KKTC Dışişleri Bakanı Sayın Özdil Nami’nin son günlerde içerisinde bulunduğu CTP’nin şimdiye kadar çözüm konusundaki fazla iyimser ve istekli tavrının aksine söylemlerde bulunması kamuoyunu oldukça şaşırttı. Halbuki şimdiye kadar yapılması gereken zaten buydu, halka pembe tablolar çizmek yerine gerçekleri anlatmak daha doğruydu.
Uyuşmazlıkların çözümü konusunda en önemli pozitif etken, iki tarafın da istekli ve gönüllü olmasıdır. Ancak Rum tarafı hiçbir zaman tam anlamıyla istekli oturmamıştır masaya. Kıbrıs sorununda söylemlerin sol veya sağ ideolojinin etkisi ile söylendiği iddia edilemez. Sağ ve solun çözüm sürecinde hiç olmazsa asgari müşterekte ortak hareket etmesi gerekmektedir ve böyle de olmaktadır. Türk tarafındaki parti yetkililerinin 20 Temmuz 2014 törenlerinde verdikleri mesajlar incelenirse, bazı konularda farklılıklar olsa bile temel prensiplerde anlaştıkları görülmektedir.
Yukarıdaki düşünceler ışığında bakacak olursak, Sayın Özdil Nami bir Dışişleri Bakanı’na yakışanı yaparak, çözüm sürecindeki gerilemeleri ve gelinen son durumu objektif bir şekilde kamuoyu ile paylaşmıştır. Halbuki yakın zamanlarda Nami’den önce bu makamda olanlar ya Kıbrıs sorununa tamamen ilgisiz kalmış, ya da hangi devlete ait bir makamda oturduğunu unutacak kadar ileri giderek KKTC’nin varlığını inkara kalkmıştı. Yani uzun zamandan sonra ilk kez bir Dışişleri Bakanı dengeli ve dürüst bir şekilde Kıbrıs müzakerelerini ve İki tarafın bu konudaki tutumunu kamufle etmeden açıkça yorumluyor. Hatta daha da ileri giderek, Türk tarafını Rum tarafına gereken sertliği göstermediği için eleştiriyor. Aynı endişeleri taşıyan Türk halkı çözüm konusunda umutlarını yitirmiş ve bir bezginlik içerisine girmiştir. Halbuki Rum halkı çözüm olmamasını tercih etmekte ve süreç uzadıkça daha mutlu olmaktadır. Kaldı ki; bir yandan çözüm istediklerini söylemekte, diğer yandan okullarında çocuklarına hala daha Türk düşmanlığı aşılamaktadırlar.
Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde Dışişleri Bakanlığı’nın, Cumhurbaşkanlığı ile uyum içinde çalışması, koordineli hareket etmesi büyük önem taşımaktadır. Rum tarafının görüşme masalarındaki isteksizliği, işi yokuşa sürme azmi ve tuzakları, ancak Türk tarafının ekibinin yetkili ve etkili kişilerden oluşması ile bertaraf edilebilir. Bunun başarılması ise, Cumhurbaşkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı ekiplerinin bilgi ve becerilerini birleştirmeleri ile mümkün olacaktır. Ayrıca hem Cumhurbaşkanlığı, hem de Dışişleri Bakanlığı halkın desteğini ve güvenini yeniden kazanmak istiyorlarsa, mutlaka gerçek anlamda şeffaf davranmalı ve her safhada halkı bilgilendirmelidirler.
Hasibe ŞAHOĞLU
Emekli Büyükelçi