BİRLEŞİK KRALLIK-AVUSTRALYA SERBEST TİCARET ANLAŞMASI VE BREXIT SONRASI İNGİLİZ DIŞ POLİTİKASININ KISA BİR ANALİZİ

upa-admin 21 Haziran 2021 2.217 Okunma 0
BİRLEŞİK KRALLIK-AVUSTRALYA SERBEST TİCARET ANLAŞMASI VE BREXIT SONRASI İNGİLİZ DIŞ POLİTİKASININ KISA BİR ANALİZİ

Giriş

Avrupa Birliği (AB) gibi supranasyonel ve sui generis özelliklere haiz bir uluslararası örgütten ayrılma kararı (Brexit) veren Birleşik Krallık, ayrılma sürecine ilişkin peyderpey imza ettiği anlaşmalar yanında, yeni ticari, ekonomik ve siyasi açılımlar sunan diğer anlaşmalarla da uluslararası politikada dikkatleri cezbetmektedir. Bunlardan biri de, geçtiğimiz hafta Avustralya ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’dır. Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’un “Gençlerimiz için harika fırsatlar sunuyor” diyerek sunduğu anlaşma, ortak kültür, tarih ve değerleri paylaşan iki ülkenin özellikle işletme ve tüketicilerini ilgilendirirken, bazı uzmanlara göre ise bu anlaşma Asya-Pasifik bölgesinde daha büyük ticari işbirliklerine yol açacak bir projenin ilk adımı olarak da değerlendirilebilir. Aslına bakılırsa, Birleşik Krallık, Brexit’in ardından Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülke ile ekonomi ve ticaret içerikli birçok anlaşma imzalayarak AB ile yaşadığı olaylı boşanmanın ardından dış politikasına yeni bir perspektif sağlama çabasında. Bu bağlamda, ülkenin taraf olduğu yeni anlaşmaları biraz da bu yaklaşım ışığı altında okumak ve değerlendirmek gerekiyor.

Brexit Sonrası Serbest Ticaret Anlaşmaları

AB’den ayrılmasının akabinde yayınladığı yeni dış politika ve güvenlik strateji belgesinde Hint-Pasifik bölgesine ve Asya ülkeleri ile olan diplomatik ilişkilerin geliştirilmesine öncelik veren Birleşik Krallık hükümeti, dünya siyasetinin merkezinin Atlantik’ten Asya’ya kaymasıyla doğru orantılı olarak yeni açılımlar gerçekleştirmeye başlamıştır. Başbakan Boris Johnson, Brexit Anlaşması’na atıfla, “Bu anlaşma bize hem ekonomik, hem de siyasi açıdan işleri daha iyi ve daha farklı yapma özgürlüğü veriyor” ifadesini kullanmış; aynı zamanda ABD’nin en önemli müttefik olarak kalmaya devam edeceğinin altını çizmiştir. Küresel politikanın sivrilen gücü Çin’le ilgili temkinli ifadelerin kullanıldığı yeni strateji belgesinde Pekin’le dengeli ilişkiler yürütüleceği vurgulanırken, ticaret ve yatırımlar alanında bu küresel partnerle olumlu ilişkilerin hedeflendiği belirtilmiştir. Birleşik Krallık, Çin ile olduğu gibi diğer küresel ve bölgesel aktörlerle ekonomik ve ticari alanlarda yeni karşılıklı bağımlılık ilişkileri tesis etmeye odaklanmıştır.

Londra, bu kapsamda gerçekleştirdiği yeni ticaret anlaşmalarını, hem AB’den ayrılma sonrası ekonomisinde yaşanabilecek muhtemel hasarları telafi etmek için, hem de ABD, Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerle olan ticari temelli ilişkilerinde bir denge unsuru olarak kullanmak istemektedir. Brexit sonrasında İngiltere’nin özellikle Ortadoğu ve Körfez bölgesine yönelik artan ilgisiyle beraber doğrudan Avrupa pazarından mahrum kalma ihtimaline karşılık yeni serbest ticaret anlaşmaları imzalamaya var olan ortaklıkları ise revize etmeye yöneldiği görülmüştür. Tarihsel süreçte bir kısmını protektorası altına aldığı Körfez ülkelerinden Umman’da askeri eğitim tesisi açması, Bahreyn’de daimî deniz üssü kurması, Suudi Arabistan’la 48 adet savaş uçağı satışı sözleşmesi imzalaması, Türkiye de dahil AB üyesi olmayan yaklaşık 60 ülkeyle ticaret anlaşmaları imzalaması ve Trans-Pasifik Ortaklığı Ticaret Paktı’na (CPTPP) başvuruda bulunması, İngiltere’nin bu yönelimine/politikasına örnek olarak verilebilecek gelişmelerdir.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Avustralya ile imzalanan yeni serbest ticaret anlaşması da aslında İngiltere’nin Brexit sonrası dış politikasında Asya-Pasifik bölgesine yönelik geliştirdiği temel stratejinin bir parçası olarak görülmelidir. Başbakan Johnson’ın dünyanın diğer yerlerinde çalışma ve yaşama şansı isteyen özellikle genç vatandaşları için olanak sağlaması nedeniyle “gençlere harika bir fırsat” olarak değerlendirdiği bu anlaşma ile, 2020 itibariyle toplam 20,1 milyar sterlin civarında gerçekleşen iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin daha yüksek bir değer kazanması beklenmektedir. Ancak İngiltere’deki Ulusal Çiftçiler Birliği’nin (NFU) İngiliz üreticilere kıyasla daha düşük maliyetli üretim yapan Avustralyalı et üreticilerinin İngiliz üreticileri olumsuz etkileyebileceğini belirterek İngiltere’deki yerli üreticilerin rekabet gücünü azaltabileceğine dikkat çektiklerini ve bu yönüyle anlaşmaya muhalefet ettiklerini de bir anekdot olarak belirtmemiz gerekiyor.

