KÜRESEL JEOSİYASET BAĞLAMINDA TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ

upa-admin 27 Mayıs 2014 2.867 Okunma 0
KÜRESEL JEOSİYASET BAĞLAMINDA TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ

Kırım’ın işgali bir bütün olarak jeosiyasetin dinamiğinde ciddi değişikliklere yol açtı. Analistler meseleye çeşitli açılardan değer veriyorlar. Analizler gösteriyor ki, jeopolitik mekanda durum büyük ölçüde değişebilir. Bu bağlamda Rusya-Türkiye ilişkilerinin geçmişi ve bugünü ilginçtir. Yaklaşımlar farklıdır, fakat itiraf ediliyor ki, bu mesele şimdi daha da güncel hale gelmiştir. Aynı şekilde, Ukrayna etrafında yaşanan süreçlerin arka planında, ilişkilerin jeopolitik önemi yeni bir seviyeye yükseldi. Bu tür bir durumun küresel jeosiyaseti ve büyük devletlerin işbirliği stratejilerini nasıl etkileyeceği üzerinde düşünmek mümkündür.

Tarihin Dersleri: Kırım Uğruna Savaşlara Bugünden Bakış

Kırım’ın Rusya’ya birleştirilmesi, Karadeniz havzasının modern tarihinde ciddi değişikliklere yol açabilir. Genel olarak Ukrayna’da meydana gelen olaylar açısından mesele doğrudan küresel jeosiyasetle ilgili görünüyor. Uzmanlar düşünüyorlar ki, bu tür bir gidişat Karadeniz`in yanısıra, Ortadoğu ve ona yakın olan bölgelerde de yeni ve büyük jeopolitik süreçlere ivme verebilir.

Soruna Türkiye-Rusya ilişkilerinin tarihi evrimi bağlamında da yaklaşımlar gözleniyor. “Foreign Affairs” dergisinde Akın Ünver`in bununla ilgili ilginç bir makalesi yayınlanmıştır. Yazar 18`inci yüzyıldan başlayarak öncelikle Osmanlı-Rusya İmparatorluğu, sonra ise Türkiye-Rusya ilişkilerinde Kırım ve bütün Karadeniz’in oynadığı rolü analiz ediyor (bkz. Akin Ünver. Ankara to Black Sea. Turkey and Russia`s Age – Old Struggle for Regional Supremacy / “Foreign Affairs”, 12 Mayıs 2014).

Makalede Kırım’ın Rusya tarafından işgalinin 340 yıldır mevcut olan faaliyet planına uygun olduğu vurgulanıyor. Katerina`nın zamanında Moskova’nın Karadeniz üzerinden Akdeniz’e ve oradan da daha geniş topraklara çıkmak amacını öne sürdüğü vurgulanıyor. 1783 ve 1853-1856 yılları Rus-Türk savaşları aslında yarımadanın kaderini belirlemiş. Şu anda Kırım`la bağlı olup bitenleri bu olayların dışında tasavvur etmek doğru olmazdı. Bölgede jeopolitik süreçlerin dinamikleri de işte bu hususla bağlıdır. Öyle ki, modern aşamada büyük mekanda yapılan jeopolitik mücadeleden bahsediliyor (bkz. önceki kaynağa).

Bu tezler düzleminde Karadeniz havzasının jeosiyasetine üç açıdan yaklaşmak mümkündür. Birincisi, Rusya komşularının kendisinden zayıf olduğuna dayanarak arazilerini genişletmek hattını seçti. İkincisi, Karadeniz’de hegemonluğa can atıyor. Üçüncü, İstanbul Boğazı’nın statüsünün değiştirilmesi meselesini gündeme getirebilir (bkz. önceki kaynağa).

