21. YÜZYILDA AVRASYA JEOPOLİTİĞİ BAKIMINDAN TÜRKİYE-RUSYA FEDERASYONU İLİŞKİLERİ

upa-admin 05 Aralık 2014 5.968 Okunma 1
21. YÜZYILDA AVRASYA JEOPOLİTİĞİ BAKIMINDAN TÜRKİYE-RUSYA FEDERASYONU İLİŞKİLERİ

21. Yüzyılda Avrasya Jeopolitiği Bağlamında Türkiye-Rusya Federasyonu İlişkileri: Tarihsel Düşmanlıktan Enerji Eksenli Büyük İttifaka Doğru

Mevcut Türk hükümeti, göreve geldiği 2002 yılından bu yana Rusya ile ilişkilerini geliştirmeyi bir öncelik haline getirmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ertesinde, Rusya ile ticaret hızla gelişmeye başlamış ve her iki ülke de, siyasi ve de güvenlik konularında işbirliğine yol açacak şekilde enerji ve ekonomik ilişkilerini derinleştirme arayışında olmuştur.[1] Birçok Rus ve Türk müşteri, karşılıklı ekonomik bağlardan yararlanmaktadır. Kremlin, Ankara’nın periyodik olarak ABD ve Avrupa politikalarına meydan okuyan uluslararası politikada daha bağımsız bir tutum izlemeye yönelik mevcut isteğini teşvik etmek amacıyla, bu bağlantıları araç olarak kullanmaya çalışmıştır. İki hükümet; Yüksek Seviyeli İşbirliği Konseyi, yıllık zirveler ve ekonomik, politik, kültürel ve güvenlik işbirliğini geliştirmekle sorumlu kılınan Ortak Bir Stratejik Planlama Grubu’nu kapsayan ve önemli bir tantana ile açılan “stratejik ortaklık” kavramını 2010 senesinde hayata geçirmişlerdir. Fakat ilişki, stratejik olmaktan daha çok taktik düzeyindedir. Çünkü her iki ülkenin ortak bir siyasi gündemi olmayıp, gerçekte ortak çıkarlardan çok daha farklılaşan çıkarları vardır.

Rusya, 2008’den beri blok olarak AB’nin ardından Türkiye’nin önemli ticaret ortağı olmuştur. 2011 senesinde toplam ticaret 30 milyar dolara ulaşmasına karşın, bu oranın % 80’lik bölümünü Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı enerji ithalatı oluşturmaktaydı. Mevcut durumda Rusya, Türkiye’nin üçüncü büyük ihracat pazarını oluşturmaktadır ki burada üretim, tekstil ve bazı tüketici ürünleri ön planda yer almaktadır. Türk işletmelerin Rusya’daki yatırım tutarı 7 milyar dolardan fazla olmuştur. Türk müteahhitleri, bu ülkede 33,8 milyar dolar değerindeki projeleri tamamlamıştır. İki hükümet, ticareti 2015 senesi itibariyle 100 milyar dolar üzerine çıkartmak suretiyle üç kat arttırma konusunda anlaşmaya varmışlardır. Fakat bu, birçok ekonomiste göre gerçekçi bir hedef değildir. İki ülke arasındaki bavul ticareti ve turizm de, son 20 yılda büyük aşama kaydetmiş ve Nisan 2011’den sonra vizesiz seyahatlerin başlaması ile daha da artış göstermiştir.

Türkiye’nin enerji stratejisi, Rusya’dan doğalgaz alımını güvence altına alma ihtiyacı ve Avrupa ve de Batı arasında hayati bir enerji köprüsü amacı arasında denge kurmayı tesis etmektir. Ekonomik işbirliğinin, siyasi ilişkileri yürüten faktörlerden birisi olmasıyla beraber Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile kurduğu yakın işbirliği, sadece ticaret verilerine yansımamakta, aynı zamanda karşılıklı bir ekonomik bağımlılık yaratmak suretiyle siyasal alanda da ilişkilerin derinleşmesine katkıda bulunmaktadır (daha çok Türkiye’nin enerji tedarik bağımlılığı).[2] Hem Türkiye, hem de Rusya, enerji ilişkilerinde “karşılıklı çıkar” prensibine önem vermektedir. Herhangi bir proje ya da işbirliği alanı, her iki ülkenin de çıkarlarına hizmet etmelidir. Doğalgaz, bu iki ülke arasındaki kapsamlı ilişkilerin sadece bir boyutudur. Rusya-Ukrayna 2008 ve 2009 gaz krizlerinde ve de İran’ın Türkiye’ye yönelik olarak 2007 ve 2008 kış aylarında gaz kesintileri esnasında Moskova, Türkiye’ye karşı cömert davranmış ve kesintilerin olumsuz etkisiyle karşılaşmaması için, Türk pazarına gaz tedariki konusunda dikkatli davranmıştır. Bu örnek ve daha sonraki benzeri uygulamalar, Rusya’nın “güvenilir tedarikçi” olma konusundaki taahhüdünü göstermektedir. Başbakan Erdoğan tarafından sıklıkla gündeme getirilen “karşılıklı fayda” veya “kazan-kazan” prensibi, Mavi Akım ve daha güncel olan Akkuyu Nükleer Santrali gibi büyük projeler üzerinde, Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında işbirliği yapılmasını olanaklı kılacak şekilde iki ülke arasında dengeli bir karşılıklı bağımlılığı kurmayı amaçlamaktadır. Fakat Türkiye’deki bazı enerji uzmanları tarafından bu durum sert bir biçimde eleştirilmekte ve hükümete Rusya Federasyonu ile enerji alanında tek yanlı bir politika uygulamaması konusunda uyarılarda bulunulmaktadır.

