Giriş
Covid-19 pandemi sürecinin getirdiği ekonomik daralma ile beraber, dünya çapında gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere pek çok ülke, ekonomilerini ayakta tutmak için çeşitli adımlar atmaktadırlar. Devletlerin açıklamış oldukları ekonomik destek paketlerine ek olarak, ülkeler arası ticaret dinamiklerinin de yeniden şekillendiği bir süreçten geçtiğimiz söylenebilir. Geçtiğimiz ay gündeme gelen İngiltere (Birleşik Krallık) ile Japonya arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasından sonra, pandemide ikinci dalga ekonomileri bir kez daha vurmadan gelen ve Asya ve Okyanusya ülkelerinin taraf olduğu Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Antlaşması (RCEP), pandemi sonrası dünya ekonomik düzeninin şekillenmesinde önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor. Bu yazımda, bu antlaşmanın içeriği ve olası küresel ekonomik ve siyasi etkilerini değerlendireceğim.
Antlaşmanın Kapsamı ve Yansımaları
ASEAN üyesi olan ülkeler Vietnam, Singapur, Brunei, Endonezya, Kamboçya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler ve Tayland ile birliğin diyalog ortaklarından Çin, Japonya, Avustralya, Güney Kore ve Yeni Zelanda liderleri, 8 yıl süren müzakerelerin sonucunda anlaşma sağlamıştır. Uzun görüşmelerin sonucunda Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) 37. Liderler Zirvesi’ndeki Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) görüşmesinde anlaşmaya varıldığı ilan edilmiştir.
RCEP antlaşması, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olup, bu antlaşma için ilk olarak 2012 yılında müzakereler Çin, Güney Kore, Japonya, Hindistan ve Yeni Zelanda arasında başlamıştır. Başlangıçta müzakerelerin 2 yıl içerisinde sonuçlandırılması hedeflenmiş; ancak ülkelerin kendi ekonomik ve ticari ajandalarının farklı olması nedeniyle devamlı olarak ertelenmiştir. Hatta Hindistan, 2019 yılında ucuz Çin mallarının iç pazarı domine edeceği endişesiyle RCEP müzakerelerinden çekilmiştir. Antlaşmanın yakın zamanda ülkelerin iç onay süreçlerinden geçerek yürürlüğe girmesi beklenmekte olup, Çin, Japonya ve Güney Kore’nin ilk kez aynı anda bir serbest ticaret anlaşmasında yer almaları nedeniyle bu antlaşma çok önemli ve tarihi bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.
Toplamda 15 ülkenin katıldığı ve 2,1 milyarlık nüfusa hitap eden RCEP, küresel gayri safi yurtiçi hasılanın yaklaşık % 30’una karşılık gelmektedir.[1] Özellikle Çin’in girişimleri sayesinde imzalanan bu antlaşmanın, Çin’in Asya-Pasifik eksenindeki ekonomik ve dolayısıyla politik etkisini arttırması öngörülmektedir. Dolayısıyla, antlaşma aslında ABD ve Avrupalı şirketler için önemli bir ekonomik hacmin kaybolması anlamına gelmektedir. Öyle ki, Almanya Dış Ticaret Birliği (BGA) Başkanı Anton Börner, anlaşmanın Çinli şirketlerin anlaşmaya taraf olan 14 ülkede Alman şirketlerinden daha yüksek oranda pazar erişimine sahip olacağı ve Alman ekonomisi için bunun kötü bir haber olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Börner, Avrupa Birliği’ni bu tarz anlaşmaların dışında ve yarışın gerisinde kaldığı yönünde eleştirmiştir.[2]
Bu anlaşmanın bir önceki versiyonu Trans Pasifik Ortaklığı Antlaşması (TPP) olup, bu antlaşma bölgedeki 12 ülke ve ABD’nin taraf olduğu bir anlaşmaydı.[3] Ancak bu antlaşma, ABD’de Donald Trump’ın Başkan seçilmesi ile beraber gündemden düşmüş ve de onaylanmamıştır. Şimdi RCEP Antlaşması ile Pasifik’te önemli bir etkiye sahip olan ABD’nin bölgede bu kapsamda bir entegrasyonun dışında bırakılması, aslında ABD için de önemli bir mesaj niteliği taşımaktadır. Bu mesaj, aslında bölge ülkelerinin ABD olmadan da hareket edebileceklerinin göstergesi olması nedeniyle ABD açısından olumsuz bir gelişme olarak değerlendirilebilir. ABD Başkanlık Seçimleri sonucunun buna karşılık nasıl bir hamle getireceği ise henüz bilinmemektedir. Şu da denilebilir ki, ABD’nin Trump dönemindeki milliyetçi politikaları, TPP’nin iptali nedeniyle, Asya-Pasifik ve Okyanusya bölgesinde Çin’in pazarları kontrol etmesine yardımcı olmuştur.