Böyle anlaşılıyor ki, Türkiye Rusya’nın Ukrayna konusunda inat etmesinin arkasında yeni jeopolitik çıkarlarının durduğuna inanıyor. Karadeniz, Akdeniz, Ortadoğu, Afrika ve Avrupa’yı kapsayabilecek bu değişiklikler genellikle, modern tarihi aşamada ilkesel değişikliklere neden olabilir. Örneğin, enerji güvenliği sisteminin oluşturulması tamamen farklı bir düzleme gelebilir. Son nokta, kuşkusuz, Azerbaycan’ı da ilgilendiren jeopolitik faktörler arasındadır.

Moskova Karadeniz’de askeri ve jeopolitik avantaja ulaşmak üzere, bölge devletlerini denetim altına almış olur. Onunla aynı bölgede rekabet edebilecek tek devlet Türkiye’dir. Fakat analistler düşünüyorlar ki, Batı olmadan modern aşamada Ankara’nın Moskova’ya karşı durmak gücü yoktur. Meseleye bu tür yaklaşım otomatik olarak ABD-Türkiye, Türkiye-AB ilişkilerinin güncelliğini hatırlatıyor. Bu doğrultuda ise durum hiç de tam ikna edici değildir. Ankara’da düşünüyorlar ki, İngiltere ve Fransa önceki dönemlerde olduğu gibi Türkiye’yi savunmayabilir. Amerika da Türkiye’nin yanında kısmen olabilir.

Fakat bu fikirlerle katılmamak da mümkündür. Çünkü makale yazarının bahsettiği hususlar varsa, o zaman Karadeniz ve Akdeniz, Ortadoğu ve Afrika sadece Türkiye’nin meselesi değil. Hatta Ankara’dan da önce Batı’nın jeopolitik sorunudur. Sır değil ki, Türkiye küresel düzeyde önemli söz sahiplerinden biri değil. Belki, onun bu tür statüye potansiyeli vardır, fakat mevcut tarihi gerçekler göstermektedir ki, Ankara’nın bu isteğine hem Batı, hem Rusya, hem de Çin karşıdır. Dolayısıyla, eğer Kremlin`in yukarıda saydığımız coğrafyayla ilgili herhangi bir planı varsa, onun gerçekleşmemesi için Batı Türkiye ile hevesle işbirliği yapabilir.

“Güney Koridoru”nda Tehlike: Küresel Jeosiyasette Yeni Oyun Kuralı?

Bununla birlikte, konunun dikkati çeken başka bir yönü vardır. Burada biz, enerji güvenliği konusunu kastediyoruz. Makale yazarı düşünüyor ki, Moskova Kırım’ı ilhak etmekle “Güney koridoru” projesinin gerçekleşmesine doğrudan tehlike yaratmaktadır. TANAP, TAP ve diğer uluslararası önemli projelerin kaderi de bu durumda kuşku altına düşüyor. Öyle ki, Rusya Sivastopol limanının kontrolünü ele geçirirse, sonra da İstanbul Boğazı`nın statüsünü değiştirebilse, gemilerinin engelsiz olarak Akdeniz’e çıkmasına imkan elde edecektir. Türkiye, İstanbul Boğazı`ndan geçen hiçbir Rus gemisine yasak koyamadığı halde, sürecin bu yönde gelişmesi olasılığı yüksektir.

Sorunun başka bir tarafı, son zamanlarda çok kötüleşen Türkiye-Suriye ilişkilerine bağlıdır. Rusya’nın Tartus`ta askeri üssü var. Beşar Esad’ın iç savaşta kazandığı halde, Moskova’nın bu askeri üniteyi birkaç kez güçlendirmesine karşı çıkmayacağı açıktır. Şam, Tahran`ın da bu konuda ilgisini dikkate almayabilir. Çünkü şu anda İran’ın Suriye’ye yardım etmesi kısıtlanmıştır. Hatta Tahran’ın “Hizbullah”a mali desteğinde zorlandığı belirtiliyor. Aynı zamanda, Tahran’ın Batı’yla yakınlaşması ihtimali muhtemeldir. Bunlara göre, Suriye Kremlin`in askeri planlarına yeşil ışık yakabilir.

