İZLEYİCİ MERKEZLİ KİTLE İLETİŞİM ARAŞTIRMALARINA DAİR KAVRAMSAL VE KURAMSAL BİR DERLEME

upa-admin 31 Mart 2020 5.504 Okunma 0
İZLEYİCİ MERKEZLİ KİTLE İLETİŞİM ARAŞTIRMALARINA DAİR KAVRAMSAL VE KURAMSAL BİR DERLEME

Giriş 

Kitle iletişim araçlarının insanlar üzerinde yarattığı etkilere yönelik çalışmalar yeni bir inceleme konusu değildir. Erken dönem kitle iletişim kuramlarına bakıldığında, medyanın insanların tutum ve davranışları üzerinde belirleyici bir rol oynadığına yönelik güçlü etkiler paradigması hâkimken, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından medyada sınırlı etkiler paradigması gündeme gelmiştir. Sınırlı etkiler paradigması içinde önemli bir özgül ağırlığa sahip olan kullanımlar ve doyumlar yaklaşımıyla birlikte, etki araştırmalarında ‘’insanların medya ile ne yaptığı’’ sorusu önem kazanmaya başlamıştır. Bu yaklaşımla birlikte, medya metinleri karşısında pasif olarak konumlandırılan izleyici betimlemelerinden vazgeçilmiştir.

İzleyicinin aktif olduğu ve medya metnindeki anlamı müzakere ettiği savı eleştirel kuram içerisinde konumlanan kültürel çalışmalar ekolünde de yadsınamaz bir hakikat halini almıştır. Nitekim kitle iletişim çalışmaları alanında, liberal çoğulcu yaklaşımın karşısında bulunan ve medyayı, kültürel ve ideolojik bir araç olarak konumlandıran eleştirel çalışmalar, kendi içinde ekonomi politik ve kültürel çalışmalar olmak üzere temelde ikiye ayrılmaktadır. Öyle ki, ekonomi politik, medyayı, endüstriyel bir örgütlenme alanı olarak görüp, medya metinlerini kapitalist üretim ilişkilerinden soyutlamadan ele almaktadır. Medya içeriğinin yönetici seçkinler ve medya sahipleri tarafından belirlendiği ön kabulüne dayanan ekonomi politik yaklaşımı, kültürel çalışmalar tarafından, ekonomik indirgemeci olmakla eleştirilmiştir. Öyle ki, kültürel çalışmalar geleneği, medyanın görece özerkliğini ve medya metni karşısında tüketici egemenliğini savunmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada, kültürel çalışmalar geleneğinin iddia ettiği üzere medya metinlerinin çok anlamlı olduğu ve ideolojik bir mücadele alanı olan medyada, anlamın izleyici tarafından müzakere edildiği gerçeğinden hareketle izleyici odaklı araştırmalara dair kuramsal ve kavramsal bir derleme yapılmaya çalışılmıştır.

1. Aktif İzleyici Tartışmalarına Kısa Bir Bakış

Kitle iletişim araçlarının tarihi, aynı zamanda o iletişim araçlarının insanlar üzerinde inşa ettiği etkinin de araştırıldığı tarihe denk düşmektedir. Nitekim iletişim çalışmalarında, bireyi merkezine alan egemen öğreti, iletişim sürecindeki güç ve iktidar ilişkilerini, toplumsal yapıyı, üretim güçlerinin üretim esnasında kurmuş olduğu ilişkiyi ve egemen toplumsal yapıyı görmezden gelmektedir (Yaylagül, 2014: 26). Böylelikle ana akım iletişim çalışmalarında, tüketicinin pasif olduğu ve aktarılan her iletinin kitle tarafından sorgulanmadan kabul edildiği varsayımı öne çıkmaktadır (Şeker ve Tiryaki, 2013: 196). Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1940’lı ve 1950’li yıllara dayanan deneysel araştırmalar geleneği, pragmatist ve pozitivist bir bilim perspektifiyle medyanın, izleyiciler üzerindeki etkisini, niceliksel araştırmalar üzerinden incelemektedir (Nisan ve Akçay Bekiroğlu, 2016: 49).

Diğer tarafta ise, ana akım iletişim çalışmalarının aksine medyayı kapitalist üretim ilişkilerinden bağımsız bir şekilde ele almayan ve onu kültürel ve ideolojik bir araç olarak konumlandırılan eleştirel çalışmalar ekolü bulunmaktadır. Öyle ki, bu yaklaşım, kapitalist iktisadi düzene ve liberal politik sisteme yönelttikleri kritikten dolayı ‘’eleştirel’’ olarak adlandırılmaktadır (Dağtaş, 1999: 336). Filhakika iletişim araştırmalarını içeren liberal ve eleştirel yaklaşımlar, köklü bir tarihsel gelişime sahip olduğu için çok daha ayrıntılı bir çözümlemeyi hak etse de, çalışmanın sınırlılığı gereği odak nokta olarak aktif ve edilgen izleyici araştırmaları konu edinilmiştir. Aktif izleyici tezi söz konusu olduğunda gündelik yaşam pratiğinde önemli bir yer tutan televizyonla izleyici arasındaki etkileşimsel ilişkiye değinme ihtiyacı gelişmektedir. Bu noktada televizyonun, insanlar üzerinde inşa ettiği etkiyi de kısaca anlamlandırmak gerekmektedir.

