2014 YILINDA AZERBAYCAN’IN KOMŞULARI: JEOPOLİTİK MANZARA

upa-admin 17 Aralık 2014 4.355 Okunma 0
2014 YILINDA AZERBAYCAN’IN KOMŞULARI: JEOPOLİTİK MANZARA

Jeopolitik açıdan oldukça hassas bölgede bulunan Azerbaycan Cumhuriyeti, bağımsızlığının 23. yılını dünyadaki siyasi önemini daha da arttırarak geçirdi. Doğu ile Batı’nın, Kuzey ile Güney’in, İslam ve Hıristiyan dünyasının kavşağında bulunan bir ülke için, komşularının yılı nasıl tamamladığına kısa bir göz atmak jeopolitik durumun değerlendirilmesi açısından oldukça önemlidir. Bilindiği gibi, ülkemizin bulunduğu bölgede birbirinden tamamen farklı siyasi çizgideki 3 büyük devlet – Rusya, Türkiye ve İran – için 2014 yılı sıradan bir yıl olmamıştır. Son günlerini yaşadığımız bu yılda, her 3 devletin de dış politikasında önemli değişiklikler meydana gelmiş, karmaşık süreçler yaşanmıştır. Güney Kafkasya’da Azerbaycan’ın stratejik müttefiki olan Gürcistan da, kendi mukadderatı açısından tarihi önemde 365 gün yaşıyor. Bölgede sürekli istikrarı bozan faktör olan Ermenistan için de, bu yıl dış politika önceliklerinin seçim yılı olmuştur.

Bu dönem Hazar’ın Doğu kıyılarındaki komşularımız için nispeten daha sakin geçmiştir. Ancak süreçlerin analizi gösteriyor ki, Kazakistan ve Türkmenistan dış politikalarında yeni bir döneme giriyor ve bunun başlangıcı da 2014’e denk düşüyor. Özellikle de Kazakistan’da devlet tarihi ve gelenekleri ile ilgili geleneksel müttefik olan Rusya ile oluşan gerginliği ve Türkmenistan’ın uluslararası tecrit politikasını değiştirerek daha aktif dış politika seçmesi bu yıl başladı.

Böylece, dünyaya kendi gelişim modelini sunan Azerbaycan’ın küresel siyasi sahnedeki durumunu değerlendirmek için, önce 2014 yılında komşularımızın nasıl süreçler yaşadığını hatırlamak isteriz. Belirtmeliyiz ki, bu dönem her üç büyük komşumuzda önemli olaylar yaşanmıştır.

Rusya

Kuzey komşumuz Rusya, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki en belirleyici ve Batı ile ilişkilerinde en keskin dönemi yaşıyor. Tesadüfi değil ki, uluslararası ilişkiler üzere birçok uzman Yeni Soğuk Savaş’tan, hatta bu savaşın soğuk değil, aktif askeri çatışmalar şeklinde gelişebileceğinden bahsediyor. Genel olarak bakıldığında, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, ikinci iktidar döneminde Batı ile ilişkilerde daha tavizsiz bir tutum sergiliyor. Son 20 yılda petrolle zenginleşen Rusya, küresel siyasi amaçlarının Batı tarafından dikkate alınmamasına artık tepki veriyor. Bu konuda ise ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin üzerine büyük sorumluluk düşüyor; çünkü Afganistan’dan sonra Irak’tan başlayarak Arap ülkelerine Batı’nın uluslararası hukuku dikkate almadan müdahalesi, dünyada “kim güçlüyse haklıdır” fikrini ortaya koymuş oldu. Bu durumda, Rusya da hiçbir devletten zayıf olmadığını göstermek istiyor. Aslında dünyada sıcak noktaların söndürülmemiş, anlaşmazlıkların çözümlenmemiş ve donmuş durumda bırakılması, uluslararası hukuka önem verilmemesine yol açmıştır. Birçok siyasetçinin kanısına göre; Rusya’nın etki alanında bulunan dondurulmuş sorunların çözümlenmemesi, bu tür sorunların sayısının artmasına neden oldu. Bugün Ukrayna’da yaşanan olayların nedenleri arasında Batı’nın post-Sovyet coğrafyasındaki, Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ çatışması dâhil, dondurulmuş çatışmalara adil yaklaşmamasının da olması aslında acı bir gerçektir.