29 Aralık 2020 tarihinde Türkiye ile de bir serbest ticaret anlaşması imzalayan İngiltere, iki ülke arasındaki ticaret konularında herhangi bir belirsizlik ortamına mahal vermeden Brexit öncesinde olduğu gibi Brexit sonrasında da, özellikle kurallar ve gümrük tarifeleri açısından, sorunsuz bir şekilde işlemesi sağlanmıştır. İngiltere’nin Türkiye, Avustralya gibi birçok ülkeyle ve belirttiğimiz gibi AB üyesi olmayan yaklaşık 60 ülkeyle Brexit sonrası dönemde serbest ticaret anlaşmaları imzalaması, hem yeni güvenlik ve dış politika stratejisi açısından elzemdir, hem de ülkenin kendi iç ekonomik ve mali/finansal yapısı için bir zorunluluk olarak belirmektedir. Çünkü İngiltere, 2,76 trilyon dolarlık milli geliri ile Birliğin ikinci büyük ekonomisi olması hasebiyle ticari ilişkilerinin neredeyse yarısını Birlik içerisindeki ülkelerle gerçekleştirmekteydi ve ayrılma sonrasında finans uzmanları İngiliz ekonomisinde % 5-6 oranında küçülme beklediklerini önceden ortaya koymuşlardı. Birleşik Krallık hükümeti, sermaye yatırımlarını ve sermaye hareketlerini olumsuz etkileyerek ülke ekonomisinin küçülmesine, sterlinin değer kaybetmesine ve neticede İngiltere’nin kredi notunun düşmesine yol açabilecek bütün bu negatif senaryolara meydan vermemek için, Birlik’ten ayrılmanın akabinde ticaret anlaşmaları çerçevesinde hızlı bir ekonomik küresel ilişkiler ağı oluşturmak için harekete geçmiştir. Hatırlatmak gerekir ki, küresel finans krizinden Euro bölgesine göre daha çabuk çıkan İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla içine düşeceği Brexit kaynaklı finansal krizden kurtulması için başka bir şansı ya da alternatifi olmayacaktır ve küresel bir finans merkezi olan Londra, dünya çapındaki prestijini kaybederek bu unvanı Asya-Pasifik’teki başka bir megapole kaptırabilecektir.

Sonuç

Tüm bu saydıklarımız ekseninde, İngiltere’nin Brexit kaynaklı olası bir resesyondan korkarak, özellikle dış ticaret fazlası verdiği Türkiye gibi en önemli ticari partneriyle vakit kaybetmeksizin bir ticaret anlaşmasına yönelmesi ve Ortadoğu, Körfez, Asya-Pasifik coğrafyalarındaki ülkelerle ekonomik, mali ve ticari ilişkilerini derinleştirmeye yönelmesi kendi ulusal çıkarları ve geleceği adına büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, diğer Avrupa ülkelerinin aksine “en güçlü müttefik” olarak tanımladığı ABD ile olan ilişkileri sadece AB odaklı olmayan İngiltere, tarihsel temellere dayanan bu ilişkisini (özel ilişkiler) Birlik konsepti olmadan da yürütebileceği mesajını güçlü bir şekilde vermek istemektedir. Londra, “Rekabetçi Bir Çağda Küresel Britanya” başlıklı yeni dış politika ve güvenlik strateji belgesi temelinde, Brexit sonrası yeni dönemde ve değişen küresel sistemin şartlarına kendini ekonomik, siyasal ve ticari açılardan adapte ederek kaderini çizmeye odaklanmış durumdadır. Son ticaret anlaşmalarını bu minvalde okumak daha gerçekçi ve faydalı olacaktır.

Mehmet BABACAN

 

KAYNAKÇA

 

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.