ALMANYA’NIN SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI KABULÜ VE TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ

upa-admin 28 Haziran 2016 2.482 Okunma 0
ALMANYA’NIN SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI KABULÜ VE TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ

Haziran ayının başlarında Almanya’nın 1915 olaylarıyla alakalı olarak ortaya atılan Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmesi ile başlayan Türkiye ile Almanya arasındaki kriz, her ne kadar medyada İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkacağı haberleri ile gölgelenmiş olsa da, etkileri yıllar sürebilecek çok önemli bir dönüm noktasıdır. Her iki ülke de şu an farklı konularla ilgileniyor olsalar bile, bu olay kolay kolay unutulacak bir konu değildir. Özellikle Adana’daki NATO görüşmeleri sırasında, Alman-Türk gerginliği, Almanya Savunma Bakanı Ursula Von Der Leyen’in Türkiye’ye geleceğini açıklaması ile tekrar vuku buldu. Alman Savunma Bakanı’nın Türkiye’ye gelmek istemesinin asıl sebebi, Almanya Savunma Bakanlığı müsteşarı Ralf Brauksiepe ve Alman parlamenterlerden oluşan bir grubun İncirlik üssüne ziyareti konusunda Türkiye’nin aldığı tutum ve bu gruba ziyaret izni vermemesinden kaynaklanmaktadır.

Konunun içeriğine girmeden önce, Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler hakkında bazı noktalara değinmekte fayda olacağını düşünüyorum. Bilindiği gibi, Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında Suriyeli mülteciler konusunda yapılan anlaşma, soruna bir türlü çözüm olmadığı gibi, o günden beri AB çevrelerinden Türkiye’yi suçlayıcı açıklamalar gelmekteydi. Almanya’nın başını çektiği Avrupa Birliği ve Türkiye’nin, bu konuda çözüm üretme konusunda aslında önceleri çok yakın işbirliğine girmeye çalıştıkları bir gerçektir. Fakat Türkiye’de milyonları aşan sayıda Suriyeli göçmenin bulunması, buna karşın AB ülkelerinin konuya ilgisizliği ve Türkiye’yi bir bakıma bu konuda yalnız bırakma politikası, çok ciddi kriz ve sıkıntılar doğurdu. Akabinde yaşanan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun istifası ve Türkiye içerisindeki politik durum, AB içerisinde bir takım tepkilerin daha yüksek sesle dile getirilmesine sebebiyet vermiştir. Fakat burada AB’nin unuttuğu nokta, Türkiye içerisindeki siyasi gelişmelerin sadece ve sadece Türkiye’yi ilgilendirdiği gerçeğidir. Özellikle son 5 yıl içerisinde, AB içerisindeki İslam ve Türk karşıtlığı, belli seviyelerde zaten artıyordu. Türkiye’deki Başbakan değişikliği ve Suriyeli mülteciler konusundaki görüşmelerde AB tarafından takınılan sübjektif tutum, aslında bir bakıma Almanya’nın tamamen siyasi sebeplerden kaynaklanan 1915 olayları konusundaki yanlı tutumuna neden olmuştur. Her fırsatta ateşli bir şekilde ve fütursuzca Türkiye’nin eleştirilmesi, gereksiz ve ülkede infial yaratan durumu doğurmuştur.

Oysa yıllardır, Türk-Alman ilişkileri, başta ekonomik ilişkiler olmak üzere, NATO ortaklığı da dahil, çok yönlü ve sağlam temeller üzerinden ilerliyordu. Fakat Almanya, Türkiye ile olan ilişkilerini, bile bile ve 1915 safsatası ile kendi isteğiyle mahvetmiştir. İşin içler acısı yönü ise, hiçbir hukuki ve bilimsel dayanağı olmayan sözde soykırım iddialarının, Almanya gibi dünya çapında saygın bir ülke tarafından kabul görmesidir. Almanya, hangi hukuki ve bilimsel verilere dayanarak Ermeni iddialarını “soykırım” olarak kabul etmiştir? Alman Parlamentosu, uluslararası yetkili bir mahkeme midir ki, böyle bir kararla milyonlarca Türk’e leke sürme hakkına sahip olsun?