Böylece, 2014 yılı Rusya için Yeni Soğuk Savaş’ın başlangıcı olarak tarihe geçmiştir. Suriye’deki iç savaşla ilgili Batı’nın kaotik hareketleri Rusya için emsal teşkil etti ve bu da Ukrayna çatışmasında Rusya’nın temel tutumundan geri çekilmemesine yol açtı. Ancak Batı bakımından bu yeni anlaşmazlığın Rusya için ne ile sonuçlanacağı da dumanlı görünür. Batı, Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımları devreye sokmuştur ve bu Rusya ekonomisinde etkisini göstermeye başlamıştır. Ekonomisi daha ziyade petrol ve gaz ihracına bağımlı olan Rusya’nın, bu baskılara ne kadar dayanabileceği ise soru işaretidir. Dikkate almak gerekir ki, Batı yakın geçmişte Rusya’yı ekonomik rekabette çökertmiştir. Geçen yüzyılın sonlarında, küresel nüfuz mücadelesi uğruna SSCB’nin ekonomik rekabete devam edemediği iyi bilinmektedir. Bu nedenle 2014 yılının Rusya’nın tarihinde belirleyici olması tahmin edilebilir.

Türkiye

Sonuncu ayını yaşadığımız yıl Türkiye için de karmaşık süreçlerle dolu bir yıl olmuştur. Ülke genelinde yaşanan süreçler dış politikada da etkisini göstermiştir. 2014’te ülke genelinde en önemli olay “paralel devlet” olarak adlandırılan yapının ifşası ile ilgili olmuştur. Bu olay; sadece mevcut iktidarın değil, tüm Cumhuriyetin devlet tarihinde çığır açan bir unsur olarak değerlendirilmiştir. Hatta bazı uzmanlar, bu süreci Türkiye’nin laik veya dini devlet olma kaderinin çözümü olarak yorumluyorlar. “Adalet ve Kalkınma Partisi” seçimlerde galip gelerek, bu sınavdan daha da güçlenerek çıktı.

Türkiye genelindeki diğer bir süreç, hükümetin “açılım” adını verdiği reform paketinin 2014 yılına damgasını vurması oldu. “Demokratik açılımlar” “Kürt açılımı”, “Ermeni açılımı”, “Alevi açılımı” adı altında etnik-dini azınlıklarla ilişkilerin düzenlenmesi amaçlanmıştır. Şimdilik hiçbir somut sonuç olmamakla birlikte, bu süreçlerin daha kimlerle açılıma götüreceği de belli değildir. Bu siyasi çizgi, özellikle de “Ermeni açılımı”, Türkiye’nin dış politikasında da kendini gösteriyor. Türkiye’nin iç politikasında öngördüğü Ermeni azınlıklarla ilişkiler, Türkiye-Ermenistan, Türkiye-Azerbaycan, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından değerlendirilebilir.

Bu açıdan belirtmeliyiz ki, başta Ermeni diasporası ve Ermenilere lobicilik yapanlar olmak üzere birçok dış güç, “Ermeni açılımı”nı kullanarak Türkiye-Ermenistan sınırlarının açılmasına çalışıyor ve bu doğrultuda yapılan çalışmalara büyük kaynak ayırıyorlar. Tesadüfi değil ki, sadece 2014 yılında Avrupa Birliği bununla ilgili 2 milyon dolardan fazla kaynak ayırmıştır. Ayrıca ABD ve İsviçre, Türkiye ve Ermenistan’da sivil toplum örgütlerine koşulsuz şartsız sınırların açılması yönünde çalışmaları için yıllardır ayırdıkları kaynağı daha da artırmıştır. O zaman iki önemli nokta ortaya çıkıyor: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmek için yerine getirmesi gerekenler ve Türkiye-Azerbaycan ilişkileri.

