var. Onlar arasında olan savaş da unutulmadı. Buna rağmen, Amerika’nın her iki büyük devlete karşı sert, bazen kaba şekilde gösterdiği tutum Pekin`le Moskova’yı birleştiriyor. Son olarak, Ukrayna olaylarına göre yaptırımların uygulanması Rusya’nın Çin ve Hindistan’la daha geniş işbirliği yapacağı ile ilgili bir açıklama vermesine yol açtı. Batılı uzmanlar işte bu gibi noktaları kastederek Washington’un dış politikada H. Kissinger`in dediği prensibe uymalı olduğunu yazıyorlar.

B. Obama`nın Asya ülkelerine yolculuğuna bu gerçeklik açısından yaklaşıldığında Washington’un halen H. Kissinger`in prensibine uygun olmayan hareket ettiği kanaati oluşuyor. Mesele şu ki, ABD Başkanı ziyareti sırasında öncelikle müttefiklerinin Çin’in mümkün saldırılarına karşı devam getirmesi için askeri gücünü arttırmakla ilgili görüşmeler yapacağını, toprak ihtilaflarında onları savunacağını ve Çin’e baskı yapmanın yeni yöntemlerini dikkatte tutacağını vurguluyorlar (Bkz.: örn., Сергей Строкань. Gösterilen maddesine).

Ancak Amerika’da Çin’e karşı farklı tutum vardır. Bu, liberal yaklaşımdan kaynaklanıyor. Onun taraftarlarının fikrine göre, Çin’in gelişmesine yardım etmekle, onunla işbirliğini genişleterek dünya meselelerine “doğrudan çekmek” stratejisini seçmek gerekiyor (Bkz.: Minxin Pei. Gösterilen maddesine).

Eğer realistler sert dış politika ve baskı yöntemini tercih ediyorlarsa, liberaller ilişkileri yoğunlaştrarak Çin’i ABD’nin egemen olduğu dünya düzeni modelinde bağımlı duruma düşürmeyi daha yapıcı sayıyorlar. Mesele de şu ki, B. Obama`nın Asya’ya öngörülen gezisinin ruhunda işte bu husus yoktur.

Bunlarla birlikte, uzmanlar Washington’un yürüttüğü dış politikada başka bir hususa dikkat yöneltiyorlar. Onlar hesap ediyorlar ki, Obama Rusya’ya karşı doğru siyaset yürütüyor. Onun mahiyeti Moskova’yı uluslararası tecrit haline sokmak ibarettir.

Somut olarak, Obama Rusya aleyhine uluslararası konsensüs yaratmak arzusundadır. Oraya hatta Çin ve Hindistan`ı dahil etme niyeti vardır (Bkz.: Mark Adomanis. Obama ‘s New Russia Strategy Is The Right One, The Question Is Whether It Will Work / “Forbes”, 20 Nisan 2014). Bu iddia doğruysa, Amerika Başkanının Asya’ya seferinde saklanan hususlar mevcuttur. Washington`un, tabii ki, Rusya ile Çin’in arasında soğuk ilişkilerin oluşmasında çıkarı vardır. Ancak Moskova ve Pekin’in buna gidecekleri meselesi açık değildir. Her halde Obama, görünüyor, bir şeylere umut ediyor.

Böyle bir izlenim oluşuyor ki, ABD Başkanı’nın birkaç Asya ülkesine ziyareti küresel jeopolitik durumla yoğun  olarak ilişkilidir. Burada şimdilik hangi amaçların hedefleneceği ile ilgili somut bilgi yoktur. Fakat uzmanların tahlilleri gösteriyor ki, karşısında yeterince gergin meseleler vardır. B. Obama`nın ziyaretinin onları ne ölçüde çözeceği hakkında net tahmin vermek zordur. Aynı zamanda, bu sefere bölge devletlerinin büyük önem verdiği de gerçektir.

Kaynak: Newtimes.az

 

2 Comments »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.