YENİ ZELANDA, TERÖR VE ‘YENİ LİDERLİK’

upa-admin 22 Mart 2019 56.098 Okunma 0
YENİ ZELANDA, TERÖR VE ‘YENİ LİDERLİK’

Güney yarımkürede Batı dünyasının ‘iyi huylu’ özellikleriyle bezenmiş, ama ‘körelmiş’ tabiatından da uzak kalmış bir ülkedir Yeni Zelanda… Aynı zamanda, geçtiğimiz gün böylesi çağdaş ve misafirperver bir ülkede yaşanmasına hiç de alışık olunmayan bir terör saldırısı sonrası 50 savunmasız Müslüman’ın camide ibadet esnasında katledilmesiyle bir anda dilimize dolanan bir ülkedir Yeni Zelanda… Aşırı sağcı ve faşist zihniyetin son derece soğukkanlı şekilde yaptığı bu saldırı karşısında dik duran bir kadın ise Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’dür. Ardern, bu facianın yaşandığı ülkenin Başbakanı ve 2017 yılına kadar Labour Party (İşçi Partisi) Genel Başkanı olarak anılmıştır.

Yeni Zelanda, güney yarımkürede, aynı Avustralya gibi ‘sakin’ bir Commonwealth ülkesidir. 2000’li yıllarda suç oranı bir nebze artmasına karşın, 2015 yılı ve sonrasında bu konuda ciddi bir düşüş sergilenmiştir. Ülke, tabiatı gereği misafirperver ve multi-kültürel (çok-kültürlü) bir sosyo-kültürel yapıya sahiptir. Burada yaşayan yerli halk ve göçmenler, kendi şahsi düşünce ve inançlarını rahatça ve toplumsal bir baskı olmaksızın yaşayabilmektedirler. Bu duruma karşın, dünya genelinde de giderek artarak devam eden aşırı sağcı ve ırkçı dalgalanma ve onun yarattığı şiddet, ne yazık ki bu huzur dolu ülkeye de sıçramış bulunmaktadır. Ancak diğer sosyo-ekonomik benzerliklere sahip Batı ülkeleri ile sosyo-kültürel olarak farklı olan Yeni Zelanda arasında, bu olay sonrası siyasi liderlik ve duruş anlamında cesur ve keskin çizgiler görülmektedir.

Özellikle Orta Doğu ülkeleriyle yapılan terör karşıtı savaşlar ve çatışmalar sonrası büyüyen İslam karşıtlığı (İslamofobi), meyvelerini her seferinde biraz daha fazla vermektedir. 11 Eylül (9/11) saldırıları sonucunda tetiklenen ve bir çığ gibi büyüyen bu İslam karşıtı dalgalanma, Neo-Nazi anlayışına dayalı aşırı sağcı ve beyaz ırk üstünlüğü kavramlarıyla dünya genelinde yayılmaya devam etmektedir. Buna karşın, dünyadaki savaşlar, -özellikle ABD medyasının ve devlet erklerinin ‘terör ve İslam’ kelimelerini yan yana ifade etmesiyle- Batı ve Orta Doğu (İslam ülkeleri) zıtlığını temelli çatışmalara dönüşmüştür. Tarihten kalma Haçlı-Hilalli savaşlarını andıran ifadeler, yalnızca bazı Batılı ülke liderleri değil, birçok defa İslam ülkelerinin liderleri tarafından da altı çizilerek vurgulanmıştır. Öte yandan, terör eyleminin dini, dili ve ırkı olmadığı olgusunu sahiplenen daha sağduyulu ülkeler ve liderleri ise, kanayan bu terör yarasının üzerine birlik dayanışma mesajlarıyla pansuman yapmaya çalışıyorlar.

Başbakan Ardern, tereddütsüz çizgisi ile yaşanan bu olayı bir ‘terör saldırısı’ olarak addedene değin, dünya medyası bu saldırıyı ‘silahlı adam saldırısı’ olarak nitelendirmişti. Bununla birlikte, Yeni Zelanda’nın cesur kadın Başbakanı Jacinda Ardern, ülke genelinde otomatik ve yarı-otomatik silahların yasaklanması konusunda karar alındığını ifade eden ivedi bir açıklama yaptı. Bu adım ise, benim gözümde gerçek anlamda Batı dünyası çizgisinde alınan en somut ve içten terör karşıtı, eşitlikçi ve insani karardı. Böylesi bir liderlik örneği, bazı kesimler tarafından popülizm olarak tanımlansa da, insanlığa hizmet eden bu kararın niyet değil, sonuç odaklı olarak bakılması gereken bir durum olduğu kanaatindeyim.

Ardern tarafından dünya siyasetine kazandırılan ‘yeni liderlik’ figürü ve modeli bence mutlaka desteklenmelidir. Bu, insani yönü ağır basan, her kesimden insanı kucaklayan ve empati düzeyi yüksek liderlik tipinin diğer ülke liderlerine de örnek olacağı inancındayım. Bence dünyayı bir ‘Egg Boy’, bir de Jacinda Ardern gibi cesur kişiler kurtaracaktır.

 

Ali ÜNCÜ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.