Televizyon, bireylere muhtelif konu ve olaylarla ilgili haber ve bilgi aktaran başlıca kaynak olmanın yanı sıra, aynı zamanda, bireylerin gündemini tayin ederek onlara neyin önemli neyin önemsiz olduğu konusunda ekseriyetle telkinde bulunmaktadır (Şeker ve Balcı, 245). Günümüzde birçok insanın boş zaman etkinliği olarak da değerlendirdiği televizyonun bireyler üzerinde müspet ya da menfi etkileri söz konusu olmaktadır. Nitekim televizyon bireylerin perspektifini etkileyerek onlara yeni gerçeklikler kurgulayan; fakat bu kurgulama sürecini ekran karşısındaki izleyiciden saklayarak durumu doğallaştırma gayreti içerisinde olan bir araç konumundadır (Nisan ve Akçay Bekiroğlu, 2016: 52). Bu doğrultuda düşünüldüğünde izleyicinin televizyon karşısında nasıl bir pozisyonda olduğu önem kazanmaktadır.

Dolayısıyla, izleyici ve televizyon arasındaki süregelen tartışmalara bakıldığında, bir tarafta izleyiciyi, televizyon karşısında pasif olarak konumlandıran yaklaşımlar var iken, diğer tarafta ise izlerkitlenin, televizyon karşısında aktif olduğu kavramsallaştırmaları ön plana çıkmaktadır (Şeker ve İşliyen, 2012: 332). Edilgen izleyici yaklaşımına göre, izleyiciler medyanın onlara aktardığı iletileri olduğu gibi alırken, etkin izleyici yaklaşımında ise izleyiciler, salt medya mesajlarını alan kişi değil, aynı zamanda o mesajları kendi istekleri doğrultusunda kullanan, yorumlayan, yeniden anlamlandıran ve nihayetinde metne müdahalede bulunan kişi konumundadır (Şeker ve Balcı, 2013: 245).

Nitekim televizyon izleme ediminde, izleyicinin pasif olduğu görüşü 1960’lardan sonra kullanımlar ve doyumlar yaklaşımıyla beraber izleyicinin, televizyonu neden seyrettiği sorusuna yanıt aramaya başlamıştır (Şakı Aydın, 2007: 120). Dolayısıyla kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, etki araştırmalarının temel sorusu olan ‘’Medya insanlara ne yapar?’’ bakış açısını tersyüz ederek ‘’İnsanlar medya ile ne yapar?’’ sualini aksettirip dikkati kaynaktan alıcıya çevirmektedir (Özçetin, 2018: 113). Medya içeriği ile izleyici arasında işlevsel bir ilişki olduğu kabulüne dayanan kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, izleyicinin bazı gereksinimlerini karşılamak için medya anlatılarını kullandığı ve bu gereksinimleri gidererek doyuma ulaştığını varsaymaktadır (Yaylagül, 2014: 72). Erol Mutlu ise kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı çerçevesinde televizyon izleme nedenleri olarak şu parametreleri sıralamaktadır:

  1. Oyalanma, kaçış: Gündelik hayatın rutininden kaçış, uzaklaşma, rahatlama.
  2. Kişisel ilişkiler: Can yoldaşlığı, yalnızlıktan kaçma duygusu.
  3. Kişisel kimlik: Kişisel referans, gerçekliğin araştırılması; değer, pekiştirme.
  4. Gözetim altında alma: Dünyada meydana gelen olayları takip etme, bilgilenme. (Mutlu’dan aktaran Özçetin, 2018: 115).

Kullanımlar ve Doyumlar yaklaşımına getirilen en temel eleştiri ise, etki araştırmalarını kolayca tersyüz ederek her şeye hâkim olan bir izleyici portresi çizmiş olmasıdır (Şakı Aydın, 2007: 121). Diğer bir ifadeyle bu yaklaşım, izleyiciyi merkezine alarak medya içeriğinin kapitalist üretim ilişkileri içinde bir emtia formunda üretilip tüketildiği gerçeğini ve bu içeriğin medya sahipleriyle yönetici seçkinler arasındaki uzlaşının bir ürünü olduğunu görmezden gelmektedir.

