11 Temmuz 2014 tarihinde Latin Amerika ülkelerine 6 günlük bir diplomasi ziyareti düzenlemek için yola çıkan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, ilk ziyaret ettiği ülke Küba oldu.[1] Bu ziyarete çıkmadan iki gün önce Rusya tarafından yapılan açıklamada; 35,2 milyar dolar (26 milyar euro) olan Küba’nın borçlarının yaklaşık % 90’lık bir kısmının (32 milyar dolar – 23.4 milyar euro) silindiği dünyaya duyuruldu. Geriye kalan % 10’luk kısmın ise 10 yıl içinde 20 eşit yarıyıllık dönemlerde ödemesi kararlaştırıldı.[2]
Putin’in attığı bu adım akıllara başta şu soruları getirmektedir:
– Rusya, Sovyetlerin eski etkinlik alanına mı dönüyor?
– Latin Amerika’da esen sol rüzgâr açıkça Rusya’nın desteğini alacak mı?
– Yoksa silinen borç politikası emperyalist bir politik adım mı?
– ABD, Pasifik’te Çin ile uğraşırken Atlas/ Atlantik Okyanusu’nda Rusya’yı dengeleyebilecek mi?
– İleriki vadede yeni bir Küba Krizi yaşanabilir mi?
– Rusya’nın bu adımına ABD’nin göstereceği tepki ne olacak?
2008 krizi ile birlikte başta ABD ve AB olmak üzere birçok ülke ekonomisi zarar görmüştür. Hala krizin etkilerinin devam ettiği bu bölgeler kendilerine çıkış yolu aramaktadır. Modern dünya sisteminin[3] babası olarak bilinen Immanuel Wallerstein[4], ortaya attığı teori çerçevesinde kapitalist sistemin normalde 1968 devrimleriyle krize girdiğini[5] ve gün geçtikçe krizin etkisini arttıığı için, sistemin en geç 2050 yılına kadar çökeceğini öne sürmektedir.[6] Wallerstein, bu sürecin, Sovyetlerin çökmesinin yapılan bütün zafer propagandalarına rağmen[7] ABD’nin aleyhine olduğunu da vurgulamaktadır. Wallerstein, yaşanan bu sahte kazanç havasının ABD hegemonyasının çökmesini hızlandırdığını, en azından AB ve Japon firmalarının artık Sovyet tehdidinden kurtularak küreselleşen dünyada daha rahat hareket ettiklerini ve bu durumun ise ABD çıkarlarına zarar verdiği belirtmektedir.[8] Burada Wallerstein’in kullandığı en önemli argüman ise; Sovyet tehdidini öne süren ABD’nin, AB ülkeleri ile Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkelerin ekonomisini tekrardan dizayn edebilmesi ve böylelikle sistemin devam etmesini sağlamasıdır.[9]
Bu teoriye göre; sistemdeki çöküşün 2008 kriziyle beraber hızlanması nedeniyle dünya sistemini tekrardan dizayn edebilmek için elinde herhangi bir tehdit unsuru kalmayan ABD, şu anda can çekişmektedir.[10] Ancak her geçen gün dünyada büyüyen Rus ve Çin tehdidi, ABD hegemonyasının çöküşünü hızlandırmasının yanında Avrupa, Japonya ve Güney Kore’de tedirginliğe neden olmaktadır. Bu durumda, ABD bu ülkeler ile yakın ilişkiler kurarak, ülke ekonomilerine müdahale etme fırsatı yakalayabilecektir. Ancak 1990 sonrası Rusya ve Çin’de salt sosyalist politikaların değişmesi ve dünyadaki sol partilerin liberal demokrasiye adapte olması ya da liberal demokrasi içinde evrimleşmesi[11] sonucunda, ABD’nin bu durumda nasıl bir politika izleyeceği tartışmaya açıktır. Kısacası kapitalist dünya sisteminin çökme sürecinde Rusya ve Çin’in bir tehdit olarak ortaya çıkması, çökme sürecini geciktirebilir ya da bu tehdit karşısında bir savunma mekanizması üretemeyen kapitalist sistem 2050 yılından önce de çökebilir. Küba’nın Rusya’ya olan borçlarının silinmesi, Putin’le beraber Rusya’nın daha aktif bir dış politika izlemesi ve Çin’le yakın ilişkiler kurması, Rusya ile Çin’in mevcut kürsel kapitalist sistem için tehdit olarak algılanmasına neden olmaktadır.
