Putin’in üçüncü kez devlet başkanlığı koltuğuna oturması, Rus dış politikasında yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Rusya, 2008 Gürcistan krizi sonrasında istediği nüfuz alanını oluşturamasa da, tüm önemli bölgesel ve küresel güçlere kendisinin de küresel bir güç olduğunu kabul ettirdi. Moskova, eski SSCB coğrafyasında izlediği etkin politikalarla kendi bölgesini kimseye kolayca terk etmeyeceğini gösterdi. Kremlin yönetimi, en başından beri NATO ile sınır komşusu olmayı arzu etmedi. Moskova’ya göre NATO’nun kendisine komşu olması demek “Büyük Rus Dünyası” hayallerinin başlamadan bitmesiyle eşdeğerdir. NATO’nun doğuya doğru genişlemesi ve AB’nin “Doğu Ortaklığı” programı, Moskova tarafından tehdit olarak algılanıyor. Putin Rusya’sı, NATO ve AB’nin açılımlarını Rusya’yı Rus dünyasından koparmak şeklinde görüyor. 2011’de Rusya, Belarus, Kazakistan liderliğinde temelleri atılan ve 2015 yılında nihai şeklini alacak olan Avrasya Birliği Projesi’nin (ABP), SSCB sonrası dağılan gücün tek merkezde birleşmesini ve gelecekte hayata geçirilmesi düşünülen projelerin köşe taşı olmasını amaçladığı söylenebilir.
Neo-Sovyetler Birliği olarak ABP
Bilindiği gibi Putin, Sovyetler Birliği’nin parçalanmasını “XX. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak nitelemiştir. ABP, bu açıdan Putin’in hayallerindeki “Büyük Rusya Dünyası”, ya da bazı uzmanlarca ifade edilen “Neo-Sovyetler Birliği”ne hizmet etmeye adaydır. Proje, her ne kadar net ifade edilmese de, eski SSCB cumhuriyetlerini AB modelinde bir araya getirmeyi öngörüyor. Uzmanlar, ABP’nin genişlemesi ve projeye dâhil olan ülkeleri Moskova’nın etki alanına girmiş sayıyorlar. Bu konuda “hard power” yerine “soft power” politikası güden Kremlin, projeyi engelleyici durumlar karşısındaysa oyuna aktif şekilde müdahil oluyor. Her ne kadar Rusya ‘hard power’a örnek olarak 2008’deki Gürcistan savaşı sonrası Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığı tanımış ve geçtiğimiz Mart ayında da Kırım’ı ilhak etmiş olsa da, ABP’nin uzun soluklu ve kalıcı etki bırakmasını isteyen Moskova, eski SSCB ülkelerinin kendi rızalarıyla birliğe müdahil olmalarını istiyor. Siyasi, ekonomik ve askeri markaj uygulanmadan oluşacak birlik, Rusya’yı eski SSCB coğrafyasında olduğu gibi küresel siyasette de olabildiğince güçlendirip yön veren ülke konumuna sokacaktır.
Büyük Rus Dünyası olarak ABP
SSCB sonrası dönemde kendini Rus dünyasının bir parçası görenler, politik olarak kendi sınırlarında var olma mücadelesi verdiler. 2007 yılından bu yana aktif olarak dile getirilen “Büyük Rus Dünyası” kavramı, Rus dış politikasında kültürel ve dilsel çerçevede yeni pragmatik düşüncenin oluşmasına neden oldu. Rus siyaset bilimci İgor Zevelyov, SSCB sonrası Rusya’yı iki temel yaklaşım etrafında incelemektedir. Zevelyov’a göre Rusya, öncelikle ABD ve Avrupa’nın dayattığı liberal düşünce, kaos ve devrime karşı mücadele eden tutucu güçlerin kalesi olarak bağımsız, büyük ve güçlü bir devlet olmalıdır. Zevelyov ikinci yaklaşımda ise, Rusya’nın Batı dünyasından ayrı, kendi sınırları da dâhil olmak üzere Rus dünyası ve medeniyetinin varlığının temsil edici rolünü üstlenmesi gerektiğini söylüyor. Rus Dünyası, SSCB’nin dağılmasından sonra başta siyasi ve ekonomik olarak parçalanmaya başladı. Moskova, daha önce BDT ve Avrasya Ekonomik Topluluğu gibi örgütlenmelerle eski birlik ülkeleri ile ortak hareket etmek istediyse de, arzuladığı sonuçları elde edemedi. Bu nedenle ABP’yi daha cazip kılmak istiyor. Projeyle birlikte üyeler arasında oluşturulacak teknoloji, sanayi, ulaşım, tek vizelik geçiş ve göç politikası gibi alanların olması birliği cezbedici kılıyor. 2012 yılında başkanlık seçimleri sürecinde Putin, “İzvestiya” gazetesinde çıkan yazısında ABP’yle ilgili geniş bir vizyon çizmişti. Putin, ABP’nin hiçbir şekilde SSCB’nin yeniden canlandırılması olarak görülmemesi gerektiğini ve projenin gelecekte gerçekleştirilmesi düşünülen ortaklıkların merkezinde olacağını dile getirdi. Aynı zamanda projenin AB ya da BDT’ye karşı kurulan bir oluşum olmadığını ifade ediyor.
ABP’nin kuruluş vizyonu
2011 yılında Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in yaptığı açıklamalar projenin kapsamını anlamaya yardımcı oluyor. Medvedev, “…yeni birliğimiz diğer bütün ülkelere açık olacaktır. Yakın gördüğümüz komşulara, arkadaşlara elimizi uzatacağız.” ifadelerini kullandı. Gümrük Birliği ile başlayan süreçte kurucu üyelerin eski Sovyet ülkeleri olması ve öncelikli olarak komşu ülkelere yapılan çağrı, beraberinde bir takım tereddütleri getirdi. Ekonomik çerçevede şekillenen projenin herhangi bir siyasi ajandasının olmayacağını ifade eden Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in açıklamaları, olası endişeleri ortadan kaldırmaya yönelik görüşler olarak varsayıldı. Nazarbayev, yaptığı açıklamada şunları söyledi: “…tekrar belirtmek isterim ki, benim kendi kişisel girişimimle gerçekleşen Avrasya entegrasyonu, Sovyetler Birliği benzeri herhangi bir politik amaç güden bir birlik olmayacaktır…”. Benzer bir açıklama da diğer kurucu ülke Belarus’un Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’dan geldi. Lukaşenko, “Belarus, Sovyet sonrası dönemde birliğin gelişimi için Rusya’dan gelen teklifleri destekleyecektir, ama köklü anlamda hepsine açık değildir. Rusya medeni bir şekilde bütün ülkeleri toplayabilir, bunda kötü bir şey görmüyorum. Ama belirtmek gerekir ki birlik içerisinde siyasi olarak herhangi bir girişim olduğunda sadece Avrasya düzeyinde değil, Belarus-Rusya ilişkilerine bile geçici bir süreliğine dur deriz..” ifadelerini kullandı.
Netice itibariyle, Putin Rusyası’nın eski SSCB coğrafyasını ‘de facto’ olarak ABP ile “Neo-Sovyetler Birliği”ne dönüştürmeye yönelik bir niyet taşıdığı söylenebilir. Projenin ne düzeyde başarılı olacağını zaman gösterecek. Ancak ABP’yi dış politikasının merkezine taşımayı düşünen Kremlin, gelecekte atacağı adımları bu proje ekseninde sürdürmekte kararlı gibi.
Bakır OFLAZ
St. Petersburg Herzen Devlet Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi
Doktora öğrencisi