ALMANYA’NIN ÇİN STRATEJİSİ: DENGELİ YAKLAŞIM VE YENİ ZORLUKLAR

upa-admin 18 Nisan 2024 244 Okunma 1
ALMANYA’NIN ÇİN STRATEJİSİ: DENGELİ YAKLAŞIM VE YENİ ZORLUKLAR

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un 13-16 Nisan 2024 tarihleri arasında Çin’e gerçekleştirdiği en uzun yurtdışı ziyareti, ziyaret sonrası çeşitli nedenlerle eleştiriler aldı. Başta Alman basını olmak üzere, dünya basınındaki görüşler ikiye bölünmüş durumda. Bu analiz yazımda, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Çin ziyaretine yönelik hem eleştirileri, hem de ziyaretin haklı gerekçelerini ele alarak bir denge kurmaya çalışarak, Sonuç bölümünde Almanya’nın iç ve dış politikada nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair kendi analizimi sunmaya çalışacağım. Öncelikle basında çıkan görüşlere kısaca bir göz atalım.

Basına Yansıyanlar

Başbakan Olaf Scholz’un Çin ziyareti ile, bazı eleştirmenlere göre, kısa vadeli iş çıkarlarını stratejik kaygılar ve Avrupa Birliği (AB) üzerinde öncelikli tuttuğu görülüyor. Scholz’un ziyaretinde yanına Volkswagen, BASF ve Deutsche Bank gibi şirketlerin üst düzey yöneticilerini dahil etmesi, bazılarına Almanya’nın “iş ilişkilerini ilk sıraya koyma” yaklaşımını sürdürdüğünü düşündürüyor. Bu, özellikle Avrupa’nın diğer bölgeleri tarafından “Almanya’yı öncelikli” gören milliyetçi bir yaklaşım olarak algılanıyor​.

Örneğin, Scholz’un Çin’e yapmış olduğu bu ziyaret Fransa’da ciddi bir yankı uyandırmış durumda. Zira ziyaret, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Çin ile iş birliği konusunda Scholz ile fikir ayrılıkları yaşadığı bir döneme denk geliyor ve Macron’un teklifini reddetmesi, Scholz’un Macron’un ziyarette kendisini gölgede bırakmasını istemediğini gösteriyor. Aynı zamanda, Avrupa’nın şu anki ekonomik sıkıntıları ve ABD’nin ticaret politikalarının baskısı göz önünde bulundurulduğunda, Almanya için Çin ile ilişkilerini sürdürmek, özellikle ticari açıdan önemli görünüyor.

Almanya’nın şu anki koalisyon (Trafik Lambası Koalisyonu) hükümeti, Çin ile ilişkilerde daha eleştirel bir yaklaşım benimsemeyi içeren bir koalisyon anlaşmasına sahip. Ancak Scholz’un ziyareti, bu anlaşmaya yönelik taahhütleri yerine getirmediği yönünde çeşitli eleştirilere yol açmış durumda. Özellikle Scholz’un Çin devletine ait COSCO şirketinin Hamburg limanındaki bir terminalin azınlık hissesini satın almasına izin veren bir anlaşmayı kabine ve koalisyon ortaklarının itirazlarına rağmen onaylaması, bazıları tarafından eleştiriliyor. Scholz’un bu hareketi, Alman hükümetinin aylarca üzerinde çalıştığı ve yakında açıklanacak olan Çin stratejisinin daha sert bir yaklaşımını baltaladığı şeklinde algılanıyor​.

Ayrıca, AB içinde bir bütünlük sağlama ve Çin ile ilişkilerde karşılıklılık ilkesini koruma yönündeki çağrılar da Scholz’un ziyaretiyle gölgede kaldı gibi görünüyor. Bazı Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Almanya’nın Çin ile olan bu stratejik anlaşmasını, AB içindeki birlik ve gücü zayıflatma girişimi olarak değerlendiriyor​lar.

