NİÇİN VİYANA MÜZAKERELERİ BAŞARIYA ULAŞACAKTIR?

upa-admin 06 Temmuz 2015 1.947 Okunma 0
NİÇİN VİYANA MÜZAKERELERİ BAŞARIYA ULAŞACAKTIR?

Siyaset Bilimi’nin Uluslararası İlişkiler dalında 30 Haziran 2015 günü tarihe geçecek bir gündür. Çünkü İran ve P5+1 ülkeleri arasındaki nükleer müzakerelerinin nihai anlaşma günü olarak, bu tarih dikkate alınmıştır. Mart 2015 tarihinden itibaren başlatılan süreç, kararlaştırılmış tarihte herhangi bir sonuca varılamayınca 7 gün ek süre tanınmıştı. İşte bu süreci dikkate aldığımızda, tarafların mutlaka anlaşmanın yapılmasından yana olduğunu saptamaktayız. Bu durumda aklımıza şu soru geliyor: “Niçin Viyana nükleer müzakereleri kesin olarak sonuca varmalıdır?”…

Yukarıda vurguladığımız gibi, 7 gün ek süre zaten karşılıklı diyaloğun uzlaşı ve entegrasyondan yana olduğunu göstermektedir. Nitekim 30 Mart 2015 tarihi on anlaşmanın son tarihi olarak belirlenmişse de, taraflar 2 Nisan’a kadar süreyi uzatıvererek sonunda siyasi bildiriyi karşılıklı olarak aktarmışlardı. İşte bugünkü duruma bakıldığında, sanki aynı olay bir kez daha yaşanmaktadır. Fakat bu kez bildiri değil, protokol ve nihai anlaşma söz konusudur.

İran ve P5+1 ülkeleri, 20 ay önceden beri adeta bir siyasi maratonu gerçekleştiriyorlar. Bazı ihtilaf noktalarının olmasına rağmen, bütün müzakereciler tam potansiyel ve gayretle çözüm üretmeye çalışıyorlar. İşte bu da, tarafların ne kadar ciddi derecede sonuca varmak istediklerinin net tablosunu yansıtmaktadır. Unutmayalım ki, bu sürenin tanınması başka bir boyuttan da şayan-ı dikkattir. Bilindiği üzere, Amerikan Senatosu’nun 14 Nisan 2015 tarihli yasa tasarıyla, ABD nükleer müzakerelerde bir anlaşmaya varabilecekse, anlaşmanın gerek metin, gerekse ek maddelerini meclis değerlendirmesi için 10 Temmuz 2015 tarihine dek Senato’ya sunmalıdır. Ayrıca Amerikan Kongresi de, buna tabi olarak 30 günlük bir süreyle anlaşmayı değerlendirip, protokolü onaylamalı ve yahut itirazlarını bildirmelidir. Ancak anlaşma 10 Temmuz ile 7 Eylül arasında ABD Başkanı tarafından meclise sunulacak ise, bu kez anlaşmanın değerlendirilmesi 60 günlük bir süre içerisinde gerçekleşebilecektir. Dolayısıyla, ister Amerika Başkanı, isterse ABD devleti İran’a karşı eş zamanlı yaptırım ve ambargoları kaldıramayacaktır. İşte kritik nokta burada yatıyor ve böylesi bir durumda ABD Kongresi 60 günlük süreyi başlattığından hemen sonra İran’a karşı yaptırımlar Cenevre’deki 24 Kasım 2014 anlaşmasından (ambargoların kaldırılması ve İran’ın petrol satışından dolayı bloke edilmiş paraları)  önceki şeklini sürdürecektir.

Viyana’da sürdürmekte olan müzakerelerin ek süreye tabi tutulmasından 2 gün önce taraflar ortak karara vararak anlaşmanın imzalandığından hemen sonra taraflar karşılıklı ve eş zamanlı olarak taahhütlerini yerine getirmeli ve bütün ambargolar 7 gün içinde tamamen kaldırılmalıdır. 24 Kasım 2014 Cenevre anlaşması çerçevesinde, Batılı ülkeler İran’a karşı tüm yaptırımların kaldırılmasını vaat ederken, aynı anlaşma 2 Nisan 2015 tarihinde Lozan ön anlaşmasında da vurgulanmış ve taahhütler kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla, her ay 500 milyon dolar İran’ın paraları serbest bırakılarak İMB’ye (İran Merkez Bankası) ödenmiştir. Eğer belirlenmiş 7 günlük süre içerisinde karşılıklı anlaşma gerçekleşmeyecekse, İran ve P5+1 ülkelerinin her hangi bir taahhütlerinin yerine getirilmesinde gerekli mekanizma kalmayacak ve 18 aylık yoğun çalışma ve müzakere maratonu boşa çıkacaktır. İşte bundan dolayı, her iki taraf sonuca varmak zorundadır, aksi taktirde birçok zarara katlanmak zorunda kalacaklardır.

Anlaşma gerçekleşmediğinde İran’ın zararları ne olabilir?

Bilindiği gibi, anlaşma gerçekleşmemiş olursa her ay devamlı 500 milyon dolar olan geliri kaybedecek olan İran’ın, aynı zamanda 100 milyara aşkın alacakları da askıya alınacaktır. Ardından, ABD yeni yaptırımları İran’a karşı uygulamaya başlayıp, İran’ın ihracatını tamamen bitirmeyi hedef alacaktır. Böylesi bir durumda İran, bütün enerji rezervlerini ne satabilecek, ne de bankalar arası swift sisteminden yararlanabilecektir. Yani başka bir değişle, İran’ın ticaret ve ekonomi sistemi önceki durumuna kıyasla sarsılacaktır. Bu durumda, yeni seçilmiş Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin halka hitaben verdiği refah seviyesini yükseltme vaatleri de gerçekleşmemiş olup, devlet-millet arasında krizlerin yaşanabileceği tehlikeli bir ortam söz konusu olacaktır. Unutmayalım ki, İran ekonomisi Ahmedinejad döneminde sıfırın altında gerilemesine rağmen, şu anda sadece müzakerelerin başlamasıyla birlikte durumu toparlamış olan Ruhani’nin uyguladığı ekonomi politikası meyvelerini vermiş ve işsizlik oranı % 12,63’lerden % 10,36’lara gerilemiş durumdadır.

