CUMHURBAŞKANI ALİYEV’İN PRAG ZİRVESİ’NDE SERGİLEDİĞİ ÖZGÜVEN VE KARARLILIK, AZERBAYCAN’IN ARTAN SAYGINLIĞININ GÖSTERGESİDİR

upa-admin 21 Mayıs 2014 1.936 Okunma 0
CUMHURBAŞKANI ALİYEV’İN PRAG ZİRVESİ’NDE SERGİLEDİĞİ ÖZGÜVEN VE KARARLILIK, AZERBAYCAN’IN ARTAN SAYGINLIĞININ GÖSTERGESİDİR

Devletlerin gücü ve saygınlığı konusunda farklı kaynaklardan bilgi edinmek mümkündür. Buna istatistik bilgiler, saygın uzmanların ve araştırma merkezlerinin fikir ve yorumları, ülke temsilcilerinin uluslararası spor turnuvalarında, hatta büyük konser salonlarının sahnelerinde kazandıkları başarılar (kabul edelim ki, tüm bu alanlar devlet yatırımı ve yöneticiler tarafından dikkat ister ve günümüzde bunu her ülkede görmemiz mümkün olmayabilir) ve bir takım başka faktörler ilave edilebilir.

Fakat devletin artmakta olan saygınlığı ile ilgili fikir belirtmemize yardımcı olan bir indikatör daha vardır. Bu Cumhurbaşkanı’nın dünya forumlarının, zirvelerin, uluslararası örgütlerin tribünlerinden konuşma yaparken sergilediği özgüven ve kararlılıktır. Kendi halkının desteğini kazanamayan, dünyada saygınlığı olmayan, meşruiyeti şüphe doğuran veya ülkesinde ciddi ekonomik sıkıntılar ve siyasal istikrarsızlık yaşanan bir Devlet Başkanı, dünyanın gelişmiş ve önde gelen devletlerinin Başkanlarının bakışları altında ve saygın haber ajanslarının kameraları önünde tribünlerden seslenirken kendini güvende hissetmekte zorlanır. Kolayca manipüle ve şantaj edilebilen, rahatlıkla baskı yapılabilen ve kendi vatandaşlarının nazarında yalnız utanç hissi doğuran oyuncaklara dönüşen ve büyük güçlerin “arka bahçe”sine çevrilen devletlerin Başkanları, üzerilerinde her zaman psikolojik baskı hissederler. Bu psikolojik gerginlik ve kendi küçüklüklerini idrak etmeleri, onlara meslektaşları ile temaslarda kendilerini özgüvende hissetmeye (özellikle de konuşma yapmaya) her zaman engel olur. Onlar mevkidaşları arasında kendilerini her zaman rahatsız hissederler. Yetersizlik kompleksi onları her zaman takip eder. Tam tersine, gelişmiş devletlerin başarılı liderleri her zaman ve hatta tüm dünyanın (gelişmiş ülkeler de dahil) sıkıntılarla, mali ve ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde bile sadece kendi ülkesinde değil, yurtdışında düzenlenen farklı zirvelerde, toplantılarda da kendilerini özgüvende hisseder ve kararlılık sergilerler.

Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklık Programı’nın 5. yıldönümü dolayısıyla 24 Nisan’da Prag’da yapılan toplantının sonuçlarını inceleyecek olursak, bu görüşme kimin kim olduğunu, hangi devletin bölgede lider ve hangisinin tarihin bir köşesinde sıkışıp kalan “arka bahçe” olduğunu açıkça sergiledi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan sözkonusu zirvede her zaman yaptığı gibi siyasi riyakarlığa, samimiyet dışı davranışlara, fitnekarlık ilkelerine sadıklığını bir kez daha göstermiş oldu. Sarkisyan, bir kez daha çok sevdiği yönteme, yani karşı tarafın gözlerinin içine bakmaktan korkarak arkasından iş çevirmek, samimi sohbetten sakınmak, iftira atmak geleneğine sadık kaldı. Ermenistan Cumhurbaşkanı, üst düzey görüşmede Türkiye temsilcisinin olmamasını fırsat bilerek kin ve nefretini açıkça ortaya koydu; Türkiye`yi Ermenistan ile sınırları açmak konusunda yapıcı tutum sergilememekte suçladı.

