ALBRECHT KOSCHORKE’DEN “HİTLER’İN KAVGAM’I ÜZERİNE BİR ANALİZ: NASYONAL SOSYALİZMİN POETİKASI”

upa-admin 14 Mayıs 2020 11.423 Okunma 0
ALBRECHT KOSCHORKE’DEN “HİTLER’İN KAVGAM’I ÜZERİNE BİR ANALİZ: NASYONAL SOSYALİZMİN POETİKASI”

Kitabın Künyesi: Albrecht Koschorke (2016), Hitler’in Kavgam’ı Üzerine Bir Analiz: Nasyonal Sosyalizmin Poetikası, Çeviren: Ayşe Kurultay, İstanbul: İletişim Yayınları, 2016.

Hitler’in Kavgam’ı Üzerine Bir Analiz: Nasyonal Sosyalizmin Poetikası

Giriş

Albrecht Koschorke’nin kaleme aldığı Hitler’in Kavgam’ı Üzerine Bir Analiz Nasyonal Sosyalizmin Poetikası adlı kitap, iki dünya savaşı arası dönemde, Avrupa başta olmak üzere dünyayı etkisi altına alan faşizmi ve onun önde gelen temsilcilerinden biri olan Hitler’in ünlü Kavgam eserini, belagat üzerinden inceleyen titiz bir çalışmanın ürünüdür. Faşizmin destekçileri tarafından mukaddes bir kitap mahiyetinde olan Kavgam’ın çözümlendiği bu değerli eser, aynı zamanda faşizme ve Hitler’in düşünce yapısına dair bir kavrayışı da muhtevasında barındırmaktadır. Ayşe Kurultay’ın çevirisiyle İletişim Yayınları’nın yayımladığı söz konusu kitap, bu yazıda kısaca özetlenmeye çalışılmıştır. Şüphesiz ki, son derece özgül bilgiler içeren bu kitabın gerçek manada anlamlandırılabilmesi için tamamının dikkatli bir şekilde okunması gerekmektedir.

Yazar Hakkında

1958 doğumlu olan Alman edebiyat eleştirmeni ve akademisyen Albrecht Koschorke, Münih ve Paris’te çağdaş Alman edebiyatı, etnoloji, felsefe, sanat tarihi, iletişim bilimleri alanlarında öğrenim gördü. Çalışmalarını Konstanz Üniversitesi’nde Edebiyat Bilimi Kürsüsü’nde sürdürmektedir.

Albrecht Koschorke

Kitabın Hülasası

Kitabın ‘’Sunuş’’ kısmında, Nazi diktatörü Adolf Hitler’in ünlü ve dünyanın en çok satan kitaplarından biri olan eseri Kavgam, mercek altına alınmıştır. Nasyonal Sosyalizm’in fikriyatının anlatıldığı bu kitabın metninde, hınç ve nefret dolu bir ırkçı-milliyetçi dilin varlığına dikkat çekilmektedir. 1933’te Nasyonal Sosyalizm’in iktidar olmasının akabinde, Kavgam (Mein Kampf) adlı kitabın kutsal bir içyüze büründüğüne değinilerek, kitabın çok-satanlar listesine girdiğine yer verilmektedir. Öyle ki, bahsi geçen eserin 18 ayrı dilde tercüme edildiğine ve 1945’e kadar takriben 18 milyon nüshasının satıldığına vurgu yapılmaktadır. Ayrıca, savaşın sonunda intihar eden Hitler’in mirasçısı olmadığına dikkat çekilerek, kitabın telif haklarının Bavyera hükümetinde kaldığına yer verilmektedir. Nitekim Bavyera hükümetinin yeniden basmayı reddettiği Kavgam, uzun yıllar yalnızca internet üzerinden Almanca tam metnine ulaşılabilen “yasaklı” bir kitap olma özelliğini korumuştur. Bu durumun yanı sıra, bahsi geçen kitabın dünyanın birçok yerinde basılmaya ve satılmaya devam ettiğine değinilerek, İsrail’de dahi 1992’den beri kitabın kısaltılmış bir sürümünün satıldığının altı çizilmektedir. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, uluslararası telif hakkı kurallarına göre yazarının ölümünden 70 yıl geçmesinden dolayı eserin ‘’kamuya açık’’ hale geldiğine işaret edilmektedir.