Eleştirilerin genel çerçevesine baktığımızda, Scholz’un Çin ziyareti, Almanya’nın dış politikasındaki zorlukları ve dengeleri gözler önüne sermiş ve birçok farklı çevreden eleştiri almıştır. Bu eleştiriler, Almanya’nın kısa vadeli ticari çıkarları ile uzun vadeli stratejik kaygıları ve AB ile olan birlikteliğini nasıl dengede tutması gerektiği üzerine odaklanmıştır. Çin ziyaretine yönelik hem eleştirileri, hem de ziyaretin haklı gerekçelerini anlamak adına bu iki yönü nasıl ele alabileceğinize dair haklı gerekçelere ve yöneltilen eleştirilerin birkaçına göz atalım.

Haklı Gerekçeler

Ekonomik Bağlar ve Bağımlılık

Almanya, uzun süredir Çin ile güçlü ticari ilişkilere sahiptir ve bu ülke Almanya’nın en büyük ticaret ortağıdır. Scholz’un ziyaretinin, özellikle pandemi sonrası ekonomik toparlanma döneminde bu ilişkileri sürdürme çabası olduğu görülmektedir.

Kişisel Diplomasi

Scholz’un ziyaretinin, iki lider arasında kişisel ilişkiler kurmak ve ikili ilişkilerde sürekliliği sağlamak adına önemli olduğu belirtiliyor. Bu, özellikle iklim değişikliği ve COVID-19 gibi global sorunlarla mücadelede iş birliğini sürdürmek için elzemdir​.

Stratejik Diversifikasyon

Almanya’nın Rusya’dan enerji temininde yaşadığı güvenlik sorunları, tedarik zincirindeki çeşitliliği artırma ve “stratejik bağımlılıkları” azaltma ihtiyacını ortaya koymuş olabilir. Bu, Scholz’un ziyaretinin altında yatan stratejik bir planın parçası olarak görülebilir​​.

Yöneltilen Eleştiriler ve Kaygılar

AB’nin Birliği ve Karşılıklılık İlkeleri

Scholz’un ziyaretinin, AB’nin Çin ile ilgili birlik ve dayanışma ilkelerini zedelediği ve AB’nin birlikte hareket etme gücünü zayıflattığı eleştirisi yapılmakta​.

İç Politikaya Etkisi

Almanya’da koalisyon ortaklarının, özellikle Yeşiller Partisi’nin Çin ile daha sert bir politika benimsemek istemesi ve Scholz’un bu konuda koalisyon içi anlaşmaları ihlal ettiği yönündeki eleştiriler arasında görülmekte.

Güvenlik Kaygıları ve İnsan Hakları

Scholz’un ziyareti, insan hakları ihlalleri ve Çin’in giderek artan otoriter tutumu gibi stratejik ve etik kaygılar karşısında yeterince durmadığı yönünde eleştiriler almaktadır.

Şu ana kadar yaptığımız değerlendirmelerde Scholz’un Çin ziyaretinin altında yatan planlı ve stratejik bir planın içerisinde hareket ettiği görülmektedir. Şimdi kısaca bunu detaylandırmaya çalışalım.

Scholz Hükümetinin Almanya’nın Çin Politikası: Dengeli Bir Yaklaşım

Almanya ve Çin arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı, iki devletin farklı politik sistemlerine, ekonomik çıkarlarına ve jeopolitik hedeflerine dayanmaktadır. Almanya’nın son dönemde belirlediği Çin politikası, bu ilişkinin dinamiklerini derinden etkilemekte ve uluslararası ilişkilerde dengeli bir yaklaşımı teşvik etmektedir.

Politik ve Ekonomik Bağlamlar

Almanya’nın Çin ile ilişkileri, stratejik ve ekonomik yararların yanı sıra insan hakları ve uluslararası hukuk normlarına saygı gibi değerler arasında bir denge kurmayı amaçlamaktadır. Bu, özellikle Çin’in giderek artan dış politika agresifliği ve insan hakları konularındaki kaygı verici tutumu göz önüne alındığında önemlidir. Almanya’nın Çin politikası, bu bağlamda hem ekonomik fırsatları değerlendirmek, hem de uluslararası hukuk ve insan haklarına olan bağlılığı sürdürmek için bir denge kurma çabası içindedir.