Sarkisyan`ın bu tür demarşa evde hazırlandığı apaçık ortadaydı. Çünkü Türkiye`nin Prag Zirvesi`ne katılmayacağı biliniyordu. Basit siyasi entrikalar uzmanı olan Ermenistan Cumhurbaşkanı, kanaatince kendi vatandaşları karşısında “kahraman” gibi gözükmek için uygun bir fırsat yakalamıştı. Sarkisyan, Prag Zirvesi`nde kendini rezil etmesinin hemen ardından asıl karakterlerinin asla değişmeyeceğini tüm dünyaya göstererek, deyim yerindeyse “kamburu ancak mezar düzeltir” atasözümüzü doğrulamış oldu.

Sarkisyan, yalnız bir gün sonra İlham Aliyev`e “yanıt vermek” için toparlanabildi. Tabii, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in bulunmadığı bir ortamda. Böyle bir hareketi yalnız özgüveni olmayan, erkekçe yüz yüze tartışmayı beceremeyen hatta kendi vatandaşlarının nefretini kazanmış bir korkak yapabilir. Bunu ancak çocukları, kadınları, yaşlıları katletmesi ile gurur duyan ve böylece “sterotipleri ortadan kaldırdığını” beyan eden bir insan yapabilir.

Fakat Ermenistan Cumhurbaşkanı`nın haysiyetsiz tavırları onun siyasi, ahlaki ve psikolojik portresine yeni bir çizgi eklemedi. Bu yüzden Sarkisyan`ın tavırları için yorum yapmanın bir anlamı yoktur.

Çek Cumhuriyeti başkentinde yaşananların sıradışı olması bir başka konu. Kanımca, bir devletin Cumhurbaşkanı’nın diğer bir ülkeyi açıkça savunması uluslararası politikada çok ender rastlanan olaydır. Cumhurbaşkanı Aliyev, bunu çok sert, açıkça, diplomatik retoriği önemsemeden, samimi bir şekilde yaptı. Konuşmasında herhangi bir ön hazırlık söz konusu bile olamazdı. Çünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı`nın nasıl bir konuşma yapacağını kestirmek mümkün olsa bile, onun ahlaki olmayan tavırlarda sınırları bu kadar zorlayacağını öngörmek sivil ilişkilere alışık olan birisi için çok zordu.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı`nın net argümanları, kararlı tutumu karşısında tamamen köşeye sıkışmış Sarkisyan anında yanıt veremedi. Bunun sebebi onun vicdanlı bir şekilde tartışmayı daha öğrenememesi ve insanları ikna edecek delillerinin olmamasıydı.

Bu olay Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in beklenmedik bir anda hızlı ve doğru karar verme yeteneğini gözler önüne sermiş oldu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı, örnek oluşturacak adımı ile uluslararası ilişkilerde yeni bir davranış şekli ortaya koymuş oldu. Böylece uluslararası ilişkilerde dostlukta sadakat, yüce maneviyat, yıllardır kabul görmüş siyasette dostların değil, çıkarların olması sterotiplerinden arınmak, birilerinin bu konuda ne söyleyeceğini umursamadan zor anda kendi dostlarını desteklemek becerisini sergiledi. Bu güçlü bir devletin kendine güvenen liderinin başarısıdır. Bu tür davranış biçimi, gelecekte uluslararası siyasette çıkarlar yerine manevi ölçüleri esas alan vizyonun gelişeceği inancını güçlendirmektedir.