Bu durumla bağlantılı olarak, 31 Aralık 2015’te, Kavgam, serbest kalmıştır. Nitekim bahsi geçen tarih gelmeden önce Bavyera hükümetinin Kavgam adlı eserin açıklamalı bir eleştirel basımını yaptığına da yer verilmektedir. Nihayetinde, kitabın 2016 yılı başında Münih Çağdaş Tarih Enstitüsü yayını olarak yayımlandığının altı çizilmektedir. Söz konusu eleştirel basımın da çok-satanlar listesinde birinci sıraya yükseldiğine ve yıl ortasında satışının 80.000’i geçtiğine vurgu yapılmaktadır. Kavgam’ın yeniden ortaya çıkmasıyla Neo-Nazilerin ve radikal milliyetçilerin meşru bir sembole ve bir “klasiğe” kavuştuğuna dikkat çekilerek, kitabın içeriğinden öte sembolik değerinin önemli olduğuna işaret edilmektedir. Bu yazı, hülasasının okuyucuya aktarıldığı Kavgam adlı eserin Türkiye’de nasıl karşılık bulduğuna dair ayrıntılı bir analizi de muhtevasında barındırmaktadır.

Kitabın ilk bölümünde, Hitler fenomenini anlamanın tek başına bireyi şeytanlaştıran bir yaklaşımdan fazlasını gerektirdiğine dikkat çeken yazar, çok güçlü bir parti kurarak, nihayetinde tüm bir halkı arkasına almayı başaran çok az sayıda kişinin var olduğunu ifade etmektedir. Bahsi geçen başarı için öncelikle enikonu özgül koşulların bir araya gelmesi gerektiği belirtilerek, bu özgül koşulların son derece tafsilatlı bir çözümlemesi okurlara aktarılmaktadır. Öyle ki, bu özgül koşullar başlığı altında, sosyal mitlerin hangi yollarla ortaya çıktığı ve bunda dönemin tedavülde olan metinlerinin nasıl bir rol oynadığı mercek altına alınmaktadır. Bilahare kitlelerin psikolojisine dair analizleriyle tanınan Fransız sosyolog Gustave Le Bon üzerinden ideolojilerin döngüsel bir şekilde yayıldığına vurgu yapılmaktadır. İdeolojilerin başlangıçta toplumsal sonuçlar doğurmadığına yer veren yazar, ne var ki, takıntılı bir kişilik tarafından benimsendiği takdirde ideolojilerin tahrip gücü kazanabileceğine dikkat çekmektedir. Bilhassa etkin iletişim ağlarına ulaşma fırsatına sahip olan takıntılı şahsiyetlerin, söz konusu koşulların neticesinde, geniş bir yelpazede kitlelerin duygu durumlarını etkilediğine vurgu yapılmaktadır.

Kitabın ikinci bölümünde, Hitler’in Kavgam adlı eseri, ideoloji ve kararlılık çerçevesinde analiz edilmektedir. Modern diktatörlüklerin ortak özelliğinin yaşlanmakta olan bir medya aracı olan kitaba birincil bir rol verdiğini ifade eden yazar Koschorke, bunun doğal bir yansıması olarak, kitap kültürünün aşırı bir önem kazanmasının son şeklini 20. yüzyıl totalitarizminde görüldüğüne dikkat çekmektedir. Nitekim 20. yüzyıl diktatörlerinin ekseriyetinin yazılı eser verdiği belirtilmiş, hatta kimi diktatörlerin kurdukları baskı rejimini doğrudan bir kitap kültü üzerine inşa ettiğine değinilmiştir. Öyle ki, ideal bir basitleştirmeyle kitapların totaliter rejimlerin sembolik bir merkezi olduğunu aktaran yazar, kitapların devlet propagandasının kutsal merkeziyetini teşkil ettiğine dikkat çekmektedir.