Nihayetinde 1950’lerin sonlarından 1970’lere kadar izleyicilerin, medya iletilerini nasıl değerlendirdiği sorusunu analiz eden kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının açmazlarını gidermek adına 1970’lerde, Kültürel Çalışmalar içinde, Stuart Hall’un geliştirdiği kodlama ve kod açımlama yaklaşımı ön plana çıkmıştır (Kula Demir, 2007: 255). Dolayısıyla Kültürel Çalışmalar ekolü içinde, medyaya yönelik egemen öğretiye eleştiri getiren Hall, ‘’Encoding-Decoding /Kodlama-Kodaçımı’’ makalesiyle izleyici alımlamasına dair araştırmalar yapılması gerektiğini vurgulayan ilk kişi konumundadır (Şeker ve İşliyen, 2012: 333). Öyle ki, bu yaklaşım; uyarıcı-tepki ve etkili metin veya mesaj modelinin izleyici araştırmaları geleneğini reddetmektedir (Onay ve Eriş, 2016: 206). Tüm bu tartışmaların odağında, izleyici araştırmalarını önceleyen İngiliz Kültürel Çalışmalarını anlamlandırma ihtiyacı gelişmektedir.

2. İngiliz Kültürel Çalışmaları

İngiliz Kültürel Çalışmalarını tanımlamadan önce, son derece dinamik bir kavram olan ve tanımı konusunda akademik camiada ortak bir mutabakatın sağlanamadığı kültür mefhumuna değinmek gerekmektedir. Öyle ki, gündelik yaşamda birçok kez göndermede bulunulan kültür kavramının muhtevası günümüzde de sıklıkla değişmektedir. Aydınlatıcı olması bakımından bu çalışmada da bir kültür tanımlaması yapılmıştır. Öyle ki, kültür, toplumda birey olarak konumlandırılan insanın hayat boyunca kazandığı malumat, inanç, hukuk, gelenek ve törelerin tamamını içeren bir bütündür (Tomlinson, 1999: 17). Şüphesiz ki, kültüre yönelik bu tanım kavramı anlamlandırmak için yeterli değildir.

Kültürel çalışmalar içinde, önemli bir yer tutan Raymond Williams ise, Uzun Devrim (1965) adlı çalışmasında, kültürü, bir kült olmaktan çıkartarak ‘’belirli bir hayat biçimi’’ olarak yorumlamıştır (Özçetin, 2018: 183). Kültür aynı zamanda bireysel olmaktan ziyade kolektif bir şekilde insanlar tarafından paylaşılan; toplumsal pratik, temsil, dil ve gelenek olarak değerlendirilmektedir (Yaylagül, 2014: 125). İngiliz Kültürel Çalışmaları ise 1960’lı yıllarda, kültüre eleştirel ve çok disiplinli bir perspektifle yaklaşan Birmingham Çağdaş Kültürel İncelemeleri olarak başlamış olup, bilahare kültür politikaları üzerine yoğunlaşmıştır (Dağtaş, 1999: 337). Diğer bir ifadeyle İngiliz Kültürel Çalışmalar ekolü, edebiyat alanında başlayan, akabinde disiplinlerarası bir bakış açısıyla sınıf mücadeleleri, tahakküm, toplumsal eşitsizlikler, ideoloji ve direnişin yeniden inşa edildiği bir alan olarak İngiltere başta olmak üzere modern kapitalist toplumlarda kültürü incelemiştir (Yaylagül, 2014: 126).

Adından da anlaşıldığı üzere, ne bir toplumsal kuram ne de bir medya teorisi olan kültürel çalışmalar ekolü, kültür endüstrisi ve onların izleyicileri yorumlayış şeklinde, gerek izler kitleye gerekse de alımlamaya önem atfetmesi bakımından Frankfurt Okulu teorisyenlerinin karşısında konumlanmaktadır (Şakı Aydın, 2007: 122). Bilindiği üzere, Frankfurt Okulu, kültür endüstrisi üzerinden kitle kültürüne yönelik menfi bir tutum takınarak, söz konusu bu kültürün gerçekliğin çarpıklığını öznenin bilincinden kaçırdığını belirtmektedir. Bir başka anlatım şekliyle, kitle kültürü, biteviye ve özgünlükten yoksun ürünlerin bir emtia fetişizmiyle sürekli üretilip tüketildiği ve insanların oyalandığı bir süreci işaret etmektedir.

Başlangıç aşamasında seçkin veya üst kültüre yoğunlaşan kültürel çalışmalar, bilahare Batı, Marksizm’in de etkisiyle kitle kültürü, popüler kültür ve gündelik hayatın kültürünü, araştırma konusu haline getirmiştir (Yaylagül, 2014: 126). Nitekim kültürel çalışmalar; popüler kültürü ‘’yanlış bilinç’’ olmaktan ziyade ‘’halkın sesi’’ olarak ele almış ve bilhassa tüketim esnasında halkın bilinçli tercihine atıfta bulunarak popüler veya kitle kültürü üzerindeki özgürleşme imkânlarına dikkat çekmiştir (Nisan ve Akçay Bekiroğlu, 2016: 50). Raymond Williams’ın kültürü gündelik hayata ilişkin bir alan olarak tanımlamasının akabinde, kültüre dair yüksek ve aşağı ayrımlar ortadan kalkmakta ve filmler, televizyon, popüler müzik gibi daha önce göz ardı edilen birçok alan araştırma konusu haline getirilmektedir. (Şakı Aydın, 2007: 123).