“Dost ülkenin temsilcileri bu masa arkasında yoktur, fakat ben buradayım ve onların yerine soruları ben cavaplandıracağım”… Prag Zirvesi`nde dünyaya damgasını vuran bu cümlenin gelecekte uluslararası diplomasi ve siyaset dersliklerine dahil edileceği kanaatindeyiz. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Prag`da kendi mevkidaşlarına Türkiye`nin Ermenistan ile sınırı kapatma nedenlerini hatırlattı. Çünkü Ermenistan belli bir olayın sonuçları hakkında konuşurken onun sebepleri ile ilgili bilgi vermemeye alışıktır. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev söylemiştir: Türkiye`nin Ermenistan ile sınırı Nisan 1993 yılında Azerbaycan`ın Kelbecer ilçesinin işgalinden sonra kapatılmıştır. Bundan önceyse Yukarı Karabağ`dan tüm Azerbaycanlılar kovulmuştur. Azerbaycanlılar Yukarı Karabağ`ın nüfuzunun yüzde 30`nu  oluşturuyorlardı. Kelbecer`den önce Ermeniler, 1992 yılında Şuşa ve Laçın ilçelerini, ardından Ağdam, Füzuli, Zengilan, Kubatlı ve Cebrayil`i, yani Azerbaycan`ın Yukarı Karabağ sınırları dışındaki yeddi ilçeyi işgal etmiştir. Bu Azerbaycan’ın yüzölçümünün yüzde 20`sini oluşturmaktadır.”

Ermenistan, Türkiye ile sınırın açılması ve Karabağ`ın işgaline son verilmesi konularının bir biri ile bağlantısı olmadığını iddia etse de, aradan geçen yıllar bunun böyle olmadığını bir kez daha ispatlamış oldu. Sınırın halen kapalı olması bu iki konunun birbiriyle bağlantılı olduğunu gözler önüne sermektedir. Ermenistan–Türkiye sınırının halen kapalı kalmasına hayret etmeye ve bu iki konunun birbiri ile bağlantılı olmadığını defalarca yinelemeye gerek var mı? Meğer Kelbecer`in işgaline son verilmiş midir? Meğer sınırın kapatılmasının en önemli nedeni ortadan kaldırılmış mıdır? Meğer Ermeniler Birinci Dünya Savaşı yıllarında kendi ataları tarafından Anadolu`nun ve Kafkasya`nın sivil Müslüman nüfusuna karşı yaptıkları cinayetleri itiraf etmişler mi? Meğer Ermenistan, arşivlerin açılması teklifini kabul etmiş mi? Tabii ki hayır. Ermenistan, tarihle yüzleşmekten kaçmakta devam ediyor, tarihi gerçeklerin beraberce araştırılması için sözde soykırımın tanınması şartını ileri sürüyor. Bu ise tarihin araştırılması metodolojisi çerçevesinde kabuledilemez bir durumdur.

Azerbaycan Cumhurbaşlanı, Prag Zirvesi`nde uluslararası kamuoyuna bir kez daha çifte standartlar politikasından uzak durma çağrısı yaptı. Maalesef, büyük devletlerin dünyanın farklı bölgelerinde aynı sorunlara çifte standart uygulamasına sık rastlanmakta ve netice itibariyle yeni çatışmaların ortaya çıkmasına sebebiyet verilmektedir. Eğer uluslararası kamuoyu Yukarı Karabağ bölücülerini ve onların destekçilerini en baştan kınamış olsaydı, dünyanın farklı noktalarında bölücülük hareketleri yaygınlaşmazdı. Eğer sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti`nin temsilcilerine Avrupa başkentlerinde mali kaynak sağlanmasaydı, belli ki bu tür cinayetler işlemeye cesaret edemezlerdi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı`nın uluslararası kamuoyuna mesajı şöyleydi: “Çifte standartlar politikası maneviyata karşıdır ve barış için tehdit kaynağıdır”. Bu kaygı Azerbaycan Cumhurbaşkanı`nın şu sözlerinde belirtilmekteydi: “Azerbaycan halkı soruyor: Neden Ermenistan`a karşı yaptırımlar uygulanmamaktadır? Neden Ermenistan`ın Avrupa Konseyi`ndeki temsil heyeti oy hakkı ve konuşma hakkından mahrum bırakılmıyor? Ermeniler, başka ülkenin topraklarını işgal etmekle uluslararası hukuk kurallarını çiğnemekte, BM Güvenlik Konseyi`nin 4 kararnamesine uymamaktadırlar. Buna karşılık Ermenilere karşı hiçbir cezai yaptırım uygulanmaktadır. Yukarı Karabağ`ın yasadışı, mücrim yönetiminin temsilcileri Avrupa başkentlerine vizeler alabiliyorlar. Bu katlanılabilir hal değildir. Buna son verilmesi lazım.”