Nihayetinde parti teşkilatına, hatta bütün bir halka dağıtılan kitabın, bir nevi anayasal metin statüsüne veya asgari düzeyde rejimin kamusal etkinliklerinde hürmet gösterilmesi gereken bir otoriteye sahip olduğunun altı çizilmektedir. Kitapların diktatörlükler için kazandığı önemi ayrıntılı bir şekilde çözümleyen yazar, bilahare diktatörlerin kutsal metinlerinin müminlerine doğru yolu gösterme iddiasını taşıdığına yer vermektedir. Söz konusu kitapların etkilerini açıklamanın salt muhteva üzerinden olmayacağına atıfta bulunularak, kitabı kıymetli kılan özelliğin ritüel değer olduğuna dikkat çekilmektedir. Bunun yanı sıra kitabın sunduğu “özel alımlama olanaklarının” unutulmaması gerektiğini ifade eden yazar, kitabın tamamını okuyan insan sayısının sınırlı olduğunu belirtmektedir. Gelgelelim, çoğunluğun kitabı doğrudan okumaktan ziyade onu, tedavüle sokulan alıntılar üzerinden bildiğine vurgu yapılarak, böylelikle kitabın sırrına vakıf olmanın farklı mertebeleri olduğuna değinilmektedir. Nihayetinde, yazar Koschorke, diktatoryal kitapların 20. yüzyıldaki ilk örneği olan Adolf Hitler’in Kavgam adlı eserini de yukarıda özetlenen perspektif ışığında son derece malumat yüklü bir anlatımla okuyucuya aktarmaktadır. Öyle ki, Kavgam’ın savaş ve yenilginin travmasını yaşayan bir millete yeniden haysiyet ve büyüklük vaadinde bulunduğunu ifade eden yazar, bahsi geçen kitabı metinsel bir analize tabi tutarak, gerek Hitler’in, gerekse faşizmin anlayışını irdelemektedir.

Kitabın üçüncü ve son bölümünde ise, İkinci Dünya Savaşı ve Yahudi Soykırımı (Holokost) fecaatlerinin ardından, Avrupa politik eliti içinde, Avrupa’da yeni bir başlangıcın sadece milliyetçiliğin tahrip edici lanetinden kurtularak gerçekleşebileceği düşüncesinin egemen olduğuna yer verilmektedir. Öyle ki, Avrupa’da barışı getirecek düzenin demokratik özgürlükçü ve her şeyden önce post-milliyetçi olması gerektiğini belirten yazar, gitgide daha kapsamlı bir hâl alan Avrupa’nın bütünleşme projesinin aynı zamanda toplumsal bir öğrenme süreci idealini de içerdiğine vurgu yapmaktadır. Ne var ki, insanlığın tarihten ders alma noktasında şüphe etmemizi sağlayacak pek çok geçerli neden sunduğuna değinen Koschorke, her kuşağın dünyayı kendine özgü bir bakış açısıyla gördüğünü ifade etmektedir. Bundan ötürü, geçmiş nesillerin deneyimleri yalnızca sınırlı olarak kavranabilmektedir. Sonuç olarak, tarihten ders almanın doğrusal bir çizgide ilerlemeyeceğini belirten yazar, Nasyonal Sosyalizm’i yeniden irdelerken, dikkat edilmesi gereken noktaların altını özenle çizmektedir. Öyle ki, fanatizmin kör olmadığı, samimi bir inanç üzerinden temellendirilmediği ve nihayetinde fanatik hareketlerin tutarlı bir birlik oluşturmadığının altı çizilmektedir.

Sonuç

Alman edebiyat eleştirmeni Albrecht Koschorke’nin yazdığı, Hitler’in Kavgam’ı Üzerine Bir Analiz adlı kitap, hafife alınmaması gereken bir ideoloji olarak faşizmin nasıl anlamlandırılması gerektiğini bizatihi faşizmin kült liderlerinden biri olan Adolf Hitler’in ünlü Kavgam eseri üzerinden inceleyen derinlikli bir çalışmanın tezahürüdür. İnsanlığın yaşadığı en büyük felaketlerin mimarı olan faşizmin zihin haritasını anlamlandıran bu kitap, Kavgam adlı eserin metin bazlı bir analizini içermektedir. İletişim Yayınları’nın “Faşizm İncelemeleri” külliyatında son derece özgül bir yeri bulunan bu kitabı tüm okurlarımıza tavsiye etmekteyim.

Not: Bu kitap ve yazı, Nazizm ideolojisini yayma amacı gütmemekte ve lanetlemektedir.

İsmail Uğur AKSOY

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.