Giriş
Şu sıralar uluslararası kamuoyunun gündemine olan en önemli diplomatik ve jeopolitik meselelerden birisi de İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusu ve bu hususta Türkiye’nin çıkardığı engeldir. Bu yazıda, bu süreç analiz edilecektir.
Arka Plan: Rusya-Ukrayna Savaşı
Rusya’nın Şubat-Mart 2014 tarihinde Kırım’ı ele geçirmesiyle başlayan Rusya-Ukrayna mücadelesi, Rusya’nın özel servisleri tarafından Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin yaratılması ile başlayan Donbass bölgesindeki hareketliliğin ardından, 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’ya karşı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ifadesiyle “Ukrayna’nın askerden ve Nazizm’den arındırılması” amacıyla başlatılan özel bir askeri operasyonla savaş niteliği kazanmıştır. Savaşın başlamasıyla beraber, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı sonrasında günümüze değin yaşanan en büyük mülteci krizinin ortaya çıkmasına da neden olan bu acımasız mücadele, küresel çapta bir gıda krizine sebebiyet vermesinin yanında, her iki ülkeden de sayısız kayıpların olmasına neden olmuştur. Bu durum, uluslararası kamuoyundan geniş çapta kınama almış ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından işgalin kınanması ve Rus güçlerinin tamamen geri çekilmesini talep eden bir karar kabul edilmiştir. Ancak Rusya’nın da daimi üye olması nedeniyle, BM Güvenlik Konseyi’nden bu konuda bir karar çıkmamıştır. Uluslararası Adalet Divanı ise, Rusya’ya askeri operasyonları askıya almasını emretmiş; Avrupa Konseyi de Rusya’yı üyelikten çıkarmıştır. Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülke, yaşanan bu savaş sürecinde Ukrayna’ya insani yardımda bulunmuştur. Dünya ekonomisinin etkilendiği bu süreçte, Uluslararası Ceza Mahkemesi de, 2013’ten bugüne tek Ukrayna’da insanlığa karşı işlenen suçların araştırılması için soruşturma başlatmıştır.
Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’nın NATO ve Avrupa Birliği’ne (AB) üyeliğini de engellemek gibi jeopolitik bir amacı bulunan savaş sonrasında, Avrupa’da NATO üyesi olmayan İsveç ve Finlandiya gibi iki önemli devlet, Rusya’nın kendilerine yönelik saldırgan tavrından çekinerek, NATO’ya üye olmak için başvuruda bulunmuşlardır. Peki, bugüne kadar bu iki ülke neden NATO’ya neden katılmamış ve şimdi neden katılmak istemektedirler?
İsveç ve Finlandiya’nın NATO Üyelik Başvurusu: Neden Şimdi?
Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılımı örgüt için önem taşımasının yanında, her iki ülke için de büyük önem taşımaktadır. NATO’nun sınırları, bu üyeliklerle beraber Rusya’ya dayanacak ve NATO, Helsinki’nin karşısında yer alan St. Petersburg ile karşı karşıya gelecektir. Finlandiya, tarihi boyunca komşusu Rusya ile iyi geçinmekte olan tarafsız statüde bir ülke konumundaydı. İsveç egemenliğinden ayrılarak Rus egemenliği altına geçmesinin sonrasında 1917 Rus Devrimi ile birlikte bağımsız bir ülke olmuştur. Şimdi ise, NATO’ya üye olmak arzusundadır. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve Başbakan Sanna Marin’in ortak açıklaması olan ve katılma gerekçelerini açıkladıkları beyannamede, “NATO üyesi olmak Finlandiya’nın güvenliğini güçlendirecektir, bir NATO üyesi olarak Finlandiya ittifakı bir bütün olarak güçlendirecek” şeklindedir. Öyle ki, Ukrayna Savaşı, Finlandiya kamuoyu üzerinde korkunun hâkim olmasına sebebiyet vermiştir. Meclis kararlarında ise, 200 milletvekilinden yalnızca 10 kadar vekil NATO’ya katılmanın tehlikeli sonuçlar doğuracağını ve tarafsız kalınmasını beyan etmiştir.
