“Nazi subayları savaşın suçlusu değil, kurbanlarıdır…”
“Hitler’in düzgün bir istihdam politikası vardı…”
“Nasyonal Sosyalizm’in cezalandırma kamplarına düşenler suçluydu…”
Sarf ettiği bu cümleler ile eski bir kabusu Avrupa’ya tekrar hatırlatan kişi Jörg Haider’den başkası değildir. Peki uçlarda yer almayan tüm görüşlerin savaş suçlusu olarak nefretle andığı Hitler ve onun SS birliklerini bu kadar rahat öven Jörg Haider kimdir? Hangi politikaları izlemiş, siyasi hayatında neleri amaçlamıştır?
Jörg Haider 26 Ocak 1950 doğumlu Avusturyalı aşırı sağcı bir politikacıdır. Babası sıkı bir SS subayı, annesi ise “Nazi Genç Kızlar Kulübü” üyesidir.[1] Ailesinden devralmış olduğu bu SS ve Nazi sempatisini tüm siyasi hayatı boyunca baş ucunda tutacak olan Haider, savunduğu politik değerlerini böylesine uç bir ailede inşa etmiştir. 1960’lı yılların sonu ve 1970’li yılların başında Fransa’dan tüm Avrupa’ya yayılmış olan siyasi olaylar, küçük bir nüfusu olan Avusturya’da da yankı bulmakta gecikmemiştir. Ülke sağ ve sol kamplarda yer alan üniversite öğrencileri ile ilk kez o yıllarda tanışırken, Jörg Haider de ilk atılımlarını yapmaya başlamış ve kendisine sağcı gruplarda yer bulmuştur. Haider, Almanya ve Avusturya’daki muhafazakar öğrencilerin oluşturdurduğu “Genç Erkekler” kulübünün bir toplantısında yaptığı ateşli konuşması ile aşırı sağcı liderlerin dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştır. 1930 ve 1940’lı yıllarda “Führer Gençliği” yaratmak amacıyla kurulan bu kulüp, Haider ailesine çekici gelen bir yapıya sahiptir. Babasının eski bir Nazi subayı olması bu zümre için bir utanç değil gurur vesilesi sayıldığından Haider kısa süre içerisinde benimsenmiştir. Okulunun bitmesinin ardından doğup büyüdüğü eyalet olan Karintiya’ya dönen Jörg Haider, genç bir hukukçu olarak vakit geçirmeksizin FPÖ (Özgürlükçüler) partisine üyeliğini yaptırmıştır. Jörg Haider yaşadığı eyaletin demografik yapısından da yararlanarak zirve yürüyüşüne kısa sürede başlamıştır. Karintiya eyaleti, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi ailelerinin ve sempatizanlarının yaşadığı bir nüfus yapısına sahip olup, Haider’in siyasi yükselişine önemli ölçüde zemin hazırlamıştır.[2] 1983’te yaptığı başarılı çalışmalar ile FPÖ’nün Karintiya eyalet başkanı seçilen Jörg Haider, 1986 yılında ise dikkat çekici bir çıkışa imza atarak partisinin bir numaralı ismi olmuştur. Genç yaşında elde ettiği bu kritik koltuk ile birlikte Haider’in ismini tüm dünya duymaya başlamıştır.
1986 yılına kadar ülkenin en özgürlükçü partisi olarak görülen FPÖ, Jörg Haider ve ekibinin yönetime gelmesiyle adeta tüm siyasi hafızasını kaybetmeye başlamış ve ırkçı bir parti görünümüne bürünmüştür. Partinin o güne kadar en güçlü tarafı olan liberal kanat bu değişimin beraberinde geniş bir tasfiye rüzgarı ile karşı karşıya kalmıştır. Eleştiriler karşısında zor günler yaşayan Haider’e rahat bir nefes aldırmış olan olay ise 1989 yılında gerçekleştirilen yerel seçimlerin sonucunda yaşadığı yer olan Karintiya eyaletinin yönetimini kazanması olmuştur. Bu genç ve atik lider; sağlam hitabeti, sporcu kişiliği, renkli yaşam tarzı ve arabalara tutkusu ile dönemin Avusturya siyasetinde kısa sürede kendi tarzını yaratmayı başarmış ve özellikle genç seçmen üzerinde büyük bir hayranlık uyandırmayı bilmiştir. Yerel seçimlerdeki başarısı ile partisinin gücüne güç katmış olan Jörg Haider, kısa bir süre içerisinde parlamentodaki vekil sayısını da 12’den 33’e çıkarmıştır. Siyasi kariyerinin en önemli çıkışını yakaladığını düşünen Haider, 1990 yılından itibaren söylemlerinin dozunu hafifletmekten haz etmez olmuş, içinden geçenleri rahatça söylemlerine dökmeye başlamıştır. Adeta iç dünyasında yaşadığı özgüvenin bir tezahürü olan bu söylemler genç ve karizmatik politikacıya ilk mağlubiyetini kısa bir süre içerisinde tattıracaktır. 13 Haziran 1991 tarihinde yapmış olduğu bir konuşmada Hitler’in ve onun iktidarının ekonomi ve istihdam politikalarını övünce ülkede adeta tepki patlaması yaşanmış ve güç merkezleri peşi sıra Haider’i hedef tahtasına oturtmuşlardır. O güne kadar en ufak konularda bile zıtlaşan eyaletin diğer milletvekilleri mevzubahis Haider’in koltuğu olunca hafızalardan silinmeyecek bir güç birlikteliği segileterek Vali’nin görevine son vermişlerdir. Irkçılık ile suçlanan Vali Jörg Haider büyük ve yorucu seçim kampanyaları sonucunda elde ettiği sıfatından artık mahrumdur.
