Giriş
Dünyada küresel bir tehdit unsuru haline gelen Covid-19 (korona virüsü veya koronavirüs), ABD seçimlerine yaklaşık 8 aylık bir süreç kalmasına karşın seçim kampanyalarının arka planda kalmasına ve sessiz bir şekilde ilerlemesine neden olmuştur. Bu yazıda, korona virüsü salgınının 2020 ABD Başkanlık seçimlerine ve kampanya süreçlerine etkilerini analiz edeceğim.
ABD Başkanı Donald Trump’ın birkaç gün önce ülkesinde ilan ettiği Ulusal Acil Durum kararı, sadece ABD’de değil, tüm dünyada geç alınmış bir karar olarak görülmektedir. ABD’de 4 yılda bir yapılan Başkanlık seçimleri, geleneksel olarak daima Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti’nin adayları arasında geçer. Yarışa katılan diğer bazı küçük partilerin ve bağımsız adayların Başkanlık sürecine herhangi bir etkileri ise bulunmaz. Bu yıl gerçekleşecek olan seçimlerde Demokrat birçok isim halen yarışa devam ederken (ancak Joe Biden ve Bernie Sanders ikilisinden birinin aday olması artık neredeyse kesinleşmiştir), Cumhuriyetçiler ise mevcut Başkan Donald Trump etrafında birleşmiş durumda. Partiler çok sayıda aday adayının katıldığı ve yaklaşık 5 ay süren ön seçim sürecinin sonunda, parti kongrelerinde kimin Başkan adayı olacağını belirliyorlar. 3 Kasım 2020 Salı günü gerçekleştirilecek olan Başkanlık seçimlerinde ise, seçmenler, asıl olarak destek verdikleri partinin delegelerine oy verecekler ve ABD’de uygulanan “Delegeler Kurulu” (Electoral College) adlı sisteme uygun olarak, her eyalete farklı ağırlıklarla dağıtılmış toplam 538 delege belirlenecek. Bu sayının yarıdan bir fazlasına, yani 270 delegeye ulaşan aday da ikinci turda Başkan seçilecek.
Bu süreçte stratejik konum
ABD’de 3 Kasım’da gerçekleştirilecek Başkanlık seçimlerinin, mevcut Başkan Donald Trump’ın inşa ettiği kültürel ve siyasi liderlik açısından değerlendirildiği zaman, majör bir değişime neden olmayacağı düşünülmektedir. Demokrat aday adayları arasındaki rekabet ise, dünya basınında ve ABD basınında dikkat çekmektedir. Şu an ABD’de halk tüm dikkatini seçim sürecine vermiş bulunmaktadır. Ülkede stratejik bir yaklaşımın yoğunluğu söz konusu olmaktadır. Demokrat Parti’nin ön seçimlerinin başlaması, ABD’de en yoğun iç politika gündemi olarak şu sıralar dikkat çekmektedir.
Joe Biden ve Bernie Sanders
Demokrat Parti’de Bernie Sanders’a karşı Joe Biden farkı açıyor
ABD’de 3 Kasım’da yapılacak Başkanlık seçimleri öncesi Salı günü 6 eyalette yapılan ön seçimlerdeki (Süper Salı) ilk sonuçlara göre; Demokrat Parti’nin Başkan adaylığı yarışında eski (Barack Obama dönemi) Başkan Yardımcısı Joe Biden; Mississippi, Missouri ve sandık başına gidilen 6 eyaletin en büyüğü olan Michigan’da ilk sırada yer aldı. Joe Biden ve Bernie Sanders, Covid-19 (korona virüsü) salgını nedeniyle Ohio’daki mitinglerini iptal ettiler. Biden, ilk sonuçların belli olmasından sonra Sanders’ı övdü ve birlikte Donald Trump’ı yenebilecekleri doğrultusunda bir açıklama yaptı. Sanders ise herhangi bir açıklama yapmadı. 4 yıl önceki seçimlerde Sanders 125 delege çıkaran Michigan’da Hillary Clinton’ı çok az bir farkla geçerek mağlup etmeyi başarmış; fakat Demokrat Parti’nin başkan adayı Hillary Clinton olmuştu.
“Sonun başlangıcı” Sanders’ın kampanyası için varsayım olabilir
BBC Amerika muhabiri Anthony Zurcher, Michigan’da aldığı yenilginin Sanders’in kampanyası için sonun başlangıcı olabileceğini belirtmektedir. 77 yaşındaki Biden, 3 Mart’ta 14 eyalette yapılan ‘’Süper Salı’’ olarak adlandırılan ön seçimlerde 78 yaşındaki Bernie Sanders’a üstünlük sağlamış ve delege sayısında ilk defa rakibinin önüne geçmiştir. An itibariyle Biden’ın 1.124, Sanders’ın ise 910 delege desteği mevcut durumdadır. Bu farkın kapanması mümkün gözükmekle birlikte, rüzgar Süper Salı’dan sonra Biden’a dönmüş durumda. Demokrat Parti’de en az 1.991 delegenin desteğini alan aday, 3 Kasım’da Cumhuriyetçi aday Başkan Donald Trump’ın rakibi olacaktır. Partinin Başkan adayı Temmuz ayında yapılacak kurultayda resmen açıklanacak. Bu süreçte Bernie Sanders’ın önde başladığı yarışta arkada kalması, Joe Biden’ın Obama seçmeni olan gruplarca (Afrikalı Amerikalılar başta olmak üzere) desteklenmesi sayesinde olabilir. Ayrıca aşırı sol politikaları savunan Bernie Sanders’ın Trump karşısında varlık gösteremeyeceğini düşünen merkez Demokratlarda, son düzlükte Joe Biden’a destek vermeyi düşünmüş olabilir. Sonuçta, Joe Biden’ın seçilmesi daha birkaç hafta önce mucize gibi görünüyorken, şimdi en olası ihtimal haline gelmiş durumda. Yine de Sanders’ın yüzde 30 şansı var.