Emrah KAYA
[1] “Putin, Latin Amerika gezisine Küba’dan başladı”, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/07/140711_putin_latin_amerika.shtml, (12.07.2014).
[2] “Putin Küba’nın 32 Milyar Dolar Borcunu Sildi”, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/93313/Putin_Kuba_nin_32_milyar_dolar_borcunu_sildi.html, (12.07.2014); “Putin’in Latin Amerika çıkarması”, http://www.dw.de/putinin-latin-amerika-%C3%A7%C4%B1karmas%C4%B1/a-17781128, (12.07.2014).
[3] Modern dünya sistemi ya da kapitalist dünya ekonomisi, 16. yüzyılda Batı Avrupa’da temelleri atılan ve o dönem içinde yaşanan eşitsiz ticaretin ve sömürgeciliğin getirisi olarak dünya ülkelerini geçmişte ve günümüzde merkez (refah seviyesi yüksek, siyasi istikrara sahip, teknoloji ve sanayide gelişmiş) ülkeler ile çevre (refah seviyesi düşük, siyasi istikrarın ve demokrasinin olmadığı, ekonomisi ise hammadde ihracatına dayalı) ülkelere ayıran bir teoridir. Ayrıca teori kapsamında iki grup arasında ve her iki grubun bazı özelliklerini taşıyan yarı- çevre ülkelerde bulunmaktadır. Teori, merkez ülkeler tarafından eşitsiz mübadele ve siyasi baskı ile çevre ülkelerin sermaye birikimini sömürmeleri ve çevre ülkelerin gelişmelerine imkan vermemeleri üzerine kuruludur. Günümüzde merkez, çevre ve yarı- çevre kategorilerinde bulunan ülkeler değişkenlik göstermektedir. Örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti 2007 yılına kadar yarı- çevre ülkeler sınıfında bulunurken ikinci linkte çevre ülkeler kategorisine geçmiştir. Bu gerilemenin temel nedeni ise ülke içinde yapılan özelleştirmelerin yabancı sermayeye yapılması ve bu durumun ise yurtdışına aktarılan sermaye miktarında artış olmasıdır. Teori yabancı yatırımları sömürü aracı olarak görmektedir. Örneğin bir çevre ülkeye merkez tarafından yapılan 10 milyon dolarlık bir yatırımın yıllık kazancının 1 milyon dolar olduğunu düşünürsek 10 yıl sonra bu yatırım kendi maliyetini karşılayarak ekstradan para kazanmaya başlayacaktır. Bu durum çevre ülkeden merkez ülkeye sermaye transferi sağlarken çevre ülkenin fakirleşmesine ve geri kalmasına neden olmaktadır.
[4] Zeev Gorin, “Socialist Societies and World System Theory: A Critical Survey”, Science & Society, Vol. 49, No. 3, Fall, 1985, s. 332.
[5] Immanuel Wallerstein, Dünya Sistemleri Analizi: Bir Giriş, BGST Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2011, ss. 147- 150.
[6] Wallerstein, Dünya Sistemleri Analizi: Bir Giriş, s. 136.
[7] Ankie Hoogvelt & Michael Kenny & Randall Germain, “Conversations with Manuel Castells, Robert Cox and Immanuel Wallerstein”, New Political Economy, Volume 4, Issue 3, 1999, s. 40.
[8] Martin Griffiths & Steven C. Roach & M. Scott Solomon, Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, Çev. CESRAN, Nobel Yayın, Ankara, 2011.
[9] Immanuel Wallerstein, Amerikan Gücünün Gerileyişi: Kaotik Bir Dünyada ABD, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2004, ss. 21- 22.
[10] Immanuel Wallerstein, “The Curve of American Power”, New Left Review, No. 40, July-August 2006, s. 77.
[11] Çiğdem Çidamlı, “Latin Amerika’da Ezilenler ve Siyaset: Yeni Bir Tarihin Başlangıcında”, Praksis Dergisi, Sayı: 14, Kış-Bahar, 2006, ss. 19-20.
2 Comments »