Ankara-Moskova Enerji İlişkilerinde Doğalgaz Projeleri

2009 sonrası dönemde, Ankara ve Brüksel’in öncelikle Nabucco olmak üzere Anadolu’yu geçmek suretiyle Avrupa’ya varacak boru hatlarını bitirme konusundaki kararlılığının yanı sıra, Moskova’nın bu projelerde yer alarak kuzey-güney aksını güçlendirme girişimi çok yönlü merkez yaklaşımını tetiklemiştir.[3] Kremlin’in Türkiye ve Akdeniz kanalıyla erişebileceğini değerlendirdiği piyasalar için ortaya attığı projeler, bu kapsamı güçlendiren unsurlar olmuştur. Rusya’dan başlayan Karadeniz’i ve Anadolu’yu kuzey-güney istikametinde geçip Ceyhan’a ulaşacak Mavi Akım 2 Doğal Gaz ve Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı gündemde yer almıştır. Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı’na Kazak petrolünün de dâhil olması söz konusudur. Kuzey-güney boru hatları projelerinin gündemde yer almaya başlamasıyla birlikte Ankara, enerjide köprü olma stratejisini doğu-batı hattının yanı sıra kuzey-güney doğrultusuna da atıfta bulunarak yeniden tanımlamıştır.

who's dependent on russian gas

Kaynak: http://www.bloomberg.com/image/ixSkGmMlbCR0.png

Bu niyetler kapsamında politikalar tasarlayan Kremlin, Orta Asya ve Kafkasya hidrokarbon kaynaklarını mümkün olduğunca kendi kontrolü altında tutmak zorundadır.[4] Buna karşılık Moskova, Orta Asya ve Kafkasya’daki ülkeler arasındaki işbirliğine geçmişe kıyasla daha çok gereksinim duymaktadır. Rusya’nın biricik karar verici olduğu SSCB tarzı enerji sistemi, Hazar temelinde birden fazla aktörün işin içine dâhil olduğu bir işbirliği ve karşılıklı bağımlılık eksenine doğru yol almaktadır. 1991 ertesinde, hem üretim, hem de taşımacılık bağlamında yalnızca Rus ve Rus firmaları değil, aynı esnada çok uluslu yabancı şirketlerle boru hatları seçenekleri de gündeme gelmiştir. Hâlihazırda Astana, Taşkent ve Aşkabat, Moskova’ya yüksek oranda bağımlı durumdadırlar. Öte yandan Moskova, aynı oranda Aşkabat, Taşkent ve Astana’nın gaz kaynaklarına gereksinim duymaktadır.

Bu ülkelerin Moskova haricindeki aktörlerle işbirliği tesis etmeleri, Kremlin’in bölgesel gücüne zarar verecektir. Çünkü Moskova; ne Brüksel’in kendi çevresinde demokrasi ve insan hakları temelinden yumuşak güç sahası tesis etmesine, ne de Washington’un üs kurma, NATO’nun genişleme ve yeni savunma mekanizmaları oluşturma çabalarına izin vermemektedir. Bu durum, Moskova’dan Avrupa’ya gitmekte olan gazın yüzde 80’ini taşıyan Ukrayna hattının, Orta Asya’dan Rusya’ya giden Türkmen hattının ve en sonunda da Hazar’dan Türkiye’ye gelen Kafkasya hattının ehemmiyetini bir kat daha arttırmaktadır. Rusya, Kuzey Akım ve Güney Akım gibi boru hattı projeleriyle talep ve geçiş güvenliğini sağlama niyetindedir.

Moskova, Gazprom’un çoğunluk hissesini elinde tutmaktadır. Devlet gelirlerinin önemli bir çoğunluğunun başta doğal gaz olmak üzere enerji satışından sağlanmasından dolayı, bu ülkelerin Avrupa’ya doğal gaz satışında bulunmaları ciddi bir finansal kayıp olacaktır. Moskova, en kayda değer gelirini Avrupa’ya olan satışlarından sağlamaktadır ve bu yolla federasyon içerisindeki doğal gaz fiyatlarını sübvanse etmektedir. Avrupa’ya satışlardan elde edilen gelirlerdeki düşüş, iç fiyatların yükselmesi doğrultusunda zorlama yapacağından, hükümetin zor durumda kalmasına sebebiyet verebilecektir. Gazprom, Rusya’da ve Avrupa’da artış göstermesi beklenen talebe cevap vermekte ve var olan yataklarda ısrarcı olup, yenilerini devreye almadığı müddetçe zorlanmış olacaktır.[5] Yeni rezervleri devreye almak suretiyle büyük yatırım maliyetlerini üstlenmekten ziyade, Orta Asya gazını satın alıp tekrar satışını gerçekleştirmek çok daha ucuzdur. 2008 sonunda ve 2009 başında küresel iktisadi bunalımdan dolayı gaz tüketiminde düşüş olsa da, kriz sonrasında Kremlin için Orta Asya gazı çok hayatidir. Moskova’nın Orta Asya’dan gaz tedarik etmemesi durumunda; Avrupa’daki satışlarını arttırma, yurt içi ihtiyaca cevap verme ve yeni piyasalara girme niyetlerine eş zamanlı olarak erişmesi çok pahalı yatırımlar gerçekleştirmediği sürece zordur.