Bu doğrultuda düşünüldüğünde, kültürel çalışmaların en bilinen ve muhtemelen en önemli teorik stratejisi; kültürel ürünleri, toplumsal pratikleri ve kurumları ‘’metinler’’ olarak okumasıdır (Turner, 2016: 105). Bilhassa kültürel çalışmalar, kapitalist sınıfın hegemonyasını ve kapitalist üretim ilişkilerini yeniden inşa eden anlatılar olarak medya tarafından aktarılan içeriğin metin düzeyinde çözümlemesini yapmıştır (Yaylagül, 2014: 129). Bu bakımdan İngiliz Kültürel Çalışmaları, medyayı, toplumsal yaşamda egemen ideolojiyi ve değer yargılarını yeniden inşa eden bir kurum olarak konumlandırmaktadır (Dağtaş, 1999: 335). Bu durum doğal olarak medya tarafından yeniden inşa edilen medya metninin içeriğine ve aktarım sürecine bakma ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Öyle ki, Hall, ‘’Kodlama-Kodaçımlama’’da, egemen paradigmadaki gönderici-ileti-alıcı biçimindeki doğrusal modelin, salt ileti alışverişi üzerine odaklandığını ve arka planda yatan karmaşık yapılanmayı göz ardı ettiğini ifade etmektedir (Karabağ Sarı, 2014: 245).

Hall, bu modelin yerine, iletinin üretim ve tüketim süreçlerinin, sorunsal haline getirilmesi gerektiğini belirtmektedir (Özçetin, 2018: 189). Diğer bir deyişle medya metni, onu inşa eden kurumla ve izleyicilerin sosyal tarihiyle yüzleşmeyi gerektirmektedir (Şakı Aydın, 2007: 123). Dolayısıyla Hall, medya iletilerinin üretimi ve tüketimini ‘’yeniden üretim’’ mefhumu üzerinden değerlendirmektedir (Dağtaş, 1999: 338). Batı Marksist kuramcılar olarak Gramsci’nin ‘’hegemonya’’ kavramıyla Louis Althusser’in ‘’devletin ideolojik aygıtları’’ yaklaşımından etkilenen Hall, ideolojik bir mücadele alanı olarak tanımladığı medya alanında, egemen sınıfın değerlerinin yeniden üretildiğini vurgulamaktadır (Yaylagül, 2014: 129). Ancak gerek kültürel çalışmalar yaklaşımı gerekse bu yaklaşımın önemli bir temsilcisi olan Stuart Hall, medyanın görece özerk bir yapı olduğu gerçeğini de yadsımaz.

Bu bakımdan, Hall, hem anlamın hem de medya iletisinin kuruluş aşamasının garantili ve sabitlenmiş bir süreç olmadığını belirterek, izleyici/kodaçıcıyı, medya iletilerini basitçe soğuran pasif özneler olmaktan kurtarmaktadır (Özçetin, 2018: 189). Diğer bir ifadeyle sürekli ve anlık pratiklerle gelişen bir sorunsal olarak medya iletileri, üzerinde herkesin uzlaştığı tek bir anlamlandırma şekline sahip değildir (Nisan ve Akçay Bekiroğlu, 2016: 50). Dolayısıyla, kültürel çalışmalar, medya metinlerinin kompleks ve kişiden kişiye değişen yapısına göndermede bulunarak medya çıktılarını, kültürel metinler olarak konumlandırmakta ve anlamlandırma sürecine dair bir sorgulama yapmaktadır (Kula Demir, 2007: 255).

Mamafih, bu durum medya metniyle izleyici arasındaki sürece de yansımıştır. Öyle ki, kültürel çalışmalar için bir kırılma anı olarak da kabul gören 1980’li yıllarda, medya içeriklerinin bilhassa da televizyonun incelenmesi çalışmaları hız kazanmıştır (Şakı Aydın, 2007: 123). Nitekim 1970’ler ve 1980’lerin yarısına kadar sınıf, iktidar, ideoloji arasındaki ilişkiye odaklanan İngiliz Kültürel Çalışmaları, 1980’lerden sonra post-modern ve post-yapısalcı yaklaşımların da etkisiyle kadının cinsiyetçi bir bakış açısıyla nasıl sunulduğu, metinden alınan haz, zevk gibi konulara yoğunlaşmıştır (Yaylagül, 2014: 133).