Elbette, tarafsızlık anlayışları ülkeler arasında farklı tanımlara sahip. İsveç için, bu durum, siyasi ve ideolojik bir seçim ve geçmişten günümüze de böyle devam etmektedir. Finlandiya ise, Soğuk Savaş’ın başlangıcıyla birlikte kendilerine dayatılan bir seçim olma özelliğini barındırmakta. Finlandiya, bu noktada Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ile beraber artık Rusların belirsiz tavrından endişe ediyor olmalı ve aynı zamanda toprak bütünlüğünü en iyi şekilde NATO üyeliği ile birlikte koruyacağına inanıyor olmalı ki bu sığınma talebinde bulunuyor. İsveç ise, bu süreçte Finlandiya ile benzer görüşe sahip. Başbakan Magdalena Andersson, İsveç’in NATO üyeliğiyle birlikte gelecek resmi güvenlik garantilerine ihtiyacı olduğunu ifade ediyor.
Türkiye’nin Üyelik Başvurularına Tepkisi
ABD’den sonra NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın örgüte katılımı noktasında ciddi endişeleri mevcuttur. Bu durumu daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da sıkça dile getirmiştir. Her iki devlet adamı da, İskandinav ülkelerini “terör örgütlerinin misafirhanesi” şeklinde nitelendirmişlerdir. Bu konuda, Çavuşoğlu, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusundaki görüşlerimizi, neden karşı olduğumuzu açık şekilde söyledik. NATO’nun genişlemesine karşı olduğumuz için değil, teröre destek veren ülkelerin müttefik olmaması gerektiğine inandığımız için karşıyız.” demiştir. İsveç ve Finlandiya’yı başta PKK olmak üzere terör örgütlerine destekle suçlayan Çavuşoğlu’na cevap olarak, birlikten “bu sorunu çözeriz, Türkiye’yi anlıyoruz” mesajları gelirken Finlandiya Cumhurbaşkanı da bu gündem konuları ile ilgili görüşmeye hazır olduklarını açıklamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılmasını desteklemeyeceğini ve iki Kuzey Avrupa ülkesinin birçok terör örgütüne ev sahipliğini yaptığını söylemesinin ardından, “PKK’sı, DHKPC’si İsveç’te, Hollanda’da yuvalanmış durumdalar ve oraların hatta daha da ileri gidiyorum parlamentolarında da yer alıyorlar. Bu noktada bizim olumlu bakmamız mümkün değil.” ifadelerini kullanmıştır.
Bu noktada Türkiye’nin almış olduğu tavra ek olarak, Macaristan da her iki ülkenin NATO üyeliği konusunda çekinceleri olduğunu belirterek, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri konusunu parlamentoda 2023 yılında ilk oturumda gündemine alacağını belirtmiştir. 2023 Şubat ayında gerçekleşecek ilk toplantıda ele alınması beklenen konu ile ilgili olarak, Macaristan hükümet yetkilileri, daha önce de yapmış oldukları açıklamada, çekincelere rağmen, meclis onayını 2022 yılında alacaklarını belirtmişlerdir.
Yaşanan son gelişmelere bakıldığında ise, İsveç’te aşırı sağcı Rasmus Paludan tarafından yakılan Kur’an-ı Kerim, İslam dünyasından büyük bir tepki çekmiş ve Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde gerçekleştirilen olay şiddetli biçimde kınanmıştır. Gerçekleştirilen bu olay, zaten hassas olan Türkiye kamuoyunu daha da olumsuz etkilemiştir. Bu durumda, Türkiye’nin bu konuda kolay kolay müsamaha göstermemesini beklemek yerinde olacaktır. Bu ise, kuşkusuz, Türkiye’ye yönelik olarak Batı kamuoylarındaki eleştirilerin artmasına yol açacaktır.
Sonuç
Sonuç olarak, Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelikleri konusunda kendi ulusal çıkarlarını ön plana alan Realist bir strateji takip etmektedir. Üyeliklere kategorik olarak karşı olmayan Ankara, buna karşın bu konuda taviz vermek için kendisine bazı hak ve imtiyazlar elde etmeye çalışmaktadır. Bu konular kesin bilinmemekle birlikte, ABD’den F-16 ve F-35 alımlarına izin çıkması, AB ve ABD’nin terörle mücadele konusunda Türkiye’ye daha fazla destek vermesi gibi konular akla gelmektedir. Türkiye’nin Rusya ile devam eden yakın ilişkileri de bu konuda bir diğer önemli parametre olarak değerlendirilebilir.
Oğuzhan MANİOĞLU