Türkiye’nin doğalgaz tedariki özelindeki bağımlılığı % 30 iken, bunun % 98’i dışarıdan sağlanmaktadır. Doğalgaz alımında bir sıkıntı yaşanması durumunda, Türkiye enerji bağlamında ciddi problemlerle yüz yüze kalabilir.[6] Bundan dolayı, Ankara’nın enerji politikalarıyla dış politikasının paralellik arz etmesi şarttır. Yoksa kayda değer sorunların yaşanması olasılık dâhilindedir. Şubat 2012’nin başlarında Moskova, Tahran ve Bakü’den Türkiye’ye doğal gaz sevkiyatı eş zamanlı olarak kesintiye uğramıştır. Moskova ve Tahran’dan tedarik edilen gaz, tam olarak kesintiye uğramasa da neredeyse durmuştur. Bakü’den gelen gaz ise tamamen kesilmiştir. Aslında Batı Asya’da genel olarak tam bir “enerji satrancı” oynandığından söz edilebilir. Bu satranç, Atlantik ve Asya/Avrasya güçleri arasında deyim yerindeyse “enerji savaşları” halini alabilme riskini de kapsamaktadır.[7] Bu mücadele, Ankara’yı da doğrudan ilgilendiren bir durumdur. ABD Başkanı Barack Obama, bu mücadelede Türkiye’yi “enerji güvenliğinin tesis edilmesi ve Hazar hidrokarbon kaynaklarının ve Kuzey Irak petrol ve doğalgaz kaynaklarının milletlerarası pazarlara taşınması için model ortak” olarak sunmuştur. Nabucco projesi, bu çekişmede Atlantik kanadının en güçlü silahıdır. Ankara bu noktada çok kritik bir role sahipti.  Nabucco Anlaşması’na 13 Temmuz 2009 tarihinde Ankara’da büyük umutlarla imza konulmuştu. Başbakan Erdoğan, törende yaptığı açıklamada “Türkiye’yi dünyanın dördüncü büyük ana arteri yapacağız” ifadesini kullanırken, Batı basını ise bu anlaşmayı “Rus boyunduruğu kırıldı” biçiminde değerlendirmekteydi. Fakat doğalgazın Aşkabat bölümünü Türkiye üzerinden AB’ye iletecek olan bu projenin imza törenine Aşkabat’ın iştirak etmemesi, mevzubahis projenin daha baştan gerçekleşemeyeceğine dair önemli bir işaretti. Bunun hemen sonrasında Aşkabat, gazının AB’ye sevk edilmesiyle ilgili olarak Moskova ile bir anlaşmaya imza koymuştur.

europe gas supplies 2013

Kaynak: http://www.euanmearns.com/wp-content/uploads/2014/11/europe_gas_supplies_2.png

Nabucco’ya kaynak olması öngörülen diğer iki kaynak ise; Azerbaycan ve Kuzey Irak rezervleri idi. Fakat Bakü de net bir tavır alamamıştır. Bakü, bir taraftan British Petroleum firması ile bir anlaşma imzalamaya hazırlanmaktaydı. Ankara ile arasında bu sırada Anadolu Geçişli Doğal Gaz Boru Hattı Projesi konusunda kapsamlı müzakereler devam ettirilmekteydi. Bu hat kanalıyla Hazar’daki Azerbaycan’a ait Şahdeniz sahasından Avrupa’ya, Anadolu toprakları üzerinden doğalgaz sevkiyatı yapılacaktı. Söz konusu bu proje Nabucco’ya alternatif olarak kıymetlendirilmiştir. Bu esnada Moskova ve Tahran, ellerindeki kuvvetli enerji kozlarını ardı ardına ortaya koymaya başlamışlardır. Moskova, Güney Akım Projesi’ni ortaya atmıştır. Tahran ise Irak, Suriye ve Lübnan’la 5.600 km’lik bir boru hattı anlaşmasına imza koymuştur. Bu hattın planlanan geçiş güzergâhı Kuzey Irak olacağı için, Tahran bu dönemde Kandil bölgesine bir operasyon yaparak PKK’nın yan kolu olan PJAK’ı kontrol altına almıştır. Bağdat ise, Erbil’in kendisine rağmen imzaladığı enerji anlaşmalarını geçersiz olarak ilan etmiştir.

türkiye'nin gaz ithalatı anlaşmaları

Kaynak: http://enerjienstitusu.com/file/turkiyenin-gaz-ithalati-anlasmalari-botas.jpg

Güney Akım Projesi

Kafkasya bölgesinde aniden patlak veren 2008’deki Moskova-Tiflis (Rusya-Gürcistan) Savaşı, 2007 Münih Güvenlik Konferansı’nda ortaya konulan tavrın sürdürülmesi niteliğinde olup, Moskova’nın bölgedeki hâkimiyet kurma siyasetinin sağlamlaşarak sürdüğüne işaret etmiştir. Bu savaşla; Batı ile yakın münasebetler tesis eden Tiflis ve Bakü’ye ciddi uyarılar yapılmıştır.[8] Kremlin, bir yandan bölgedeki güvenlik dengeleri üzerinde oynayarak Kafkasya’yı enerji taşımacılığında riskli unsurlar barındıran bir bölge haline getirmeye ve Batı’nın bölge algısında değişiklik yaratmaya çalışırken, öte yandan da kendi alternatif boru hattı projelerini yürürlüğe koymayı sürdürmüştür. Bu kapsamda Moskova tarafından planlanan Yamal II, Kuzey Akım ve Güney Akım Boru Hatları dikkatleri üzerinde toplamaktadır. Kremlin, Güney Akım Projesi aracılığıyla özellikle bir yandan Kiev üzerinde baskı yaratmayı hedeflerken, öte yandan Nabucco Projesi’ne alternatif yaratmakta ve Kafkasya’daki enerji yarışında üstün bir konuma erişmeyi amaçlamaktadır.[9]

Aralık 2011’de Ankara, Moskova’ya Türkiye’nin Karadeniz’deki münhasır ekonomik bölgesinden geçen Güney Akım Boru Hattı Projesi’nin inşası için onay vermiştir. Güney Akım Projesi, Ukrayna’yı devre dışı bırakarak yılda 63 milyar metreküp Rus gazını Avrupa’ya taşıyacak olan bir projedir.[10] Bunun karşılığında Türkiye fiyat indirimleri, “al ya da” yükümlülükleriyle ilgili ödemelerde daha fazla esneklik ve 1997 ve de 1998’deki doğal gaz anlaşmalarının 2025 senesine kadar uzatılmasını elde etmiştir. 2011 senesinde süresi sona eren 1986 tarihli gaz anlaşması ise 2021 senesine kadar uzatılmıştır. Sonuçta Ankara, Moskova’dan önemli miktarlarda gaz ithal etmeye devam etme konusunda taahhütte bulunmuştur.