Diğer taraftan dünyada pekçok ülke ile ikili serbest ticaret anlaşmaları bulunan Çin’in ilk kez bu çapta bir girişime ön ayak olması, Pekin’in ileriye dönük stratejisi ve vizyonu açısından da önem taşımaktadır. Çin’in bu anlaşmaya dek en büyük ticaret ortakları ülke bazında ABD, blok olarak da Avrupa Birliği’ydi; ancak RCEP ile beraber Çin için de ekonomik anlamda yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Bunun nedeni de, son ekonomik verilere göre ASEAN’ın AB’yi ticaret hacmi açısından geride bırakması olarak açıklanabilir. Dolayısıyla, Çin’in yakın coğrafyadaki hâkimiyetinin ve ilişkilerinin giderek daha önemli hale gelmesi beklenmektedir.
Sonuç
Uluslararası siyasi krizler Covid-19 salgınının yavaşlamasıyla hızlanırken, ikinci dalganın yeniden başlaması ve ekonomik daralmanın devam edeceği öngörüsü ticaret savaşlarında farklı gereksinim ve işbirliklerini beraberinde getirmeye devam etmektedir. Çin, büyümesini ve politik gücünü uluslararası ticarete dayandırırken, kendisi için küçülen pazarları yeni girişimlerle dengelemeye çalışmaktadır. Benzer durum aslında büyük ya da küçük tüm ekonomiler için geçerlidir. Bu nedenledir ki, 8 yıldır müzakereleri devam eden RCEP üzerinde anlaşmaya varılmıştır. Antlaşma, Çin için hem ekonomik, hem de siyasi bir zafer anlamı taşımakta olup, özellikle Pasifik bölgesinde ABD müttefiklerinin de antlaşmaya taraf olması nedeniyle ABD açısından eksi puan getirmektedir. Benzer durum AB için de geçerlidir. Çin, RCEP sayesinde Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkeleri yanına çekmeyi başarmaktadır. Ayrıca, Pekin, bu antlaşma ile en büyük ekonomik partnerleri ABD ve AB’ye olan bağımlılığını da azaltmaktadır. Bunu fark eden AB üyelerinden Almanya, antlaşmayı kendileri açısından oldukça olumsuz bir gelişme olarak değerlendirmiş ve AB üye ülkelerinin de benzer bir anlaşmaya varmaları gerektiğinin altını çizmiştir. ABD ise, halihazırda Başkanlık seçimleri sonuçları belirli olsa da, yeni Başkan Joe Biden’ın yemin ederek resmen koltuğa oturmamasından kaynaklı olarak bu konuda net bir tepkide bulunmamıştır. Ancak Biden döneminin Çin’e dair politikalarında bir değişim olup olmayacağı merak konusu olmaya devam etmektedir. Sonuçta, ekonomik yaptırım ve baskı politikalarıyla dostlarını bir bir kaybeden ABD ve AB’nin aksine, Çin gibi ülkelerin serbest ticareti teşvik etmesi, Pekin’in dünya ekonomisi ve siyasetindeki etkisini arttırırken, ABD ve AB ülkeleri, halen 20. yüzyıldaymış gibi hareket etmeye ve Türkiye ve İran gibi önemli ekonomileri de Çin-Rusya eksenine itmeye gayret etmektedirler. Bu ise, kuşkusuz, stratejik düşünce eksikliğinden kaynaklanmaktadır…
Dr. Gamze HELVACIKÖYLÜ
DİPNOTLAR
[2] https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/dunyanin-en-buyuk-ticaret-anlasmasi-imzalandi-6126585/.