Oluşan yeni siyasi dengeler sonrası kısa bir sürede toparlanan Jörg Haider, krizi fırsata çevirmeye gayret etmiş ve bundan sonra zamanının büyük kısmını parti çalışmalarına ayırarak tüm enerjisi ile siyasi mağlubiyetinin intikamını almaya çalışmıştır. Artık çevresinde ve seçmenlerinin zihninde siyasi kimliğinin net bir biçimde algılandığı gerçeğinin farkında olan Jörg Haider, bu kimlik üzerinden siyasi geleceğine yatırım yapmaya karar vererek geri dönülmesi çok zor olan aşırılıklarla dolu çetrefilli bir yola girmiştir. 1995 yılında katılmış olduğu “Eski Nazi Subayları Toplantısında” söylemlerinin dozunu bir nebze daha yükselterek “SS subayları onurlu, iyi karakterli ve düzgün insanlardır” demiştir. Seçim kampanyalarında da benzer biçimde söylemlerini sertleştirmeye başlamış, yabancı düşmanlığı olarak algılanması muhtemel cümleleri çekinmeden ilk kez o günlerde sarf etmiştir. 2000’li yıllarda kimi çevrelerin dil konusundaki tutumu nedeniyle Almanya Başbakanı Angela Merkel’i Jörg Haider’e benzetmelerinin temelinde yatan olay da gene o günlerde meydana gelmiştir. Jörg Haider 1999 seçimleri öncesinde ülkedeki yabancıların çok iyi bir Almanca eğitimine sahip olmalarını ve Avusturya kültürünü şüphe götürmeyecek boyutlarda özümsemeleri gerektiğini savunmuştur. Söylemlerinin çekiciliği ile kişisel karizmasının birleşmesi sonucunda ülkedeki muhafazakar seçmenlerin oyunada göz kırpmaya başlayan Haider, 1999 yılı Mart ayındaki seçimlerde eski görevine geri dönmeyi başarmıştır.
1999 seçim zaferi Jörg Haider ve kurmayları açısından artık bir şeyi çok net ifade etmiştir; devir ülke sathında siyaset yaparak başarıyı temellendirme devridir yoksa 1990’lı yılların başında olduğu gibi valilik koltuğu gene kaptırılabilir durumdadır ve bu koltuğun herhangi bir güvencesi yoktur. 1999 yılında tarih Avusturya’da adeta fazla mesai yapmış, Haider’in beklediği fırsatı yakalamasına olanak tanımıştır. Ekim 1999 genel seçimlerinin sonucunda oyların % 27’sini alarak 2. parti konumuna gelen FPÖ, artık iktidar yolculuğunun en önemli durağındadır. Ardı ardına hem yerel, hem genel seçimlere damga vuran bir FPÖ yapılanmasına ulaşılmıştır. Ülke son 13 yıldır merkez partilerinin koalisyonu ile yönetilmiş, Avusturya halkı siyasette yeni yüzler görmek istemiştir. Ülkenin yakın siyasi geçmişine damgasını vuran iki siyasi parti SPÖ (Sosyal Demokrat Parti) ve ÖVP (Halk Partisi) yoğun pazarlıklar sonucunda hükümeti kurmak konusunda anlaşamayınca, 53 vekilin kesin desteğini arkasına alan Haider’in yüzüne talih bir kez daha gülmüştür. Halk Partisi lideri Wolfgang Schüssel bu kez Haider’e koalisyon teklifini götürmüş ve beklemediği bir hızla kabul cevabı almıştır. Yıllardır siyaset arenasında bir çıkış yolu arayan ve iktidar düşleri kuran Haider, hayallerindeki güce ilk kez bu kadar yaklaşmıştır. Rasyonel bir politika izleyip, ülke içinden ve uluslararası camiadan gelen tepkileri göz önüne alarak kurulacak hükümette aktif görev kabul etmeyen Jörg Haider, valilik görevine devam etmiştir.