Tüm bu gelişmeler çerçevesinde, nitel bir araştırma yöntemi olan ve İngiliz Kültürel Çalışmaları geleneği içinde, Stuart Hall’un kodlama-kodaçımlama yaklaşımıyla ortaya çıkan alımlama analizi, eleştirel perspektife uygun olarak medya içeriğinin izleyiciyle buluşma anını sorunsal haline getirmiş ve izlerkitlenin pasif olmadığını öne sürmüştür. Bu doğrultuda düşünüldüğünde, izleyicinin medya metnindeki anlamı müzakere ettiği savını temellendiren alımlama analizinin; düşünsel izlekleri, ortaya çıkış süreci ve ilk örneklerine daha yakından bakma ihtiyacı gelişmektedir.

3. Alımlama Analizi

Alımlama analizi, bağımsız bir araştırma geleneğinden öte İngiliz Kültürel Çalışmalar ekolünün önemli bir parçasıdır (Onay ve Eriş, 2016: 206). Alımlama analizinin, İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneği içinde başlayan ve daha sonra alanda yaygınlaşan serüvenine değinmeden önce aydınlatıcı olması bakımından alımlama mefhumuna dair bir kavramsal düzleme ihtiyaç duyulmaktadır. Alımlama mefhumunun etimolojik kökenine bakıldığında, Latince ‘recipiere’den gelmekte ve ‘karşılama, alma, bir eserin etkisi’ manalarında kullanılmaktadır (Yıldırım Becerikli, 2012: 165). Öyle ki, alımlama; izleyicilerin medya metinlerine dair yorumları, kod açımlamaları, okumaları, anlam inşaları, algıları veya kavrayışlarına göndermede bulunan genel bir nosyon iken alımlama analizi ise televizyon programlarının inşa ettiği anlam ile izleyicilerin ürettiği anlam arasındaki ilişkiyi analiz etmeyi amaçlayan yöntemin adıdır (Şeker, 2009: 106).

Bu doğrultuda ele alındığında, izleyici araştırmaları açısından, Birmingham Kültürel Çalışmalar Merkezi’nin başkanlığını yapmış olan Stuart Hall’un ‘’Kodlama-Kodaçımlama’ çalışması, alanda önemli bir yer teşkil etmektedir (Şakı Aydın, 2007: 124). Nitekim Hall, söz konusu bu çalışmasında, medya metinlerinde egemen ideolojinin yeğlenen okuma olarak kaydedildiğini; ancak izleyicinin bunu otomatik olarak kabul etmediğini belirtmektedir (Yaylagül, 2014: 130).  Meydana gelen farklılığın en temel sebebi ise medya metnini üreten ile izleyici arasındaki ilişki ve toplumsal pozisyonlardaki yapısal farklılıklardır (Şeker ve İşliyen, 2012: 333). Dolayısıyla izleyici, egemen bir konumda olduğu kadar, tartışmalı veya muhalif kodlarla da medya metnini anlamlandırabilmektedir (Karabağ Sarı, 2014: 246). Öyle ki, egemen okuma türünde kodlama ile kod açımlama sürecinde maksimum bir örtüşme, tartışmalı okumada, medya iletisine karşı gerek bir kabul gerekse de ret unsurları var iken, karşıt okumada ise iletilmek istenilen mesajın tümüyle reddi söz konusudur (Özçetin, 2018: 189).

Diğer bir ifadeyle, yeğlenen okumada izleyici, medya metnindeki düz anlamları eksiksiz ve doğru bir şekilde almakta, müzakereli okumada izleyici, üretilen anlamların meşruluğunu kabul etmekle birlikte kendi değer yargılarını da inşa etmekte, muhalif okumada ise izleyici, metindeki egemen kodların farkında olup burada üretilen anlamları reddetmektedir (Şeker ve Balcı, 2013: 249). Buradaki iletişim sürecini kavrayabilmek için gerek kodlama gerekse kod açımlama esnasındaki anlam inşası ve bu inşaya etki eden ilişkiler şebekesinin ortaya konulması gerekmektedir (Şeker, 2009: 106). Öyle ki, kodlama esnasındaki anlam üretme pratikleri, izleyicinin kod açımlama sürecindeki etkinliklerini tam anlamıyla etkileme ve belirleme gücüne haiz değildir (Şeker ve İşliyen, 2012: 333).

Dolayısıyla, kodlama ile kod açımlama arasında mecburi bir çakışma söz konusu değildir, diğer bir ifadeyle bir medya metninin nasıl kodlandığı, nasıl kod açımına maruz kalacağını garanti altına almaz (Karabağ Sarı, 2014: 246). Bu doğrultuda ele alındığında, medya metinlerinin kod açımlama ya da anlamlandırma sürecinde, izleyicinin aktif olduğu ve medya metinlerindeki şifreyi çözdüğü görülmektedir (Yaylagül, 2014: 133). Nitekim alımlama çalışmalarında izleyiciler; tüketim, kod açımı ve toplumsal kullanımlar bakımından medyayla ilgili birçok şey yapabilecek biçimde etkindir (Şeker, 2009: 106). Alımlama analizinde kullanılan tekniklere bakıldığında ise; nitel, derinlemesine ve ekseriyetle etnografik olup medya muhtevası, alımlama eylemi ve bağlamı birlikte değerlendirilmektedir (Yaylagül, 2014: 135).

