Rusya Devlet Başkanı`nın Şanghay’da yaptığı görüşmeler dünya kitle iletişim araçlarının dikkat merkezinde olmuştur. Siyasiler ve uzmanlar da ona özel dikkat ettiler. Moskova ile Pekin’in küresel jeopolitik ortamda ciddi değişiklik yaptıkları hakkında görüşler bildirildi. Bazı uzmanlar hatta yeni dünya düzeninin oluşmakta olduğunu ön görüyorlar. Taraflar arasında varılan anlaşmalar gerçekte ilginçtir. Gaz anlaşmasının imzalanması ise ayrıca etki yarattı. Fakat onu da söylemek gerekir ki, bu olayı farklı değerlendiriyorlar. Peki gerçekte neler oluyor?
Batı Düşünüyor: Moskova ile Pekin’in “At Hamlesi”?
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Çin’e son gezisi tarihi gezi adlandırılıyor. Ona bütün dünya düzeninde yeni bir aşamanın başlangıcı gibi de değer verenler vardır. BRİCS ülkeleri ve Rusya – Çin ilişkileri uzmanı olan Zhu Jinjie`nin fikrine göre, “iki devlet başkanının görüşü sembolik niteliktedir ve yeni dünya düzeni ile ilgilidir” (bkz.: Poutine va discuter en Chine un “nouvel ordre mondial” / “Le Figaro”, 20 Mayıs 2014).
Rusya Devlet Başkanı iki ülke arasında tarihte görülmemiş bir işbirliği seviyesinin oluştuğunu vurguladı. Gaz alanında benzer anlaşmanın imzalanmadığını diyen V. Putin, hem de onun jeopolitik önemine işaret verdi (bkz.: Андрей Колесников. Контракт многогазового использования / “Коммерсантъ”, 22 Mayıs 2014).
Batı basınının olaya tepkisi de çok ilginç ve bir takım hususlarla çelişkilidir. Aslında tüm medya Rusya-Çin ilişkilerine yer ayırdı. Çeşitli açılardan analizler yapıldı. Farklı sonuçlar belirtildi. Ancak Almanya’nın “Die Welt” gazetesinin vurguladığı bir fikir genellikle Batı’da kabul edilen görüşü belirtiyor. Gazete yazıyor: “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ÇHC Başkanı Şi Cinping`in görüşü ne zamansa jeopolitik ve ekonomik açıdan tarihi nitelikli sonuçlar verebilir” (bkz.: Von Christoph B.Schiltz. Putin schmiedet sich ein antiwestliches Bündnis / “Die Welt”, 20 Mayıs 2014).
İtiraf etmek gerekir ki, artık Batı`nın siyasi ve uzman çevreleri Putin – Cinping görüşmesini iki açıdan tarihi olarak kabul ederler. Birincisi, son yüz yılda ilk kez aralarında ciddi çelişkiler olan Rusya ve Çin çok yakınlaşıyorlar. İkincisi, onlar Avrupa Atlantik ülkelerinin oluşturduğu dünya düzeninin bir bölümünde kendi oyun kurallarını uygulayabilirler. Bunlar bizatihi Batı için ciddi sinyallerdir. Kuşkusuz, dünya liderliği iddiasında olanlar odan endişe edebilirler. Fakat gerçek olgu nesnelliği yansıtır ve bundan kimse kaçamaz.
Tüm bunlar, tabii ki, küresel jeopolitik dinamikanın değişmesi bağlamında çok ilginçtir. Ancak daha önemlisi iki devlet başkanının somut olarak hangi alanlarda anlaşmaya varmasından oluşuyor. Mesele şu ki, bir takım uzmanların kanaatine göre, Rusya ile Çin arasında stratejik işbirliğinin önündeki hususlar vardır. Mark Adomanis yazıyor: “… henüz Rusya’nın büyük başarı kazandığı veya Çin’in onu aptal yerine koyduğu açık değildir” (bkz.: Mark Adomanis. The Russia-China Gas Deal Matters But Its Ultimate Significance Is unclear / “Forbes”, 21 Mayıs 2014).