Öncelikle böyle bir izlenim şekillendirilmeye çalışılıyor ki, Türkiye, Ermeni meselesi, özellikle de sözde “soykırım” ile ilgili taviz vermezse, Avrupa Birliği’ne üyelik meselesi çözümlenemez. Belirtmeliyiz ki, bu ilk izlenim gerçek olgulara dayanmamaktadır ve artık genelde de Türkiye’nin dış politikasında AB’ye üyelik meselesi birinci plandan düşmüş gibi görünüyor. Avrupa kapılarında daha çok bekleyeceğini anlayan Türk yetkililer, diğer yönlerden bütünleşme süreçlerine eğilim göstermeye başlamıştır. Türkiye’nin dış politikasında Şanghay İşbirliği Örgütü, Türk dilli ülkelerle daha sıkı iş birliği biçimleri, özellikle Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi çerçevesinde iş birliğine öncelik verilmesi söz konusudur.

Diğer yandan, Türkiye’nin Ermenistan ile sınırları açma olasılığının hangi ilkelere dayandığına bakmak gerekir. Sınırların kapalı olarak kalmasında 2 önemli faktör vardır: Öncelikle Ermenistan 2 ülke arasında sınır hattını belirleyen Kars Antlaşması’nı resmen kabul etmiyor ve bu ülkenin Türkiye’ye karşı toprak iddiaları mevcuttur. Bu iddialar Ermenistan Anayasası’nda ve “Bağımsızlık Bildirisi”nde de var. İkincisi ise, Türkiye Ermenistan ile sınırlarını 1993 yılında Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgalinin sürdürülmesine tepki olarak kapatmıştır. Hâlihazırda sınırların açılma politikasını yürüten çeşitli güçler bilmelidirler ki, bu iki etkenden hiçbiri değişmedi. Ne Ermenistan Türkiye’ye karşı toprak iddialarından vazgeçmiş, ne de Azerbaycan topraklarını işgalden çekilmiştir. Yani, normal olarak Türkiye ne kendi toprak bütünlüğünü şüphe altına sokar, ne de stratejik müttefiki olan kardeş Azerbaycan’ın çıkarlarını çiğner. Türkiye’deki yetkililer bu konuda defalarca görüş belirtti ki, Azerbaycan toprakları işgalden kurtarılıncaya dek, ikili ilişkilerde herhangi bir değişiklik söz konusu olamaz.

Böylece, düşüncemize göre, Türkiye 2014 yılında “komşularla sıfır sorun” olarak adlandırılan dış politikadaki son yılını yaşıyor ve stratejik müttefiklerle ilişkilere dayalı bir dış politikaya geçiş aşamasındadır. Dış politikada bu yeni dönem, 2015 yılından sonraki dönemi kapsayacak. Türkiye için yeni dış politika yılı Ocak’ta değil, Nisan’dan sonra başlayacaktır.

İran

2014 güney komşumuz İran İslam Cumhuriyeti için de önemli olmuştur. Bilindiği gibi, son dönemde İran uluslararası ilişkiler sisteminde tecrit durumuna düşmüştür. İran’ın bir yandan nükleer enerjiden istifade ile bağlı Batı ülkeleri ile ilişkileri daha da sertleşmiş, diğer yandan bölgesel liderlik iddiaları ile ilgili Körfez ülkeleri ve daha geniş anlamda İslam dünyası ülkeleri ile ilişkileri istenmeyen düzeyde seyretmiştir.

