İran Devlet Televizyonu’nun bildirdiğine göre, 27 Mart’ta, İran ve Çin, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının ekonomik zorluklara yol açtığı bir dönemde, İran’ın ekonomik sorunlarını ele alan 25 yıllık tarihi bir stratejik işbirliği anlaşması imzaladılar. 25 yıllık anlaşmayı çevreleyen tantanaya rağmen, anlaşmanın ayrıntıları hakkında verilen bilgiler henüz tam olarak elde edilememektedir. İran Dışişleri Bakanlığı’nın sözcüsü Said Hatibzade’nin iddiasına göre, Çin tarafı, başka ülkelerle yaptığı stratejik anlaşmalar gibi, İran’la yaptığı anlaşmanın detaylarını da belli bir süre gizli tutmaktadır. Dolayısıyla, elimizdeki bilgiler, şimdilik karşılıklı resmi açıklamalar ve Çin ile İran Dışişleri Bakanlarının imza sonrası basın toplantısındaki ifadelerine dayalı, Bu yazıda, Çin-İran Stratejik İşbirliği Anlaşması’nı UPA okurları için değerlendireceğim.
Öncelikle, “Kapsamlı Stratejik Ortaklık” olarak adlandırılan anlaşma, petrol ve madencilikten tutun İran’daki endüstriyel faaliyetleri teşvik etmeye ve ulaştırma ve tarımsal işbirliklerine kadar çok çeşitli ekonomik faaliyetleri kapsıyor. Anlaşma, aynı zamanda turizm ve kültür alışverişini de desteklemektedir. Bu anlaşma, tarihsel açıdan da büyük önem taşımaktadır. Zira anlaşma, Çin ile İran arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yıldönümüne denk geliyor. İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Çinli mevkidaşı Wang Yi’nin imza törenine katıldıkları anlaşmanın ayrıntıları henüz açıklanmadı. Wang Yi, Suudi Arabistan, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman’daki durakları da içeren ve 6 farklı ülkeden oluşan Ortadoğu turunun bir parçası olarak İran’daydı. Bu ziyaret vesilesiyle, tarihi anlaşmaya resmi imza da konulmuş oldu.
Anlaşma, İran’ın büyük bir dünya gücü ile bu kadar uzun süreli olarak (25 yıl) imzaladığı ilk anlaşma oluyor. Bilindiği üzere, 2001 yılında İran ve Rusya, esas olarak nükleer alanda 10 yıllık bir işbirliği anlaşması imzalamışlardı ve bu anlaşma iki defa beş yıllık uzatma ile 20 yıla uzatılmıştı. 27 Mart Cumartesi günkü törenden önce Wang Yi, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve eski İran İslami Şûra Meclisi Başkanı Ali Laricani ile görüşmüştü. Laricani, şimdilerde Çin ile olan ilişkilerde Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in özel temsilcisi olarak görev yapıyor.
Wang Yi, basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Dünyanın durumu ne kadar değişirse değişsin, Çin’in İran ile olan ilişkilerini geliştirme istekliliği değişmeyecek” dedi. Ayrıca, ilişkilerin önemine değinerek, “… Bugün imzalanan kapsamlı işbirliği planı, Çin-İran kapsamlı stratejik ortaklığını teşvik etmek için genel bir plan oluşturacak.” ifadesini kullandı. Yi, ayrıca, “İran’a uygulanan mantıksız tek taraflı yaptırımlar” ve “bölgesel duruma dış müdahalenin kötü sonuçları” hakkında da yorumlarda bulundu ve ABD’nin İran’a yönelik politikasına açık atıf ve eleştiriler yaptı.
Bilindiği üzere, İran İslam Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında imzalanan bu anlaşma; derin, çok katmanlı ve tam teşekküllü bir anlaşma olarak ikili ilişkileri gerek teknolojik ve IT konusunda, gerekse de askeri, ekonomi, siyasi ve kültürel olarak genişletmektedir. Anlaşma, ilk olarak Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2016 yılında İran Dini Lideri Ali Hamaney ile bir araya geldiği Tahran ziyareti sırasında gündeme gelmişti. Ancak planlanan anlaşma, geçen yaz sözde anlaşma taslağının sızdırılmasıyla yoğun bir incelemeye alındı. Çünkü birçok konu, Çin yetkililerinin arzu etmediği altbaşlıkların ifşa edilmesi nedeniyle, Pekin’in stratejik yönden bazı hedeflerini ifşa etmiş ve tepkiye neden olmuştur. Hatta İran dışında olan bazı İranlılar, bu anlaşmayı İran İslam Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarlarına ihanet olarak nitelendirip, bunun ülkeyi Çin sömürgesine dönüştüreceğini ileri sürmüşlerdi. Bu bağlamda, medya aracılığıyla ne kadar mantık ve diplomatik üslup dışı ifadeler kullanılsa da, o günden beri prosedür karşılıklı devam ederek günümüzdeki duruma gelmektedir.