south stream offshore

Kaynak: http://www.offshoreenergytoday.com/wp-content/uploads/2013/09/EU-Russia-in-Talks-to-Resolve-South-Stream-Issues-Stemming-from-Third-Energy-Package.jpg

2012 senesi Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkileri açısından Ankara’nın Moskova’ya Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı’nın kendi münhasır ekonomik bölgesinden geçmesine izin vermesinin iki ülke arasında yarattığı pozitif atmosferle birlikte başlamıştır. Dönemin Rusya Başbakanı Vladimir Putin, 2011 senesi sonunda Enerji Bakanı Taner Yıldız’ı kabulü esnasında, Ankara’yı verdiği tüm taahhütleri eksiksiz yerine getiren güvenilir bir ortak olarak tanımlnmış ve Ankara tarafından verilen izni “yılbaşı hediyesi” olarak nitelendirmiştir. Buna ilaveten Putin, Devlet Başkanı olmasının ertesinde iştirak ettiği ve St. Petersburg’da yapılan Uluslararası Ekonomik Forumu’nda gerçekleştirilen enerji oturumundaki konuşmasında, Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı’nın kendi ekonomik sahasından geçmesine verdiği izinden ötürü Ankara’ya teşekkürlerini bildirmiştir.[11] Daha sonraki zamanlarda da, Putin her fırsatta bu konuyu değişik ortamlarda gündeme getirmeye ve Ankara’ya teşekkürlerini sunmayı sürdürmüştür. Bu projeyle birlikte Karadeniz’in altında yapılacak denizaltı hattı ile Rusya’dan Bulgaristan’a kadar giden 900 kilometrelik bir boru hattı inşa edilmiş olacaktır.

Kremlin’in sahibi bulunduğu bu projede cereyan eden söz konusu müspet gelişme, esasında gaz tedariki hususundaki tartışmalardan ve Avro bölgesi krizinden menfi yönde etkilenmiş olan ve Ankara tarafından destek verilen Nabucco Projesi’nin yapılabilirliği konusundaki soru işaretlerini de arttırmıştır.[12] Böylece Ankara, kendisi tarafından desteklenen projenin menfi yönden etkileneceğini bile bile Moskova’nın projesine onay vermiştir. Verilen bu karar ile beraber, iki başkent “kazan-kazan” prensibine uygun bir tavır sergilemişlerdir. Türkiye tarafından verilen bu karar, Kremlin nezdinde Türkiye’ye duyulan güveni bir kat daha arttırmıştır. Aynı zamanda bu karar ile Ankara-Moskova arasında enerji sahasındaki işbirliği sahası daha da genişlemiş ve enerji yolu olarak stratejik ehemmiyetini bir defa daha vurgulamıştır. Ankara tarafından verilen bu izin sayesinde Kremlin, Güney Akım Projesi’ni devreye almak için çok kritik bir avantajı eline geçirmiştir. Böylece Rusya, rakiplerini devre dışı bırakarak, kendi doğal gazını büyük miktarlarda satabilecek ve Avrupa ülkelerini enerjide kendisine daha da bağımlı hale sokabilecek bir pozisyona erişmiştir.

3 Aralık 2012’deki bu görüşmeler esnasında, Ankara buna ilaveten Rus doğalgaz sözleşmesi miktarının 3 milyar metreküp daha arttırma talebini de ortaya koymuştur. Fakat bu miktar artışı talebinin nereden ve nasıl karşılanacağı konusunda net bir anlaşma sağlanamamıştır. Rus Enerji Bakanı Novak ise bu artırımın karşılanabilmesi için iki olasılıktan söz etmiştir:

  1. Mavi Akım’ın kapasitesinin yükseltilerek toplam sevkiyatın senede 19 milyar metreküp yapılması ve
  2. Gereksinim duyulan gaz miktarının Güney Akım Hattı’ndan sağlanmasıdır.

Vladimir Putin ise bu miktar artışının Mavi Akım üzerinden gerçekleştirilebileceğini ve bu hattın diğer ülkelere de uzatılabileceğinin (Mavi Akım 2) altını çizmiştir.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 1 Aralık 2014 tarihinde 10 Bakanı ile beraber Türkiye’ye yaptığı ziyaret esnasında, Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin kaderiyle ilgili olarak çok önemli bir karar açıklanmıştır.[13]  Avrupa Birliği, Moskova ile Kiev arasındaki mevcut siyasi krizi takiben Güney Akım Projesi’nin onay sürecini askıya almış ve bunun yerine Bakü’den gaz ithalatını önceleyen doğalgaz projelerini gündeminin ilk sıralarına yerleştirmiştir.

Güney Akım konusunda AB vetosuyla karşılaşan Putin, Türkiye’ye bu hafta başında yaptığı ziyaret esnasında bu vetoyu gerekçe göstererek, Güney Akım Projesi’nin iptal edildiğini ilan etmiştir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile yaptığı basın toplantısı esnasında Putin, Avrupa Birliği’nin mevzubahis gaz miktarlarını en azından Moskova’dan alamayacağının altını çizerek, bunun Moskova tarafından Avrupa’nın ekonomik çıkarlarıyla uyumluluk arz etmediği ve aralarındaki işbirliğine zarar verdiği şeklinde değerlendirildiğine işaret etmiştir. Kremlin’in Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı’nı iptal etme kararından sonra, Rusya’nın Gazprom firması ve Türkiye’nin BOTAŞ firması arasında Karadeniz’i boydan boya geçip Türkiye’ye gelecek bir offshore doğal gaz boru hattının inşası konusunda bir mutabakat zaptı imzalanmıştır. Bu mutabakat zaptı, Gazprom Yönetim Kurulu Başkanı Aleksey Miller ve BOTAŞ Şirketi’nin başkanı Mehmet Konuk tarafından imzalanmış olup, bu imza törenine Rusya Federasyonu Devlet Vladimir Putin ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da iştirak etmişlerdir. Türkiye’ye doğru önerilen bu yeni boru hattı, 63 milyar metreküp kapasiteye sahip olacaktır. Bunun 10 milyar metreküplük bölümü Türkiye’ye verilecek olup, yaklaşık 50 milyar metreküplük bölümü Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınırda taşınacaktır ki taşınma noktasına daha sonra karar verilecektir. Rusya’nın Krasnodar bölgesinde inşası süren Russkaya Kompresör İstasyonu’nun, boru hattının başlangıç noktası olması öngörülmektedir.