İran 2014 yılına yeni seçilen Başkan Hasan Ruhani’nin Ocak ayındaki Davos ziyareti ile başladı ve bu ziyaret İran dış politikasında yeni bir aşamanın başlangıcı oldu. Belirtmeliyiz ki, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2014 yılı toplantısında en dikkat çeken ülkelerden biri İran oldu ve Davos’ta İran’ın yeni dış politika kursuna başlandı. Yıl boyunca İran, Batı ülkeleri ile ilişkileri düzenlemeye başladı. Hatta yıllardır resmi temasların olmadığı ABD ve Birleşmiş Krallık ile görüşmelere başlandı. Sonuçta yaptırımların nispeten hafifletilmesi başarıldı ve onun bu ülke ekonomisindeki olumsuz etkileri nispeten azaltıldı. Doğrudur, nükleer enerji kullanımıyla ilgili net sonuç şimdilik alınmamış da olsa, artık gelecekle ilgili iyimser tahminler geliyor.

Öte yandan, son yıllarda Körfez ülkelerinin yanı sıra Afrika’da Kenya, Senegal, Sudan ve diğer bazı ülkelerin İran’la ilişkileri oldukça sertleşmişti. Hatta Kenya’da İran vatandaşları terör şüphelileri olarak tutuklanmış, Sudan’da İran kültür merkezi kapatılmış, merkezin çalışanları ülkeden çıkarılmıştı. Hasan Ruhani Başkan seçildikten sonra ise, Körfez ülkelerinden Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ile hatta Suudi Arabistan ile ilişkilerin ısınması yönünde birtakım adımlar atıldı, karşılıklı ziyaretler gerçekleştirildi. Böylece, 2014 yılı İran dış politikasına izolasyondan yavaş yavaş çıkma yılı olarak geçmiştir.

Gürcistan

Güney Kafkasya komşumuz Gürcistan için de 2014 yılı belirleyici olmuştur. Öncelikle Mihail Saakaşvili’den sonra Gürcistan dış politika çizgisini belirledi. Gürcistan’ın önünde 2 önemli yön duruyordu: Batı yönlü siyasetin devamı veya Rusya ile ilişkilerin yeniden kurulması. Özellikle Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’yı işgali sonrası Gürcistan’ın bu ülke ile ilişki kurabilmesi zor görünüyordu. Seçimlerde galip gelmiş olan “Gürcü Arzusu” koalisyonu içinde bile dış politikanın temel yönleri ile ilgili ortak görüş yoktur. Tesadüfi değil ki, eski Savunma Bakanı İrakli Alasaniyan’ın başkanlık ettiği katı Batı yanlısı grubun farklı politikaları, koalisyonun parçalanması ile sonlandı. Gürcistan, 2015’de ülkede istikrar yönünde büyük tehditler ve belirsizliklerle gidiyor. Dış politikada ortak kesin konum, Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye stratejik müttefikliği ve bu formatta ortak projelerin sürekli olmasıdır. Çünkü bu ilişkiler, güvenilir ortaklık üzerine kuruludur. 2014 yıl boyunca bu yönde işbirliği daha da derinleşmiş, üçlü Cumhurbaşkanları Zirvesi başta olmak üzere, Dışişleri, enerji, ulaştırma Bakanlıkları arasında görüşmeler yapılmıştır.

Ermenistan

2014 bölgedeki en güvenilmez ülke olan Ermenistan’ın bu özelliğini bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu. Bu yıl Ermenistan için 2 hayati önemli olay ile akılda kalmıştır. Birincisi, bu ülkenin geleceğini şüphe altına alan ve demografik yapıyı tehdit edebilecek “göç” olgusudur. Ermenistan’da nüfusun yurtdışına göçü yıllardır sürüyor. Son yıllarda her yıl ortalama 70-100 bin arası kişi ülkeyi terk ediyor. 2014’te de bu eğilim devam etmiş, 100 bine yakın insan yurtdışına göç etmiştir. Ülkede nüfus artışı yoktur. Diğer taraftan, işçi göçmenlerin genellikle genç ve orta yaşlı erkekler olması ülkede cinsiyet dengesizliğini de tetikliyor. Yeni kurulan ailelerde Ermeni kadınlarla yabancı erkeklerin birliği çoğalmıştır. Hatta Ermeni uzmanlar bununla ilgili endişelenmektedir. Bu ise Ermenistan’ı bir devlet olarak beka sorunuyla karşı karşıya bırakmaktadır.