Aslında 1999 seçimleri Haider’in başarısı birlikte ile pek çok enteresan gelişmeye sebebiyet vermiştir. Şöyle ki;
* Seçmen, 13 yıllık koalisyon ortakları arasında farklı bir seçeneği ilk kez bu seçimlerde gözlemlemek istemiş ve yıllar sonra yeni bir partiyi desteklemiştir.
* Seçimlerin en başarılı 2. partisi olan ve koalisyon ortağı olarak görev başı yapan FPÖ’nün genel başkanı siyasi tarihte pek eşi benzeri olmadık bir biçimde hükümette görev almamış, hatta nispeten daha alt bir görev olan valilik görevini seçimlerden önceki gibi devam ettirmiştir.
* Koalisyon ortağı olan FPÖ her ne kadar yabancı düşmanlığı ile itham edilmiş olsa da, seçim sonuçları itibariyle seçmenlerin % 27’sinin oyuna mazhar olmuştur. Enteresan nokta ise yabancı uyruklu seçmenlerden alınan oyun beklenenden yüksek oluşudur. Ülkedeki en yüksek yabancı nüfuslardan birisi olan Türk kökenli seçmenler bu seçimlerde ikiye bölünmüş ve ağırlıklı olarak Jörg Haider’e karşı “sol tandanslı “ partileri desteklemişlerdir. Ancak bir kısım Türk seçmen ise Jörg Haider’in yanlış anlaşıldığını savunup Haider’e Türklerin kullandığı bir isim olan “Haydar” kelimesini lakap olarak takarak destek olmuşlardır.[3] Haider’in hızlı yükselişi ve ırkçı olarak nitelendirilen üslubuna karşı, başını sol grupların çektiği etkili kitlesel gösteriler düzenlenmiştir. 2000 yılında Avusturya’da Türk gazeteci Mithat Bereket’e mülakat veren Jörg Haider, o yıllarda yumuşatmaya başladığı söylemlerini söz konusu mülakatta da aynı doğrultuda sürdürmüş ve Nazileri savunmasının mümkün olamayacağını, o yıllarda bir soykırım uygulandığını kendisinin de kabul ettiğini ifade etmiştir. Geldiği sert siyasi çizgisi bakımından irdelendiğinde Jörg Haider’in bir Türk gazetecisine mülakat vermesi ise o günlerde FPÖ tarafından dünyaya verilen önemli bir değişim mesajı olarak yorumlanmıştır.
Yükselişi ilerledikçe dünyadan Jörg Haider’e ve Avusturya’ya gelen tepkiler artmaya başlamıştır. Avusturya toplumunun önemli bir kısmı ve dünya Jörg Haider’in ılımlı siyasi açılımlarına inanmamış, pek çok ülke yeni bir Hitler’in yavaş yavaş palazlandığı düşüncesi ile çeşitli tepkiler ortaya koymaya başlamıştır. İsrail ve ABD’nin Viyana büyükelçilerini çekmesinin akabinde 14 Avrupa ülkesinin de Jörg Haider’in koalisyon ortağı olduğu Avusturya ile ilişkileri donduracağını açıklaması büyük bir kriz yaratmış, Avrupa Birliği ilk kez böylesine sert bir bünyesel sorunla çalkalanmıştır. O güne kadar benzer konularda hiçbir emsal olay yaşamamış olan Avrupa Birliği, üyesi bir ülkenin iç işlerine ne kadar karışabileceğini belki de ilk kez bu olay ile test etmiştir. Avrupa ülkeleri Avusturya’ya adeta siyasi bir ambargo uygulamaya başlamış ve uluslararası görevlerde bu ülkenin vatandaşlarına yer vermemeye gayret göstermişlerdir. Krizin büyümesi ile orantılı biçimde düşüse geçen FPÖ oylarını ılımlı bir çizgi tutturarak tekrar kazanmayı amaçlayan Jörg Haider, o süreçte ilk kez partisindeki kurmaylarını ikna edememe sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Partinin 1986 yılından başlayan liberal kanadı tasfiye hareketi sonucunda siyaset mücadelesinde beraber yol aldığı arkadaşları artık Jörg Haider’den daha sert politikaları tavizsiz benimser bir noktaya gelmişler ve liderlerinin ılımlı politika üretme teklifine onay vermemişlerdir. Jörg Haider partinin esasında öz kombinasyonlarını (1986 sonrası oluşan değerlerini) koruyarak değişmiş bir görüntü sergileyeceği hususuna defalarca değinmiş, ama parti içi görüşmeler nafile turlar şeklini almaya başlamıştır.