Rusya’nın AB Daimi Temsilcisi Vladimir Çijov tarafından yapılan açıklamada; Güney Akım Projesi’nde, uluslararası arenada daha bağımsız bir duruşu olan Türkiye’nin Rusya için Bulgaristan’dan daha güvenilir bir ortak olarak yer alacağının düşünüldüğü ifade edilmektedir. Rusya-24 televizyon kanalına konuşan Çijov, şu ifadeleri kullanmıştır:[14] “Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler, hatta karmaşık sayılan ikili ilişkiler uzun bir geçmişe dayanıyor. Burada herkesin dikkate alması gerektiği önemli bir etken mevcut: Türkiye yeterince bağımsız bir politika izliyor. Kararlarını gerçekleştirmek istediğinde bunun için siyasi irade ve kaynak bulabiliyor.” Ankara’nın NATO üyesi ve AB adayı olmasına karşın, ülke yönetiminin Sofya’ya kıyasla daha bağımsız hareket ettiğini belirten Çijov, şu noktanın altını kalın bir biçimde çizmiştir: “Bulgaristan’ın yerine transit ülke konumuna Türkiye gelecek. Bundan yola çıkarak iki ülkenin siyasi alan dâhil, bağımsızlık seviyelerini kıyaslayacak olursak kimin kazanacağını çok iyi görüyoruz.”

Bosphorus Energy Club’ın Başkanı Mehmet Öğütçü ise, Güney Akım’ın iptal kararını ve Türkiye’ye yeni bir doğal gaz boru hattı çekilmesi konularındaki gelişmeleri şu şekilde yorumlamıştır:[15] “Rusya gerçek anlamda iyi bir satranç oyuncusu olduğunu gösterdi. İlk hamleyi 400 milyar dolarlık anlaşma ile Çin’de yapmıştı. İkinci hamleyi Türkiye’de hiç beklenmedik bir anda yaparak, bir taşla birkaç kuş birden vurdu. Güney Akım’ı öldürürken, yeniden doğurdu. Böyle bir ortamda Güney Akım’ın zaten yaşama şansı yoktu. Buna karşın, Mavi Akım’a çekeceği paralel bir hat ile hem maliyeti düşürecek, hem de Türkiye’nin hub olma hevesine hizmet edecek.” Öte yandan Güney Akım Projesi için anahtar konuma sahip olan, fakat Brüksel’den gelen baskılar neticesinde ülkesindeki yapım çalışmalarını sona erdiren Bulgaristan’ın Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliyev, yaptığı açıklamada hattın kaderiyle ilgili kararın Moskova ve Brüksel tarafından verilmesinin şart olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Rus İtar-Tass Ajansı’nın Güney Akım Taşımacılık firmasının verilerini temel alarak yaptığı tahminlere göre; projenin iptalinin AB firmalarına vereceği toplam zarar en iyimser tahminle 2,5 milyar Euro olacaktır.

Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 1 Aralık tarihli Ankara ziyareti esnasında ifade edilen yüzde 6’lık doğalgaz indiriminin son bir rakam olmadığını vurgulamıştır.[16] Ankara’nın yüzde 15’lik indirim isteğine işaret eden Novak, şu ifadeleri kullanmıştır: “Doğalgazda yüzde 6 indirim, sürecin yalnızca ilk aşaması. İleriki dönemde, doğalgaz ve petrol piyasalarının durumu ve Türkiye’yle ortak gerçekleştireceğimiz doğalgaz projeleri göz önüne alınarak daha büyük bir indirim sağlanması söz konusu olabilir.” Doğalgaz fiyatı konusundaki müzakerelerin öncelikle Gazprom ve BOTAŞ arasında gerçekleştirildiğinin altını çizen Novak, Türkiye için nihai doğalgaz fiyatının bir an evvel belirlemeyi planladıklarını da ifade etmiştir. Buna ilaveten Novak, yeni boru hattının takip edeceği rota, gönderilecek gaz miktarları ve projenin fonlanması konusundaki ayrıntıların Rusya ile Türkiye’nin doğalgaz firmalarının ve ilgili bakanlıkların görüşmeleri neticesinde ortaya çıkacağını, daha sonra da bunun iki ülkenin Devlet Başkanlarına sunulacağını  belirtmiştir.

Türkiye’nin Nükleer Enerji Politikası ve Rusya Federasyonu

2009’daki durgunluktan zarar görmesinin ertesinde, Türkiye hızlı bir biçimde toparlanarak dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi haline gelmiştir. 2012’nin ikinci yarısında zayıflayan/düşen iç ve dış talebin düşüşe yol açmasına karşın, Türk ekonomisinin 2012 senesinde % 3’ten fazla ve 2013’te ise % 4,5 civarında büyüyeceği öngörülmüştü. Ekonomik büyümeyi karşılayabilmek için, daha fazla gücün elde edilmesine ihtiyaç vardır.[17] Nisan 2010’da, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkan Yardımcısı Vedat Gün tarafından yapılan açıklamaya göre; Türkiye 2023 yılı itibariyle güç üretim kapasitesini 45.000 megavattan 80.000 megavata çıkarmak zorunda olacaktır. Bu gereksinimlerin bir bölümünü; rüzgâr, güneş ve jeotermal güç gibi yenilenebilir kaynakları daha fazla kullanarak karşılamaya yönelik planlar bulunmaktadır. Yerel kömür kaynakları çevreye zarar verici olmalarına rağmen daha da fazla oranda kullanılacaktır. Rosatom, 2019 senesi itibariyle Türkiye’nin Akdeniz sahilinde bulunan Mersin’de Türkiye’nin ilk nükleer santralini inşa edecektir. Türkiye, bu nükleer santral konusunda Rus devlet şirketi Rosatom’la kilowatt saati 14 cent olmak üzere bir anlaşma imzalamıştır. 2023 senesi itibariyle Türkiye’de iki adet daha nükleer santral inşa edilmesine yönelik planlar söz konusudur.

