MICHEL FOUCAULT’YU ANLAMAK

upa-admin 16 Eylül 2017 2.769 Okunma 0
MICHEL FOUCAULT’YU ANLAMAK

J’ai quitté mon pays

J’ai quitté ma maison

Ma vie, ma triste vie

Se traîne sans raison”

Sanatçı: Enrico Macias, Albüm: A l’Olympia, 1964, “J’ai quitté mon pays” şarkısından…[1]

 

EĞİTİM HAYATI VE ESERLERİ – 1946-1962

15 Ekim 1926 yılında Fransa’nın Poitiers kentinde doğan Michel Foucault, doktor olan babasının tercihi üzerine Katolik okulunda eğitim görmeye başlamıştır. Ardından Paris’te bulunan W. Henry Lisesi’nde ilk felsefe eğitimini Hegel’in Zihnin Fenomenolojisi adlı eserini Fransızcaya çevirmiş ve yorumlamış olan Jean Hyppolite’den almıştır.

1946 yılında Fransa’nın en gözde eğitim kurumlarından biri olan Ecole Normale Superieure’den (Yüksek Öğretmen Okulu) kabul alarak çalışmalarına başlamıştır. 1948’de ilk olarak “Felsefe”, 1949 yılında ise “Psikoloji” bölümlerini okuyarak diplomasını almıştır. Ecole Normale’den 23 yaşından mezun olarak felsefe öğretmeni unvanı ile mezun olmuştur.

1950 yılında girmiş olduğu Fransız Komünist Partisi’nden 1952 yılında ayrılarak en önemli kırılma noktalarından birisini yaşamıştır. Belirli bir süre dâhilinde hastanelerde psikolog olarak çalışan Foucault, 1953 yılında Louis Althusser’in yerine Ecole Normale’da felsefe asistanı olmuş ve burada Psikoloji eğitimine devam etmiştir. 1954 yılında İsveç’in Uppsala Üniversitesi’nde doktora tezini hazırlamıştır. Fakat Uppsala’nın pozitivistleri, Foucault’nun tezini yeteri kadar bilimsel bulmadıklarını belirterek tezini kabul etmemişlerdir. Foucault, aynı tarihlerde 1955-1959 yılları arasında İsveç’in Uppsala Üniversitesi’nin Fransızca bölümünde de dersler vermiştir. [2]

Daha sonra Paris Psikoloji Enstitüsü’nden “Psikopatoloji” ve “Deneysel Psikoloji” diplomalarını da almıştır.  Sainte-Anne Hastanesi’nde Lacan’ın düzenleniş olduğu seminerlere katılan Foucault, İlk kitabı Maladie Mentale Et Personnalite, yani Akıl Hastalığı ve Kişilik ‘i1954 yılında kaleme alınmıştır.[3] Kitap, 1962 yılında yeniden gözden geçirilerek Maladie Mentale Et Psychologie adını almıştır. Kitap Ayrıntı Yayınları’ndan Akıl Hastalığı ve Psikoloji şeklinde çevrilerek Türkçe ’ye kazandırılmıştır. [4]  Çalışmamızın bu bölümde ilk olarak bu eser incelenecektir.

Akıl Hastalığı ve Psikoloji

AKIL HASTALIĞI VE PSİKOLOJİ

Marksist bir bakış açısı ile yazılan,1954 yılında yayımlanan ve 1962 yılında yeninden gözden geçirilerek ikinci baskısını yapmış olan Akıl Hastalığı ve Psikoloji adlı kitapta, Foucault, “psikolojinin ancak deliliğin kontrol altına alınabilmesiyle mümkün olduğunu” belirtmektedir. Psikoloji ve delilik vurgusuna ayrı ayrı dikkat çeken Foucault, her iki kavramı da eleştirel bir düzlemde okumaktadır. Psikolojiyi bu hali ile bütüncül bir şekilde açıklamaya çalışan Foucault, psikoz ve nevrozlarının arasındaki ayrımı da iyi bir şekilde belirmektedir.

Foucault, deliliği değerlendirirken Ortaçağ ve Rönesans dönemlerine dikkat çekmektedir. Bu dönemleri incelerken, onu, deliliği tanrısal bir gücün dışavurumu ve aklın daha üst bir aşaması olarak görülüp yüceltilirken görmekteyiz. Klasik çağda ise deliler için durumun değişmiş olduğunu fark etmekteyiz. Deliler, klasik çağda diğer suçlularla bir arada tutularak akıl hastanelerine kapatılmaya başlanmıştır.[5] Böylelikle, deliliği “anlama” çabası kendisini bir “kontrol altına” alma çabasına bırakmıştır.

