Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Haziran ayının sonlarında “Türk Akımı” projesinin gerçekleşmesinin bir sonraki aşamasının startını verdi. O, Anapa’da gemide düğmeye basarak Türkçe “İleri” dedi. Bu, “Türk Akımı” projesinin denizin dibi ile çekiminin başlaması demektir. Uzmanlar kabul ediyorlar ki, bu süreç başarıyla tamamlanacaktır. Çünkü teknoloji artık o kadar gelişti ki, bu gibi işleri hızla sonuçlandırmak zor değil. Üstelik, bu boru hattı çevresel olarak da tamamıyla zararsızdır. Rusya boru hattını Türkiye kıyılarına kadar çekecektir, sonrasını ise Türk tarafı hayata geçirmelidir. Uzmanların görüşüne göre, bu olayın jeopolitik önemi az değildir. Yani bu proje, sadece bir enerji meselesi ile sınırlı değildir. Bir yandan Ortadoğu’daki jeopolitik dinamiğe, diğer taraftan ise Avrupa’nın enerji güvenliğine ciddi etkisi olabilen büyük bir projedir. Burada Amerika’nın olası tepkisini ve cevap adımlarını da dikkatle takip etmek gerekir. Tüm bunlar, “Türk Akımı” projesinin Batı’nın enerji güvenliğinin temininde önemli rol oynayabilmesinin yanında, belirli jeopolitik riskleri de meydana çıkardığını gösteriyor.
“İleri”: Moskova-Ankara İlişkileri Yükselen Seyirde
Rusya-Türkiye ilişkilerinin gelişme temposu yeniden hızla artıyor. Son aylarda bu, daha da çok hissediliyor. İki büyük devlet Suriye konusunda işbirliğini genişletmenin yanı sıra, ticaret, ekonomi ve enerji teşkilatlarında da ilişkileri derinleştiriyorlar. Bu süreçte “Türk Akımı” denilen boru hattı projesinin gerçekleşmesi ise özel bir yere sahiptir. Haziran ayında Başkan Vladimir Putin, gaz hattının sığ ve derin bölümlerinin birleşmesi ile ilgili olarak Türk muhatabı Recep Tayyip Erdoğan’a telefon etti. Bu, Rusya’nın Karadeniz kıyılarındaki teknede Putin’in start düğmesine basmasından hemen sonra oldu. Başkanlar, projenin gerçekleşmesi ile ilgili olarak birbirlerini tebrik ettiler. Rusya Devlet Başkanı, bu çalışmada Türkiye Cumhurbaşkanı’nın oynadığı özel rolü de ayrıca belirtti.
Uzmanlar, bu olayı sıradan karşılıklı bir tebrik olarak takdim etmiyorlar. Onlar, iki devlet arasındaki işbirliğinin içeriğinin yeni bir düzeye yükselmekte olduğunu vurguluyorlar. Bu sırada Türkiye ile Rusya arasında askeri alandaki ilişkilerin gelişmesi de dikkati fazlasıyla çekiyor. Çünkü Türkiye, üstelik bir NATO üyesi olarak, bu örgütün rakibi sayılan Rusya’dan yeni silahlar (S-400 hava savunma sistemi) alıyor. Bu konuda son olarak Başkan Vladimir Putin’in askeri ve savunma konularında yardımcısı Vladimir Kojin basına bilgi verdi (bkz.: Putin’in yardımcısı: S-400 için Türkiye’yle anlaştık! / “Habertürk“, 29 Haziran 2017). O, tarafların ilkesel olarak anlaştığını, ancak ücretle ilgili görüşmelerin devam ettiğini belirtti.
“Türk Akımı” projesi fonunda, bu, ciddi bir işbirliği unsuru izlenimi veriyor. Mesele şu ki, söz konusu gaz projesi Avrupa’nın enerji güvenliğinde önemli rol oynayabilir. Bu konuda Avrupa Birliği’nin resmi kurumları da görüş bildirirler. Onu diyelim ki, “Türk Akımı” projesi, Rusya askeri uçağının düşürülmesi olayından sonra bir süreliğine kenara konmuştu. Ancak iki ülke arasında ilişkiler normalleşmeye başlayınca, onu hemen yeniden gündeme getirdiler. Şimdi ise somut adımlar atılıyor.
AB ise, bu projenin gerçekleşmesinden o kadar da memnun değil. Onun itirazları Rusya’nın belli şartları yerine getirmek istememesi ile ilgilidir. AB talep ediyor ki, “Türk Akımı” hattı geçen tüm Avrupa ülkelerinde güzergaha kontrol tam olarak yerli ülkede olsun. Şimdi Moskova bu şarta uyuyor. “Gazprom”, hatta Türkiye’deki payını bile satmaya başladı. Öyle hissediliyor ki, Rusya’nın enerji devi proje katılımcıları olan ülkelerin enerji altyapısını kontrol etmek arzusundan vazgeçmektedir.
Buna karşılık olarak, Moskova, Güney ve Güneydoğu Avrupa ülkelerine büyük miktarda gaz satmayı planlıyor. Rusya, bunu işte “Türk Akımı”nın ikinci hattı üzerinden etmelidir. Mesele şudur ki, şimdi startı verilen gaz boru hattı ancak Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamak içindir. İkinci hat ise Avrupa ülkelerine gaz nakletmek için çekilmelidir. Eğer Rusya bunun onayını alabilirse, “Türk Akımı” Avrupa’nın enerji güvenliğinde önemli rol oynayabilecektir.
