2014 yılının son günlerini yaşarken, dünya gündeminin nabzı hızla atmaya devam ediyor. Şüphesiz bir yıl içerisinde yaşanılan ulusal veya uluslararası bazda olaylar bir önceki dönemlerden devrederek tazeliğini korurken, 2015 ve daha sonraki yıllarda da bunların devamlılığını ve etkilerini görmeye devam edeceğiz. Uluslararası düzende sorunların üstesinden gelmek son derece zor. Çünkü biz farkında olmasak da, çözüm bekleyen problemler diğer sorunların üzerine kuluçkaya yatıyor.
Sınırlar kalkıyor, ülkeler daha bağımlı hale geliyor.
Yaşadığımız çağda ülkeler birbirleri ile artık cepheler yerine, banka hesapları arasında mücadele ediyor. Yani şiddetin en kötüsü olan sıcak savaşlar yerine, ülkeler arası düşmanca siyasetin doğurduğu şiddet hüküm sürüyor. Bunların arasında terör, ekonomik ve siyasi yaptırımlar ile yumuşak güç olarak tabir edilebilecek yöntemler yer alıyor. Bu sayede her geçen gün kendini yenileyen dünya düzeni, ülkelerin sınır çizgilerinin sadece haritalarda yer aldığı, devletlerin gittikçe birbirlerine daha bağımlı hale geldiği yeni bir düzene doğru evriliyor.
Enerji fiyatlarındaki düşüş Rus ekonomisine darbe vurdu.
Rusya’nın Ukrayna politikası ve Kırım’ın ilhakı sebebiyle Batı’nın ekonomik yaptırımlarına maruz kalması, ülke ekonomisine ciddi zarar verdi. Ayrıca enerji fiyatlarının son zamanların en düşük seviyelerine gerilemesi, Rusya’nın en hayati gelir kaynağı olan enerji gelirlerinde ciddi kayıplara neden oldu. Bilhassa OPEC üyesi ülkelerin, ham petrol varil fiyatlarının 20 dolara gerilemesi durumunda bile üretimde azaltma yapmayı düşünmediklerini vurgulaması, Batı’nın net bir şekilde Rusya’yı en hassas karnı olan enerji ile vurma stratejisini alenileştirdi.
Putin, Ukrayna konusunda yumuşadı.
Moskova yönetimi ise yaptırımlara karşı sergilediği sert tutumundan bir nebze yumuşamaya geçti ve son olarak Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesinde Putin, Ukrayna’nın doğusundan ağır silahların geri çekilmesi noktasında görüş birliğine vardı. Elbette bu Rusya’nın Ukrayna’dan tam anlamıyla vazgeçeceği anlamına gelmiyor, fakat en azından Putin’e diplomatik manevra alanı kazandırıyor.
Rusya için Çin önemli ve stratejik bir ortak
Çin ise, Rusya’nın bu denli ekonomik buhran altına girmesinden rahatsızlık duyuyor. Bilindiği üzere Çin, geleceğin “süper gücü” olarak görülen, fakat aynı zamanda refah seviyesi oldukça düşük ülkelerden biri. Bir yandan enerji fakiri ve dışa bağımlı olan ülke, diğer yandan elinde trilyon dolarlık Amerikan doları bonolarını bulunduruyor. Dolayısıyla Çin’in tek taraflı politika üretebilecek konuma gelmesi beklenmemeli. Onun yerine, işbirliği ve diyaloğa dayalı bir dış politika çizgisi takip etmelidir. Bu noktada Çin, şehirlerindeki dayanılmaz hava kirliliği nedeniyle, kömür kullanımından olabildiğince vazgeçmek ve doğalgaza geçmek istiyor. Bunun için de tabiatıyla en makul tedarikçi ülke Rusya Federasyonu. Zaten iki ülkenin aralarında 100 milyar dolarlık anlaşmaya imza attıklarını göz önünde bulundurursak, Çin’in ve hatta Hindistan’ın Rusya’nın en önemli enerji müşterileri olabileceğini söyleyebiliriz.
Bir devir kapanıyor, yenisi açılıyor.
Washington yönetimi ise 1959’da Küba’da Fidel Castro’nun yönetimi ele almasından bu yana kestiği diplomatik ilişkileri Küba ile tekrar tesis etme girişiminde bulunması büyük şaşkınlık oluşturdu. Özellikle “Domuzlar Körfezi Çıkarması” ve “Küba Füze Krizi” gibi olaylar nedeniyle, sadece 200 km uzaklığındaki ABD ile ilişkilerini donduran ve Rusya’nın sadık dostu olan Küba, kendisinin de ticari yaptırımlarının kaldırılması karşılığında Washington ile mutabakata vardı. Bu durum, önümüzdeki dönemler açısından son derece kritik bir gelişme.
Kuşkusuz Küba’nın ABD ile yakınlaşmasından Rusya memnun değil. Moskova yönetimi de, derhal Küba ile ticari ve siyasi ilişkilerini güçlendirme çalışmalarına başladı. Bu çekişmede Küba ise, iki taraftan mümkün olduğunda menfaat elde etmeye çalışacaktır. Zaten olması gereken de, Küba’nın ulusal menfaatlerini ön planda tutmasıdır.
Dünya çok bloklu, çok taraflı bir düzene doğru gidiyor.
“Yeni Soğuk Savaş mı geliyor?” sorusu anlamsız. Dünya artık sadece iki kampın etrafında kümelenen ülkelerin orta politika yürüttükleri düzenin değil, merkezden çevreye her devletin menfaatlerinin hesaba katılacağı ve ikiden fazla bölgesel organizasyonların sistemin içinde olacağı bir düzene doğru ilerliyor.
Anarşi, uluslararası ilişkilerin özünde yer alır. Çünkü egemen devletlerin üzerinden merkezi bir otorite olmadığı için devletler kendi güvenliklerini sağlama peşinde olurlar ve buda çatışmaya zemin hazırlar. Anarşiyi sistemden yok etmek imkansız, fakat bunu ekonomik, siyasi işbirliği ve karşılıklı bağımlılık ile en aza indirgemek mümkündür. 2014’ten 2015’e ve daha sonraki yıllara da bu miras kalmaya devam etmesi muhtemel.
Haftanın Sözü: “Büyük tehlike, yarı aptallar ile yarı akıllılar arasında yatar.” – Goethe
Furkan KAYA