2002 yılında dönemin Irak Devlet Başkanı Saadam Hüseyin’i ziyaret eden Haider açıkça Saddam Hüseyin’den yana tavır alarak ABD ve İngiltere’yi eleştirmiştir. Ülkeye dönüşünün akabinde ise siyasi rakipleri Saddam Hüseyin’den en az beş milyon dolar yardım aldığı iddiaları ile Jörg Haider’e yüklenmişlerdir. 2005 yılında yaşanan çalkantılardan sonra partisinden ayrılan Haider, daha ılımlı olarak nitelendirilebilecek “Avusturya İçin İttifak” (Das Bündnis Zukunft Österreich-BZÖ) partisini kurmuştur. Partinin giderek güç kazanması sonucunda FPÖ yönetimi ile Haider arasındaki ilişkiler ciddi biçimde gerilmiş ve durgun geçen 2006 seçimlerinin aksine 2008 seçimlerinde FPÖ VE BZÖ kıran kırana bir rekabete girişmişlerdir.[4] Aşırı sağ partilerin bu rekabeti gölgesinde girilen 2008 seçimlerinin sonuçları ise ülkedeki aşırı sağ oyların % 25’in üzerinde kemikleştiğini adeta belgeler nitelikte bir sonucu ortaya koymuştur. FPÖ ve BZÖ’nün toplam oyu % 28 dolaylarındadır. Haider bir önceki seçimde almış olduğu % 4’e yakın oyu kısa bir sürede 3 misline çıkmıştır. Sonuçlara göre; SPÖ % 29,26, ÖVP % 25,98, FPÖ % 17,54, BZÖ % 10,70 ve Yeşiller-Die Grünen % 10,43 oy almışlardır.
Bu sonuçların akabinde Jörg Haider Avusturya’nın yakın siyasi geçmişine damgasını vuran bir siyasetçi olarak hatırlanacaktır. Zira 2008 Jörg Haider’in son seçim yılı olmuştur. Seçimlerden iki hafta sonra geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden ırkçı lider geride aşırı sağcı duygulara sahip ve kazanın Mossad tarafından kasıtlı olarak gerçekleştirildiğine inanan şiddete açık, kontrolü ise aynı oranda zor bir kitle bırakmıştır.[5]
Ahmet CEYLAN
KAYNAKÇA
[1] Mithat Bereket ile Pusula Programı-Jörg Haider Mülakatı.
[2] Haider kendisine siyasi kalesi olarak geçmişte Osmanlı, Slav ve bir süre Moğol işgaline uğramış olan ancak günümüzde büyük ölçüde homojen Avusturya seçmenlerinin yaşadığı Karintiya eyaletini seçmiştir. Dolayısıyla bu seçim tesadüfi değildir.
[3] 1990’lı yıllar Türkiye’de de koalisyon ortaklıkları ve onun sonucunda ortaya çıkan istikrarsızlıklarla devam eden bir süreç olmuştur. Avusturya’daki kimi Türk kökenlilerin ülkelerinde göremedikleri güçlü lider figürünü Avusturya’da Jörg Haider’de sezinleyip bu sebeple Haider’i desteklemiş olabilme ihtimalleri mevcuttur. Ayrıca Jörg Haider’in çalışan ve vergisini ödeyen Türklerin asla rencide edilmeyeceğine dair söylemleri kamuoyuna defalarca yansımıştır. Bu gibi sebeplerle küçük bir Türk grubunun Haider’i desteklemiş olduğu iddia edilmektedir.
[4] 2006 seçimleri sonrasında kurulan ÖVP-SPÖ koalisyonu ancak 2 yıl kadar dayanabilmiş ve 2008 için erken seçim kararı alınmıştır. FPÖ’de yeni lider Heinz-Christian Strache olmuştur.
[5] Ülkede yapılan anketlere göre halkın % 70 gibi büyük bir kısmı Jörg Haider’in öldürüldüğüne inanıyor. Benzer bir sonuca değinen gazetecinin köşe yazısı incelenebilir; http://www.turkonline.at/index.php?option=com_content&view=article&id=614:joerg-haiderin-ardndan-ii&catid=110:kadim-uelker&Itemid=484
One Comment »