Rusya’nın Sivastopol-Tartus jeopolitik mekanında askeri gücünü artırması Küçük Asya’yı aslında  denetim altına alması anlamına geliyor (bkz. önceki kaynağa). Kırım’ın ilhak edilmesinden sonra “Exxon”, “Chevron” ve “Shell”in Ukrayna açıklarında petrol-gaz araştırma çalışmaları yapmasına tehlikenin oluştuğunu uzmanlar vurguluyorlar. Daha geniş ölçekte ise “Güney koridoru “ndan bahsedildiği belirtiliyor. Moskova bu projeyi izole edebilir. Jeopolitik açıdan sorunun bu tarafı oldukça önemlidir.

Mesele şu ki, olayların bu tür gidişatı küresel çapta enerji güvenliği sisteminin yepyeni içerik arz edebileceğini gösteriyor. Rusya Batı’nın öngördüğü planları altüst etmiş olur. Hazar havzasından Avrupa’ya nakil edilebilecek tüm enerji kaynakları üzerinde Moskova’nın denetimi tamamen farklı durum yaratmış olur. O halde Gümrük Birliği ve Avrasya entegrasyon süreçlerinin perspektifi de yeni seviyeye gelmiş olur.

Rusya’nın tüm bunları hayata geçirmeye gücünün yetip-yetmeyeceği başka bir konudur. Çünkü Batı ona karşı yaptırımlarını gittikçe daha da sertleştiriyor. Eğer süreç bu yönde devam ederse, Moskova’nın kendi jeopolitik nüfuzunu artırmak girişimleri ciddi engellerle karşılaşacak. Çin-Rusya işbirliğinin de belli ölçüde mümkün olabileceği vurgulanıyor. Sebep şu ki, Pekin Moskova’ya desteğinin karşılığında öyle tavizler talep edebilir, bu Kremlin’e Kırım’dan daha pahalıya mal olabilir.

Uzmanlar burada Çin’in Ukrayna konusunda şimdilik Rusya ile kalkınma nitelikli sözleşmelerden çekindiğini belirtiyorlar. Öyle ki, Çinli uzmanlar F. Yuytsyun ve U. Enyuan, Pekin’in Ukrayna sorununa göre daha dikkatli davranabileceğini söylüyorlar. Rusya Bilimler Akademisi Uzak Doğu Enstitüsü Çin’i ekonomik ve sosyolojik araştırma Merkezi Başkanı Anderey Ostrovski daha somut görüş bildiriyor. O, “Ukrayna meselesinin Çin için çok ince ve karmaşık olduğunu” vurguluyor. Aynı zamanda, Pekin’in Moskova’nın desteği olmadan enerji sorunlarını çözdüğünü söylüyor. Öyle ki, Rusya ile Çin arasında gaz alanında işbirliği görüşmelerin 2006 yılından devamına rağmen, şimdilik süreç sonuçlanmamış. Ayrıca, Pekin’in “bazı siyasi konulara göre eli-kolu bağlıdır” (bkz. Визит Путина в Китай: обсуждение Украины и газового контракта / “Московский Комсомолец”, 16 Mayıs 2014).

Bunlar gerçekten de Kırım ve bütün Karadeniz meselesinin küresel jeosiyasette güncel yer aldığını gösteriyor. Büyük devletler arasında mücadele yeni bir seviyeye yükseliyor. Bir yandan, Moskova’nın Akdeniz ve Ortadoğu’ya daha aktif müdahale etmesi, diğer yandan ise Çin’in artık Avrasya coğrafyasında açıkça Batı’yla karşı karşıya geldiği görülmektedir. Bundan sonra Pekin, “Doğu bilgeliği” ile olaylara karışmadan süreçlerin kapsamında olmak stratejisini güçlükle yerine getirecek. Öyle görünüyor ki, küresel jeosiyaset yeni oyun kurallarına tanık olabilir. Bunun fonunda dünyanın enerji güvenliği meselesi de yeni içerik arz etmiş olur.

Kaynak: Newtimes.az

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.