Türkiye Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, terörle mücadelede yeni bir stratejiye geçtiklerini açıkladı. Artık bu belaya karşı tüm toplum mücadele edecektir. Kolluk birimleri de tüm yetkilerini kullanabilecektir. Yerel yetkililer ise, her evde kimlerin yaşadığı ve hangi işlerle uğraştığı konusunda bilgili olacaktır. Siyasi güçler de terör konusunda ortak faaliyet göstereceklerini beyan etmişlerdir. Uzmanlar, bu gelişmelerin bölgesel ve küresel jeo-siyasete nasıl etki edebileceği ile ilgili farklı tahliller yapıyorlar. Burada Türkiye’nin Ortadoğu’daki sorunların çözümünde aktivitesini arttırmasına özel bir önem vermektedirler. Nihai tasarruf olarak, Ankara’nın kararlılıkla Suriye ve Irak da dahil olmak üzere geniş bir alanda terörle keskin mücadele edeceğinden konuşuyorlar. Tüm bunlar Türkiye için hangi sonuçları doğurabilir? Bu konuyla ilgili bazı tahminler vermek mümkün mü?
Savaş Stratejisi Değişiyor: Her Yerde, Her Zaman Acımasız Mücadele
İstanbul’da kanlı terör olayının yapılmasından sonra Ankara’nın bu bela ile mücadelesi daha da güçlenmiştir. Bir yandan bu olaya bağlılığı olabilecek insanlar gözaltına alınıyor, diğer yandan ise terörün kökünün kazınması yönünde adımlar atılıyor. İlginçtir ki, bu süreçlerde artık tüm Türkiye toplumu aktif yer almaya başladı. Sıradan vatandaşlardan tutun çeşitli kurumlara kadar herkes sayıklığını artırdı. Üstelik, iktidar terörle mücadelede niteliksel yeni bir aşamaya geçtiğini açıkladı. Bu, genel olarak Ortadoğu ve ona komşu olan bölgeler için ciddi jeopolitik önemi olabilecek faktördür. Küresel düzeyde de büyük devletlerin siyasi konumunu etkileyebilecek husustur. Peki Türkiye, terörle mücadelede hangi stratejik yenilik yapmaya hazırlanıyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Aralık tarihinde Beştepe köşkünde bölge temsilcileri ile görüşmede söyledi ki, teröre karşı milli seferberlik ilan ediyor. O, kolluk birimlerine seslendi ve “yetkilerinizi sona kadar kullanın” dedi. Faaliyet taktiği da değişiyor – artık Türkiye, terörle mücadelede savunma pozisyonundan saldırıya geçiyor. Bu, demektir ki, nerede olursa olsun devlete tehlike olacaksa, oraya müdahale edilecektir. Onu belirtelim ki, bu tür bir etkinliğe esasen büyük devletlerin imkanları olur. Örneğin, ABD ve Rusya hayli vakittir ki, terörle mücadelede bu taktiği kullanıyor.
Cumhurbaşkanı, bu kararını ülkenin büyük tehlike ile karşı karşıya olması ile ilişkilendirdi. Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşüne göre, şu anda durum Kurtuluş Savaşı döneminde olduğu kadar kritiktir. Yani aslında şimdi de büyük güçlerle bir savaş gerçekleşiyor. Onlar Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef almış, ülke vatandaşları arasında ayrım yaparak ülkeyi parçalamaya çalışıyorlar.Bu anlamda esas düşman PKK, IŞİD, FETÖ ve diğer terör grupları değil, onları Türkiye’ye karşı yönlendirenlerdir. Bununla Ankara resmi olarak terörle mücadelede radikal grupları himaye edenlerle savaş aşamasına geçtiğini beyan etmiş olur. İşte bu nedenle de, bütün milletin terörle mücadeleye hazır olmasını istiyor. Aynı şekilde, yerel yönetimler, her evde kimlerin yaşadığını ve hangi işlerle meşgul olduğunu bilmelidir.
Türk toplumu da Erdoğan’ın bu beyanatına tepki gösterdi. Çankaya Köşkü’nde Başbakan Binali Yıldırım muhalif liderler Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli ile bir araya geldi. Siyasi liderler teröre karşı birleşmek konusunda ortak karara vardılar. Onlar, ortak bir basın toplantısı yaparak, bu beladan kurtulmak için tüm imkanlarını kullanacaklarını söylediler. Türkiye siyasi çevrelerinin bu birlik mesajı, ülkenin tek yumruk olarak terörle mücadeleye hazır olması anlamına geliyor. Uzmanlar düşünüyorlar ki, Türkiye yönetimi ile toplumu bütün halinde savaşmaya kadirdir.
Uzmanların dikkatini çeken diğer önemli husus, Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta da terörle mücadelede yeni adımlar atmaya başlamasından ibarettir. Özellikle Halep konusunda Ankara etkili önlemler alıyor. Rusya ve Türkiye medyasının haberine göre, Kremlin, bu konuda Türkiye ile razılaşmanın daha kolay olduğunu düşünüyor. Bu konuda Recep Tayyip Erdoğan’la Vladimir Putin’in bir telefon görüşmesi oldu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Rus ve İranlı meslektaşları ile bu konuları ele aldı. Artık Halep’ten sivil halkın çıkarılması süreci başladı ve ateşkes ilan edildi.