ABD’nin “Bloomberg Businessweek” dergisinin Moskova ile Pekin arasında imzalanan gaz anlaşmasına yaklaşımı daha düşündürücüdür. Bu yayın soruyor: “gazla ilgili anlaşma gerçek midir, yoksa reklam – tuzak mıdır”? (bkz.: Matthew Philips. Is the Russia-China Gas Deal for Real – or Just Fumes? / www.businessweek.com, 21 Mayıs 2014).
Bu bağlamda uzmanlar Çin’in iddialarının büyük olması ve dolayısıyla ekonomik açıdan ondan zayıf olan Rusya’nın “küçük ortak” durumuna düşmesi ihtimalinin varlığını özel vurguluyorlar. Onlar argüman olarak iki büyük devlet arasındaki ilişkilerin “gerçekleri ile söylemleri arasında” gözlenen çelişkileri gösterirler (bkz.: Nicholas K. Gvosdev. Get Ready World: China and Russia Are Getting Closer / “The National Interest”, 20 Mayıs 2014).
Gaz Anlaşması: Kazançlar ve Jeopolitik Çelişkiler
Öyle görünüyor ki, her durumda dünya siyasi çevreleri, uzmanlar ve medya Rusya Devlet Başkanı`nın Çin’e gezisinin çok önemli küresel ve bölgesel meseleleri etkileğeceğine emindirler. Elde edilen uzlaşmanın farklı değerlendirilmesi bu kanaati güçlendirmektedir. Bu bağlamda yolculuğun esas sonucu sayılan gaz anlaşması üzerinde biraz geniş durmaya ihtiyaç vardır.
Resmi kaynakların verdiği bilgilere göre, anlaşma 30 yıllığına kapanmıştır. Hacmi 400 milyar ABD doları civarındadır. Çin’e gaz Sibirya’daki kuyulardan verilmelidir. Bunun için yeni boru hattı çekilmelidir. Pekin baştan 25 milyar ABD doları değerinde avans veriyor. Gazın alımı 2018 yılından başlamalıdır.
Onu diyelim ki, Rusya yetkilileri anlaşma hakkında bilgi verirken çok sevinçli görünmüşler. Fakat bazı uzmanlar burada çok soruların oluştuğunu belirtiyorlar. Her şeyden önce, Çin’in Sibirya’da daha aktif olması için izin elde ettiği vurgulanıyor. Oxford enerjik araştırmalar enstitüsünün büyük bilimsel çalışanı James Henderson`a göre, “Çin’in elinde Rusya’ya karşı yeterince güçlü kozlar var. Doğu Sibirya’daki gaz tuzağa düşmüştü ve onu Çin’den başka ülkeye satmak şansı yoktu” (bkz.: Wayne Ma. Why China is Driving a Hard Bargain with Russia Over Gas / “The Wall Street Journal”, 19 Mayıs 2014).
Daha düşündürücü soruları “Bloomberg Businessweek” yayını soruyor. Asya ekonomisi uzmanı olan Derek Sissors düşünüyor ki, taraflar sadece gazın hacmi ile ilgili anlaşmaya vardılar. Onların fiyat hakkında verdikleri bilgiler ise çok çelişkilidir. Çünkü gazın bir ay bundan sonra fiyatının nasıl olacağı belli değilse, onu nasıl belirlemek mümkün olacak? Yetkililer ise 30 yıl süreyle gazın bin metreküpünün fiyatının değişeceğini söylüyorlar. O halde ise genel hacmin 400 milyar dolar olması nereden kaynaklanıyor?
Bunlardan uzman şöyle bir sonuç çıkarıyor ki, sözleşme aslında simgeseldir. Fiyat meselesi belirlenmemiştir. Rusya ve Çin yöneticilerinin kendilerini mutabık kalınacak gibi göstermeleri ise jeopolitik durumla ilgilidir. Pekin Rusya Devlet Başkanı’nın Obama ve Merkel`le görüşmede konumunun güçlü olmasını istiyor. Liderler “G-20” çerçevesinde görüşmeliler.