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev`in konuşması yeni jeopolitik gerçekliği – aynı bölgede bulunan kudretli, küresel krizden zarar görmemiş ekonomiye, güçlü orduya, uluslararası alanda artan saygınlığa ve dünya politikasını etkileme imkanlarına sahip iki güçlü Türk devletinin bölünmez ittifakını tüm dünyaya göstermiş oldu. Bu büyük kardeş ile küçük kardeş arasındaki ilişkiler değil, beraber ittifaktır. Bu, verimli bölgesel faktördür. Ermenistan dahil hiç kimse bu faktörü hesaba katmadan hareket edemez. Bu ittifak yalnız etnik-kültürel köklerin ortak olması ile değil, aynı zamanda küresel önem taşıyan enerji projelerinin beraber gerçekleştirilmesi, gelecekte Asya ile Avrupa’yı birleştirecek ulaştırma koridorunun oluşturulması ile kuvvet bulur. Bu projelerde Gürcistan`ın da yer alması ve tümüyle oluşmakta olan, yalnızca ekonomi bazında değil, aynı zamanda politik temelli Azerbaycan-Türkiye-Gürcistan işbirliğinin üçlü formatının kurulması Ermenistan`ın tecridini güçlendirir; bu ülkeyi bölgesel çerçeveden dışarıda bırakır.

Küreselleşme koşullarında bölgesel işbirliği önem taşımaktadır. Bir takım, özellikle küçük devletler için bu işbirliği çoğu kez ayakta kalmanın, dış tehditlere karşı etkili mücadele etmenin, ekonomik ve sosyal gelişimin, bağımsızlığın korunmasının, küçük düşürücü “arka bahçe” olmaktan sakınmanın garantisidir. Maalesef Erivan’da bunu anlamakta güçlük çekmektedirler. Bu yüzden de Ermeniler, kendi komşuları ile düşmanlık yapmakta, absürt iddialar seslendirmekte ve kendi sınırlarından uzaklarda hami ve destek aramaktadırlar.

Ermenistan, kendinin güçlü lobisine ve Batı`nın kapsamlı desteğine rağmen, aslında yalnız kalmıştır. Eğer Ermenistan yönetimi, modern jeopolitik gerçekliklerden yola çıkarak kendi politikasını değiştirmezse, yapıcı tutum sergilemezse, Azerbaycan`ın işgal altındaki topraklarını boşaltmaya başlamazsa ve hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hedeflere ulaşmak için tarihi sahteleştirmeye son vermezse, bu ülkenin geleceğinin büyük bir soru işareti altında kalması muhtemeldir.

Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine gelince, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, iki kardeş halkın çıkarlarının tüm konularda örtüştüğünü ve iki ülkenin birbirine her zaman arka çıktığını tüm dünyaya bir kez daha göstermiş oldu. Türkiye ile Azerbaycan`ın kederi de, sevinci de ortaktır. Başka türlü olması da mümkün değildir. Dünya kamuoyunun anlaması gerekir ki, herhangi bir uluslararası organizasyona bu devletlerden birinin katılması, iki ülkenin de orada temsili anlamına gelir. Çünkü Azerbaycan ve Türkiye, “bir millet, iki devlet”tir.

Aslan ASLANOV

Azerbaycan Devlet Telgraf Ajansı (AzerTAc) Genel Müdürü

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.