akkuyu

Kaynak: http://vestnikkavkaza.net/sites/default/files/Akkuyu_0.jpg

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 3 Aralık 2012’ta yaptığı Türkiye ziyareti esnasında, iki ülke arasında 11 anlaşmaya imza konulmuştur.[18] Türkiye-Rusya Üçüncü Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı çerçevesinde iki ülkenin firma, kurum ve bankaları arasında imza konulan işbirliği anlaşmalarının üç âdeti enerji alanındadır. Görüşmeleri Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde gerçekleştirilen bu üç dikkat çekici enerji belgesi aşağıda yer almaktadır:

  • Çalık Holding A.Ş. ile Rosneft petrol firması arasında pazarlama ve dağıtım sahasında ortak girişim kurulması hususunda işbirliği anlaşması,
  • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Rusya Federasyonu Devlet Nükleer Enerji Firması Rosatom arasında Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi’ne hakkında ortak bildiri ve
  • Türk-Rus Hükümetlerarası Karma Ekonomik Komisyonu eş başkanları Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak’ın toplantısı hakkındaki ortak bildiridir.

Bu ziyaret esnasında yapılan müzakerelerde Mersin Akkuyu’da inşa edilecek olan nükleer santral projesi, gündemin en öncelikli maddesi olmuştur. Putin, Moskova’nın bu projenin tamamına 20 milyar dolardan fazla yatırımda bulunacağını ifade etmiştir. Kremlin, nükleer enerji konusunda tüm giderlerin hepsinin kendi öz sermayesiyle karşılama taahhüdünü ilk defa Akkuyu projesi için vermiştir. Bu proje, Moskova bakımından tek başına çok önemli bir proje konumundadır. Putin, 2022 senesine kadar bitirilmesi öngörülen Akkuyu Santrali’nin maliyetinin asgari % 25’inin “Türkiye’de iş olanakları yaratılması amacıyla kullanılacağına” işaret etmiştir. Erdoğan ise nükleer santrali yapacak olan Rosatom firmasının kurucu sermeyesinin yeni yatırımlarla birlikte 2,4 milyar dolara çıkartılmasının planlandığını belirtmiştir. Rusya Enerji Bakanı Novak da, Akkuyu Projesi’nin finansmanının esasen iki kaynaktan tedarik edileceğinin altını çizmiştir. Bunlardan biri Rusya Federasyonu’nun bütçesi, diğeri ise bankacılık sektörüdür. Buna ilaveten Novak, Rus Rosatom firmasının Türkiye’deki diğer nükleer santral projelerine  (örneğin Sinop’ta yapılması düşünülen ikinci nükleer santral) dâhil olmak niyetinde olduğunu belirterek, Türkiye’de yatırımda bulunmayı düşünen şirketlere yönelik ek vergi indirimleri hususunda istekte bulunmuştur. Fakat yapımı konusunda anlaşmaya varılan bu projeyle ilgili bazı çekinceler mevzubahistir.

Belirtilmesi gereken ilk husus; hemen bütün ülkeler ilk nükleer santrallerini yerli kamu teşebbüsleri kanalıyla yapmışlar ve işletmişlerdir. Türkiye örneğinde ise, bu santral yabancı bir kamu kuruluşu olan Rosatom tarafından yapılmaktadır. Tesis, faaliyete geçirilmesinin ertesinde de bu firma tarafından işletilecektir.[19] Ayrıca Türkiye’de muhtemel bir nükleer kaza esnasında üçüncü tarafın sorumluluğu konusunda yasal manada boşluklar vardır. Bu konu hususundaki milletlerarası sözleşmeler Türkiye tarafından kendi iç hukukuna aktarılmış durumda değildir. Diğer önemli bir konu da, nükleer atıklar meselesidir. Bu atıkların Rusya Federasyonu tarafından alınması, Rusya’nın hâlihazırdaki yasal düzenlemeleri bağlamında olasılık dışıdır. Çeşitli uluslararası sözleşmeler tarafından nükleer atık transferine engel konulmuştur. Sonuç olarak; nükleer atıklar Ankara’nın elinde kalmış olacak ve bunların imhası zorunlu olacaktır.

rus yapımı nükleer santraller

Kaynak: https://static.visplash.com/i/akkuyu-nukleer-santrali-238924.jpg

Vladimir Putin, Ankara’ya yaptığı son ziyaret esnasında Akkuyu Nükleer Santrali ile ilgili endişelere yönelik olarak, “Fukuşima sonrası teknolojiler uygulanıyor. O yüzden güvenlik konusunda şüpheniz olmasın” ifadelerini kullanmıştır.[20] Türkiye Cumhuriyeti Çevre Bakanlığı, Putin’in Ankara’ya ziyaretinin gerçekleştiği gün Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna onay vermiştir. Türkiye’de kurulacak olan ilk nükleer santrale yönelik hazırlanan 3.000 sayfalık raporun ertesinde, projede bulunan liman inşaatına ilk kazmanın vurulabilmesi için ihtiyaç duyulan imar planı onayının da bu ay içerisinde verilmesi planlanmaktadır. Santralin hidroteknik yapılarının proje tasarımı ve inşasına yönelik olarak Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından Mart 2015’te Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na lisans için başvurulması ve 2016 senesinin sonunda ise nükleer reaktör inşası için ilk kazmanın vurulması beklenmektedir.[21] Ayrıca çevresel etki bakımından tüm ayrıntıları kapsayan rapora onay verilmesinin ertesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre; kullanım süresinin 60 yıl olduğu ifade edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde kontrolden geçirilmiş modern bir teknolojiden yararlanılacağının altı çizilmiştir. Buna ilaveten, olası kazanın sorumlusunun Akkuyu Nükleer AŞ olacağına işaret edilmiştir.