Öyle ki, izleyici-içerik ilişkine dair gerek nitel gerekse ampirik nitelikte bir analiz sunan alımlama tekniği, derinlikli söyleşi ve gözlemler üzerinden izleyici hakkında ampirik veri elde ederken, bu verileri içerikle mukayese eden nitel araştırma yöntemleri kullanmaktadır (Onay ve Eriş, 2016: 208). Hoijer ise izleyicinin alımlama sürecini öğrenmek adına etnografi ve psikoterapi tekniklerinin kullanılması gerektiğini belirtmektedir (Hoijer’den aktaran Şeker ve Balcı, 2013: 250). Alımlama analizinde kullanılan veri toplama tekniklerinden biri de ortak görüş, ideoloji vb. konuların daha rahat açığa çıkartılması bakımından odak grup çalışmalarıdır (Yıldırım Becerikli, 2012: 166).

Alımlama analizine dair genel bir kavramsal düzlem oluşturulduktan sonra tekniğin kullanım örneklerine bakma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Nitekim David Morley’in, 1980 yılında, Nationwide Audience (Ülke Çapında İzleyiciler) çalışmasında, Stuart Hall’un kodlama-kod açımlama yaklaşımının izinden giderek sınıfsal pozisyonun, izleyicilerin televizyon programlarının şifresini çözme şeklini etkileyip etkilemediği araştırılmak istenmiştir (Şeker ve İşliyen, 2012: 335). Morley’in programıyla ilgili çıkış sorusuna bakıldığında, doğrudan izleyicilere yönelik bir söylemi içeren televizyon programının, izleyicileri nasıl konumlandırdığıdır (Şakı Aydın, 2007: 126).

Kültürel açıdan birbirinden farklı olan gruplara programın iki farklı bölümünü seyrettiren araştırmacı, münakaşa aracılığıyla konuşmanın kolektif olarak nasıl üretildiğini gözlemek için bireylerle gruplar halinde görüşme gerçekleştirmiştir (Şeker, 2009: 107). İzlerkitle içerisinde; farklı yaş, cinsiyet, eğitim ve meslek gruplarından meydana gelen yirmiden fazla odak grubun oluşturulduğu çalışmada, medya metinlerinin çoklu okumaya olanak tanıdığı ve Nationwide adlı programın, ulusal birlik yönünde milliyetçi fikirleri aktararak sınıfsal çelişkileri gizlediği sonucuna ulaşılmıştır (Yaylagül, 2014: 135-136).

Nitekim Nationwide çalışmasının önemi, başlangıçta ortaya konulan Hall’un kodlama-kodaçımlama yaklaşımını denemekten ziyade televizyon metninin çok anlamlılığını göstermek ve metnin anlamında, metin haricindeki belirleyicilerin rolünü vurgulamaktır (Turner, 2016: 158). İzleyicilerin televizyon iletisini alımlamalarıyla sınıfsal konumları arasındaki yakın ilişkiyi sorunsallaştıran Nationwide adlı çalışmada, Morley, iletilerin alımlanması esnasında, bireylerin psikolojik gereksinimlerini ve tatmin arayışlarını ise dikkate almamıştır (Özçetin, 2018: 201).

Morley, Nationwide çalışmasındaki eksiklikleri gidermek adına Family Television (Aile Televizyonu) adlı ikinci bir alımlama araştırması gerçekleştirmiş olup, bu araştırmada da öncekinde olduğu üzere derinlemesine görüşmeler gerçekleştirmiş; fakat görüşmelerin ev ortamında yapılmasına dikkat etmiştir (Şeker, 2009: 108). Morley, Family Television’da, derinlemesine görüşmeye ilaveten, içerik analizi, katılımcı gözlem ve beraber televizyon seyretme gibi etnografik tekniklere de başvurmuştur (Özçetin, 2018: 203). Morley, söz konusu bu çalışmasıyla insanların, televizyon seyretme pratiğinin deney koşullarındaki gibi izole bir şekilde gerçekleşmediğini; bilakis televizyon izleme pratiğinin, aile yapısı ve ilişkileriyle gündelik kültürel rutinler üzerinden meydana geldiği sonucuna ulaşmıştır (Yaylagül, 2014: 136).