Şu andaki anlaşmanın maddelerine bakıldığında; Çin’in, İran limanlarına ve adalarına benzeri görülmemiş bir erişim karşılığında, anlaşmanın 25 yıllık vadesi boyunca her periyod (yıl) olarak İran’a 400 milyar dolar yatırım yapmaya hazır olduğu belirtilmektedir. Bu da, Çin yatırımları hassas bir konu olduğu için, İranlılar tarafından titizlikle dikkate alınmaktadır. Fakat bu meseleye bağlı olarak, rejim muhalifleri, İran dışında faaliyet göstermiş olan televizyon kanalları aracılığıyla İran halkını tepki göstermeye teşvik ederek, İranlılar arasında egemenlik kaybı korkularını ateşliyorlar. İlginç bir detay ise, 27 Mart’ta imzalanan anlaşmada geçen 400 milyar dolarlık yatırım sözü, yabancı basında çıkan bazı haberlerde yer almasına rağmen, Çin basınında hiç yer almadı. Hatta Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zhao Lijian, haftalık basın konferansında Çin yatırımının toplam miktarı konusundaki sorulara yanıt vermeyi reddetti. Zhao, “Plan ekonomik ve kültürel işbirliğindeki potansiyellerden yararlanmaya ve uzun vadeli işbirliği için rota çizmeye odaklanıyor.” dedi ve “Herhangi bir niceliksel, spesifik sözleşme ve hedef içermiyor, herhangi bir üçüncü tarafı hedef almıyor ve ileriye dönük Çin-İran işbirliği için genel bir çerçeve sağlayacaktır.” diye ekledi.
Görünen o ki, İran ile Çin arasındaki stratejik anlaşma, “büyük ve tarafların arzuladığı bir anlaşma” niteliğindedir. Zira, bugün Batı ambargoları nedeniyle ekonomisi sarsılan ve meşruiyeti azalan İran rejimi, yabancı yatırımlar konusunda, ölçülebilir hedefler veya belirli programlar için sağlam bir yönteme ve güven veren bir işbirliğine ihtiyaç duymaktadır. Aslına bakılırsa, bu anlaşma gerek İran, gerekse Çin tarafı için istek uyandıran bir stratejik belgedir. İran, yıllardan beri ABD ve müttefiklerinin yaptırımlarına maruz kaldığı için, ekonomik altyapısını güncelleyememiş, elinde olan tüm potansiyellere rağmen gerekli ilerlemeyi elde edememiştir. Öte yandan, nükleer teknolojide başarısını gösterse ve balistik füze geliştirme konusunda önemli yol kat etse de, uzay saha kontrolü yönünde hâlâ Batı GPS sistemi şemsiyesi altındadır. Bu bağlamda, yaptırımları aşarak denizlerde başıboş gezen petrol gemilerini bile ABD uzay uyduları tespit ederek satışlarını engellemektedir. Hâl durum böyleyken, Çin tarafından BEIDOU navigasyon sisteminin 55. uydusunun fırlatılması, Çin’in küresel kapsama alanı sağlama çalışmalarının tamamen başarılı olduğunu gösterirken, İran, işte bu navigasyon sistemiyle kendi sınırları içindeki (hava, kara ve deniz olarak) faaliyetlerini ABD GPS navigasyon sistemi denetiminde uzak tutabilecektir. Bu da, İran’ın askeri ve güvenlik doğrultusundaki amaçlarını güvenlikle devam edebileceğini sağlamış olacaktır. Dolayısıyla, 25 yıllık stratejik anlaşma, özellikle savunma konusunda işbirliğinin belirli alanlarını da kapsayarak, bir yandan Çin’in diğer bölgesel güçlerle angajman normunun içinde olmasını sağlamakta, diğer yandan da İran’ın elinin bölgesel ve bölge ötesi dengelerde bir adım ileride olmasına olanak vermektedir.