Ekonomik Bağımlılık ve “De-risking”

Çin, Almanya için kritik bir ticaret partneridir, fakat bu ilişki ekonomik bağımlılık yaratma potansiyeli taşımaktadır. Almanya’nın “de-risking” politikası, bu bağımlılığı azaltmayı ve ticari çeşitliliği artırmayı hedeflerken, Çin ile tamamen ekonomik bağları koparmaktan kaçınmaktadır. Almanya, Çin’in dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olarak gelişimini engellemek niyetinde değil, ancak karşılıklı fayda sağlayacak ve daha adil bir ticaret dengelemesine yönelik bir yaklaşım izlemektedir.

İnsan Hakları ve Uluslararası Normlar

Çin’in insan hakları kayıtları, özellikle Uygur Müslümanlarına yönelik tutumu ve Hong Kong’da demokratik özgürlüklerin baskılanması, Almanya’nın endişelerinin merkezinde yer alıyor. Almanya, Çin’deki bu durumları defalarca kınamış ve Çin’i uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı göstermeye çağırmıştır. Bu, Almanya’nın değer odaklı dış politikasını güçlendirmekte ve Almanya’nın insan haklarına verdiği önemi vurgulamaktadır.

Çin’in Yanıtı ve İki Taraflı İlişkiler

Çin, Almanya’nın yeni politikasına siyasi güvenin artırılması ve ekonomik iş birliğinin devam ettirilmesi gerektiği yönünde yanıt vermiştir. Çin, Almanya’nın “de-risking” yaklaşımını ideolojik önyargı ve rekabet kaygısı olarak nitelendirmekte ve iki ülke arasındaki iş birliğinin karşılıklı yarar sağlaması gerektiğini savunmaktadır. Ancak, Çin, aynı zamanda uluslararası düzeni kendi tek parti sistemine göre şekillendirme çabasında olduğu için Almanya’nın kaygıları meşru bir zemin bulmaktadır.

Sonuç Olarak…

Almanya’nın iç politikası, Başbakan Olaf Scholz’un Çin ziyareti ve beraberinde gelen uluslararası tepkilerin ışığında, önemli bir denge ve uyum sürecine girmektedir. Ziyaretin getirdiği tartışmalar, koalisyon ortakları arasında ve kamuoyunda çeşitli reaksiyonlara yol açmıştır. Yeşiller ve FDP (Hür Demokrat Parti – “Liberaller”)  gibi koalisyon ortaklarının, Çin ile ilişkilerde daha sert bir duruş benimsemeyi tercih etmeleri ve ekonomik çıkarların yanı sıra insan hakları ve uluslararası normlara olan bağlılık konularında daha fazla eylem istemeleri, hükümetin dış politikasında önemli bir etken olmuştur.

Bu durum, özellikle Çin devlet şirketi COSCO’nun Hamburg limanındaki bir terminale azınlık hissesi satın alması gibi tartışmalı kararların ardından daha da belirginleşmiştir. Scholz hükümetinin bu tür kararları, Almanya’nın ekonomik çıkarlarını koruma amacını taşırken, aynı zamanda koalisyonun uzun vadeli stratejik ve etik hedefleriyle çelişen bir algı yaratmıştır. Kamuoyu ve medya eleştirileri, Almanya’nın Çin ile olan ekonomik bağlarını yeniden gözden geçirirken, aynı zamanda AB’nin birlik ve bütünlük ilkelerini ve demokratik değerleri nasıl koruyacağının da sorgulanmasına neden olmuştur.

Almanya’nın dış politikada sergileyeceği tutum, hem ulusal çıkarları koruma, hem de uluslararası toplumda itibarını sürdürme açısından önemli olacaktır. Bu, iç politikadaki çekişmelerin uluslararası siyasete nasıl yansıtılacağı konusunda dikkatli bir strateji gerektirir. Sonuç olarak, Alman hükümeti, ekonomik çıkarlar ile müttefiklerle olan ilişkiler ve uluslararası değerler arasında denge bulmak için çok yönlü ve esnek bir dış politika benimsemek zorunda kalacaktır. Bu süreçte, hem AB içi dinamikleri, hem de genişletilmiş transatlantik ilişkileri göz önünde bulundurarak, Almanya’nın gelecekteki dış politikasını şekillendirecek stratejik kararlar alınacaktır.

Kapak fotoğrafı: https://www.bssnews.net/business/183874

Yusuf ERTUĞRAL

One Comment »

Leave A Response »

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.