Anlaşma gerçekleşmediğinde ABD ve diğer Batılı ülkelerin zararları ne olabilir?

ABD Başkanı bugüne dek müzakerelere muhalif olan kitleyi ikna etmeye çalışmış, yaptığı müzakerelerin sonucunda ise dünya ve özellikle de Ortadoğu siyasi istikrarı ve güvenliğinin sağlanacağını öne sürmüştür. Bu bağlamda Barack Obama, 20 aya yakın bir süreçte müzakereleri en üst düzeyde sürdürmektedir ve burada binlerce saatlik karşılıklı görüşler söz konusu olmuştur. Nükleer meselesiyle birlikte, hukuksal ve teknik konular da yine en yetkili kişiler tarafından yürütülmektedir. ABD bu anlaşmada başarısız olursa, İran ile yürütülen müzakerelerde boşuna zaman sarf etmiş olacak ve ayrıca politik tutumunun başarısız olduğu da kanıtlanacaktır. Obama, dünyada olan siyasi ve stabilize sorunlarının ancak diplomatik görüş ve müzakerelerle çözülebileceğini öngörerek, bu yaklaşımını devamlı vurgulamakta ve savaş çıkmasına engel olmaya çalışmaktadır. Adeta bu yaklaşım, bir stratejik diplomasi haline dönüşmüştür. Çok yakın zamanda gerçekleşecek Amerika Başkanlık seçimleri de dikkate alındığında, kesinlikle Obama’nın müzakerelerdeki başarısızlığı sadece kendisini değil, partisini de negatif etkiye maruz bırakacaktır. Tabii ki, Obama müzakerelerin sonuca varılmadığı taktirde askeri müdahalenin gerçekleşebileceğini de birkaç kez söylemiştir. Fakat böylesi bir durumda, sadece Ortadoğu değil, tüm dünya terör, saldırı ve her türlü intikam ve misilleme tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bunların yanı sıra, her ay ABD askerlerinin yurtdışındaki 1,5 milyon dolara tekabül eden giderleri ABD’yi bu seçenekte kararsız kılabilecek faktörlerden biridir. Bununla birlikte NBC haber yayını tarafından düzenlenmiş ankette, anlaşmadan yana olan ABD vatandaşlarının oranı % 64 dolaylarında gösterilmektedir. Yani, Amerika kamuoyu da savaşa karşıdır ve barışı tercih etmektedir.

Şuanda FED tarafında parasal ve finansal konudan faizlerin dengede tutulması ve ABD ihracatının süregelmesinin öngörülmesi ise, bir diğer engelleyici faktörlerden sayılmaktadır. Yakın geçmişte Rusya ile Ukrayna konusundan dolayı ters düşen ABD, tekrardan Soğuk Savaş’a ve dünyanın yeniden kutuplaşmasına kesinlikle karşıdır. Batı ülkeleri ise, Rusya’nın doğal gaz enerjisinden mahrum kaldıkları için büyük krizlerle karşı karşıya kalacaktır. İlaveten, Ortadoğu’yu kasıp kavuran terör olayları gitgide büyüyüp, Avrupa’yı, aynı zamanda ABD ve onun müttefiklerinin stratejik yerleri ve menfaatlerini de tehdit altına atmış olacaktır.

Müzakerelerin sonuca varılmasının armağanı ne olabilir?

Zaten İran alacakları ile büyük bir ekonomi başarı basamağına basarak, ülkeye geri dönen sermaye ile yabancı yatırma uygun bir ortam hazırlanıp kısa bir sürede ekonomi, ticari başarısıyla gelişmiş ülkeler arasında kendi konumunu belirleyecektir. İran’da hâlâ özelleştirme tam yerinde oturmadığından dolayı, ekonomi sistemi birçok alanda devlete bağlıdır. Dolayısıyla, yabancı yatırım büyük bir ticari manevra arenası olduğu için, gerek Avrupa, gerekse yakın komşu Türkiye yatırımcıları tarafından en uygun bir faaliyet gösterilebilecek ülke olacaktır. Bundan dolayı refah seviyesi sadece İran için değil, diğer ülkelere de etkisini bırakacaktır. En yakın ve hazırda bulunan enerji transit koridoru olan İran-Türkiye, ister Türkmenistan, ister Rusya, isterse kendisi ve hatta Azerbaycan enerji kaynaklarının Avurpa’ya intikali konusunda büyük bir rol oynayabilecektir. Bu bağlamda hem Rusya gerçekleşmiş olan yaptırımlardan bir nebze de olsa kurtulmuş olacak, hem de Avrupa ucuz enerjiyi elde edecektir.

İşte bunların hepsini bir yapboz parçası gibi yan yana getirdiğimizde, müzakere sonucunun sözden çıkıp öze ve fiiliyete dönüşmesi ve müzakerelerin bir an önce sonuca varması inkar edilemez bir gerçektir. Taraflar ise usta politikacılar olarak bu seçenekleri dikkate alarak aklı selim gereği sonucu tercih edeceklerdir.

Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN

Uluslararası İlişkiler ve Ortadoğu Uzmanı

Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.