Ayrıca bu noktada şunu da hatırlatmak gerekir; Çin, şu anda sadece İran’a değil, başka bazı bölge ülkelerine de yatırımlar yapmaktadır. China Global Investment Tracker‘a göre, Çin’in 2010 ile 2020 yılları arasında İran’a yaptığı yatırım 18,2 milyar dolara ulaşmaktadır. Aynı dönemde, Çin, Suudi Arabistan’a 30,6 milyar dolar ve BAE’ye 29,5 milyar dolar yatırım yapmıştır. Pekin ve Tahran, yakın ilişkilerini öne sürerek aralarında siyasi çıkarlar bulurken, gerçek sonuçlara bakıldığında, aslında Çin’in İran’la ilişkileri Körfez’deki rakipleriyle olan ilişkilerinin gerisinde kalmaktadır. Dolayısıyla, stratejik anlaşma gereği, Çin, artık bölgedeki en fazla yatırımını İran’a yapacaktır. Bu da, İran’daki işsizliğin azalması, refah seviyesinin artması, İran’ın artık Çin’in “Kuşak ve Yol” projesinin içinde yer alması, kara ve deniz transit bağlantılarından kazanç sağlaması vb. anlamına gelmektedir. En önemlisi, Çin, bu anlaşma gereği 25 yıl boyunca İran’dan indirimli ve düzenli petrol almayı garanti etmektedir. Ayrıca, anlaşma, ortak eğitim ve tatbikatlar, ortak araştırma ve silah geliştirme ile istihbarat paylaşımı da dahil olmak üzere askeri işbirliğinin derinleştirilmesini de öngörmektedir.
Kısacası, bu anlaşma, Çin’in Ortadoğu’daki etkisini hiç olmadığı kadar derinleştirecek ve ABD’nin İran’a karşı yürüttüğü tecrit politikası ve yaptırımlarının etkisini de kıracaktır. Bilindiği üzere, ABD ve İran, AB troykası ile birlikte 6 Nisan’da yeniden JCPOA (Ortak Kapsamlı Eylem Planı) için Viyana’da bir araya gelecekler ve nükleer anlaşmaya geri dönme müzakeresine başlayacaklardır. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, görüşmelerdeki ana konuların İran’ın yeniden nükleer anlaşma koşullarına adım adım geri dönmesi ve ABD’nin de İran’a karşı Donald Trump döneminden beri uygulamada olan yaptırımlarını benzer şekilde adım adım kaldırılması olacağını belirtmektedir. Fakat İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, yaptığı resmi açıklamada, Tahran’ın yaptırımların kademeli olarak düşürülmesi önerisine karşı çıktığını ve İran’ın kesin politikasının ABD’nin tüm yaptırımları kaldırması olduğunu ifade etmiştir.
Bütün bunlara rağmen, “Şeytan” her zaman olduğu gibi iş başındadır ve İran’ı bu anlaşmada başarısız kılmak için elinden geleni yapmaktadır. Nitekim İran rejimine karşı olanlar, bu anlaşmanın Türkmençay Anlaşması veyahut 1919 yılında imzalanan İran-İngiliz Anlaşması’nın benzeri olduğunu ileri sürmekte ve provokasyon yaparak siyasal oyunlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Ancak söz konusu bu iki anlaşma, Kacarlar döneminde, İran’ın kuzey tarafından Rus ve güney tarafından İngiliz işgali altında olduğu ve merkezi yönetimin çöktüğü bir ortamda imzalanmıştır. İran, bugün ise ne işgal altındadır, ne de sömürgecilik etkisi altındadır. Hatta açık söylemek gerekirse, ABD tarafından sisteme entegre edilmemesinin de avantajıyla, dünyada en bağımsız hareket edebilen ülkelerden biri durumundadır.
25 yıllık anlaşmanın detayları ve sektörel olarak farklı alanlar için geçerli olacak ek protokoller, ancak önümüzdeki aylarda ikili uzman komisyonları tarafından düzenlenecek ve yürürlüğe girecektir. İran, ABD yaptırımlarını dengelemek ve yeni ekonomik teşvikler sağlamaları için diğer JCPOA imzacılarına (Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin) baskı yapmak için, bu anlaşma sayesinde avantaj elde ediyor gibi gözüküyor. Günümüzde yaptırımlar ve şantajlara dayalı siyaset ve diplomasi yürütmek ise, ABD-İran örneğinde olduğu gibi, her zaman başarısız sonuç veriyor. Nitekim Obama döneminde başlayan İran yakınlaşmasını sürdüremeyen ABD, İran’ı en büyük rakibi Çin’e kaybetmiş gibi gözüküyor. ABD, bu politikalarıyla Türkiye ve diğer bölge ülkelerini de zamanla Çin ve Rusya’ya kaptırabilir…
Kapak fotoğrafı: Financial Times
Prof. Dr. Ghadir GOLKARIAN