SONUÇ

Türkiye ve Rusya arasında 1980’lerin ikinci yarısında hız kazanmaya başlayan enerji alanındaki ilişkileri, günümüzde çok çeşitli alanlara yansımak suretiyle çok boyutlu olarak tanımlamak mümkündür. Rusya’dan Türkiye’ye doğal gaz sevkiyatı ile başlayan enerji sahasındaki münasebetler, bugün Türkiye’nin ilk nükleer santralinin Moskova tarafından inşa edilecek olmasıyla çok ileri bir boyuta erişmiş olacaktır.

Burada sorgulanması gereken konu; petrol ve doğal gaz ithalatında yüksek seviyede dışarıya bağımlı konumda olan Ankara’nın, enerji temin kaynaklarını farklılaştırma doğrultusunda bir politika takip etmesine rağmen, ilk nükleer santral yapımını gaz ithalatında yüzde 60 oranında bağımlı konumda neden ihalesiz ve ülke menfaatlerini göz önünde bulundurmadan vermiş olduğudur.

Güney Akım’ın kendi münhasır ekonomik bölgesinden geçişine verilen izin, Ankara’nın enerji koridoru ve enerji hub olma politikasıyla paralellik göstermektedir. Çünkü Ankara, yalnızca Güney Gaz Koridoru’nun Avrupa’nın yıldan yıla büyük artış gösteren enerji gereksinimini karşılamakta yetersiz kalacağı savını öne sürmektedir. Moskova tarafından Avrupa pazarına yönelik ortaya konulan Güney Akım ve Kuzey Akım projelerinin, TANAP ve TAP projeleriyle birbirlerine alternatif olmadığı, aksine bu projelerin tümünün Kremlin açısından pazar erişimi ve Türkiye ve de Avrupa Birliği bakımından enerji tedarik güvenliğine yönelik hayati projeler olduğunun altı çizilmektedir.

Moskova’nın, Güney Akım Projesi’nin Türk topraklarından geçmesi konusunda Ankara ile yaptığı anlaşmada Türkiye’ye çeşitli avantajlı koşullar sunması, Kremlin’in Türkiye gibi bir müşteriyi ve piyasayı elinin altında tutma doğrultusunda takip ettiği bir politika olarak değerlendirilebilir. Buna ilaveten, Moskova’nın Kiev ile ödeme temelli yaşadığı gaz krizleri sebebiyle gaz ihracatı için alternatif güzergâhları önceleyen bir politika izlemesi dikkatlerden kaçmamaktadır. Kuzey Akım ve Güney Akım projeleri, bu politikanın ana sacayaklarını oluşturmaktadır.

Vladimir Putin’in 1 Aralık 2014 tarihinde Türkiye’ye 10 Bakanı ile yaptığı çıkartma, Güney Akım projesinin kaderini değiştirmiştir. Rusya’nın izlediği sert Ukrayna politikasından ötürü, AB’nin bu ülkeye yönelik var olan yaptırımları daha da arttırması ve Kremlin temelli gaz ihracat boru hattı projelerine soğuk yaklaşması neticesinde Putin, bu projeyi ortadan kaldırmıştır. Türkiye’ye yönelik gaz ihracat kapasitesinin arttırılması, yeni bir gaz boru hattının geliştirilmesi ve nükleer enerji santrali konusundaki gelişmeler, bu ziyarette en çok ön plana çıkan konular arasında yer almaktadır.

İki ülke arasında giderek yoğunlaşan ilişkiler, “stratejik ortaklık” kavramıyla ifade edilmektedir. Ukrayna ve Suriye gibi bölgesel gelişmeleri doğrudan etkileyen konularda görüş farklılıkları bulunmasına karşın, ekonomik ilişkilerin bundan olumsuz bir biçimde etkilenmediği görülmektedir. Nitekim Putin’in en son ziyaretinde yaşanan gelişmeler, iki ülkenin “kazan-kazan” temelli bir ilişki tesis etmeye doğru koşar adımlarla gittiklerini ve bunu yeni projelerle taçlandıracaklarını ortaya koymaktadır. Ziyaret sonrasında yapılan yorumlara bakıldığı zaman, bu ziyaretin iki başkent açısından da çok olumlu sonuçlar doğuracağına ve Güney Akım gibi bir projeyi engellemek suretiyle Avrupa’nın büyük bir zarara uğrayacağına işaret edilmektedir.

Sonuç olarak, Ankara’nın daha bağımsız bir dış politika izlemek suretiyle Rusya’nın Ukrayna politikasından ötürü bu ülkeye yöneltilen yaptırımlardan ve baskılardan pek etkilenmediği ve de iki başkentin -Rusya’nın Çin ile 400 milyar dolarlık doğal gaz anlaşması imzalaması örneğinde olduğu gibi- kendi menfaatlerini birinci plana almak suretiyle büyük bir ittifaka doğru hızlı bir biçimde yol aldıkları söylenebilir.

Sina KISACIK

DİPNOTLAR

[1] Stephen J. Flanagan, “The Turkey-Russia-Iran Nexus: Eurasian Power Dynamics”, Center for Strategic and International Studies, The Washington Quarterly, Kış 2013,  http://csis.org/files/publication/TWQ_13Winter_Flanagan.pdf, ss. 166-167, (Erişim Tarihi: 23 Ocak 2014).

[2] Tuncay Babalı, “The Role of Energy in Turkey’s Relations with Russia and Iran”, Center for Strategic and International Studies, Paper Prepared for International Workshop, “The Turkey, Russia, Iran Nexus: Economic and Energy Dimensions”, 29 Mayıs 2012, http://csis.org/files/attachments/120529_Babali_Turkey_Energy.pdf, s. 4, (Erişim Tarihi: 22 Ocak 2014).