İşin trajikomik yanı ise, II. Dünya Savaşı sırasında milyonlarca Yahudi ve Çingene’yi katleden Nazi geçmişine sahip bir ülkenin, Türkiye’ye kalkıp “soykırım” ve “demokrasi” dersleri vermeye kalkmasıdır. Sırf siyasi ve politik nedenlerden dolayı, Almanya’nın hiçbir dayanağı olmayan Ermeni iddialarını kabul etmesi, düşündürücü ve vahim bir durumdur. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminde ve I. Dünya Savaşı’nın yaşandığı bir ortamda gerçekleşen ve bugüne kadar tarihçilerin ne olduğu konusunda üzerinde anlaşamadığı tartışmalı bir konuda Türkiye’yi baskı altına almaya çalışmak ve suçlamak, nasıl bir müttefiklik çabasıdır? Türkleri soykırım ile suçlayan Almanlara, o dönemde Balkanlar’da yaşananlara bakmalarını öneriyorum. Türk milleti, tarihinde hiçbir zaman kitlesel katliamlara izin vermiş bir millet değildir. Soykırımdan bahseden belli oluşum ve politik lobilerin, öncelikle “soykırım” sözcüğünün nereden ve hangi coğrafyadan çıktığını bir zahmet araştırmalarını öneririm. Bugün Balkanlar’daki çoğu ülke, 400 yıla yakın Osmanlı hakimiyetinden kalanlar da dahil olmak üzere, kendi dillerini, dinlerini ve kültürlerini korumuş vaziyettedirler. Bunun en büyük sebebi ise, Türk hoşgörüsüdür. Halbuki Germen kökenli kavimlerin gerek Kıta Avrupası, gerekse yeni kıta Amerika’daki yaptıkları soykırımlar hala hafızalardadır.

Demokrasi ve insan hakları konusunda yeri geldiğinde kendilerine toz kondurmayan Batılı sözde demokratların, aynı hassasiyeti bugün Azerbaycan’ın öz ve öz kendi toprağı olan ve işgal altındaki Karabağ bölgesi için göstermemeleri, ne kadar çifte standartlı bir yapıda olduklarını gayet net göstermektedir. Alman parlamentosunda (Bundestag) 1915 olaylarının kabul edilmesi ve Angela Merkel’in o saatler içerisinde sırra kalem basarak adeta iyi polisi oynaması, işin diğer trajikomik tarafını oluşturmaktadır.

Aslında Merkel için şu tespitleri yapmanın yararlı olacağını düşünmekteyim. Almanya’daki siyasi iradenin bu kadar basiretsiz oluşundaki sebep, Rusya’nın Kırım’ı işgali ile başlayan süreçle ortaya çıkmıştır. 2008’den beri devam eden euro (avro) bölgesi krizi, Yunanistan’ın ekonomik olarak havlu atması ve radikal sol bir Başbakan’ın yönetime gelmesi, Suriyeli mülteciler krizi, 1915 olaylarının gereksizi kabulü ve en son olarak haftanın bombası olan İngiltere’nin AB içerisinde çıkma kararının hukuki zemin bulması (Brexit) gibi olaylar, AB’nin temel ekonomik ve siyasi gücünü oluşturan Almanya için hayli kötü bir karne olmuştur. İngiltere’nin AB içerisinden çıkmasının dünya kulislerinde değerlendirilmesi ise, bir hayli dikkat çekici olmuştur. Bu konuda ortak söylenen söz, İngiltere’nin batan gemiyi terk etmesi şeklinde olmuştur. Dünyada birçok ulus ve devlet vardır; fakat İngiltere adına değerlendirme yapılacaksa, bu daha da özel bir durum oluşturmaktadır. Bir zamanların “Batı’nın Batmayan Güneşi” olarak nitelendirilen İngiltere, AB’nin en güçlü ülkelerinden birisi olarak birliği terk etme kararı alıyorsa, bu, konunun diğer tarafları olan Brüksel ve Berlin için ciddi bir mesaj ve alarm sinyali olarak algılanmalıdır.

Peki AB içerisinde bu olayın patlak vermesi, Türkiye’nin konumu açısından iyi mi, yoksa kötü müdür? Bu soruya yanıt vermek için ayrı bir araştırma yapılması gerektiği aşikardır. Fakat durum bu vaziyette iken, Almanya’nın diğer birlik üyeleri ile arasındaki ilişkiyi güçlendirmek isteyeceği, hatta ve hatta ekonomik olarak kesenin ağzını açacağı gibi yorumları şimdiden duymaktayız. Bu ortamda, Almanya’nın Türkiye ile arasında yersiz bir kriz çıkarmış olmasının, İngiltere sonrası AB ile Türkiye arasında bazı konularda milat oluşturacağı kesin gibidir. Türkiye, şu an birlik içerisinde olmasa bile, dolaylı yollardan AB içerisinde belli dinamiklerle etki yaratacağı kesin gibi görünüyor. Akabinde Rusya ile Türkiye arasındaki uçak krizinin tansiyonunu düşürme çabalarının görülmeye başlanması ve Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ciddi anlamda düzelmeye doğru manevra alması gibi durumların, Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerde de bazı noktalarda değişim yaratması beklenebilir. Bu değişimin iyi yönde mi, yoksa kötü yönde mi olacağı sorusunun cevabını ise hep birlikte ilerleyen günlerde göreceğiz.

Saltuk Buğra BOZKURT

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.