KISSINGER’IN ARDINDAN

upa-admin 04 Aralık 2023 526 Okunma 0
KISSINGER’IN ARDINDAN

Başkan Nixon ve Ford yönetimleri sırasında ABD Dışişleri Bakanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı yapmış olan Henry Kissinger’ın vefat haberini aldığımda, 1996 senesinde ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümü birinci sınıfta okuduğum zamana geri döndüm. Zorunlu ders kitabımız olan Kissinger’ın Diplomasi eseri, çok kısa bir zamanda yabancı bir dilde okuduğum en uzun kitaptı. Ancak okurken hiç sıkılmamış, dersin sınavlarına hazırlanırken sayfalarca not çıkarmış ve her iki sınavdan da en yüksek notları alarak dersi tamamlamıştım. Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu ve aynı alanda akademisyen olmanın hem iyi, hem de zor yanı, “dünyanın nasıl döndüğünü” anlayabilmek ve bu nedenle de devletler arasındaki ilişkilerde çıkarların ahlaki değerlerden daha üstün olduğunu görebilmektir.

Henry Kissinger, hem konumu, hem de kişisel altyapısı gereği kendi ülkesinin çıkarlarını korumayı birinci plana koyarken, özellikle Vietnam Savaşı sırasında ve Latin Amerika’da sebep olduğu acı sonuçlardan ötürü ölümünden önce ve de sonra nahoş hatırlanan biri oldu. Bununla birlikte, Kissinger’ın ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki yumuşama (detant) döneminde attığı adımlar, taraflar arasında nükleer silahların kontrolü ve anti-balistik füze anlaşmalarının imzalanmasına yönelik siyasete yön vermesi ve ABD-Çin yakınlaşmasını sağlaması, olumlu yönleri olarak anılacaktır.

Daha az konuşulan, ancak Kissinger’ın akademik yönünün siyasetine yön veren unsuru tarihsel olayları ve diplomasiyi, derinde yatan etkenleri ile okuyabilmesidir. Kendi derslerimde de altını çizerek anlattığım bir konu olan Viyana Kongresi ve büyük devletlerin uyumu Kissinger’ın doktora tez konusudur. Kissinger, dünya siyasetinde ağırlığı olan devletlerin kurduğu bir düzenin meşru olduğunu ve büyük devletlerden en az birinin bu düzene karşı çıkması durumunda düzenin tehlikeye gireceğini göstermektedir. 1969’dan itibaren oluşan elverişli uluslararası siyasi ortamda büyük devletler arasında daha fazla temas kurarak, gelişen iklimi ABD’nin çıkarına olabilecek şekilde yönlendirmeyi bilmiştir.

Kissinger’ı şimdiki zamanın ölçütleri ile değil, içindeki zamanın ruhu ile değerlendirmek gerekir. 2002’de ABD’de öğrenciyken, Amerikan Dış Politikası dersi alıyordum. Konu ABD-Çin yakınlaşması idi. Irak Savaşı henüz başlamamıştı, ama ABD ve Irak arasında tansiyonun yüksek olduğu zamanlardı. Dersi veren hocamız, 1972’den bir gazete başlığı gösterdi: “Nixon Çin’e Gidiyor”. 20’li yaşlardaki bizler buna tepki göstermeyince, hocamız şöyle dedi: “Yani düşünün ki bugünkü gazetenin başlığı ‘G. W. Bush Irak’a Gidiyor.’

Türkiye’de halkın hassas olduğu ama Kissinger’ın rolünü nispeten az bildiği bir konu da Kıbrıs meselesidir. ABD’de Nixon yönetimi dönemini, Dış Politika dersinde “Nixon-Kissinger” dönemi diye anlatırız. Önce Ulusal Güvenlik Danışmanı, daha sonra da Dışişleri Bakanı olarak Kissinger, siyaset yapma ve karar verme süreçlerinde sorumluluğun sahibi olan Başkan’a doğrudan etki etmiş ve Amerikan dış politikasını belirlemiştir. 1970’lerdeki yumuşama dönemine rağmen, ABD için komünizm algısı değişmemişti. Tehdit değerlendirmesi ve verilecek karşılıklar da buna göre şekilleniyordu. İlkeler ve Amerikan değerleri üzerinden değil, vakaya ve duruma göre tepki verilmesi seçilmişti. Şu anda ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde çatışmaya kendi kuvvetleri yerine yerel unsurları sokması fikri Vietnam Savaşı döneminde şekillenmiştir. Benzer bir mantığı Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da beliren “komünizm tehlikesi”ne karşı, Türkiye’nin 1974 Kıbrıs Çıkarması’na destek vererek yürütmüştür. Aynı şekilde devam eden süreçte Henry Kissinger Rum lobisinin baskısı ile Türkiye’ye yapılması istenen silah ambargosuna karşı çıkmıştır.

Doç. Dr. Şebnem UDUM

Hacettepe Üniversitesi

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.