AZERBAYCAN-İSRAİL STRATEJİK İŞ BİRLİĞİ

upa-admin 01 Haziran 2023 951 Okunma 0
AZERBAYCAN-İSRAİL STRATEJİK İŞ BİRLİĞİ

İçinde bulunduğumuz coğrafya, düz okumalarla anlaşılamayacak biçimde karmaşık, ezberlerle nitelenemeyecek çerçevede kompleks, analitik bir bakış geliştirilmeden ise, kaba, sığ yorumlarla, kaybolunması mümkün bir alanı ifade etmektedir. Aslında, uluslararası siyasetin genel zemini de burada kendisini bulmaktadır.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin 70 yılı aşan birikiminde, inişler çıkışlar yaşanmakla birlikte, 1958’de imzalanan Çevresel Pakt, Trident (https://www.foreignaffairs.com/articles/turkey/2015-05-07/tridents-forgotten-legacy) istihbarat ağı, 1967 ve 1973 savaşlarında, ikili ilişkilere karşın Türkiye’nin Arap ülkelerini desteklemesi, eş zamanlı olarak 1970’li yıllarda FKÖ’yü tanıması, 1990’larda İsrail ve Filistin yönetiminin temsil düzeyini büyükelçilik zeminine taşıması, denge ve çelişkiler çerçevesinde, Ofra Bengio ve Gencer Özcan’ın tanımlamasıyla, “dostluk, müttefiklik ya da düşmanlıkla değil, yoğun ilişkilerle” (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/845068)  tarif edilen bir özel ilişki  modelini ortaya koymuştu. İlişkilerdeki temel sorun ise, İsrail’in Filistin politikası yüzeyinde tartışıldı. Nitekim, her ne kadar 2005’te Erdoğan’ın İsrail ziyaretiyle bugünkü iktidar döneminde iyimser bir başlangıç yaşansa da, hatta 2008’de İsrail-Suriye aracılı görüşmelerinde Türkiye, “kolaylaştırıcı” olarak yer alsa da, 2009’daki Davos süreciyle ve Mayıs 2010’daki Mavi Marmara hadisesiyle, 2022’deki “tekrar normalleşme”ye  kadar bir hayli dalgalanma yaşandı.

Türkiye-İsrail ilişkilerini bugün sadece Filistin konusu bağlamında ele almak bir hayli yetersiz kalmaktadır. Gerek Doğu Akdeniz’de başta İsrail doğalgazının Batı piyasalarına ulaştırılması çabası, gerekse 1990’larda SSCB’nin parçalanması döneminde Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması ve Kafkasya coğrafyası, çok farklı anlamlar getirmiştir.

İsrail-Azerbaycan ilişkileri, bağımlı değişken olarak, elbette Türkiye ile birlikte, Doğu Akdeniz’den Kafkasya’ya, iki enerji kaynağı ve güzergahı açısından başlıca bir anlam taşımaktadır. Azerbaycan’ın Karabağ toprakları Ermenistan tarafından işgale uğradığında, Türkiye ve İsrail, Azerbaycan’a Stinger füzeleri sağlamıştır (https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/good-relations-between-azerbaijan-and-israel-model-other-muslim-states-eurasia). 30 yıl sonra, İsrail’in Kamikaze Sihaları’nın ve Türkiye’nin Bayraktar İHA/SİHA’larının Azerbaycan’a satılması, bu politikanın devamıdır. Öte yandan, Azerbaycan’da medikal ve telekomünikasyon alanında İsrail’in önemli yatırımları bulunmaktadır. İsrail şirketi Bezeq, telekomünikasyonda bu örneklerden son derece önemli olanıdır (https://besacenter.org/wp-content/uploads/2014/10/MSPS110-web.pdf).

Davos krizinin yaşandığı 2009 yılının Haziran ayında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Azerbaycan’ı ziyaret etmiş, Türk-İsrail gerginliğinin Azerbaycan’a yansımaması için bir politika ortaya koymuştur (https://eurasianet.org/azerbaijan-peres-baku-visit-highlights-possibilities-of-israeli-azerbaijani-cooperation). 2022’deki ziyaretiyle, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmenin önünü açan şimdiki İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ise, daha yakınlarda Azerbaycan’ı ziyaret etmiş (https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/israil-cumhurbaskanindan-azerbaycana-ziyaret-2086122), artık belli olgunluğa erişen ilişkilerde bir pekişme yaşanmasını simgelemiştir. Kültürel altyapı, Azerbaycan’daki Yahudi nüfusunun ikili ilişkilerdeki yapıcı rolü ve kendilerini rahat hissetmeleri, bu ilişkilerde kamu diplomasisinin rolünü de belirtmiştir. Türkiye-İsrail normalleşmesinde, hiç kuşkusuz Azerbaycan’ın da dolaylı/dolaysız önemli katkıları vardır.

Herzog ve Aliyev

İsrail’in Azerbaycan’la ilişkilerinde, ekonomik, diplomatik, askeri boyutların olduğunu ve bunu stratejik iş birliği çerçevesinde ortaya koyduğu rahatlıkla gözlemlenebilir. Her şeyden önce, İsrail’in 2004’ten beri, milli güvenlik siyaset belgesinde, “öncelikli tehdit” saydığı İran’la komşu, laik bir model, İran’daki Türk nüfusu ile önemli bir kültürel nüfuz kaynağıdır. Benzer koşullar daha da öncelikle Türkiye için mevcuttur. Ancak Türkiye elbette İran’ı “hasım” olarak görmemektedir. Tarihsel rekabet ise bir vakıadır.

İran, Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husiler, Irak’ta Şii Araplar üzerinden bir mezhepsel/örgütsel nüfuz alanı inşa etmiş, İsrail’i Lübnan’dan Hizbullah ile vekalet savaşı çerçevesinde, tahrip etmeyi tercih etmiştir. Hamas, İran tipi bir örgüt olmamakla birlikte, İran için bir Doğu Akdeniz periferisi planı, Hizbullah-Hamas zemininde, Lübnan-Gazze mihverinde yer almıştır.

Azerbaycan-İsrail ilişkilerinde Doğu Akdeniz’den Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya uzanan çerçevede, Türkiye’nin konumu, Türkiye’nin Azerbaycan’la “tek millet, iki devlet” ilişkisi, 2021’deki Şuşa Beyannamesi ile “müttefiklik ilişkisi”, Azerbaycan’ın İsrail’le “stratejik iş birliği”, Türkiye-İsrail’in “yoğun ilişki” modeli, bölgede önemli bir sinerji doğması için potansiyeli barındırmaktadır. Rusya’nın Zengezur Koridoru politikası, Ermenistan’ın Karabağ dahil Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıma noktasına gelmesi, 1990’larda daha proje aşamasındayken İsrail’in de destek verdiği Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Doğu Akdeniz’de enerji güzergahı ve “hub”larının kesiştiği bir tabloyu işaret etmektedir. Bu tablodan şikâyetçi ülkelerin başında da İran ve Ermenistan gelmektedir.

Bölgedeki tek NATO üyesi Türkiye’nin Azerbaycan’la “kardeşlik ve müttefiklik”, İsrail’le “yoğun ilişki” modeli, farklı bir gelecek potansiyelini de içinde taşımaktadır.

Doç. Dr. Deniz TANSİ

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.