Michel Foucault’nun bu eserini ise “anlama” ve “kontrol altına” alma çabası içinden düşünecek olursak, iki kısımdan meydana gelmektedir. Birinci kısımda Foucault “Hastalığın Psikolojik Boyutlarını” ele alarak ,bu kısmı “Hastalık ve Evrim”, “Hastalık ve Bireysel Tarih” ayrıca “Hastalık ve Varoluş” şeklinde incelemektedir. Burada Foucault, hastalığın ne demek olduğunu aktararak, yüzeysel bir şekilde hastalık tanımı yapmaktadır. Özellikle hastalığın tanımını yaparken Foucault burada şizofreniye değinerek Freud’dan aktarmaları da çalışmasına eklemektedir.

“Öyle ki dünyaya ilişkin algım, etrafımdaki şeylerin garipliğini bana çok daha derinden hissettirmekteydi. Sessizliğin ve sonsuz genişliğin içinde, her nesne bıçakla kesilip boşluğun, sınırsızlığın içinde diğer nesnelerden ayrık bir halde durmaktaydı. Çevreleriyle hiçbir bağı olmadan, tek başlarına kaldıkları oranda, bu nesneler kendi kendilerine var olmaya başlıyorlardı. Kendimi, karşımda sürekli gösterilip duran, içine giremediğim kaotik bir filmin izleyicisi olarak, yaşamın dışında, dünyadan atılmış hissediyordum.”[6]

Kitabın ilk bölümü, bu haliyle Foucault’nun, Freud’a ve psikanalitik geleneğe duyduğu ilgiyi yansıtmaktadır. Foucault, ikinci kısımda ise “Delilik ve Kültür” başlığı ile “Akıl Hastalığının Tarihsel Oluşumu” ile “delilik, bütünsel yapı” analizini meydana getirmektedir. Daha önce bahsetmiş olduğumuz ve Rönesans döneminde aklın bir dışavurumu olarak görülen delilik için, Michel Foucault, “anlaşılmaya çalışılan değil zapt edilmeye çalışılandır” diyerek bir tanımlama yapmaktadır. Burada, Michel Foucault’nun ortaya atmış olduğu iki soru bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Psikoloji alanında aslında hangi şartlar altında hastalık kavramından söz edebilir? İkincisi ise, akıl patolojisinin olguları ile organik patolojinin olguları arasında ne tür bir ilişki tanımlanabilir? Foucault, bu temelde tüm psikopatolojilerin bu sorular etrafında şekillendiğinden bahsetmektedir. İncelediğimizde, Foucault’nun burada psikolojiye derin bir eleştiri getirmiş olduğunu görmekteyiz.  Bu noktada, 1962 yılında genişleterek tekrar yazmış olduğu ikinci bölüm Foucault’nun düşüncesinde yaşanmış olan dramatik bir değişikliği de gözler önüne sermektedir.

Genel olarak baktığımızda, Michel Foucault’nun sorunsalının belirli dönemlerde oluşmuş olan söylemleri, doğru ya da yanlış, kural ya da yasak temelli olarak değil, tam aksine bilginin ve oluşturulmuş olan söyleminin nasıl ve ne şekilde üretilerek ortaya çıktığını keşfetmek olduğunu söylememiz mümkündür.  Akıl Hastalığı ve Psikoloji adlı eserinde de, Foucault, kendi dönemi içerisinde incelenmeye değerli bulunmayan ya da konuşulmaya cesaret edilemeyen konulara doğru bir keşfe çıkmıştır.

 

Gülçin SAĞIR

 

KAYNAKÇA

  • Enrico Macias, Albüm: A l’Olympia, 1964, “J’ai quitté mon pays” şarkısı.
  • Erasmus, Deliliğe Övgü, Çev. Yücel Sivri (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016).
  • Michel Foucault, Akıl Hastalığı ve Psikoloji, Çev. Emre Bayoğlu (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 3. Baskı 2015).
  • Veli Urhan, Michel Foucault ve Arkeolojik Çözümleme (Paradigma Yayınları: İstanbul 2000).

[1] Enrico Macias, Albüm: A l’Olympia, 1964, “J’ai quitté mon pays” şarkısı.

[2] Veli Urhan, Michel Foucault ve Arkeolojik Çözümleme (Paradigma Yayınları: İstanbul 2000), s. 6.

[3] 1954’lü yıllarda Lacan’ın ilk seminerlerini verdiği yıllardır.

[4] Michel Foucault, Akıl Hastalığı ve Psikoloji, Çev. Emre Bayoğlu (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 3. Baskı 2015), s. 112.

[5] Erasmus’un Deliliğe Övgü adlı eserini bu noktada değerlendirmemiz mümkündür. Erasmus, Deliliğe Övgü, Çev. Yücel Sivri (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2016), s. 156.

[6] Michel Foucault, Akıl Hastalığı ve Psikoloji, Çev. Emre Bayoğlu (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 3. Baskı 2015), s. 65.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.