Jeopolitik Gerçeklik: Mücadele Meydanında Yeni Riskler
Türkiye için de bunun olumlu tarafları çoktur. Mesele şu ki, 2020 yılına kadar Azerbaycan, Ortadoğu ülkeleri ve Rusya’dan olan enerji yolları Türkiye’de birleşmelidir. Buraya Orta Asya, İran ve İsrail’den taşınan enerji de dahildir. Bu demektir ki, birkaç sene içerisinde Türkiye dünyanın dev enerji yollarının geçtiği transit bir ülkeye dönüşebilir. Tabii ki, Rusya bu sürecin dışında kalmak istemez. Aynı zamanda, Avrupa kendisinin enerji ile donanımında elverişli rol oynayan bir devletle ilişkileri tamamen bozmayı da arzulamaz.
Bu gibi hususlar, otomatik olarak “Türk Akımı” da dahil olmak üzere Rusya ile Türkiye’nin ortak katılımını öngören projelerin Avrupa’nın enerji güvenliğinde rol oynayabileceği kanaatini doğrular. Buradan ise Avrupa-Rusya ilişkilerinin pozitife doğru değişmesi ihtimali söz konusu olabilir. İlginçtir ki, bu süreç Rusya-ABD ilişkilerinin daha da keskinleşmesinin fonunda oluşuyor. Görünür, Avrupa Birliği artık tamamen Amerika’nın gözetiminde olmak istemiyor. Bu konuda Angela Merkel Washington’a ziyaretinden sonra görüş bildirmişti. Şimdiki süreçler ise meselenin gerçekten ciddi olduğuna işaret etmektedir.
Fakat burada Rusya ve Türkiye’nin önünde ciddi bir engel vardır. Bu noktada, biz, Suriye meselesini kastediyoruz. Şimdilik Moskova ve Ankara ateşkesin sağlanmasında ve denetim bölgelerini belirlemekte işbirliği yapıyorlar. Bunun belli olumlu sonuçları da olmuştur. Bununla birlikte, iki faktör unutulmamalıdır. Birincisi, Rusya ile yakın ilişkileri olan İran’ın hangi amaçlar güttüğü dikkate alınmalıdır. İkincisi, Amerika başta olmak üzere Batı koalisyonu Rusya ile Türkiye’nin Suriye’de üstünlüğü ele almasına sessiz kalamaz.
Bu iki yönden olumsuz etkiler olacaktır. Aynı şekilde İran ve Amerika Suriye’den geçerek işbirliği yolları şekillendirmekte kararlıdırlar. Bu da, enerji projelerinde durumun değişebileceğini gösteriyor. Şimdi aslında IŞİD’in kontrol ettiği enerji kaynakları elinden çıktı. Oluşan boşluğu kimin dolduracağı meselesi açıktır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rakka ve Münbiç’e girmeye hazır olmaları ile ilgili verdiği beyanat bu bağlamda değerlendirildiğinde, durumun hayli karmaşık olduğu kanaatini elde edebiliriz. Türkiye, yeni askeri operasyonlar düzenleyerek rakiplerini Suriye’de geniş manevra imkanlarından mahrum etmiş olur. Ankara’nın daha geniş mekanlarda varlığını göstermesi, şüphesiz ciddi jeopolitik sonuçları olan bir olaydır.
Bunlar gösteriyor ki, “Türk Akımı” sadece enerji faktörü ile sınırlı olmayan bir projedir. Onun jeopolitik ve askeri etkileri de mevcuttur. Bu projenin güvenliği için, Rusya Türkiye’ye silah satışını güçlendirebilir. Aynı zamanda, Ankara’nın Suriye’deki çıkarlarına da engel çıkarmak istemez. Türkiye de, buna cevaben Rusya’nın Ortadoğu’da nüfuzunu arttırması karşısında durmaktan vazgeçer.
Yukarıda vurgulanan hususlar bazı ilginç sonuçlar elde etmeye olanak tanır. Herşeyden önce, beklenir ki, Rusya-Türkiye yakınlaşması devam edecektir. Bu iki ülke, geniş bir jeopolitik coğrafyayı beraber adımlayarak hayli başarılar elde edebilirler. Şüphesiz ki, her iki ülkenin Başkanları da bu yöndeki çabalarını arttırabilirler.
Bunun yanı sıra, Batı, Ortadoğu’da gerilimi daha da arttırabilir. Çünkü Rusya-Türkiye yakınlaşması onlar için ciddi jeopolitik sonuçlar verir. Artık Washington’da Kürt grupları ile işbirliğini mecburiyetten yaptıklarını söylüyorlar ve bunu geçici sayıyorlar. Bu konuyu ABD Savunma Bakanı Türk meslektaşına bildirdi. Aynı zamanda Amerika’nın Dışişleri Bakanı, Türkiye ile Rusya’nın işbirliğini geliştirmelerini kendileri için tehlikeli gördüklerini de bildirmişti.
Demek ki, artık siyasi düzeyde tepki vardır. Uzmanlar düşünüyorlar ki, Washington şu anda açık metinle önceleri gizli ettiklerini beyan ediyor. Yani bu demek oluyor ki, Amerikalılar Ankara ile Moskova’nın arasını açmak planlarından vazgeçmeyebilirler.
Böylece, bir tarafta Avrupa’nın enerji güvenliği için yararlı olabilen dev bir proje mevcuttur, diğer tarafta ise kendi jeopolitik çıkarları için her adımı atmaya hazır olan Batı’nın büyük devletlerinin planları vardır. Bunların fonunda “Türk Akımı” projesinin gerçekleşmesi ciddi bir olaydır. Yukarıda belirtilen eğilimlerden hangisinin üstün geleceğini zaman gösterecektir. Ancak gerçeklik şudur ki, Rusya, daha temkinli ve etkili adımlar atıyor.