Bu noktada bir inceliği vurgulamak gerekir. Uzmanlar tesadüfen daha fazla gaz meselesini tahlil etmiyorlar. Çünkü enerji alanında işbirliğinin doğrudan küresel jeosiyasetle ilişkisi vardır. Batı Rusya’yı Ukrayna’ya göre, sıkıştırıyor. Moskova’ya karşı uygulanan yaptırımlar artıyor. Uzmanlar düşünüyorlar ki, süreçler bu tür devam ederse, Kremlin çok zor duruma düşebilir. V. Putin işte bu gidişatı önlemeye çalışıyor. Çin’le ilişkilerin yeni seviyeye kaldırılması doğrudan Batı’ya mesajdır. Somut olarak, Moskova manevra imkanlarının geniş olduğunu göstermektedir. Ancak burada çok ince iki jeopolitik faktör vardır.
Birincisi, ABD süreçleri dikkatle izliyor. Washington bir yandan, Asya – Pasifik havzasında askeri gücünü artırıyor. Pekin bundan çok rahatsız. Öte yandan, Çin’in komşularıyla olan arazi tartışmalarını körüklüyor. Bugünlerde Vietnam’da anti – Çin eyleminin düzenlenmesi, Pyongyang`ın toprak iddialarını bir kez daha dile getirmesi tesadüfi görünmüyor (bkz.: Allen R. Carlson. China’s Achilles’ Heel in the South China Sea / “The National Interest”, 16 Mayıs 2014). Çin’in Vietnam’la olan ilişkilerini bir takım uzmanlar Güney Çin Denizi’nde Pekin’in “Aşil topuğu” (yani en zayıf noktası) olarak nitelendiriyor. Buraya Japonya, Kore, Filipinler, Singapur ve Tayvan meselelerini de ilave etmek mümkündür.
Olayların bu tür gidişatı günlerin birinde Rusya ile Çin’i birleştirecek enerji hattını felç haline düşürmeyecek ki? Bu sorunun cevabını kimse net bilmiyor. Çünkü Batı’nın jeopolitik adımları hep somut zamanın taleplerine uygun olur. Hissedilir ki, Washington adım adım Çin’i “jeopolitik ablukaya” alıyor.
İkincisi, Rusya ve Çin’in Orta Asya’da çıkarları çatışmaktadır. Bu konuda uzmanlar yeterince fikir belirttiler. Şimdi Çin bölgenin tüm ülkeleri ile stratejik ortaklık belgesi imzaladı (bkz.: Joshua Kucera. With Turkmenistan, China Now Has “Strategic Partnerships” With All Five Central Asian States / “EurasiaNet”, 13 Mayıs 2014).
Moskova’yı bu, bir türlü memnun etmiyor. Diğer sebeplerin yanında, hem de ona göre ki, Çin`in para birimi Rus Rublesi`nden güçlüdür. Kremlin rekabete katlanamamasından endişeleniyor. İki devletin “Şanghay kulübü”ndeki ilişkileri bu kanaati doğrulamaktadır.
Görüldüğü gibi, Rusya Devlet Başkanı’nın Çin’e gezisi gerçekten tarihi niteliktedir. Bir yandan, birkaç yüzyıldır ki, mevcut olan jeopolitik oyunun kuralları değişebilir. Diğer yandan ise Avrasya’nın iki dev gücü – Rusya ile Çin arasındaki çelişkiler yeni içerik arz eder. İşte bunun kimlerin işine yaradığını söylemek zordur. Belki olayların bu tür gidişatından Batı kazanacak? Belki ABD ve Avrupa için de V. Putin’in Çin gezisi pozitif tarihi anlam taşıyor?
Kaynak: Newtimes.az
Comments are closed.