[3] Mert Bilgin, “Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Bölgesel İlişkileri”, Faruk Sönmezoğlu, Nurcan Özgür Baklacıoğlu ve Özlem Terzi (der.),  XXI. Yüzyılda Türk Dış Politikasının Analizi, (İstanbul: DER Yayınları, 2012), s. 787.

[4] Hayriye Kahveci, “Enerji Politikaları ve Uluslararası Rekabet”, Mustafa Aydın (der.), Kafkaslar Değişim Dönüşüm ( Avrasya Üçlemesi III), (Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 2012), ss. 268-269.

[5] Mert Bilgin, “Geo-Economics of European Gas Security: Trade, Geography and International Politics”, Insight Turkey, Cilt: 12, Sayı: 4, 2010 ss. 190-192.

[6] Sina Kısacık, “Türk Dış Politikasında Enerji Koridorlarının Önemi”, Uluslararası Politika Akademisi, 25 Eylül 2013, http://politikaakademisi.org/turk-dis-politikasinda-enerji-koridorlarinin-onemi/, (Erişim Tarihi: 26 Haziran 2014).

[7] Ömer Göksel İşyar, “Türkiye-Rusya İlişkileri: Günümüzde ‘Doğu-Batı Rekabetinin’ Yeni Kırılma Noktası (2009-2013) ”, Sezgin Kaya (ed.), Rusya’nın Doğu Politikası, (Bursa: Ekin Yayınevi, 2013), ss. 95-96.

[8] Jacek Wieclawski, “Challenges for the Russian Foreign Policy – The Lesson of the Georgian Conflict”, Asian Social Science, Cilt: 7, Sayı: 8, Ağustos 2011, ss. 15-16, http://ccsenet.org/journal/index.php/ass/article/view/11488/8053, (Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2013) ve Mikhail Filipov, “Diversionary Role of the Georgian-Russia Conflict: International Constraints and Domestic Appeal”, Europe-Asia Studies, Cilt: 61, Sayı: 10, Aralık 2009, ss. 1825-1847.

[9] Ariel Cohen, “Europe’s Strategic Dependence on Russian Energy”, The Heritage Foundation, Backgrounder, No. 2083, 5 Kasım 2007, http://www.heritage.org/research/reports/2007/11/europes-strategic-dependence-on-russian-energy, (Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2013).

[10] Isabel Gorst, David O’Byrne, “Turkey deal boosts Russia’s pipeline project”, Financial Times, 29 Aralık 2011, http://www.ft.com/intl/cms/s/0/e0613af4-3170-11e1-a62a-00144feabdc0.html#axzz35eJuPuga, (Erişim Tarihi: 25 Haziran 2014).

[11] Eric Watkins, “Russia to build South Stream natural gas pipeline via Turkey”, Oil & Gas Journal, 9 Ocak 2012, http://www.ogj.com/articles/print/vol-110/issue-1a/general-interest/russia-to-build-south.html, (Erişim Tarihi:  25 Haziran 2014).

[12] Fatih Özbay, “Türkiye’nin Rusya Politikası 2012”, Burhanettin Duran, Kemal İnat, Ufuk Ulutaş (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 2012, (Ankara: SETA Yayınları, 2013), s. 341.

[13] “Russia cancels South Stream; proposes new pipeline to Turkey,” Pipelines International, 3 Aralık 2014, http://pipelinesinternational.com/news/russia_cancels_south_stream_proposes_new_pipeline_to_turkey/090233/, (Erişim Tarihi: 4 Aralık 2014).

[14] “Türkiye, Bulgaristan’a göre daha bağımsız bir politika izliyor,” Rusya’nın Sesi Radyosu, 3 Aralık 2014, http://turkish.ruvr.ru/news/2014_12_03/Turkiye-Bulgaristan-politika/, (Erişim Tarihi: 4 Aralık 2014).

[15] Merve Erdil, “İşte Türk akımı,” Hürriyet, 4 Aralık 2014, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27697527.asp, (Erişim Tarihi: 4 Aralık 2014).

[16] “Novak: Türkiye’ye doğalgaz indirim oranı artabilir,” Rusya’nın Sesi Radyosu, 4 Aralık 2014, http://www.rsfmradio.com/2014_12_04/turkiyeye-dogalgaz-indirimi-yuzde-6-dan-yuksek-olabilir/, (Erişim Tarihi: 4 Aralık 2014).

[17] Gareth M. Winrow, “The Southern Gas Corridor and Turkeys Role as an Energy Transit State and Energy Hub”, Insight Turkey, Cilt:15, Sayı:1, 2013, s. 147.

[18]  İşyar, “Türkiye-Rusya İlişkileri: Günümüzde ‘Doğu-Batı Rekabetinin’ Yeni Kırılma Noktası (2009-2013)”, s. 99.

[19] Bu konu hakkındaki detaylı bir çalışma için lütfen bakınız, Sina Kısacık, “Türkiye: Enerji Bağımlılığı Sarmalında Gelişen Bir Ülke”, Uluslararası Politika Akademisi, 11 Eylül 2013, http://politikaakademisi.org/turkiye-enerji-bagimliligi-sarmalinda-gelisen-bir-ulke/, (Erişim Tarihi: 26 Haziran 2014).

[20] “Taner Yıldız’dan flaş açıklama! Rusya’nın indirimi tüketiciye yansıyacak mı?”, Türkiye Gazetesi, 2 Aralık 2014, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/editorunsectikleri/211475.aspx, (Erişim Tarihi: 4 Aralık 2014).

[21] Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bakınız, Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “4,800 MWe Kurulu Gücünde Olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ( Nükleer Güç Santrali, Radyoaktif Atık Depolama Tesisi, Rıhtım, Deniz Dolgu Alanı ve Yaşam Merkezi) Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu”, Ankara, 2014, DOKAY-ÇED Çevre Mühendisliği Limited Şirketi, http://www.csb.gov.tr/turkce/dosya/ced/Akkuyu_nihai.pdf, (Erişim Tarihi: 4 Aralık 2014).

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.