Öyle ki, araştırmanın bulguları çözümlendiğinde, televizyon izleme sürecinde aile içindeki iktidar yapısının önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Zira erkeğin evde bulunduğu zaman aralığında, onun belirlediği program izlenmekte ve kanalın değiştirilmesine izin verilmemekte; ancak kadınların buna direnç gösterdiği ve erkeğin olmadığı saatlerde ev işi yaparken dahi televizyonun açık olduğu ortaya çıkmaktadır (Şeker ve İşliyen, 2012: 335). Nihayetinde alımlama analizinin kullanıldığı Family Television, aile ortamında televizyon seyretme pratiğinde, aile içi iktidar ve cinsiyet üzerine son derece kıymetli bulgular ortaya koymaktadır (Özçetin, 2018: 205).

Nitel bir araştırma yöntemi olan ve İngiliz Kültürel Çalışmaları geleneği içinde filizlenen alımlama araştırmaları, Türkiye’de de birçok araştırmacı tarafından farklı medya metinleri üzerine sıklıkla kullanılmaktadır. Sinema eserlerinden, televizyon programlarına, siyasal reklamcılık örneklerinden, edebi eserlere kadar geniş bir yelpazede izleyicilerin/okuyucuların/ kod açıcıların değerlendirmeleri üzerinden medya metinlerinin çok anlamlı bir yapıya sahip olup olmadığı incelenmektedir.

Kuşkusuz ki son derece geniş bir literatüre sahip olan alımlama analizi çalışmalarının tamamına değinmek mümkün değildir. Bu bakımdan bu çalışmada insanların gündelik yaşam pratiğinde önemli bir yer tutan televizyon programlarına yönelik gerçekleştirilen alımlama analizlerine yer verilmiştir. Öyle ki, Şeker ve Balcı’nın (2013) ‘’Yeni Türk Çocuk Dizi Fenomeni ‘’Pepee’’ Çizgi Dizisinin Alımlama Analizi’’ adlı çalışmada, bahsi geçen çizgi filmin ebeveynler ve çocuklar nezdinde nasıl alımlandığına bakılmıştır. Bu doğrultuda hedef kitlenin, çizgi filmin aktardığı iletilere son derece açık olduğu sonucu ortaya konulmuştur.

Bir diğer örnekte ise Şeker’in (2009), ‘’5N1K Haber Programının Alımlama Analizi’’ adlı araştırması, CNN Türk’te yayınlanan aynı isimli haber programında ‘’AKP kapatılmalı mı kapatılmamalı mı’’ bölümünün alımlama analizini içermektedir. Araştırma neticesinde izleyicilerin, bahsi geçen haber programı karşısında farklı okuma türlerini gerçekleştirdiği ve medya iletilerine karşı edilgen olmadığı görülmüştür.

Bir televizyon dizisinin konu edinilmesi bakımından bir başka çalışmada Nisan ve Akçay Bekiroğlu’nun (2016) ‘’Aşk-ı Memnu Dizisinin Alımlanması Üzerine Bir Çalışma’’ adlı araştırması ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmada da televizyonun ideolojik boyutu göz önüne alınarak ve çalışmanın varsayımına paralellik teşkil edecek şekilde izleyicinin, televizyon metni karşısında pasif olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Televizyonlarda yayınlanan; fakat dizi yerine reklamın örneklem olarak seçildiği Onay ve Ekşi’nin (2016) gerçekleştirmiş olduğu ‘’Bıscolata Reklamındaki Yarı Çıplak Erkekleri İzleyen Erkeklere Dair Bir Alımlama Çalışması’’ adlı araştırmada, ‘’kusursuz’’ erkek bedenlerinin sergilendiği reklam filminin on genç erkek tarafından nasıl alımlandığı konu edinilmiştir. Araştırmanın sonuçlarına bakıldığında ise, katılımcıların alımlamalarının farklılık göstermekle birlikte cinsiyet rolü kalıplarını yeniden üretme noktasında birtakım ortak temalar üzerine odaklanıldığı ön plana çıkmaktadır.

Bir diğer televizyon dizisinin alımlandığı Kula Demir’in (2007) ‘’Elazığ’da Kurtlar Vadisi Dizisinin Alımlanması’’ adlı araştırmada, diğer araştırmaların sonucuna paralel olacak şekilde izleyicilerin, farklı okuma türlerini gerçekleştirdiği ve televizyon metnini gerçek olarak idrak ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Yukarıda sıralanan çalışmalara ek olarak, sinema ve edebi eserlerle politik reklamları da konu edinen birçok alımlama araştırması yapılmış olmasına karşın, çalışmanın sınırlılığı gereği televizyon programlarına yönelik yapılan çalışmalara dair kısa bir serimlemede bulunulmuştur.

Hülasa, İngiliz Kültürel Çalışmaları geleneği içinde, Hall’un kodlama- kod açımlama yaklaşımının içerisinden çıkan alımlama analizi tekniği, televizyon programları dâhil olmak üzere birçok medya metninde izleyicinin üretilen iletiyi müzakere etme sürecini anlamlandırmak adına sosyal bilimler alanında sıklıkla kullanılan nitel bir araştırma tekniğidir.