Ayrıca, bu ayın sonuna doğru Halep meselesini Rusya, Türkiye ve İran’ın müzakere etmesine yönelik bir uzlaşı elde edildi. Uzmanların görüşlerine göre, bunlar Türkiye’nin Ortadoğu’daki jeopolitik nüfuzunun yükselmesini ifade eder. Üstelik, Batı’nın büyük devletlerinin yapamadığını gerçekleştirmek gücüne sahip olan Ankara’nın terörle savaşta yeni başarılar elde edebilmesine yeni fırsatlar yaratan bir faaliyet de söz konusudur.
Bağımsız Jeopolitik Güç: Ankara Tavırını Ortaya Koyuyor
Peki Türkiye’nin terörle mücadelede ulusal seferberlik ilan etmesinin küresel jeopolitik dinamikte hangi etkileri olabilir? Şimdi analistler meselenin bu yönünü analiz etmeye çalışıyorlar.Yaklaşımlar çeşitlidir. Bazı uzmanlar, Türkiye’nin Batı ile daha keskin şekilde karşı karşıya geleceğini ve bundan zarar göreceğini tahmin ediyor. Onlar hesap ediyorlar ki, ülkenin savunma ve güvenlikle ilgili sorunları daha çok ABD ve Avrupa ile ilişkilidir. NATO üyesi olarak Türkiye, onlardan hem silah alıyor, hem de güvenliğin stratejik alanlarında işbirliği yapmaktadır.
Diğer yaklaşıma göre ise, meseleyi bu tür basit sunmak doğru değildir. Burada temel argüman şudur ki, birincisi, genel olarak dünya hızla değişiyor. Toplam 1-2 yıl önce olan koşullar yenilenmiştir. Şimdi farklı bir küresel dinamik vardır. Rusya’nın yeni dış politika stratejisini belirlemeleri söylenenlerin görsel kanıtıdır. Moskova, 2013 yılında kabul edilmiş stratejiyi kısa sürede değiştiğinin nedenlerini açıkladı.
İkincisi, Batı’nın Türkiye’ye olan ilişkisinde bazı ciddi sorunların olduğu ortaya çıktı. Anlaşıldı ki, sözde dostluktan konuşanlar gizli olarak terör gruplarını Türkiye’ye karşı hazırlıyormuş, bu ülkeyi parçalamak ve kendisine tam bağımlı duruma düşürmek için çeşitli planlar kuruyormuş. Yazın yaşanan darbe girişimi bu sürecin son noktası oldu.
Üçüncüsü, Türkiye son yıllarda hızlı gelişerek, önemli alanlarda dışarıdan olan bağımlılığını önemli ölçüde azaltabilmiştir. Özellikle savunma alanında başarılar elde edildi. Buna paralel olarak, ülkenin ekonomik sistemi direncini gösterdi. Türkiye’nin sosyo-ekonomik gelişimi sabit hızda devam ediyor. Dış etkilere rağmen, Türk ekonomik-mali altyapısı bağımsız gelişme kabiliyetini göstermektedir. Bu şu demektir ki, Türkiye ekonomisi kriz ve aşırı durumlarda bile kendi konumunu tutabilmektedir. Bu devlet, kendini tam koruyabilen bir alt yapıya sahiptir. Aynı şekilde, dünyanın büyük devletleri arasında kendine özgü bir yere de sahiptir. Demek ki, küresel jeosiyasette sözünü diyebilen bir Türkiye söz konusudur. Bu ülkenin gelişme dinamikleri, onun dünyada bağımsız bir güç olmak iktidarını göstermektedir.
Tüm bunlar, birinci versiyonun yazarlarının gerçeği göremediğini veya Türkiye’ye karşı önyargılı davrandıklarını doğrulamaktadır. Türkiye, Ortadoğu’da kendi bağımsız sözünü söyleyen ve onu hayata geçirebilen bir devlettir. Demek ki, Rusya ve İran onunla sadece eşit ortak olarak uzlaşabilirler. Burada Ankara’ya birilerinin bir şeyleri dikte etmesi mümkün değildir. Bu açıdan da Batı’da koparılan gürültünün hiçbir dayanağı yok; Türkiye hiçbir tarafa yönelmemiş, sadece, kendi çıkarlarına uygun bağımsız adımlar atıyor.
Böylece, Türkiye’nin uluslararası teröre karşı milli seferberlik ilan etmesi geniş jeopolitik etkisi olabilecek bir olaydır. Artık Ortadoğu’da daha ciddi güce sahip bir büyük devletin meydanda olduğunun farkına varılmalıdır. O, yalnız değil, yanında dost ve kardeş ülkeler de yer alıyor. Ve amaç çoktandır büyük devletlerin kaybettiği adalet duygusunu restore etmektir. Şüphe yok ki, Türkiye ve arkadaşları bu görevin üstesinden geleceklerdir.