2014’te Ermenistan dış politikasındaki en önemli olay ise, Avrasya Ekonomik Birliği’ne üye olma kararı olmuştur. Bu adımla Ermenistan uluslararası hiçbir durumda itibar edilmeyecek bir ortak olduğunu bir daha gösterdi. En az 5 yıldır Avrupa Birliği, Doğu Ortaklığı çerçevesinde ve hatta bundan önce de Ermenistan’ın Avrupa’ya bütünleşmesi yönünde adımlar atmasını sağlıyordu. 2014’te ise birdenbire Rusya yönlü bir ekonomik birliğe katılarak, yıllardır tüm tarafları aldatmış olduğunu gösterdi. En ilginci ise, Ermenistan’ın bu adımına Batı devletleri hiçbir ciddi tepki veremedi. Böylece, 2014 yılı Ermenistan’ın dış politikasında güvenilmez bir ortak olduğunun bir kez daha kanıtlanmasıyla tarihe düştü.

Azerbaycan

Nihayet 2014 Azerbaycan’ın dış politikası için de akılda kalıcı olmuştur. Çevre ülkelerde istikrarsız, değişken, karmaşık siyasi gelişmelerin yaşandığı bir ortamda, Azerbaycan istikrarlı dış politika hattına dayalı kendi gelişim modelini ortaya koymuştur. Dış politikada Azerbaycan modeli ulusal çıkarlara, eşit şartlarda güvenilir ortaklığa dayanıyor. 2014’te de Azerbaycan bu gelişim yoluna sadık olduğunu göstermiş, özellikle de uluslararası alanda en yüksek düzeyde güvenilirliğini kanıtlamıştır. 2014 yılının Mayıs ayında Prag’da Doğu Ortaklığı Zirvesi’nde Ermenistan Cumhurbaşkanı Türkiye yetkililerinin bu zirvede olmamasından yararlanarak Türkiye aleyhinde konuştuğunda, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in buna izin vermeyerek “Türkiye burada değil, ama ben buradayım” demesi, Azerbaycan’ın ne kadar güvenilir bir müttefik olduğunu gösterdi ve 2014 yılına damgasını vurdu. Azerbaycan, diğer komşularına karşı da güvenilir tutumunu ortaya koymuştur. 2014’te Azerbaycan ve İran Cumhurbaşkanı’nın karşılıklı ziyaretleri çerçevesindeki görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Azerbaycan-İran ilişkilerinde üçüncü bir devletin müdahalesine izin verilmeyeceğini bildirmiştir.

Gürcistan’a karşı da Azerbaycan önceki yükümlülüklerine sadık kaldığını göstermiştir. 2014’te Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye üçlü projeleri öncelikli olmayı sürdürmüştür. Son yılda Azerbaycan hem Türkiye, hem de Gürcistan’da önemli yatırımcılardan olmuştur. Gelecek yıl, üçlü işbirliğinin bir sonraki dev projesi olan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı kullanıma sunulacaktır ve bu da, üçlü işbirliğinin başarılarının göstergesidir.

Azerbaycan, 2011-2012 yıllarında BM Güvenlik Konseyi’ne geçici üye olarak seçilerek, dış politika tarihinde şimdiye kadarki en yüksek aşamayı yaşamıştır ve bu nedenle önümüzdeki yıllarda çıtayı daha yükseğe kaldırmalıdır. Azerbaycan, ilk Avrupa oyunlarının ev sahibi olmaya hazırlanıyor ve bu uluslararası toplum tarafından Azerbaycan’a itibar edildiğini bir kez daha teyit etmektedir.

Böylece istikrarlı ve sürekli gelişme yolu seçen Azerbaycan, 2014’te de dünya birliğinin dikkatinde olan bir ülke olarak, ulusal çıkarlara dayalı, güvenilir ve eşitlikçi bir ortak olarak kendini kanıtlamıştır.

Arastü HABİBBEYLİ (PhD)

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.