Sonuç

Medya anlatılarıyla izleyici arasındaki ilişkiyi sorunsal haline getiren araştırmalar günümüzde yeni bir inceleme konusunu oluşturmamaktadır. İzleyicinin medya mesajlarını pasif bir şekilde mas eden anlayışının terk edilmeye başlandığı bir süreçte gerek kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı gerekse eleştirel kuram içinde konumlanan İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneği izleyiciye önem atfetmiştir. İzleyicinin belirli motivasyonlarla televizyonu seyrettiği varsayımından hareketle aktif izleyici yaklaşımlarını önceleyen kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı edilgen izleyici araştırmalarına bir tepki niteliği taşımaktadır.

Her ne kadar alanda birçok eleştiriye maruz kalsa da izleyiciye özerklik atfeden bu yaklaşımın akabinde gelişen alımlama çalışmaları da izleyicinin medya metni karşısında anlamı müzakere ettiği savını ön plana çıkarmıştır. Bu bakımdan medya egemen sınıfların değer yargılarını yeniden üreten ideolojik bir araç olsa da izleyici medya metni karşısında pasif değildir. Diğer bir ifadeyle tüketicinin egemen olduğu bir dönemeçte izleyici medya metnindeki farklı anlamları deşifre etme gücüne sahiptir. Nitekim süregelmekte olan izleyici odaklı tartışmalar ve izleyicinin medya metni karşısında özerkliğini önceleyen çalışmalar, alanyazında, yeni perspektifleri ve düşünsel izlekleri de beraberinde getirmeye devam edecektir.

 

İsmail Uğur AKSOY

 

KAYNAKÇA

  • Dağtaş, B. (1999). ‘’İngiliz Kültürel Çalışmaları’nda İdeoloji’’, Kurgu Dergisi, Sayı: 16, ss. 335-357.
  • Kula Demir, N. (2007). ‘’Elazığ’da Kurtlar Vadisi Dizisinin Alımlanması’’, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 9, Sayı: 2, ss. 252-266.
  • Nisan, F. & Akçay Bekiroğlu, H. (2016). ‘’Aşk-ı Memnu Dizisinin Alımlanması Üzerine Bir Çalışma’’, Karadeniz Teknik Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, Cilt 3, Sayı: 12, ss. 47-66.
  • Onay, A. & Eriş, U. (2016). ‘’Biscolata Reklamındaki Yarı Çıplak Erkekleri İzleyen Erkeklere Dair Bir Alımlama Çalışması’’, Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, Cilt 4, Sayı: 1, ss. 200-219.
  • Özçetin, B. (2018). Kitle İletişim Kuramları Kavramlar, Okullar, Modeller, İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Karabağ Sarı, Ç. (2014). “İzleyici Araştırmaları ve Politik İmkân Sorunu”, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Kültürel Çalışmalar Dergisi, Cilt 1, Sayı: 2, ss. 241-269.
  • Şakı Aydın, O. (2007). ‘’Alımlama Araştırmaları ve Kültürel Çalışmalar Geleneğinin Katkısı’’, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 11, ss. 119-131.
  • Şeker, T. (2009). ‘’5N1K Haber Programının Alımlama Analizi’’, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, Cilt 5, Sayı: 4, ss. 105-117.
  • Şeker, T. & Balcı, E. V. (2013). “Yeni Türk Çocuk Dizi Fenomeni ‘’Pepee’’ Çizgi Dizisinin Alımlama Analizi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 33, ss. 243-263.
  • Şeker, T. & İşliyen, M. (2012). “2011 CHP Seçim Reklamları Bağlamında Siyasal Reklamcılığın İzleyiciler Üzerindeki Etkilerine Yönelik Alımlama Analizi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 32, ss. 327-351.
  • Şeker, T. & Tiryaki, S. (2013).’’Savaş Fotoğrafçısı Filminin Alımlama Analizi’’, Global Media Journal, ss. 196-212.
  • Tomlinson, J. (1999). Kültürel Emperyalizm Eleştirel Bir Giriş, Çev. Emrehan Zeybekoğlu, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Turner, G. (2016). İngiliz Kültürel Çalışmaları, Çev. Deniz Özçetin ve Burak Özçetin, Ankara: Heretik Yayınları.
  • Yaylagül, L. (2014). Kitle İletişim Kuramları Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar, Ankara: Dipnot Yayınları.
  • Yıldırım Becerikli, S. (2012). “Sağlık İletişimi Çalışmalarında Alımlama Analizinin Kullanımı: Odak Grup Çalışması Yoluyla Kamu Kampanyaları ve Reklam Metinlerine İlişkin Çapraz Bir Okuma Pratiği”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Cilt 2, Sayı: 43, ss. 163-177.

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.