Donald Trump
Trump çok rahat aday oldu
Donald Trump ise, Cumhuriyetçi Parti’nin 2020 Başkan adayı olması için gereken delege barajını geçti. Associated Press’e göre, Florida ve lllinois ön seçimlerini kazanan Trump, gereken 1.276 delegeden daha fazlasının desteğini almayı başardı. Salı günkü seçimler öncesinde 1.141 delegesi olan ve aday gösterilmek için 135 delegeye daha ihtiyaç duyan Trump, böylece 2016’ya kıyasla iki ay önceden adaylığını garantilemiş oldu. Trump’a karşı yarışan eski Massachusetts Valisi Bill Weld (William Weld) ise, bu ön seçim döneminde sadece lowa’da bir delege kazanabildi. Trump, tarihin en rahat Başkan adaylıklarından birini kazanırken, seçim için de ne kadar iddialı olduğunu böylelikle göstermiş oldu.
Sonuç
Bugünkü konuma baktığımız zaman ise, ABD’de seçim kampanyası korona virüsü salgını nedeniyle unutulmuş durumdadır diyebiliriz. Salgın tüm dünyayı etkisi altına aldığı için, partiler ve aday adayları da bu belirsizlik ortamında derin bir sessizliğe bürünmek zorunda kalmışlardır. ABD’de ilk ortaya çıkan korona virüsü vakasından hemen sonra Başkan Trump’ın verdiği basın toplantısında söylediği “bu sadece ‘normal bir grip virüsü’, elinizi yıkayın” açıklaması ise, halk tarafından bu durumun başlarda hafife alınmasına yol açmıştır. Trump, bu süreçte önlem almak yerine farklı bir politika izleyerek halkın güvenini kaybetmiştir. Bu yüzden, seçime açık favori olarak girmesine karşın, seçim kampanyasının olumsuz tepki ve sonucu olacağı dünya basınında yer almaktadır. Donald Trump için olumlu olabilecek unsur yürüttüğü ekonomi ve bu doğrultuda izlediği taktiksel politikadır. Bu doğrultuda Trump’ın seçim sürecinde Demokrat adayları zorlayacağı düşünülmektedir. Trump, Çin ile gerçekleştirdiği ticaret antlaşmasıyla ABD pazarının korunmasını sağlayarak güven kazanmıştır. Obama döneminde oluşturulan sağlık reformunda atılan geri adım, BM çerçevesinde yürütülen çevre anlaşmalarından çekilme ve özellikle kaya gazı/petrolü üretimi hususunda atılan olumsuz adımlar ise, Trump yönetimince başarı olarak adlandırılsa da, Demokrat seçmenlerce olumsuz ve yanlış bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Trump’ın göçmen politikası ise büyük hayalkırıklığı olarak görülmektedir. Demokratlar ise, Meksika sınırına “duvar örülmesi” ve “göçmenlik şartlarının zorlaştırılması” hatta “çifte standarda” uğratılması girişimi olarak gördükleri “göçmenlik yasasının” henüz çıkarılamamış olmasını kendi başarıları olarak değerlendirmektedir. Benzer bir durum “silah kullanımı yasası” için de geçerli olmaktadır. Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin “geleneksel” olarak bireysel silahlanma yanlısı olan seçmen kitlesini kendi yanına çekebilmek için bu yönde bir yasa oluşturmak istese de, Demokratlar bu duruma karşı çıkmaktadırlar. Bu durum, göçmen politikası ve sağlık reformuyla ABD’nin bocaladığı en önemli konular olarak görülmektedir. Donald Trump’ın Ortadoğu’da kurmaya çalıştığı ve tamamıyla “İsrail çıkarlarına” hizmet etmesi planlanan politikası ise Demokratlarca tamamıyla reddedilmemekle birlikte, Benyamin Netanyahu’nun seçim zaferi için oluşturulduğu çok açık bir şekilde görülen “Yüzyılın Antlaşması” tarzındaki girişimler, bölgedeki Amerikan müttefiklerini Washington’dan uzaklaştırabilecek ve uzun vadede İsrail’in aleyhine olabilecek bir girişim olarak adlandırılmaktadır.
Sonuç olarak, ABD seçim süreci ve seçimin sonucu, tüm dünya genelinde ciddi şekilde merak edilmektedir. Yarışa büyük favori olarak giren Trump’ın bu süreçte korona virüsü konusundaki tavırları nedeniyle Başkanlık konumu sarsıldı diyebiliriz. Ancak yine de, Trump’ın Biden ve Sanders karşısında daha şanslı olduğunu düşünmek yerinde olur.
Burçin MEMİŞ
KAYNAKLAR
- AA
- BBC
- CNN
- The Independent